Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

LAMBADA DOĞUM GÜNÜM

Doğum günümü kutlayan kurumlar, e-postama bir sürü kutlama mesajı göndermiş, bir banka da var aralarında.

Kategori: Edebiyat - Tarih: 18 Temmuz 2019 22:27 - Okunma sayısı: 1.597

LAMBADA DOĞUM GÜNÜM

LAMBADA DOĞUM GÜNÜM

Mehmet Akgül

Doğum günümü kutlayan kurumlar, e-postama bir sürü kutlama mesajı göndermiş, bir banka da var aralarında. “Hey, daha çok yaşa ve yaşarken de paranı bize getir.” diyor. Bunu her sene tekrarlıyor, öldüğümde onlar için ne büyük bir kayıp (!) olacağımı düşünüyorum.  

Bir de kitabevi var, kargoyu ödeyeceğini belirtmiş. Sanki doğum günümde tek düşündüğüm, kargoyu ödeyen bir kitabevi gibi. Her anlamda insanı para tuzağına çekiyorlar. Beni sevenlerden (ki yok öyle birileri) arayan ya da mesaj gönderen olmadı, olmasını da istemem. Bu tür şeylerle üzülmeye ve sevinmeye ihtiyacım yok. Bunlar çocuklar ve hala çocuk kalmış kişiler için.

Doğum günüm illa hatırlanacaksa şehirde bir gün boyunca lambada çalınmasını isterim. Müzik başladığında önce kimse bir şey anlamaz; fakat ardından herkes şöyle köşeden köşeden, gizliden gizliye kıpırdar; bazıları alenen omuzlarını oynatır, ayaklarını bir iki hareket ettirir; çocuklar muhakkak değişik şeyler yapar ve büyüklerden biri de muhakkak şahsıma sinkaflı bir küfür gönderir.  

Ben de bu küfürü hak etmiş olurum. Ne diye millete lambada dinletiyorsun? Lambadayı dinleyenler söze ha girildi ha girilecek diye beklerken, elinde olmadan kıpırdamaya başlamışlardır bile, kafa karışıklığından olsa gerek birkaç kişi “Acaba belediye mi yapıyor?” der, bir başkası, “Bizim belediye mi, müzikten ne anlar onlar?” der. Bu gerçeklikte şehirlerini müzikten anlamayan bir belediye başkanının yönettiğine hayıflanarak iç çekenler olur.

Tabii ben bunun böyle sorgulamalara gitmesini istemiyorum, isteğim sadece bir gün de olsa insanların lambada dinlemeleri. Lambada fark edildiğinde pencerelerden başlar çıkar; ne oluyor, diye insanlar ortamı süzer. Bu sırada yayalardan kendine güvenen iki genç -biri bayan ve diğeri erkek – tüm hünerlerini göstermek için kalabalığın tam ortasına gelir. Kızın saçları dalga dalgadır ve kendine güveni had safhadadır, eteğinin rahatlığı da ona bu cesareti vermiştir, daha önce hiç lambada müziğiyle dans etmemiştir; ama yapabilir. Çünkü filmlerde bu tür sahneleri çokça görmüştür. “Tıpkı filmlerdeki gibi.” der, yanındaki erkek arkadaşına, savaştan sonra yapılacak en iyi şeyin dans olduğunu bilen bir genç kız gibi.

Etraftakiler hafiften tempo tutmaya başlar, aracında acelesi olmayanlar bu ikiliye bakmaktan memnundur ve bir anda meydan “Vaaav!” sesleriyle dolar... Çünkü ikili gerçekten muhteşemdir. Kızın Adı N…dir, onu tanıyorum. Bunun ele geçirilemez bir fırsat olduğunu düşünenler de o genç çifte katılır. Pencerelerden çamaşır gibi sallanan kafalar da çoktan tempo tutmuştur.  

Dükkân ve mağazadakiler de birer birer dışarı fırlar, çocuklar tabii ki bu eğlencenin tam ortasındadır ve bazı gençler, o güne kadar sadece arabesk dinleyenler, “karadır şu bahtım kara” diyenler, kendilerini müziğe kaptırır; önce yumruklarını sıkar ve ilk denemenin acemiliğinden sonra gülüşerek kendilerini tamamen dansa bırakırlar.

