Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Kelami’ye Cevap -2-

Haydar Uzunyayla

Kategori: Sosyal Bilimler - Tarih: 12 Eylül 2025 21:48 - Okunma sayısı: 20

Kelami’ye Cevap -2-

Matematiksel disiplin ve şiirsel uyumdan uzak düşünceleri bunaltıcı bulurum. Tarihçi Kelami de bu tür özelliklere sahiptir ve dolayısıyla hem yararlı hem anlaşılır olma becerilerine sahip değildir. Geçmişin fantezileri dışında kullanacağı argümanı yok gibidir. Genel olarak okul sıralarında öğrendiği akıldışı ezberlerle hayatını yönlendiriyor ve bizi ezberleriyle ikna etmeye çalışıyor. Daha önemlisi yaşadığı coğrafyada tedavisi olanaksız kült tapınmalardan dolayı, özgün nitelikte bilimsel ve felsefi düşüncelerin üretimi neredeyse sıfıra yakındır. Kanımca Kelami’nin kendi başına düşünebilme ihtimali de sıfırdır, çünkü onun adına lideri düşünür; onun adına ebeveynleri, bürokratları, politikacıları ve devleti düşünür. Haham, rahip, imam varken düşünmenin zahmetine katlanılır mı?.. Düşünmek ağır bir yüktür ve çok kimse bu yükü taşıyamaz.

Kelami şöyle diyor: “Herkese aynı standartlarda yaşam ne demek?... Farklı sesler ne demek? Düzen ancak tek ses üzerinde sağlanır. Aksi durumda birlik beraberlik yerini kaosa bırakır…” ( Oysa en sağlam beraberlik farklılıkların birliğinden doğar. En zengin, en olgun kişilikler, sevgi saygı, adalet ve eşitlik temelinde birbirlerini besleyen farklı kişiliklerle büyür.)

Kelami tam bir çarpıtma ve işine geldiği gibi değerlendirme misyoneridir. Aklın etkin kullanımından söz ettiğimde, “İnsan tutkusuz yaşayamaz. Sırf akılla hareket etmek tamamen robotik olmaktır,” diyor… Tutkulardan söz ettiğimde, “ Akıl hangi güne duruyor,” diyor… Kardeşlik, hak hukuk dediğimde, “Biz zaten kardeşiz.” …. “Hepimizin sözleşmelere, kurallara ve inançlara ihtiyacı vardır. Her koşulda devlet benzeri düzenleyici bir güç gereklidir… Söz konusu bu güç her ne kadar herkesi aynı ölçüde kucaklamaktan uzak olsa da gereklidir… Doğa bile her canlıyı, her nesneyi eşit derecede kucaklamaz… Her canlıya aynı derecede eşitlik, aynı derecede cömertlik sunmaz ama buna rağmen bir düzeni, bir kuralı vardır… Herkes efendi olursa, inekleri kim sağacak?..” (Burada şunu söylemeliyim ki Kelami’nin sözünü ettiği saçmalıklarla yeteri kadar karşılaştım. Ömrümün yarısını bu tür şeyleri dinleyerek geçirdim ve anladım ki bunların hepsi bireyi kontrol ve elde etmek içinmiş. Devlet ve benzeri, -en küçük birimde en büyüğüne kadar- bütün sivil-gayrı sivil, siyasi, bürokratik, teokratik yapıların yokluğu kesinlikle huzura yol açar ve bu denklemi her gün daha fazla

düşünüyorum. Kafanızı sağa sola sallamayın… Bunların yokluğuyla ne yaşam ne düzen yok olur. Sanıldığı kadarıyla devlet karmaşayı önleyen kurum değildir, aksine karmaşa yaratan, yaşamı bulandıran bir ayrık otudur ve onun da kuruyacağı mevsim gelecektir. O da mutlak şekilde ölüme yatacaktır. O da tıpkı ölüm gibi anlamsızlığa yol alacaktır.)

Kelami, insanın sabrını zorlayacak kadar saldırgan ve kışkırtıcı bir dil kullanıyor. Politikacıların dilidir bu…(Politikacılar da insanın en aşağılık güdülerine hitap ederek taraftar edinirler. Birini ötekinden ayrıştırarak ilerlerler. Dünyanın hemen hemen bütün başkentlerinde yönetimi gasp etmiş durumdalar ve bize parmak ısırtacak kadar belirgin bayağı özelliklere sahiptirler. Bunların en başında hırsızlıkları gelir… Sahtekarlığa, yalancılığa güçlü şekilde sarılırlar ve dünyanın herhangi bir başkentindeki durum, bir diğerinden farklı değildir. Geçimlerini, servet ve zenginliklerini zihinlerinin derinliklerinde gizledikleri taktik sinsiliklerle elde ederler. Bir başka belirgin özellikleri ise etnisite ve din seçiciliği ya da nefreti üzerinde yürürler. Bu iki duyguyu son derece basit ve kolayca sürdürebiliyorlar, çünkü mantık gerektirmiyor. Parlamentolardaki çalışma yöntemleri de kendi çıkarlarını ve mutluluklarını artırmaya yöneliktir esas olarak.)

