Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

KARAKTER EĞİTİMİ 3

Prof. Dr. M. Ertuğrul UÇAR

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 23 Kasım 2025 17:59 - Okunma sayısı: 57

KARAKTER EĞİTİMİ 3

1980’de Başkan Reagan’ın, okullarda karakter eğitimine acil ihtiyaç duyulduğunu belirtip karakter eğitimini desteklemek için fon talep etmesi ile ABD’ de hükümet politikası olarak okullarda karakter ve değerler eğitimi tekrar gündeme gelip başlamıştır. Reagan’ın başkanlık dönemi çok sayıda tartışmaya yol açan bir dönemdir. Başkan seçilirken, 1970’lerde ABD’de çok sayıda Hıristiyan tarikat ve TV’lerde radyolarda sürekli yayın yapıp, çok sayıda taraftar toplayan Hıristiyan vaizler tarafından desteklemiştir. Bu durum ABD’ de ilk kez laiklik tartışmasına yol açmıştır. Reagan’ın başkanlık döneminde, soğuk savaş özellikle alevlendirilip, komünizmle mücadele için diğer dünya devletleri ve ABD’nin müttefiki ülkeler üzerinde kabul edilemeyecek uygulama ve müdahaleler yapılmıştır. İdeolojik mücadelenin bir ayağını da Hollywood filmleri ve TV’lerdeki diziler yüklenmişlerdir. O dönem popüler kültür ürünlerine bakıldığında: Rocy, Rambo, Peretatör(Avcı), gibi kahraman filmleri; Van Damme, Chuck Norris vb sürekli kavga edip başarıya ulaşan kişiler, ünlü yıldızlar olmuşlardır. Daha az popüler olan filmlerde de sürekli kavga, silah ve şiddet yoğundur. Ancak popüler kültürde var olan bütün bu kavga, savaş şiddet: ideolojik mücadeleyi sembolize etse de, sorun çözme metodu olarak şiddeti ön plana çıkarmaktadır ve şiddeti idealize etmektedirler. Zaten sokaklarda şiddet ve çeteler artmaktadır. Reagan’ın başkanlık dönemi ekonomik canlanma yaratır ancak daha önce var olan tasarruf yapma kültürünün yerini, lüks yaşamla gösteriş yapma ve aşırı tüketim alır. Borsa gibi yerlerden kolay para kazanma ve bunların sonucu olan kuralsızlık düşüncesi yerleşir. Okullar ve eğitim sistemi 1980 lı yıllarda zaten tam bir çöküş içindedir. ABD’deki lise öğrencilerinin % 70’den fazlası önlerindeki dünya küresi ya da haritasında, Büyük Okyanusun yerini gösterememektedir. Dünyadaki bütün karalar büyük okyanusun içine konulsa hepsini alacak kadar büyük bir yapıyı gösterememeleri inanılmazdır ancak günümüzde PİSA sınavlarındaki bazı sorulara verilen yanıtlar düşünüldüğünde çokta şaşırtıcı değildir. Okullarda ve sokaklarda artan suç ve çocuk çetelerinin sayındaki artışlar nedeni ile de Muhafazakâr Reagan yönetimi çözüm olarak karakter eğitimi başlatmıştır. Tamamen farklı bir siyasi çizgide olan Başkan Clinton, daha sonra karakter eğitimi için ayrılan fonu üç katına çıkararak acilen harekete geçmiştir (Hymowitz, 2003). Daha sonra, Başkan George W. Bush da Kongre'den karakter eğitimine ayrılan bütçeyi üç katına çıkarmasını istemiştir (Davis, 2006). Federal, eyalet ve yerel yönetimlerden ve ayrıca bireysel okullardan, işletmelerden ve bağış toplama kampanyalarından gelen karmaşık fon karışımı nedeniyle, karakter eğitimi programlarına her yıl harcanan para miktarını tahmin etmek zordur. Ancak, toplam bütçenin milyarlarca dolar civarında olduğu kesindir

Aşırı muhafazakar Reagan ile Demokrat Clinton’ı, ortak bir nokta olan karakter eğitiminde buluşturan nedir. 18 yaş altı gençler üzerine yapılan araştırmalarda bu durumun nedeni görülmektedir. Josephson Etik Enstitüsü, 1992 de yaklaşık 7.000 Amerikalı öğrenciyi kapsayan bir araştırma yayınlamıştır. Bu araştırmaya göre, lise öğrencilerinin %61'i geçtiğimiz yıl sınavlarda kopya çekmiş, %33'ü bir mağazadan bir şey çalmış ve %33'ü özgeçmişlerinde yalan söyleyeceklerini söylemiştir.

Ulusal Perakende Federasyonu'nun bir araştırmasına göre, hırsızlık ABD'li işletmelere geçen yıl 24 milyar dolara mal olurken, hırsızların yalnızca %3 ila %5'i yakalanabilmiştir. Çalışanların hırsızlık yapması işletmelere yılda yaklaşık 9 milyar dolara mal olmaktadır. 1993 tarihli Ulusal Okul Kurulları Birliği araştırması, tüm öğretmenlerin yaklaşık %10'unun ve tüm öğrencilerin %25'inin saldırıya uğradığını ortaya koymuştur. Bu eğilimlere yanıt olarak, tüm lise öğrencilerinin %20'si artık düzenli olarak okula silah taşıdıklarını belirtmişlerdir. Newsweek'in gençlik şiddeti üzerine hazırladığı bir rapora, göre 1987 ile 1991 yılları arasında cinayetten tutuklanan gençlerin sayısı %85 oranında artmıştır. ABD Adalet Bakanlığı, 12 ile 19 yaşları arasındaki yaklaşık bir milyon gencin her yıl diğer gençler tarafından saldırıya uğradığını, tecavüze uğradığını veya soyulduğunu tahmin etmiştir. 1993 yılında, 18 yaşın altındaki kişiler, Amerika'daki tüm şiddet suçlarının yaklaşık %20'sini oluşturmuştur. Cinayet, tecavüz, soygun ve ağır saldırı gibi şiddet suçlarına hırsızlık, gasp ve araba hırsızlığı da eklendiğinde, 18 yaşın altındaki kişiler tüm tutuklamaların yüzde 29'unu oluşturmuştur. Uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığın artması gençler arasında çok büyük bir sorun olarak o dönemde yoğunlaşmış, okulu terk etme ve ergen hamileliği bir diğer sorun olarak ortaya çıkmıştı.