Polisler bağırıp çağırmak ile bu cümbüşü seyretmek arasında bocalar, halktan birkaç kişi, bunlar gayet beyefendidir, “Beyefendi, asayiş berkemal, bozmayalım dünyayı!” der, tabii birkaç kişi de çıkıp polislere yolu açmaları gerektiğini söyler, yolun ortasındaki çiftler yoldan uzaklaştırılır, yoldakiler danslarına ara vermeden kaldırıma geçer, N… dansın yıldızıdır. Herkesin sadece müziğe ve dansa odaklandığı bu sırada hiç kimse diğerine saygısızlık etmez; şehir, kaldırım kaldırım büyüyerek bir balo salonuna dönüşür. Lambadayı duyan öğrencilerden bazıları öğretmenlerinden izin koparıp bahçeye inmiştir bile, meydandaki coşkuyu gören bu öğrenciler, aralarında kikirder, gülüşür ve ardından da kendilerini ritme bırakır, “Çok güzelmiş bu ağa!” sesleri bahçeyi kapladığında, tempo bir anda daha da yükselir çünkü bir köşede özgüveni fena hâlde yüksek birkaç öğretmen kendinden geçmiş, okullarında ilk defa katıksız bir mutluluk yaşıyorlardır.

O gün şehir tümden lambadaya doyar, herkes hareketlidir, hiç kimse kimseden çekinmez, “Müzik, müzik, müzik!” diye bağırılır. Müzisyenler, çıkar ortaya, büyük müziğin notalarını basarlar, büyük müzik daha da çoğalır; bu ses o gün için de olsa şehirdekilere tüm dertlerini unutturur, müzisyenlerden ilham alanlar, etraflarında bulunan nesnelere vurarak ritme katkı yapar, lambada büyür de büyür; mavi gök, yere yaklaşıp yaklaşıp uzaklaşır, minikler babalarının omuzlarında maviden bir ton koparmak için var güçleriyle uzanırlar…

Başka bir yerde, bir grup genç hem dans edip hem de ilk defa kabul görmenin verdiği heyecanla bir genç kızın önündeymişçesine göz göze geldikleri yaşlılara reverans yapar, onlara çok içten gülümser; yaşlılarsa ilk defa olarak gençleri özgür bırakmanın en iyisi olduğunu düşünür ve bunu belli etmek için de “Bravo, bravo!” diye tempo tutarlar.

Henüz şehrin valisi ve belediye başkanı ile kamudaki diğer resmi kişiler alana inmemiş, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardır. Kalabalığın en çok olduğu alana geldiklerinde Vali, etrafına bakınıp durur, dans edenler Vali’yi dansa davet eder, N… bu işi kotarır, Vali’yi tuttuğu gibi alana çeker, Vali bir iki kıpırdar; neşeli yüzler ve gülümseyen gözlerden kendisine bir yüz seçer ve bir süre sonra da kendi neşesine ulaşır. N… ona yardımcı olur, Vali, bir iki hareketten sonra kendini ritme bırakır, etrafındakiler hep ona gülümsemektedir, N… harika anlamında el işareti yapar, Vali bu harekete aynı şekilde mukabele eder ve bir semahı andıran bu döngüde, kendini hayranlıkla izleyen insanlara, “Bakın, devletimiz sizin için neler yapıyor.” der, aslında bu yalandır, bu, benim doğum günüm hatırına şehirdekilere sunulmuş bir şölendir ama olsun, Vali bu yalanı söylemek isterse söyleyebilir, doğum günümden o kadar da politika çalabilir. Çünkü şu an ceketini de çıkarmıştır, onu bu coşkudan kim alıkoymak ister ki, onu alıkoymam, dansına devam eder, herkesle en az bir kez kol kola girer, “Devlet ve vatandaş el ele.” diye espri yapar ve halk onu çılgınca alkışlar, kendisi de alkışla ritim tutmaya devam eder, sanki kendi durursa dans da duracak gibi hiç durmadan dansa devam eder, N… Vali’ye bir rock yıldızı gibi göründüğünü söyler. Vali, kendini çılgınca alkışlayan grubun alkışlarından bir kısmını bürokrasiye, bir kısmını lisede devamlı do re mi fa sol diyen öğretmenine gönderir, o an bu öğretmenini bulsa ağzına geleni söyleyebilir, “Sadece do, re, mi, fa, sol, la, ha; sadece do, re, mi, fa, sol, la, ha,  bu mu müziğin? Bir Vali’yi bile neşelendiremiyor senin o do re mi fa sol la’ların.” İyice kendinden geçince, “Tüzükler yok, törenler yok, buyurunlar yok, protokol yok.” der, bunu sadece kendisine sakladığı için utanır, herkesin ortasında bağırır:

“Tüzükler yok!”