*******

Kelami benden kendisi hakkında görüşlerimin ne olduğunu soruyor. Hemen söylüyorum:

- Nedensiz ve mantıksız şekilde birini, huyundan, kökeninden ve inancından dolayı sorunlu görüyorsun. Bu senin zihninin ayrıksı yansımasıdır ve bence senin sahip olduğun bilinç ve davranışın kökleri, geçmişin temel hatalarında yatıyor. Yanlış inançlar, yanlış koşullanmalar… Korku bunların başında gelir… Korkuyorsun Kelami… Sonra yaşamı sadece saldırı üzerinde inşa etmek… Sonra her an tehlikede hissetme … Ve zayıf fikirler, kurnazlık, sinsilik, daha başka şeyler…

- Utancınla, ikiyüzlülüğünle yüzleşmiyorsun Kelami. Ben senin ne söylediğine değil, ne yaptığına bakarım. İyi insan olmanın özelliklerinden biridir bu ve “Ayinesi iştir kişinin, lafına bakılmaz. –Ziya Paşa”

-Sen göğsünü gere gere dolaşırken, ben nefes almada zorlanıyorsam nasıl iyi olabilirim?. Benden iyi olmamı nasıl beklersin?. Beni hiçe sayıyorsun ve bana sana kinlenmekten başka seçenek bırakmıyorsun.

- Sık sık, “Burası benim evimdir,” deyip duruyorsun. Böyle bir yanılgıya nasıl düşebildin?.. (Sanırım böyle bir hipnozun içine annen-baban itti seni…) Sen daha doğmadan sınırları çizilen, içine hapsedildiğin yer nasıl evin olabilir? Ciddi düşünceler ileri sürmeni diliyorum Kelami… Eğer ciddi düşünceler ileri sürersen, seni ciddiye alırım. Tersi durumda seninle ancak şakalaşırım ve bir kez daha soruyorum: İnsanın evi neresidir?

-Palavraları, korkuları ve önyargıyı aracı olarak kullanıyorsun. “Uçan kuştan hile sezmek,” tedbirin değil, korkunun eseridir… “Bu adam hep kötüydü, kötü olarak da devam eder,” önyargının uzantısıdır… Palavra ise uydurmalara dayanan kurgulardır ki hayatımızın sayısız alanına egemendirler… Korku, önyargı ve palavralar tıpkı otorite gibi düşünceyi ve davranışı kontrol eder özelliklere sahiptirler Kelami.

-Bizi yönetenleri kendilerinin yönetilmeye muhtaç olduklarını neden kabullenmiyorsun? Bunların eğitilmeleri gerekiyor… Hayatımızın tamamına borç yükleyen birilerinin eğitilmesi ya da kovulması gerekiyor. Seni beni borçlandırdılar ve ben kendi adıma bu borçları kabullenemiyorum. Hiç kimsenin refahını ve masraflarını üstlenmek zorunda değilim ve bu tür oldu-bittilere karşı ilgili biriyim, çünkü biliyorum ki ilgisizlik ömür boyu başkasına bağlı olmak anlamına gelir. Ve işin feci yanı beni borçlandıranlar üzerimde hak sahibi olduklarını iddia ediyorlar. Ben ki hiç kimsenin üzerinde hak iddia etmezken, öteki nasıl olur da buna cüret edebiliyor?

- Uygarlığın çöküşünden korkma Kelami. Varsın çöksün… Uygarlığımızın savunulacak yanı yoktur zaten. Binlerce yıldır zor-zorbalık üzerinden yol alıyor. Zor-zorbalık üzerinden yol alan şeyler veya kimseler ise daha ahlaksız, daha gaddar ve zalimdir. Bundan dolayı ne ezeli ne ebedi, ne şah ne piyon, ne seçilmiş kavim ne seçilmiş buyruklardan, ne de hayran olmaktan keyif almıyorum.

Ve son birkaç söz: İnsan ne kadar cehalet dolu olursa, kendini güdene karşı o kadar kutsallık yükler; o kadar kurtarıcılık ve özellik atfeder. Başka bir açıklamayla: Ne kadar bilirsen, huzura ve olgunluğa o kadar yakın olursun.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Sosyal Bilimler Yazıları