20 nisan 1999’da Colarado’daki Columbine Lise’sinde iki öğrenci yarı otomatik makineli tüfekler ve bombalar ile arkadaşlarına saldırmış 15 kişi ölmüş 23 kişi yaralanmıştır. Bu olayın korkunçluğu zaman içinde ortaya çıkmış, saldırgan iki öğrencinin yerleştirdikleri bombalar şans eseri patlamamıştır. Columbine katliamı ABD’de iki bucuk yıl içerisinde meydana gelen ve birden çok kurbanın yaşamına mal olan dokuz okul saldırısının en kanlısıydı. O günden bugüne daha sonra benzer olaylar olmaya devam etti. Bu olay o dönem çok büyük tartışma yaratmış herkesinin birbirini suçlamasına neden olmuştu. Bu gençler deli miydi? Deli iseler anne babaları ve öğretmenleri tarafından neden fark edilmemişlerdi? Bu çocuklar yatak odalarında böyle silahlar bulundurup garajda nasıl bombalar yapıyorlardı ve bu sırada anne babaları ne yapıyordu. Bu gençlerin bu kadar büyük şiddet içeren davranışlar sergileyecekleri okul yönetimi ve öğretmenler tarafından nasıl ön görülememişti. Bazıları okullarda bu tür davranışlara yöneleceklerin önceden bulunması için kişilik ve benzeri testler yapılmasını istiyorlardı (kişilik testlerinin bu tür davranışları önceden tahmin edecek bilgiler vermeyeceğini söylemeye gerek yok). Bazı gözlemciler ve psikologlar bu tür davranışların temel nedeninin kolayca silaha ulaşıp edinebilmek olduğunu silaha ulaşmanın engellenmesi gerektiğini savundular. O sırada başkan olan Clinton’da bunu söyledi ve ABD’de kıyamet koptu, –silah yasaklanamaz, evimizi savunmak zorundayız, Anayasamız, kültürümüz vb- bir ABD başkanı bunu nasıl söyler şeklinde sert eleştirilere maruz kaldı. Bazıları TV ve bilgisayar oyunlarındaki şiddeti işaret ettiler. ABD’deki muhafazakar gruplar ise, yüksek mahkemenin okullarda dua etmeyi kaldırmasını öne sürdüler. Bazı muhafazakarlar ise bu tip korkunç davranışların kültürümüzde gençlerin saygısız olmasından kaynaklandığını savundular. Bir eyalet meclisi katliamdan sonra öğrencilerin öğretmenlerine saygı gösterisi olarak “efendim” demesini zorunlu kılan yasa geçirmiştir-sanki saygı dayatılabilirmiş gibi-(Aranson 2000). O dönemdeki tartışmalara karşın benzer olaylar devam etti. O dönemdeki tartışmalarda şuna dikkat etmek gerekir: ABD deki büyük çoğunluk silah ve silaha ulaşmayı değil, silahın bu şekilde kullanımı sorguluyor. Bu noktada ABD’nin “silah” kültürünü dikkate almak gerekiyor.

Bütün bunlar kamuoyunu karakter ve değerler eğitimi için hazır hale getirmiştir. 1990 lı yıllara kadar çoğu eğitimci, öğrencilerin ahlaki eğitimine ciddi bir öncelik vermemiş, bunun yerine bu zorlu ve değerlerle dolu alanı ebeveynlerin ve dini liderlerin bakımına bırakmayı tercih etmiştir. Bu durum bu alanda 1980lerde başlayan yoğun akademik çalışmalar ile değişmiş bizzat yönetimlerin desteğini almaya başlamıştır. 1980 ve 1990 lı yıllarda: “Karakter nedir, değerler nedir, hangi değerler nasıl kazandırılır, karakter eğitimi nasıl olmalıdır” soruları bazı psikologlar ve eğitimciler tarafından temel tartışma konuları olmuş ve bu alanda geniş bir literatür oluşmuştur. Bu literatürü kabaca: Değer Kazandırma Yaklaşımı, Karakter Eğitimi ve Pozitif Psikoloji yaklaşımı olarak üçe ayırıp inceleyebiliriz.

DEĞER KAZANDIRMA YAKLAŞIMI

Değerler ve değerlerin nasıl kazandırılması gerektiğini savunan yaklaşım Dewey Piaget Kolberg çizgisinden gelmektedir. Bu yaklaşım “evrensel değerler” ve bunların kazandırılması üzerine kuruludur. Karakter ve değerler eğitimi üzerinde çalışmalar gelişince herkesin üzerinde uzlaşacağı değerler ve bunların kazandırılması anlayışı da hakim olmaya başlamıştır. Bu konuda çalışmalar yapan Davis’e göre insanlara ahlaklı bir kişinin nasıl olduğu yada hangi özelliklere sahip olduğu sorulduğu zaman –cevap verenler farklı felsefi teolojik politik görüşlere sahip olsalar da- çoğu kişi ahlaki bir kişinin ne olması gerektiği konusunda hemfikirdir. Herkes ahlaki bir kişinin özdenetim, dostluk, nezaket, özveri, sorumluluk, şefkat, sadakat, empati özelliklerine sahip olması gerektiğini üzerinde uzlaşacaktır(Davis,2006). Karakter eğitimine ilişkin temel sorun “kimin değerlerinin” öğretileceği sorunudur. Bu sorun aynı zamanda karakter özelliklerinin neler olduğu sorunudur. Ancak bu durum çoğu karakter eğitimcisi için çok büyük bir sorun değildir çünkü okullarda nesnel everensel değerlerin öğretilmesi şeklinde temel bir iddiaya dayanmaktadırlar(Lickona, 1991). “Doğa yasası teorisine” değerler ve ahlak üzerinde herkesin akılsal olarak uzlaştığı temel ilkelerden oluşur. Bu şekilde ele alınınca üzerinde herkesin uzlaştığı evrensel çekirdek değerler vardır, bunlar: saygı, sorumluluk, dürüstlük, adalet, bakım’dır. Bu çekirdek değerler her şeyin temellinde yer alan herkesin üzerinde uzlaştığı nesnel temel ya da kaidelerdir. Bu çekirdek değerlerin yanında belli bir topluluğa ait ek değerler bulunmaktadır. Örneğin ABD Amişhler bu çekirdek değerlere ek olarak dindarlık, alçak gönüllülük, basitlik, kanaatkarlık değerlerine sahiptirler (Lapsley, Navaeyz,2010). Burada Davis(özdenetim, dostluk, nezaket, özveri, sorumluluk, şefkat, sadakat, empati) ve Lickona, Lapsley, Navaeyz’in(saygı, sorumluluk, dürüstlük, adalet, bakım) görüşleri alt alt konulduğunda temel sorun açıkça ortaya çıkmaktadır. İnsanlara sorulduğu zaman hemfikir olunduğunu iddia edilen değerler araştırmacılara göre değişmektedir. Burada temel sorun bu iddianın yalnızca kavramsal analiz düzeyinde olması Schwartz ve Rokeach ın değerler sınıflandırmalarında olduğu gibi araştırma sonuçları ile desteklenmemiş olmasıdır.