Halk cevap verir:

“Tüzükler yok!”

“Törenler yok!”

Halk cevap verir:

 “Törenler yok!”

“Protokol yok!”

Halk cevap verir:

 “Protokol yok!”

“Buyurunlar yok!”

Halk cevap verir:

“Buyurunlar yok!”

N… Vali’nin etrafında “Ooo lala.” diyerek dolanır, Vali de…

Şehir, en sonunda bu coşkudan baygın düşer, Vali dahil herkes yerdedir ve birbirlerine gülümsemektedirler. Kuşları gösterir N… “Onlar bile coşkudan yorgun…”

Yorgun olmayan sadece çocuklar; çünkü onlar hiç yorulmazlar, nasıl bir enerjileri varsa, hiç anlamamışımdır. Kendilerini de anlamamışımdır; ne zaman, nerede, nasıl tepki vereceklerini asla bilemezsiniz.  Önemli bir konunun can alıcısı noktasına gelmiş olursunuz; ama onlar ne konuyu ne de sizi umursar ve uyumaya başlarlar, sanki bilerek yaparlar bunu ve bu çocuklar şimdi herkes yorgunken hâlâ çığlık çığlığa oraya buraya koşmaktadırlar, hem de dans ede ede…

Lambada kesilir. Müzik kaybolmayıp, kendini yavaş yavaş şehirden çekmektedir. Yorgun bedenler, çekilen lambadayı fark etseler de içlerinde bir yerlerde lambadaya vermedikleri ritimleri koruduklarından emindirler. Müziğin çekildiği dört yöne bakılır; ama hiç kimse müziğin hangi taraftan yayıldığını bilemez. Sonraları müziğin nereden geldiğine dair ortalıkta çeşitli tevatürler dolaşır. Fakat savından kimse emin değildir. Ertesi gün, sokağa çıkanlar ve bir gün önceki günün psikolojisini hâlâ üzerinden atamayanlar, müzik çıkacak mı diye merak içinde işlerine güçlerine gider, alanda birbirlerini görüp dans edenler, karşılaştıklarında o günden birkaç saniyelik bir enstantane sunup yoluna devam eder.

Vali’nin de isteği ile tüm güvenlik güçleri tarafından şehirde büyük hoparlörler aranır ama bulunamaz. Lambadanın kaybolması en çok Vali’yi üzer, şu an yine yirmi yıldır yaptığı gibi bürokratik işlerle uğraşmaktadır.

Yapacak bir şey yok, bankanın ve kitabevinin de bildiği üzere benim doğum günüm sadece bir gün. Lambada da o günün hatırına meydana çıktı. İkinci kez de çıkabilir, bekliyorum… Çünkü doğum günüm yaklaşıyor. İnsanlar, yine aynı; teşlaşlılar, sinirliler, yorgunlar ve ayakları onları istemeye istemeye istemedikleri yerlere sürüklüyor.

Lambada ikinci kez ortaya çıktığında, şehrin insanları yine aynı coşkuyu yaşadılar. Her iki lambadanın da ortaya çıkış tarihlerinin aynı olduğu, bütün haber sitelerinde ve sosyal medyada yer aldı. Valilik hemen o günü, yani benim lambada doğum günümü, “Lambada Şenliği” olarak ilan etti. Diğer türlü de ilan edilebilirdi; ama bu şenlik için aynı etkiyi yapan hoparlörlerin nasıl yerleştirileceğini kimse bilmiyordu.