KARAKTER EĞİTİMİ YAKLAŞIMI

Bu konudaki ikinci yaklaşım Berkowitz, Lickona gibi araştırmacılardan oluşan karakteri ayrıntılı olarak tanımlayıp eğitimin nasıl verileceği üzerinde duran çizgidir. Berkowitz (2002) karakteri “bir bireyin, kendisinin ahlaki olarak işlev görme eğilimi ve yeteneğini etkileyen psikolojik özellikler dizisi” olarak tanımlamaktadır. Bu tanıma göre, karakter, bir kişinin doğru olanı yapması ya da yapmamasına neden olan özelliklerin tamamıdır. Yine Berkowitz’e göre karakter; bireyin neyin doğru neyin yanlış olduğu hakkında düşünme yeteneğini, ahlaki duygular yaşamasını (suçluluk, empati, merhamet), ahlaki davranışlar sergilemesini (paylaşmak, yardım kuruluşlarına katkı sağlamak, doğruyu söylemek), ahlaki doğrulara inanmasını, dürüst bir şekilde davranışlar ortaya koymak için kalıcı bir eğilim göstermesini, diğergamlığı, sorumluluğu ve ahlaki işlevleri destekleyen diğer tüm özellikleri de kapsamaktadır (Berkowitz 2002). Berkowitz’in bu tanımına bakıldığında karakter: duygular, düşünme, davranışlar, inançlar, kalıcı özellikler olan ahlaki kimlik ve kişilikten oluşan çok boyutlu ve karmaşık bir yapıdır.

Bu yaklaşım içinde karakteri alışkanlıklar ve erdemler ile açıklayan araştırmacılarda bulunmaktadır. Geleneksel bakış açısından ele alındığında alışkanlık bir olay karşısında belli bir yönde verilen cevap ya da karşılık eğilimidir. Tekrarlanan davranışsal ve sosyalleşme sürecinde edinilen davranışlar belli şekillerde tepki ya da karşılık verme eğilimini oluşturur. Ancak doğru davranış iyi sonuçları olan alışkanlılar ile kurulur. İyi karakteri olan kişiler başka türlü davranması şeklinde ayartılmasına karşın iyi davranan ya da alışkanlıklarını zorlaması ile iyi davranışlar sergileyen kişilerdir(Ryan & Lickona, 1992). Karakter eğitimi manifestosu (Ryan, Bohlin, 1999)karakter eğitiminin amacının “ öğrencileri yetişkinlik olgunluğu ve sorumlulukları için erdemler iyi alışkanlıklar ve eğilimlerinin geliştirilmesi olduğunu “ iddia etmektedir Aristoteles’e göre ahlaki erdemden doğal olarak doğuştan Tanrı vergisi olarak insanlarda bulunmazlar daha çok alışkanlıklarımızı sonucu olarak oluşurlar. Bu açıdan erdemleri yapa yapa ediniriz. Bir kişi iyi dürüst adaletli olarak dünyaya gelmez. Nasıl ki bir duvar ustası sürekli duvara yaparak; bir arp sanatçısı sürekli arp çalarak ustalaşır, insanlar iyi davranarak, dürüst davranarak dürüst olurlar. Aristoteles’in alışkanlık tasarımı, bireylerin ve özellikle öğrencilerin erdemli olması için sürekli ve tutarlı uygulamalar ile öğrenciye rehberlik edilmesi, özel erdem öğretmenliği yapılması(tudor) eğitim anlayışını getirmektedir. Aristoteles’in alışkanlık kavramsallaştırmasına göre alışkanlık belli durum ya da nesneler üzerinde düzenli ve yerleşmiş bir eğilimdir. Bu eğilim ayrıntılı bir şekilde düşünüp, seçimler yapmadan plan yapmadan otomatik olarak davranmaya yol açar. Yani , erdem, bireyin bir durumla karşılaştığında adil, dürüst davranmasına; başka şekilde davranma yönünde kendi ihtiyaçları ya da başkası tarafından ayartılmasına karşın otomatik iyi davranmasına yol açar. Ancak Aristoteles’in yaklaşımı davranışçılığın alışkanlığından farklıdır. Davranışçılığa göre birey uyarıcıya düşünmeden otomatik tepki verir yani koşullanır ve bu refleks gibi olur. Sonuç olarak birey uyarıcıyı görünce düşünmeden otomatik refleks gibi tepki verir. Öğrenciye yaz denilince düşünmeden otomatik yazar. Aristoteles’in alışkanlığında belli bir şekilde yapa yapa zihinsel bir yapı oluşur ve bu yapının etkisi ile bu yönde davranır. Bu bakımdan daha çok sosyal psikolojideki sosyal biliş açıklamaları ile paraleldir. Buna göre yaşantılar sonucu içinde bulunulan sosyal ortamın özellikleri ile ilgili zihinsel yapılar ya da şemalar olur. Bu şemalar yada yapıları hareket ettirecek bir uyarıcı ile karşılaşınca otomatik harekete geçer ve belli şekillerde davranışlara yol açar. Bu yapılar oluştuktan sonra, birey çevresini bunların etkisi ile yanlı olarak algılayıp tamamen bu şemaları oluşturduğu şekilde yanlı davranışlar ile davranmasına yol açar. Aristoteles’in alışkanlığı gelişimsel deneyim ve beceri gelişimini ifade eder, bu nedenle etik eğitimi zorunlu kılar. Oluşan bu alışkanlıklar arasında bir hiyerarşi vardır ve davranışçılıkta olduğu gibi birey çevrenin pasif bir alıcısı değildir.

Erdem, kazandırma, içeriğinin nasıl doldurulacağı belli olmayan bir yapıdır. İlk problem: erdemler nasıl açık anlaşır hale getirilecektir; içeriğinde neler, hangi özellikler yer alacaktır. İkinci problem bir erdemin içi nasıl doldurulacaktır, yani hangi Somut bir durumdaki hangi davranış erdem olarak adlandırılabilecektir. Aristoteles’in ünlü tanımı: “erdem, tutkular arzular ve eylemlerde ortada olmaktır” altın orta’dır. Bu tanım çok genel bir ifade olup, bire bir hangi durumda nasıl orta noktada olunacağına ilişkin net bir bilgi vermemektedir.

Erdemlerin neler olduğuna ilişkin yaygın bakış erdemlerin dinden veya felsefeden çıkarılmasıdır. Likona(1991) belirttiği gibi bu durumda erdemler dinin taleplerine uygun yaşamak yasakladığı şeylerden uzak durmak olacaktır. Bu bakımdan ele alınca erdemler açıkça doğru olan davranışlardır, erdemli olmayan davranışlar ise açıkça yanlış ve hem birey hem toplum için zararlıdır. Ancak bu noktada hangi din ve hangi alt inancına göre böyle olacak sorunu çıkmaktadır. İnanç söz konusu olduğunda şüpheci bir bakış açısından ele alındığında neden bu davranışların açıkça doğru ya da yanlış oldukları temellendirilmemektedir.

Karakter gelişimi: Berkowitz “…son zamanlarda çocuklar tarafından çocuklara yapılan iğrenç saldırı salgınları örneğin, Michigan, Flint’de genç bir kızın altı yaşındaki çocuk tarafından silahla vurulması, pek çok kişinin karakterin ne zaman geliştiğini sorgulamasına yol açtı…” tespitini yapıp karakter gelişim aşamalarını incelemektedir. Ancak dikkat çekici nokta: Berkowitz, 6 yaşındaki çocuğun elinde silah ne geziyor, çocuklar nasıl oluyor da silaha bu kadar kolay ulaşabiliyorlar vb soruları sormamaktadır. Burada çok derinde var olan ABD silah kültürünün etkisi görülmektedir. Karakter gelişiminde temel olarak bebeklik, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik olarak dört dönem ayırmaktadır.

Berkowitz’ göre, Bebeklik döneminde: karakterin ilk özellikleri olan empatinin başlaması, kavram gelişimi ve bağlanma duygusu oluşmaktadır. Empati: öz-farkındalık, kendisi ve başkalarını ayırt edebilme, başka birinin sıkıntısı hakkında çıkarım yapabilme yeteneklerini kapsamaktadır ve bebeklikte aşama aşama gelişir. Ben kavramı insanın kendisini başkasından ayırt etmesini ifade etmektedir, birey olmanın temelidir; yani, sen ve ben ayrı özellikleri ve ayrı varoluşları olan ayrı şeyleriz şeklinde bir tanımadır. Bu hayatın ilk iki senesinde gelişmeye başlamaktadır. Bütün karakter bileşenleri (örneğin; bakış açısı oluşturma, ahlaki muhakeme, utanç, işbirliği) ben ve diğeri ayrımının gelişimine dayanmaktadır. Öncelikle dünyada başka insanlar olduğunu tanımaksızın bir ahlaki işlev gerçekleştirmek imkânsızdır. Bebeğin anne babası ile kurduğu sevgi ve güvene dayalı bağlanmada karakter özellikleri için temel oluşturmaktadır. Başkaları ile olumlu ilişkiler kurmak için (insanlara karşı önyargılı olmamak, sosyal ilişkilerde duyarlı olmak) güvenli bağlanma temel oluşturmaktadır

Berkowitz’ göre karakterin çok büyük bir kısmı çocukluk döneminde gelişmektedir. Bunlardan en önemlileri irade, suçluluk ve bakış açısı oluşturmadır.

İrade, kişinin kendir dürtülerini düzenlemek için gereken tüm kapasite okul öncesi yıllarda özellikle 5-7 yaşlarında en büyük gelişmeyi sağlamaktadır. İradenin gelişmesi ile kendi memnuiyetini erteleme, kendi dürtülerini ve saldırgan isteklerini kontrol etme ve kendi davranışlarını yönetme becerisi ile üst düzeylere çıkmaktadır. Roy Baumeister, iradenin diğer erdemlerin kendisine dayandığı bir baş erdem olduğunu ifade etmektedir. İrade ve iradenin karakterin temel boyutu olduğu üzerine karakter eğitimi alanında çok sayıda çalışma vardır. Örneğin, Etzioni’ ye (1993) göre karakter, öz disiplin (self-discipline) ve empati becerilerinden oluşan bir kapasiteyi içerir. Baumrind’ a (1999) göreyse karakter, etik bir aracı olarak işlev görür. Bu bağlamda karakter; bireyin eylemlerini planlama ve planlarını yerine getirmesi, farklı seçenekler arasından seçim yapması ve bu seçenekler üzerinde çalışması ile bazı insanlar tarafından onaylanan ya da çok iyi görülen bazı eylemden uzak durmasını sağlayan bir aracıdır. Bu iki tanım da dikkatli bir şekilde incelendiğinde, davranışçılık ve psikanalizin irade kavramını dışlamasından sonra irade kavramına vurgu yapıldığı görülmektedir. Buradaki irade yalnızca duygusal kontrolden oluşmamaktadır daha çok dinlerdeki iradeye benzemektedir. Dinlerdeki irade gibi; seçim yapma, ne zaman nasıl davranacağının bilincinde olma, karar verme, insanlarla nasıl ilişki kurulacağını belirleme gibi geniş bir anlamda ele alındığı ve karakter ile de ilişkiye sokulduğu görülmektedir.

Suçluluk duygularının gelişimi karakter gelişiminin anlaşılmasında kritik bir öneme sahiptir. Suçluluk, tipik olarak bir kişinin kendi ihlallerine karşı geliştirdiği öz eleştirel bir duygusal tepki olarak tanımlanmaktadır. Thomas Lickona yapılandırmacı suçluluk (gelişim için motivasyona sebep olan özeleştiri) ve yıkıcı suçluluğu (azalan özgüven ve kendini aşağılamayı) birbirinden ayırmaktadır. Karakterin gelişimi için, birincisi önemlidir. Bakış açısı oluşturma okul öncesi ve ilkokul döneminde gelişir ve bu gelişim ergenlik çağında da devam eder. Ahlaki işlev görme farklı insanların ilgilerini dengeleme yeteneğine bağlıdır, bunu yapabilmek için perspektif alma ya da başlarının bakış açısı ile bakabilmek gerekir. Bu nedenle bakış açısı geliştirmek ise karakterin kritik bileşenlerinden birisidir. Berkowitz ve Lickona’nın çocukluk dönemine ilişkin bu açıklamaların hemen hemen aynılarının Gazali ve İbni Sina’da da olması ilginçtir.

Ergenlik dönemi, bilişsel kapasitenin gelişmesi ve kimlik duygusu oluşturduğun için karakter gelişimi için önemlidir. Ergenlik döneminde akıl yürütmenin gelişip: soyut kavramlar hakkında düşünme, olasılıklı, çok boyutlu düşünme özelliklerinin kazanılması ahlaki akıl yürütmeyi de geliştirmektedir. Berkowitz’e göre ergenlikteki bu akıl yürütme becerisi bireyin yalnız kendisini düşünerek hareket etmesini değil, toplumu, diğer insanları, kendisi ve diğer insanlar arasındaki ilişkileri düşünmeye yol açmaktadır. Dahası, ahlaki muhakeme; diğerkâmlık, aldatma, görevi ihmal etme ve riskli davranışlar (güvensiz cinsel uygulamalar ve uyuşturucu kullanımı vs.) gibi bir dizi ahlaki ve ahlaki olmayan davranışlarla ilişkilidir. Ergenlikte kimlik oluşumu Berkowitz’e göre kimliğin bir parçası olarak ahlaki kimlik yapısının oluşmasını sağlar. Ayrıca bireyin kendine karşı ahlaki duygular geliştirmesine yol açar ki bunlar karakter için gereklidir.

Berkowitz ve diğerlerinin karakter gelişim aşamalarını genel olarak değerlendirecek olursak: irade’yi bir kenara alırsak, bunların tamamının; Freud, Erikson, Ainswort gibi psikanalitik gelenektekiler ve Piaget’in bilişsel gelişim evrelerinde ifade edildiğini görmekteyiz. Karakter gelişim evrelerinin içeriğindeki gelişen özellikler –irade hariç- Psikanalizin ve Piaget’in bulgu ve iddialarının Karakter bağlamında farklı bir çerçeve içinde kullanıldığı görülmektedir.