Üçüncü lambada doğum günüm için büyük hazırlıklar yapıldı, iş yerleri ve resmi kurumlar o gün kapalı olacaktı. İnsanlar benim lambada doğum günümden konuşuyor, o gün için yapacakları masrafları anlatıyorlardı birbirlerine; herkes de farklı farklı elbise giyinecekmiş, çoğu doğallık yerine, dans okuluna bile yazılmış, benim için birilerinin dansa gidiyor olması tabii ki çok sevindirici, kuru bir banka ya da kitabevi kutlamasından da katbekat iyi.

Vali, o gün ilk seneki gibi yapmayı düşünüyormuş, Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi yapacakmış, meydana sırf ne olduğunu anlamak için inecekmiş, sonra N…yi bulacakmış, N… onu dans edenlerin ortasına getirecekmiş ve o da şaşıracakmış, ardından hareketlenecekmiş ve ritim tuttuğunda yine devleti övüp, müzik öğretmenine ağzına geleni söyleyecekmiş, finalde “protokol yok” diye bağıracakmış, “protokol yok!”

Çocuklar, şimdiden mavi göğü aralarında paylaşmışlar, bazı babaları sokakta çocuklarını omuzlarına almış olarak görüyorum, çocuklar ellerini havaya uzatıyor, “Baba oluyor, değil mi?” diyorlar babalarına…

Üçüncü yıl, müzik hafif ritimle sabahtan başladı. Herkes sallanıyor, birbirlerine gülümsüyor, birbirlerine “çak” yapıyorlardı. En görülmeye değerse yürümeye mecali olmayan iki yaşlının sergiledikleri performanstı, performanslarıyla ve uyumlarıyla sanki birbirleri için yaratıldıklarını kanıtlamak istiyorlardı. Yine de meydanın yıldızı N… idi ve halkı çoktan coşturmuştu. Bu, benim lambada doğum günüm olduğu kadar da N…nin de uçsuz bucaksız okyanusuydu. O güne kadar görülmüş en güzel dalgalar bu meydana toplanmıştı, kimse dışarıda bırakılmıyor, herkes bu dalganın içine bir şekilde dâhil ediliyor, okyanus herkesi eşitliyordu. Derken Vali göründü, ritimli adımlarla alana doğru ilerliyordu, üzerinde beyaz pantolon ve beyaz bir ceket vardı, günün yıldızı olacaktı ve N… de bunun için elinden geleni yapacaktı. Bugün bir sincap kadar çevikti Vali, öğretmenini bile affetmişti hatta. Dansa hemen girmedi, neşeli yüzleri ve gülümseyen gözleri izledi ilkin. N… vakti geldiğinde onu alana çekti ve ceket fora!

Ben, tüm bunları şehrin, meydana çok da uzak olmayan bir tepesinden izledim. N… ve Vali hemen fark ediliyordu; alkışlar, neşenin verdiği mutluluklar dışında alanda kasvet verici hiçbir şey yoktu. Minikler göğü koparıp duruyordu, bir küçük çocuk, kopardığı bu maviliklerden birazını da kardeşine veriyor, kardeşi de ağabeyine hep gülümsüyordu. E-posta kutuma yine bankadan ve kitabevinden doğum günümü kutlayan mesajlar gelmişti, “Haydi oradan!” dedim, “Siz lambada dansı yapabiliyor musunuz?” Aslında onlara şunu söylemek isterdim: Benim doğum günümü para politikalarınıza alet etmeyiniz; çünkü elinizi görüyorum, oyunda hile yapıyorsunuz!

Herkes yorgun düşünce meydana vardım. Vali, hâlâ gülümsüyordu. Çocuklar Vali’nin başına mavi gök parçaları atıyor, o da yorgun hâliyle bunları havada kapıyor, avucunu açıp bu mavi parçaları göğe üflüyordu.  Bunu yaparken gözleriyle bir şeyler arar gibiydi, sanırım aradığı da bunun için kime teşekkür edeceğiydi, aslında ben de ona teşekkür edecektim, herkesle doğum günüme katıldığı için. Tabii ki onu bilgilendirmedim ve evime doğru yürüdüm.

Lambada doğum günün kutlu olsun!

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Edebiyat Yazıları
ABDULLAH EFENDİ

Edebiyat 10 Kasım 2023

ABDULLAH EFENDİ

Venüs

Edebiyat 26 Mayıs 2020

Venüs

Bayramlık

Edebiyat 21 Mayıs 2020

Bayramlık