Karakterin Kaynakları

Berkowitz’e göre Aile (özellikle ebeveynler) tipik olarak bir çocuğun karakter oluşumunda öncelikli etki olarak kabul edilir. Buna ek olarak, okul, akranlar, toplum (medya da buna dâhildir), din ve biyoloji ise katkı sağlayan diğer etkenlerdir.

Ailenin çocuğu nasıl yetiştirdiği çocuğun karakter oluşumu için birincil etkiye sahiptir. Ebeveynlerin sevgisi, ebeveynlerin tutarlığı, çocuğun işaretlerine ve sinyallerine cevap verilmesi, örnek olma, değerlerin ifade edilmesi, çocuğa saygı ve çocukla açık bir diyalogdur. Çocukların karakterinin bütün özellikleri bunlar ve diğer çocuk yetiştirme faktörleri tarafından etkilenmektedir.

Okulun ana-babalıktan daha sonra gelen bir etkiye sahiptir. Çünkü; (1) ebeveynler hayatın ilk yıllarında duygusal olarak çok daha dikkat çekicidir ve (2) pek çok çocuk karakterin pek çok özelliğinin zaten gelişmekte olduğu üç, dört ya da beş yaşına gelene kadar, tam zamanlı ya da yarı zamanlı eğitim tecrübesi edinmemektedir. Okullar bir çocuğun kendini algılamasını (özgüven de buna dâhildir), sosyal becerilerini (özellikle akranlara karşı sosyal becerileri), değerleri, ahlaki akıl yürütme olgunluğunu, toplum yanlısı eğilimlerini ve davranışlarını, ahlak hakkındaki bilgilerini, değerlerini vb. etkileyebilir.

Akranların etkisi, özellikle de okul öncesi eğitim alan çocuklarda, okul öncesi yıllarda başlar, ancak bu etki çocukluk döneminde açıkça artmakta ve ergenlikte de zirveye ulaşmaktadır. Akranların benlik kavramı üzerinde, sosyal becerilerde (örneğin; uyuşmazlığın çözümü, arkadaş edinme ve arkadaşlığı sürdürme), ahlaki akıl yürütmenin gelişmesinde ve riskli davranışlarda bulunulmasında güçlü bir etkisi vardır.

Toplum etkileri özellikle kitle iletişim araçlarının etkisi, çevre özellikleri ve kültürel değerlerin etrafında yoğunlaşmaktadır. Medya önyargıyı (ırkçılık, seksizm, yaş ayrımcılığı), saldırganlık ve güvenlik hissini açıkça etkilemektedir. Dinin, riskli davranışların azalması ve daha iyi bir akıl sağlığıyla bağlantısı vardır.

POZİTİF PSİKOLOJİ YAKLAŞIMI

Karakter üzerindeki üçüncü yaklaşım Pozitif Psikoloji yaklaşımıdır. Pozitif psikoloji, geleneksel psikolojin: insanın duygu düşünce ve davranışlarının bozan koşullar ve bunların birey üzerindeki etkilerine ve ruh sağlığı bozukluklarına odaklanan yaklaşımını reddeder. Koşullar ne kadar kötü olursa olsun bireylerin iyilik hallerini ve ruh sağlıklarının koruyan faktörler odaklanılması gerektiğini savunmaktadır. (Seligman, 2002;Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000). Psikoloji alanında insana yönelik önceki sınıflamalar (örn. DSM versiyonları) semptomlarla tanımlanan hastalık/bozukluklara odaklanırken pozitif psikolojideki karakter sınıflamaları insanın olumlu özelliklerine odaklanmıştır (Peterson ve Seligman, 2004).

Psikoloji bağlamında erdemler, bireyin kendisine ve topluma yararlı düşünce ve davranışlara sahip olmasını sağlayan psikolojik süreçler olarak tanımlanmaktadır. Karakterin ise bazı erdemlerin bir araya gelmesiyle oluşan üst düzey bir yapı olduğu vurgulanmaktadır (McCullough ve Snyder, 2000). Peterson ve Seligman (2004) ise karakter güçlerini olumlu kişilik özellikleri olarak tanımlamakta ve erdemlerin karakter özelliklerinin birleşimiyle oluştuğunu ifade etmektedir. Peterson ve Seligman (2004) karakter güçlerini (character strengths) ve davranışlarda görülebilen değerleri (values in action) eşdeğer olarak tanımlayarak erdemlerin bu güçlerin oluşturduğu üst düzey özellikler olarak ele almaktadırlar. Örneğin bilgelik bir erdem iken bu erdemin “psikolojik içeriği” ya da bu erdeme ilişkin süreç ve mekanizmalar yaratıcılık, öğrenme sevgisi gibi karakter güçlerinden oluşmaktadır. Karakter güçleri düşünce, duygu ve davranışlarla yansıtılan olumlu özellikler olarak tanımlanabilir. Karakter güçleri çeşitli derecelerle ortaya çıkar ve bunlardaki bireysel farklılıklar ölçülebilirdir (Peterson ve Seligman, 2004: akt Ekşi ve ark.2017). Ahlak felsefecileri ve manevi düşünürlerce değerli görülen bilgelik, cesaret, insaniyet, adillik, ölçülülük ve aşkınlık, erdemli oluşun çekirdeğini oluşturan altı temel erdemdir. Bu temel niteliklerin evrensel olduğu ve muhtemelen biyolojik kökenli olduğu düşünülmektedir. İnsanların karşılaştıkları önemli güçlüklerle baş etmek ve hayatta kalmak için evrimsel olarak bu özellikleri geliştirdikleri de öne sürülmektedir (Peterson ve Seligman, 2004 Ekşi ve ark.2017).

Erdemli oluş 6 boyuttan oluşmakta, erdem boyutları da 24 karakter gücünden oluşmaktadır. “Bilgelik” (wisdom) erdemi, yaratıcılık (creativity), merak (curiosity), öğrenmeye açık oluş, açık fikirlilik (open-mindedness) ve çok yönlü bakış açısı (perspective) karakter güçlerinden; “cesaret” (courage) erdemi, dürüstlük (integrity), cesur olma (bravery), sebatkârlık (persistence), zindelik, yaşam coşkusu (vitality) karakter güçlerinden; “insaniyet” (humanity) erdemi, nezaket (kindness), sevgi (love;sevme ve sevilme) sosyal zekâ (social intelligence) karakter güçlerinden; “adalet” (justice) erdemi, hakkaniyet (fairness), liderlik (leadership) ve grup sadakati (citizenship) karakter güçlerinden; “ölçülülük”(temperance) erdemi, affedicilik (forgiveness), alçakgönüllülük (humility), tedbirlilik (prudence) ve öz-denetim (self-regulation)karakter güçlerinden ve“aşkınlık” (transcendence) erdemi güzelliğin ve mükemmelliğin takdiri (appreciation of beauty and excellence), minnettarlık (gratitude), umut (hope), mizah (humor) ve maneviyat karakter güçlerinden oluşmaktadır (Peterson ve Seligman, 2004 Akt Ekşi ve ark.2017).

Bu yaklaşıma göre Karakter güçlerinin: olumlu özellikleri ortaya çıkarma, iyi oluşu arttırma psikopatolojiyi önleme potansiyeli bulunmaktadır. Örneğin diğerlerine odaklı kişilerarası karakter güçleri arkadaş edinmeyi ve sosyal desteği arttırabilir. Sosyal destek de dolaylı olarak mutluluğa yol açan olumlu yaşantıları arttırabilir ve depresyondan koruyabilir. Maneviyat yaşadığı problemlerde dayanıklılığını arttıran bir kaynak olabilir. Yaşama bağlılık da bağımlılık ve şiddet gibi olumsuz durumlardan kaçınmasını sağlayabilir. Karakter güçleri sorunlarla karşılaşan bireylerin hedeflerine ulaşmasına yardımcı olabilir. Karakter güçlerinin neredeyse tamamının akademik başarı ile orta ve düşük düzeylerde ilişkili olduğu bulunmuştur ( akt Ekşi2017).

Pozitif Psikolojiye göre, İyi ve doğru davranış için, Bilmek gereklidir ancak yeterli değildir; o şekilde eylemlerde bulunmak temeldir. Neyin doğru ve iyi olduğunu bilmek doğru ve iyi olanı yapmanızı sağlamaz. Doğru ve iyi olduğunu bildiğiniz şeyi yapıp yapmayacağınızı belirleyen, karakterinizin güçlü ve zayıf yönleridir. Dolayısı ile üzerinde durulması gereken erdemler, değerler değil karakter güçleridir. Eğitim sürecinde de karakter güçleri geliştirilmelidir. Bu alanda geliştirilen modellerden biri olan 5C modeli yeterlik, kendine güven, ilişkiler, karakter ve merhamet (competence, confidence, character, caring, and connection) özellikleriyle pozitif gençlik gelişimini kavramsallaştırmaktadır (Lerner, Phelps, Forman ve Bowers, 2009 akt Ekşi,2017).

KARAKTER EĞİTİMİN NASIL OLACAĞINA İLİŞKİN GÖRÜŞLER

Ahlak değerler eğitimi konusunda 1980 öncesi temel olarak üç yaklaşım oluşmuştur. Bu yaklaşımların uygulamaları kısmen karakter eğitimi uygulamalarında yer almaktadır. Bunlar değerlerin açıklanması (Raths), bilişsel gelişim(Kohlberg), feminist bir bakım etiği (Gilligan)’dir.

Değerlerin Açıklanması

1960’larda ortaya çıkan bu yaklaşım: Louis Raths, Merrill Harmin ve Sydney Simon'ın Değerler ve Öğretim adlı kitapların açıklanmış ve uygulanmıştır. Buna göre, değerlerin neler olduğu ve nasıl işlediğinin bireylere açıklanması gerekir. Bu açıklama yapılırken hem durumsal ve hem bireysel düzey dikkate alınarak yapılmalıdır. Örneğin saygı, yardımlaşma, dürüstlük değerleri tanımlanmalı hangi davranışların yardımseverlik, saygı vb davranışlar oldukları tartışılmalıdır. Bireylerden bu davranışlara kendi hayatlarından örnekler vermeleri istenmeli, arkasından günlük yaşamdaki örneklerin bu değere uygun olup olmadığı belirtilmelidir. Birey nasıl bir karar alırsa yardımsever bir davranış olup olmayacağı belirtilmelidir. Bu yaklaşımda bireysel karar alma süreçlerine odaklanılmaktadır. Değerlerin açıklığa kavuşturulması konusunda öncü olan Howard Kirschenbaum, dört yönü içerdiğini belirtiyor: ahlaki bir konu, bir değer açıklaması (sınıfın saygı ortamı hakkında düşünmesine yardımcı olacak bir soru veya etkinlik) ve bu konu hakkında düşünmelerine yardımcı olmak için kullanılan değer işleme becerileri. Günümüz Karakter eğitimcileri Kirschenbaum'un değer açıklamasının, ahlakı öğretmek için tek başına yeterli olduğu konusunda ısrarcı olması nedeniyle kusurlu bulmaktadırlar; onlara göre, sadece değer açıklamak yeterli değildir karakter eğitimi için belirli ahlak kurallarının da öğretilmesi gerekmektedir (Davis,2006). Hatta Berkowitz “..değer açıklaması, büyük ölçüde ortadan kalkmıştır, bu da kısmen genellikle etkisiz kalan bilimsel verilerden kaynaklamıştır…” yorumunu yapmaktadır. Ancak Günümüz karakter eğitimcileri değer açıklaması yönteminin bağımsız düşünceye odaklanmasının aşırı olduğunu öne sürseler de, Değerlerin açıklığa kavuşturulması yönteminin günümüz ahlak eğitimi anlayışına katkısının, okulları ve her kesimden öğrenciyi okullarda ahlak tartışmalarına açmasını önemli bulmaktadırlar ayrıca, öğrencilerin tartışmaya katılmaları ve kendi ahlaki gelişimlerinde aktif rol almaları ihtiyacı gibi değerler eğitiminin bazı yönleri, bugün karakter eğitimine entegre edilmiştir.

Bilişsel Gelişimcilik

Psikolog Jean Piaget ve John Dewey'in düşüncelerinden yola çıkan Lawrence Kohlberg, bilişsel gelişime dayalı ahlak gelişim teorisini geliştirmiştir. Ahlak üzerine yaptığı çalışmada, ahlaki gelişimin altı aşamasını belirlemiş ve bunları üç seviyeye göre sınıflandırmıştır: I. Gelenek Öncesi (1. Aşama - İtaat ve ceza, 2. Aşama – Bireysel çıkar ); II. Geleneksel düzey: (3. Aşama – Kişilerarası uyum, 4. Aşama - Yasa ve Düzen); ve III. Geleneksel sonrası ahlak (5. Aşama - Toplumsal sözleşme, 6. Aşama - Evrensel ahlak ilkeleri). Kohlberg, kişinin bu altı aşamadan yalnızca olgunlaşma veya sosyalleşme yoluyla değil, aynı zamanda uyarılmış zihinsel gelişim yoluyla geçtiğini ve bunun için rol yapmanın ve demokratik bir tartışma ortamın faydalı olabileceğini ileri sürmüştür. Ahlakı, erdem veya karaktere karşı "doğru" olarak anlar ve erdem ile adaletin eş anlamlı olduğunu, adaletin ahlaki kararlar için yeterli bir temel olduğunu savunur. Kohlberg'den etkilenen programlar genellikle katılımcıların demokratik bir süreçle topluluk kuralları belirlediği "adil topluluklar" kurmayı amaçlar. Bu programlar, salt çoğunluk kuralına göre değil, fikir birliğine dayalı olarak işler ve katılımcıları yalnızca topluluk becerilerinde değil, aynı zamanda ahlaki düşünme konusunda da eğitmeyi amaçlarlar. Bir diğer yöntem olan Kohlberg-BÎatt yöntemi, bilişsel çatışmayı teşvik ederek ahlaki gelişimi teşvik etmeyi savunur. Bunun için ahlaki ikilemler ve güncel sorunlar hakkında bu demokratik yapıdaki topluluklar tartışmalar yaparlar. Karakter temelli yaklaşım savunucularının Kohlberg'in düşüncesinde katılmayacağı birçok nokta vardır: İleri düzey ahlakın temeli olarak karakter yerine bilişsel gelişim ve adaleti görmesi; Öğretmenlerin doğru olan rolünün, öğrencilere belli ahlaki davranışları açıklamak ve belli erdemleri öğretmek değil, ahlaki gelişimi kolaylaştırıcılar olarak görmesi bunlar arasındadır. Ancak Kohlberg'in ahlaki gelişime bakış açısı yani ahlaki akıl yürütme, "adil topluluklar" uygulaması, ikilemler üzerine tartışmalar okulların demokratik bir kültüre sahip olması gerektiği düşünce ve uygulamaları karakter eğitimine kullanılan bazı yöntemlere dahil edilmiştir.

Feminist Bakım(caring) Etiği

Carol Gilligan, Kohlberg'in bilişsel ahlak gelişimini, kadınların araştırmalarda tüm dünyada 3 evre olan, iyi çocuk evresinde çıkmasını eleştirmiştir ve kendi yaklaşımını geliştirmiştir. Buna göre Kohlberg, araştırmalarında kadınların ikilemlere verdiği cevapları yanlış yorumlamaktadır. Kadınlar, içinde bulundukları küçük grup ne diyecek diye hareket etmemektedirler. Gilligan’a göre kadınların sürekli böyle cevap vermelerinin arkasında çocuk yetiştirmeleri ve her türlü davranışlarında çocuklarının gelecek ve bakımını düşünmeleri vardır. Dolayısı ile burada bencillik veya küçük grubun gözüne girmek değil insan(çocuk) yetiştirmek ve ona bakım vermek olduğu için aslında evrensel ahlak evresinin özelliği vardır. Bir de çocuğun hasta veya engelli olma durumu varsa burada bambaşka süreçler devreye girmektedir. Gilligan bunlardan hareketle ahlak gelişiminde “Bakım ve ahlak sevgisi” bunların gelişimini incelemektedir. Gilligan’ın kuramında, edebi metinlerden verilen çok sayıda örnek bulunmaktadır.

Birçok karakter eğitimi programının ele aldığı bir özellik olan, “bakım” ve bakım verme uygulamaları; edebiyat temelli karakter eğitimi, çoğu karakter eğitimi programı içinde uygulanmaktadır.

GÜNÜMÜZDEKİ KARAKTER EĞİTİMİ UYGULAMALARI

Günümüzdeki karakter eğitimcilerin iddia ve önerileri, hırslı ve çok büyük hedeflerden oluşmaktadır. Karakter ve Değerler Eğitimini müfredatın ayrılmaz bir parçası yapmak, hatta müfredatın en önemli parçası yapmak. Pozitif psikoloji yaklaşımında zaten karakter güçleri ve akademik başarı arasında güçlü ilişkiler olduğuna ilişkin araştırma bulguları bulunmuş bu nedenle karakter eğitimi olursa akademik başarının da artacağı iddiası hepsinde ortaktır. Hatta akademik müfredatın seyreltip karakter eğitimine ağırlık vermek genel kabul görmektedir. Karakter eğitimi ile ilgili konuların akademik derslerle bütünleştirilmesi birbirini destekleyici ders programlarının oluşturulması istenmektedir. Okul ortamı ya da ikliminin tamamen değiştirilmesi yeniden yapılandırılması karakter eğitimini kapsayacak şekilde düzenlenmesi talep edilmektedir. Okulların karakteri talep eden kurumlar haline getirilmesi bu eğitim için zorunlu görülmektedir. Okuldan aileye ulaşmak: anababa katılımı ve anababa eğitiminde mutlaka yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca yalnız okul değil okulun içinde bulunan çevreninde değiştirilmesi gerektiği savunulmaktadır. Okuldan medya ve toplum yapısına ulaşan bir eğitim ve değişim süreci hedeflenmektedir.

Karakter eğitiminde önerilen yöntem ve tekniklere bakıldığında belli davranış ve becerilerin kazandırılması için iyi yapılandırılmış “Ben Sorun Çözerim” gibi programların geliştirilip uygulanması; bu programların akademik derslerle bütünleştirilip uygulanması, yardımlaşma ve işbirliği uygulamalarının düzenlenmesi ve geliştirilmesi önerilmektedir. Okullardaki şiddet, madde bağımlılığı vb sorunlar için zorbalığı engelleme programları, toplum yanlısı davranış, ilişkileri geliştirme programlarının uygulanması ve yenilerinin geliştirtmesi önerilmektedir. Sosyal duygusal becerilerin geliştirilmesi ve bunun için yapılacak uygulamalar temel hedefler arasındadır.

Karakter eğitimcilerine göre öğrencilerin mutlaka uygulamalar yapabileceği imkanlar oluşturulmalıdır. Sosyal hizmet davranışlarına olanak veren dersler olmalı ve hizmet etkinlikleri artırılmalıdır. Burada Üniversitelerin bazı bölüm ve fakültelerine konan “Topluma Hizmet Uygulamaları” gibi dersler ‘Akran Arabulucuğu ve Akran Rehberliği’ uygulamaları bunun örneğidir.

Ahlaki muhakemenin geliştirilmesi ve başkalarının bakış açılarının edinilmesi için tartışma ortamların oluşturulması bu alandakilerin temel önerilerindendir. Bunun için çarpıcı sorunların ortaya atılması ve bunların “münazara” edilmesi ve rol oynama etkinlikleri ile desteklenmesi istenmektedir.

Eskiden din eğitiminde kullanılan “öykünme” (emulation) iyi ve istenen karakter özelliklerini ve/veya erdemleri kazanmak ve tanımak için aktif olarak kullanılması istenen bir öğretim tekniğidir. Bunun için: edebiyat, ya da bilim veya felsefedeki örnek olaylar ve kişiler ele alınmalı öğrencilerin bunları tartışması sağlanmalıdır. Bu aynı zamanda karakter ve ahlak konularına yoğunlaşan tek kişilik dersler, programlar ve medya yolu ile de yapılabilir.

Tabi bu programlar uygulamalar tartışmalar rol almalar için öğrenci katılımı ve öğrenci bağımsızlığını artırmak; öğrenciler arası işbirliğini sağlamak gerekir.

Karakter eğitimi yaklaşımında model alma süreçleri üzerinde de yoğun olarak durulduğunu görülmektedir. Berkowitz model almanın önemini açıklarken “…karakter eğitiminin ikinci prensibi, Theodore ve Nancy Sizer’ın kısa süre önce çıkan kitaplarının “Öğrenciler Bakıyor” adında altını çizdiği gibi anlamlı diğer insanların çocuğun var olduğu bir ortamda diğer insanlara nasıl davranıyor olduğudur. Ebeveynler şunu çok iyi bilmektedir ki, çocuklar okuldaki öğretmen ve diğer yetişkinlerin yaptıklarının büyük bir kısmını gözlemlemekte ve yapmayı sürdürmektediler. Öğretmenler de aynı şekilde öğrencilerin, hatta çok küçük olanların bile, sınıfta geniş bir aile davranışı çeşitliliği sergilediklerini çok iyi bilmektedirler. Her iki durumda da gözlemlenen ve rapor edilen davranışlar genellikle yetişkinlerin kaydedildiğini ya da gözlemlendiğini bile bilmedikleri davranışlardır ve pek çok durumda da yetişkinlerin gözlemlenmesini hiç istemedikleri ve açıkça herkese söylenmesini kesinlikle istemedikleri davranışlardır. Öğrenciler gerçekten izliyorlar. Daha da kötüsü onlar taklit ediyorlar. İlkokul öğretmenleri bana şunu öğretti, eğer ne tarz bir öğretmen olduğunu görmek istiyorsan, sadece okulda oyun oynayan öğrencilerini izlemelisin. Fedakarlık ve empati gibi pozitif davranışlara model olunması çocuklarda bu tarz davranışlar oluşmasına sebep olur. Şiddet ve hile gibi istenmeyen davranışlara model olunması da basitçe bu davranışlarda artışa neden olur…” demektedir.

Okul ikliminin değiştirilmesi konusunda Berkowitz “…Çocuğun okulda bir gün geçirirken yaşadığı tecrübeler nelerdir? Bu çocuğa yardımsever ve saygılı bir şekilde mi davranılıyor, yoksa zorbaca ve ihmalkâr bir şekilde mi davranılıyor? Çocuk okul ve sınıfı eğitici, destekleyici yerler olarak mı, yoksa psikolojik ya fiziksel açıdan zehirli olarak mı algılıyor? İlişkiler karakter gelişimi için hayati derecede önemlidir, bu nedenle karakter eğitimi okuldaki ilişkilerin kalitesine odaklanmak zorundadır. Bu da yetişkin-çocuk ve çocuk-çocuk ilişkilerini içermektedir. Biz ebeveynlik literatüründen, yetişkin ve öğrenci ilişkilerine kadar kolaylıkla dış değer biçebiliriz. Bu ilişkiler yardımsever (eğitici, destekleyici), güvenilir (dürüst, açık), saygılı (kapsayıcı, öğrencinin görüşüne değer veren) ve tutarlı (tahmin edilebilir, sağlam) olmak zorundadır…” değerlendirmesini yapmaktadır.

Karakter eğitimi yaklaşımında ana baba katılımı hatta ana babanın da karakter eğitimi alması öngörülmektedir. Bunun nedeni ebeveynlerin çocuğun karakter gelişiminde her zaman birincil etkiye sahip olacağı gerçeğini açıkça desteklemektedir. Karakter eğitimi okullar ve ebeveynler ortaklık içinde çalıştıklarında en etkili hale gelmektedir.

Sosyal hizmet çalışmalarının bir diğer sonucu olarak karakter eğitiminde okul dışı kurumlar (kilise, dernekler vb) ile işbirliği yapılması öngörülmektedir.

Sonuç

Bu alandaki -Berkowitz ve Pozitif psikoloji hariç- Makale ve kitapların büyük çoğunluğunda bilimsel ifade ve değerlendirme sınırları çok aşan yorum ve değerlendirmeler bulunmaktadır. Örneğin “Kohberg yaklaşımı işlevsizdir ya da saçmadır” gibi çok sayıda ifade bulunmaktadır. Bu durum bilimsel bir inceleme ve değerlendirmeden çok kaba bir politik tartışmayı anımsatmaktadır.

Bu yazı dizisinde ifade etmeye çalıştığımız gibi: okul ve eğitim süreçlerini, içinde bulunan toplum ve kültürel değişim süreçlerinden bağımsız olarak ele almak mümkün değildir. Okul bağımsız kalmaya çalışsa da toplum ve kültürel değişim süreçleri okulun içindekileri ve eğitim süreçlerini etkileyecektir. Üstelik okulda bu kültürel değişimin, tam aksi yönünde eğitim verilse bile. Pozitif Psikoloji yaklaşımı hariç, karakter eğimcileri eğitimi değiştirerek hızlı bir şekilde bireyleri ve toplumu tam olarak değiştireceklerini varsaymaktadırlar. Birinci olarak eğitim sürecinde çok hızlı bir değişim söz konusu değildir. Sosyal psikolojiden de biliyoruz ki birey bir mesaja maruz kalır, maruz kaldığı anda tutum değişmez ama uzun zaman sonra birey yavaş yavaş değişebilir. İkinci olarak medya, ekonomi gibi diğer yapılar eğitim alan bireyleri aldıkları eğitimlerinden farklı şekilde etkilemeye devam edecektir. 2000 li yıllarda yaşamımıza giren ve şu anda temel ihtiyaç olan internet ve dijital ortamda bunu görmekteyiz. Bu ortam kontrol edilmesi mümkün olmayan yeni gruplar oluşturmaktadır.Dünyanın Düz olduğunu iddia edenler bir araya gelip son derece güçlü bir grup oluşturup hızla çok büyük kitleler ulaşabiliyorlar. Karakter eğitimcilerinin bu ve buna benzer sorunlar karşısında, akademik eğitimin temel parçası olan eleştirel düşünme dışında, şimdilik bir çözüm önerileri bulunmamaktadır

Baumrind, D. (1999). Reflection on character and competence. In A. Colby, J. James & D. & D. Hart (Eds.), Competence and character through life (pp. 1-30). Chicago

Etzioni, A. (1993). The spirit of community: The reinvention of American society. New York: Simon & Schuster.

Berkowitz, M(2002). Karakter Eğitimi Bilimi. (çev.Macid Yılmaz 2014) Dinbilimleri akademik araştırma dergisi Cilt 14 Sayı 3 ss.285-302

Davis, M (2003) what's wrong with character education? American Journal of education 110(1),39-54: University of Chicago Press.

Davis, D.H. (2006).Character Education in America's Public Schools. Journal of Church and State, Vol. 48, No. 1 (WINTER 2006), pp. 5-14

Ekşi,H.,Demirci,İ., Kaya,Ç. Ekşi,F.(2017). Karakter Gelişim İndeksi’nin Türk Ergenlerdeki Psikometrik Özellikleri Ege Eğitim Dergisi (18) 2: 476-500

Lapsley D. Navaeyz D (2010). Character Education. Handbook of Child Psychology (W. Damon & R. Lerner, Eds.). New York: Wiley.

Lickona, T. (1991b). Educating for Character: How Our Schools Can Teach Respect and Responsibility. New York: Bantam.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları