Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

KARAKTER EĞİTİMİ TARİHSEL GELİŞİM 1

Prof. Dr. M. Ertuğrul Uçar

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 22 Ağustos 2025 11:43 - Okunma sayısı: 46

KARAKTER EĞİTİMİ TARİHSEL GELİŞİM 1

Karakter eğitimi günümüzde daha çok ABD de kullanılmaktadır Avrupa ve Japonya’da “Ahlak eğitimi” daha yaygın olarak kullanılırken İngiltere’de daha çok “değerler eğitimi” kullanılmaktadır. Bireylerin toplum tarafından istenen ahlaki normlar ve bu normlara uygun davranışlar geliştirmesini sağlamak eğitim her zaman önemli bir parçası olmuştur. Bu eğitimin temel hedefi olarak: Ahlaki kurallar ve toplumun onayladığı bir biçimde davranıp toplumun onaylamadığı davranışları yapmamak ve bu davranışlardan uzak durmak karakter olarak ele alınmıştır. Tarihsel gelişime bakıldığında karakter eğitimi ile vatandaşlık eğitimi, değerler eğitimi ahlak eğitimi ve erdemleri geliştirme yakın ilişkili kavramlardır.

Antik Yunan ve Roma ahlak ve karakter eğitimim temel öğesi erdemleri geliştirme ve yeni erdemler oluşturma sürecidir. Genel olarak tanımlanacak olursa Erdemler Toplum ve ahlaki olarak onaylanan alışkanlık haline gelmiş davranışlardır(Milson, 2002). Antik yunan ve roma etik ve moral kavramları ile karşılaşırız. Etik kavramı yunanca ethos tan gelir ethos “canlı bir varlığın, varlığın ‘mekan’ı, ‘hep sığındığı gittiği yer’ anlamına gelmektedir. Ethos kavramı Buna ek olarak bir insanın karakterini huyunu ifade eder. Bu kavramın toplumsa(törel) bir boyutu olsa da daha çok birey ile ilgilidir. Yunanca ethos kavramının Latince karşılığı mores, moralis gibi görünse de Latince bu sözcük hem karakter hem töre anlamına gelmektedir. İngilizce ahlak(moral) sözcüğü Latince moralis’ten gelir. Bu durum ahlak ve etiğin aynı olgular olduğu düşüncesine yol açmıştır. Halbuki ahlak bireyin içinde dünyaya geldiği toplumun normları değerleri ve davranış kalıplarından oluşur. Ahlak, toplumdan topluma içinde bulunulan zaman dilimine göre farklı farklı değer ve davranışlardan oluşur. Etik ise daha genel ve teorik olarak iyi, kötü, adalet, eşitlik, hak nedir gibi temel sorunlar ile ilgilenip bunlar hakkında bilgi üretmeye yönelik bir etkinliktir. Antik yunan ve Roma’da bu her iki eğiliminde görmek mümkündür. Sokrates Platon Aristoteles tam olarak etik yapmakta kyrene, stoa okulu gibi okullar nasıl ahlaklı olunur ahlaklı olmak için neler yapılması gerekir içinde bulunan toplumdaki hangi değer ve normlara uyarak ahlaklı yaşanır gibi sorunlar ile uğraşarak ahlak felsefesi yapmaktadırlar. Antik yunan ve roma dünyasındaki eğilimi bir başka açıdan da ele almak mümkündür. Protogoras gibi Sofistler ahlaki, yarar ya da fayda temelli olarak ele almışlar ve toplumdan topluma değiştiğini bu nedenle de ahlakın, Göreleli olduğunu savunmuşlardır. Buna ek olarak eğitimle bireyin davranışlarını değiştirilebileceği bireyin yeni erdemler kazanabileceğini savunmuşlardır. Bu yaklaşıma karşı olarak Demokritos Sokrates, Platon ve Aristoteles Evrensel özellikler ve değerlerin var olduğunu savunmuşlardır. Bu yaklaşımda “doğru adalet iyi erdem nedir?” gibi sorunlar araştırılıp bunlara uygun yaşamanın ne olduğu sorgulanmıştır. Bu araştırma bir bilgi araştırmasıdır ve bu bilgiye ulaşanlar buna uyun yani mutlu yaşarlar çünkü mutluluk bunlara uygun yaşamaktır. Bu açından bilgi sahibi olan insanlar erdemli ya da ahlaklı olurlar. Bu yaklaşım Sokrates’in ünlü sözünde karakterize olur: ”insan bilerek kötülük yapmaz” bunlar hakkında bilgi sahibi olunca kişi aynı zamanda ahlaklı olmaktadır. Bu nedenle bilgi sahibi olmak bu bilgiye ulaşmak için takip edilecek doğru yolu akısal sorgulama(sokratik sorgulama)yolunun edinilmesi gerekir.

Sofistler ise mahkemelerde Atina meclisinde vb yerlerde etkili ve ikna edici konuşma sanatı retoriği öğretiyorlardı. Herkesin ikna edici bir şekilde konuşabileceğini herkesin kendini ifade edebileceğini savunuyor; köle, özgür, kadın, erkek ya da bölge ayrımı yapmıyorlardı. İskitlerin, Perslerin, Atinalı’ların vb farklı yaşam tarzları olduğunu; bu nedenle evrensel erdemlerin olmadığı bireylerin faydasını öne çıkaran bir düşünceye sahiptiler. Eğitim üzerinde ciddi olarak duran ve demokrasiyi savunan çağların çok ötesine geçmiş olan sofistler, bilginin göreceli olduğunu düşündükleri için davranışları değiştirip, ahlak yada karakteri değiştirebileceğini bunun belli bir yaşta değil her zaman mümkün olduğunu düşünüyorlardı.

Kabaca betimlemeye çalıştığımız antik yunan dünyasındaki bu tartışmalar, ahlak eğitimi ve karakter söz konusu olduğunda günümüzde de temel hatları ile devam etmektedir. Karakter ve ahlak yalnızca içinde yaşanılan toplumun normlarına uymak mıdır yoksa evrensel olan bazı değerlere uymak mıdır? Karakter sabit bir olgu ya da belli bir yaştan sonra değişmeyen ya da çok az değişen bir olgu mudur yoksa değişebilir midir? Karakter yalnızca davranışlar ile ilgili midir yoksa bilgi ve sorgulama ile ilgili bir boyutu var mıdır? Eğitim sürecinde davranışlar üzerinde mi yoksa akıl yürütme ve sorgulama boyutu üzerinde mi durulacaktır? Bu ve benzeri sorular günümüzde de aktif olarak tartışılan sorunlarıdır.

Ortaçağdan itibaren karakter ve ahlak eğitimi dini eğitimin bir parçası haline gelmiştir. Ortaçağda hem doğuda hem batı da ahlak ve din özdeş olarak görüldüğü için din eğitimi ahlak ve karakter eğitimi olarak görülmüştür. Buradaki temel eğilim karakterin küçük yaşlarda oluştuğu için çok küçük yaştan çocuğun alınıp eğitilmesine dayanır.

Bunun en tipik örneğini Sünni İslam teologu olan Gazali de görmek mümkündür. Ona göre küçükken verilen eğitim çok köklü sağlam ve kalıcıdır. Bu daha sonra verilecek eğitimin temelini oluşturur. Bunun nedeni kalplere ilk yerleşenlerin kazanılacak diğer melekelerin esası olmasıdır(akt. Oruç, 2009 ) Gazali, bebeklik döneminde çocuğun iyi beslenip sevgi gösterilmesi gerektiği bunun dışında zihni gelişmemiş olduğu için bir şey tapılmaması gerektiğini savunmuştur. Yaklaşık yedi yasında kişiye temyiz yeteneği verilir(iyi ve kötüyü ayırma yeteneği ve bir üst aşamada insana akıl verilir. Bundan sonraki süreçte de insana apayrı bir âlemin kapıları açılır.“Çocuğun gelişmesi, olumlu bir şekilde gerçekleştiğinde her türlü etki onun kalbine yerleşir. Taş üzerine yazılan bir yazı gibi silinmez bir özellik gösterir. Eğer büyüme bunun hilafına olursa, çocuk ahlaksız olur. Çünkü çocuk, cevheriyle hem iyiliğe hem de kötülüğe kabiliyetli olarak yaratılır.”(akt. Oruç, 2009). Üç yasından itibaren çocuklara bazı dini motiflerin uygun sekilerde sunulması gerektiğini ifade etmektedir. Bu yas grubunda alınan eğitimin seyri, hangi yönde gerçekleşirse, kişinin geleceğinde büyük oranda o yönde oluşmaktadır. Bu nedenle, Gazali henüz yetişmenin başlangıcında insanda dini duygu ve düşüncenin geliştirilmesi yönünde önlemler alınmasını zorunlu görür. Çünkü bu dönemde insanın bütün yetenekleri, bir dış uyarıcının etkisiyle harekete geçmeye baslar. Gazali, bu aşamadaki çocuğu, yazı yazmayla ilgili bilgisi bulunan fakat henüz yazı yazamayan insanın durumuna benzetir. Asıl eğitimi Yedi yaslarından başlatır. Ona göre bu yas çocuğu temel eğitim düzeyinde bazı bilgi ve becerileri elde etmek durumundadır. Bu dönemde çocuğa bazı dini ve ahlaki yükümlülüklerle ilgili ön bilgiler verilerek çocuklar aydınlatılmalıdır. Çünkü bu dönemdeki eğitimin niteliği, çocuğa yerleşik bir kişilik kazandırmalıdır. Kendini ve çevresini ilk defa profesyonel anlamda tanımaya çalışan çocuğa, rehberlik edilmeli ve çocuk bu anlamda yönlendirilmelidir (Oruç, 2009).

Buna ek olarak ilkçağ ve ortaçağda “meseller” olarak adlandırılan eğitici hikâyeler kullanılarak, hem az sayıdaki formal eğitimde hem de halk arasında, ahlak ve karakter eğitimi verilmeye çalışılmıştır. Bu kısa hikâye ve masallarda benzetmeler ve metaforlar kullanılarak bazı erdem ve değerlerin yüceltildiği bazı davranışların kötü olarak gösterildiği görülmektedir. Hem Doğuda hem batıda ahlak ile sanat arasında ilişki kurmak çok eskiye dayanır. Antik yunan ve Roma tragedyalarında ahlaki öğüt ve dersler vermeye yönelik çok sayıda eser bulunmaktadır. Bir Hint eseri olan çok sayıda dile çevrilen Kelile Dimne hayvanları kullanarak ahlaki ve siyasi öğütler veren bir eserdir. Şiir veya nazımı kullanarak yazına çok sayıda eser bulunmaktadır. Bunun en tipik örneklerinden biri Karahanlılar zamanında yazılmış olan Kutadgu Bilig’dir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’de işlediği asıl tema “ideal insan?dır. Yusuf Has Hacib bunu kahramanlarını konuşturarak okuyucularına aktarmak ister. Ona göre, ideal insan bütün kötülüklerden uzak durup, iyi huylarla dolu, ibadetlerine devam eden, takva sahibi, şiir, hendese, hesap vb. ilimleri bilen, irfan sahibi, adaletli, doğru, ağır başlı, alçakgönüllü, cömert, iyiliksever, merhametli, insaf sahibi, hırsızlık yapmayan, yalan konuşmayan, içki içmeyen, dedikodudan uzak duran bir kişidir(Kaya,2017).

Aydınlama ile beraber Ahlakı dinden bağımsız olarak gören anlayış hakim olmaya başlamıştır. Bu donemde ahlakın nasıl ortaya çıktığına ilişkin “doğal durum” metaforunu kullanan filozoflar(Hobbes, Montesqiue, Locke vb) akılla bireylerin ahlak ilkelerine ulaştığını savunanlar (Kant, Spinoza vb) Ahlakın temelinde bireylerin faydası olduğu(Betham, Mill) yada ödev olduğunu(Kant) savunan filozoflar ortaya görüşlerini koymuşlardır. Bununla paralel olarak Aydınlama özellikle Fransa’da insanın doğasının iyi olduğu onu bozanın kurumlar olduğunu öne sürerek tüm kurumlardan uzaklaşıp doğaya dönmek ve akıl yolu ile yaşamı yeniden kurmayı temel düstur edinmiştir. Bu durumda toplumdaki kurumlar yalnız monarşi değil, din ahlak gelenekler değiştirilip doğal duruma dönülüp akıl ile hareket edilirse daha mutlu ve iyi olunacağı görüşü hakim olmaya başlamıştır.

Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak Fransız ihtilalı ile beraber tüm eğitim sistemi değişir. Karakter ve ahlak eğitimin yerini vatandaşlık eğitimi alır. 1792 Katolik kilisesinin diğer dini grupların okulları kapatılır. Tüm eğitim kurumlarının dini öğelerden temizlenip laik anlayışa geçilmeye çalışılır. Eğitim merkezi bir program çerçevesinde tüm ülkede yürütülmesi esası benimsenir uygulanmaya çalışılır. Öğretmen kalitesini artırmak için çalışmalar başlatılır, Paris’te öğretmen okulları kurulur. Bütün ülkeye ilköğretim okulları kurulmaya çalışılır. Eğitim, zorunlu laik ve parasız karma hale getirilir. Uygulanmaya çalışılan karma eğitim Katolik halkın direnişi ile karşılaşsa da karakter eğitiminin yerini yurttaşlık ya da vatandaşlık eğitimi almaya başlar. Fransız devrimi ile yapılmak istenenler, hem iç savaş hem de komşu ülkeler ile var olan savaşlar nedeni ile tam olarak uygulanamaz Öte yandan Napolyon’un kendini imparator ilan etmesi ve bir süre sonra krallığın gelmesi ile bütün bunlar kısmen uygulamadan kaldırılır. Ta ki III cumhuriyet yani 1871e kadar. III. cumhuriyetle beraber Eğitim bakanı Ferry’in eğitim reformu başlar: Laik, eşit, parasız, zorunlu, karma eğitim. İlginç olan bu sefer Fransa’nın Katolik halkı buna tepki vermez hatta bizzat talep eder. Bunun nedeni sanayileşme ile beraber her kesin okur yazar olması ve temel matematik ve bilim becerilerine sahip olması zorunluluğunun ortaya çıkmasıdır. Okur yazar olmak ve temel matematik becerileri, fabrikada sıradan bir işçi olarak çalışabilmek için zorunlu hale gelmiştir çünkü makine kullanmak için bu beceriler gereklidir. Ayrıca mühendis, avukat, muhasebeci vb meslekler sanayileşme ile öne çıkmıştır ve bunlara ulaşabilmek eğitimden geçmektedir. Fransa’nın Almanya’ya yenilmesi ve Assas loren bölgesini kaybetmesi o dönemdeki siyasiler tarafından halktaki yurttaşlık bilincinin yoksunluğu temel neden olarak görülür. Bu durum eğitimde tamamen karakter eğitiminin terk edilip vatandaşlık eğitimine özel önem verilmesine yol açar.

ABD deki gelişim tamamen farklı bir seyir izler. ABD de büyük toplumsal devrimlerin yarattığı büyük dönüşümler ve devletin birden bire yönlendirmesi olmadan yavaş bir dönüşüm yaşanmıştır. ABD kurulmadan önce ve kurulduktan sonra dini grupların açtığı okullarda eğitimin temel parçalarından biri karakter ve ahlak eğitimi olarak var olmuştur. Bu okullarda ait olunan kilise ve mezhebin anlayışına göre incili ve ait olunan mezhebin ilkelerini öğretmek esastır. Kuzey Amerika’nın 1636 yılında Massachusetts’te kurulan ilk üniversitesi olan Harvard, diğer tüm eski ve köklü üniversiteler gibi, neredeyse tamamen dini eğitim ve Latince ile Yunanca gibi klasik diller üzerine odaklanmıştı. ABD’de okullar 1840ların sonuna kadar genel olarak özel ve organize olmamış bir biçimde var olmuştur. 1787 yılında Kuzey Batı Kararnamesi (Northwest Ordinance) olarak yayınlanan ve günümüzün Ohio, Illinois, Indiana, Wisconsin ile Michigan eyaletlerini kapsayan belge uyarınca, her yeni kasabaya ait 36 parsel araziden birinin devlet – ya da o günün terimiyle “genel” – okul yapımına tahsis edilmesi öngörülmüştü. ABD ‘nin kuruluşundan itibaren yavaş yavaş devlet okullarının başladığı görülmektedir. Bu okulların yaygılaşmasındaki en önemli kişi Mann’dır. 19. yüzyılın ilk yarısında, reformcu kimliği ile tanınan Massachusetts’li Horace Mann, tüm çocukların yararlanabileceği ücretsiz devlet okullarını geliştirmek ve desteklemek amacıyla, çok etkili bir kampanya başlatmıştır. Bu sürecin başarılı olması tarihsel ve sosyal etkenler ile de ilişkilidir. 19 yy la beraber sanayileşme ve şehirleşmenin artması okula olan talebi artıp okuldan bireylerin ve toplumun beklentisinin değişmesine yol açmıştır. Okullardan dini eğitimden ziyade insanların beklentisi iş ve meslek yaşamına hazırlık olmaya başlamıştır. 19yy ortalarından itibaren Federal hükümetin gücünün de artmaya başlaması ile beraber, ücretsiz devlet okulları yaygınlaşmaya başlamıştır. Şehirlerde ve tüm ülkede okullara artan yoğun talep belli bir mezhebin karakter ve dini eğitimin okullarda verilmesinin sorgulanması sonucu doğurur. O dönemde Karakter eğitimi büyük ölçüde Protestan mezhebini temel almaktadır. Katolikler, Protestanlar, Ortodokslar, yahudiler ve çok sayıda mezhebe ait kişilerin aynı okul ve sınıfta olması bunun yarattığı inanç çeşitliliği karakter eğitimini bir süre sonra Hıristiyanlığa dayandırmaktan çıkıp tanrının varlığına inanmaya daha sonrada kendiliğinden laik ilkeler dayandırmaya yönelmiştir.

ABD’deki sürecin gelişimine bakıldığında, ABD kurulmadan önce koloni döneminde, maddi durumu uygun olan aile çocuklarının yararlanması için “ paralı okullar” kurulmasına rağmen, devlet okulları kavramı henüz bilinmemekteydi. Kuzey Amerika’nın 1636 yılında Massachusetts’te kurulan ilk üniversitesi olan Harvard, diğer tüm eski ve köklü üniversiteler gibi, neredeyse tamamen dini eğitim ve Latince ile Yunanca gibi klasik diller üzerine odaklanmıştır. (https://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/abdegitim_genelbakis.pdf).

Koloni döneminde kurulan okulların hepsi genel olarak bu şekildedir. Bu dönemdeki okullarda az miktarda okuma ve basit aritmetik bilgisi öğretilmektedir bu okulların ancak temel odak noktası: ait olunan dini grubun değerlerinin öğretimine dayanmaktadır (Greenawalt, 1996). ABD devrim liderleri olan: Franklin ve Jefforson, eğitimin öğrencinin değerlerini geliştirmekten sorumlu olduğu ancak aynı zamanda demokratik rejim için vatandaş yaratmak için çok önemli olduğuna inanmaktaydılar. ABD’nin kurucuları için değerlerin yerleştirilmesi eğitimle yerleştirilmesi ve bunun karakter eğitimi ile ilişkili olması açıkça var olan bir durumdu. 1787 yılında Kuzey Batı Kararnamesinde bu açıkça görülür. “Din, ahlak ve bilgi iyi bir yönetim ve insanoğlunun mutluluğu için gereklidir” (akt. Greenawalt, 1996). Bu kararname ile Ohio, Illinois, Indiana, Wisconsin ile Michigan eyaletlerini kapsayan belge uyarınca, her yeni kasabaya ait 36 parsel araziden birinin devlet – ya da o günün terimiyle “genel” – okul yapımına tahsis edilmesi öngörülmüştü. Bu okullar, genelde sade, tek derslikli, tepelerinde çan kulesi bulunan ve Amerikan tarihinde iz bırakmış “küçük, kırmızı okul binalarıydı.”

(https://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/abdegitim_genelbakis.pdf)

19 yüzyılın bu Amerikan okullarında disiplin: öğretmenin model olması ve öğretim programları ile karakter eğitimi uygulanmaktaydı. Bunun en tipik örneklerinden biri 1836 da çıkan McGuffray Okuyucularında görülmektedir. Bu kitapta dini öyküler, şiirler, ders veren öyküler ve destansı masallar bulunmaktadır. Bu kitaba göre öğrenciler derlerini uygularken ayrıca doğruluğun şefkatin, çok çalışmanın, öz disiplinin sorumluluğun saygının şefkatin ve vatandaşlığın önemini kavramları gerekmekteydi. ABD nin Massachusetts eyaletindeki devlet okullarında öğretmenin her okul gününe İncilin Kral James versiyonundan on tane mısrayı yorum yapmadan okuyarak başlamaları istenmekteydi. ABD’de pek çok benzeri bulunan bu uygulamanın amacı öğrencilerde mantığın yanında karakter bilinci de geliştirmelerini sağlamaktır. Görüldüğü gibi 19 yüzyıl boyunca devlet olularında verilen karakter eğitimi Protestanlık üzerine temellenmektedir(Greenawalt, 1996). Şehirleşme ve sanayileşme ile beraber okullarda öğrencilerin profili çeşitlenir. Özellikle Katolikler karakter eğitimin düzeltilmesi için baskı yapmaya başlarlar. 19 yy sonunda iş ve meslek yaşamına hazırlanmakta önemli olur. 1880 yılında Mann ve incile dayalı karakter eğitimini destekleyen eğitimciler evrensel ve mezhep dışı olduğunu savunmaktadır. Ancak ABD de 19 yy sonlarına doğru bu şehirleşme ve sanayileşmenin eğitimde kendiğilinden oluşan bir laikleşme sürecine doğru gittiği görülmektedir. 1880 yılında Wisconsin Eğitim dergisinde yayınladığı makalesinde “ İnsan deneyimlerinin sonucu olan dini ahlakın zıttı ya da karşısında olmayan laik ahlak vardır. Bu ahlak tüm medeni insanlar tarafından kabul edilir tüm uluslar ve aydınlanmış inançlar ve mezhepler tarafından onaylanır”. Mann bu makalesi aslında karakter eğitiminin 19 yy sonunda karakter eğitimin tarihsel ve toplumsal koşullar ile paralel olarak dini yapılanmadan uzaklaşıp laik ve evrensel değerlere doğru yöneldiği göstermektedir. 1920lerin ortalarında yayınlana Sosyal ve Dini araştırmalar Enstitüsünün raporuna göre iyi öğrenci tavrı ile karakter eğitimi arasındaki ilişkinin çok zayıf olduğu ortaya konmuştur. Bu çalışma ile beraber ABD de okullarda karakter eğitiminden uzaklaşma başlamıştır. Bu dönemde ekonomik koşulların beslediği aşırı bireycilik, felsefede hakim olan mantıksal pozitivizm, hızla artan çoğulculuk ve kamusal alanda hakim olan laiklik okulların ahlak ve karakter eğitiminden uzaklaşmasına neden olmuştur. Bütün değerlerin eş olduğu ve aralarında ayrım yapılamayacağı inancı, öğrenciye hiçbir değer dizisinin kabul ettirilmemesi gerektiği anlayışına yok açmıştır(Greenawalt, 1996).

20 yüzyılın başından itibaren ahlak psikoloji biliminde ayrıntılı olarak incelenmeye başlanmıştır. Bu nedenle ahlak eğitimine bakışta değişmiştir. Davranışçılık, ahlakın çevre ile etkileşim sonucu ödül ve ceza ile edinildiğini daha sonra edinilen davranışların alışkanlık haline gelerek sürekli tekrarlandığını öne sürmüştür. Davranışçılığa göre tüm davranışlar gibi ahlaki davranışlarda öğrenilebilir ve daha sonra tam tersine çevrilebilir yapıdadır. Paralel görüş sosyal öğrenme yaklaşımından gelir. Birey içinde yaşadığı ortamdaki davranışları model alarak ya da taklit ederek ahlaki davranışları edinmektedir. Her iki yaklaşımın ortak noktası içinde bulunulan çevreye göre ahlaki davranışları şekillendiğidir. Düşünme ve sorgulama sürecinin çok fazla işlemediği içinde bulunulan çevre iyi ise bireyin iyi olduğu kötü ise kötü olduğu dolayısı ile çevre kontrol edilirse bireyin davranışlarının da kontrol edileceği temel görüşü hakindir.

Davranışçı yaklaşım, özellikle ABD’de her alanda çok hakim olmasına karşın 20 yüzyılın başında tamamen farklı bir ahlak ve ahlak eğitimi anlayışı Dewey’de vardır. Dewey’e göre içinde bulunulan çevre sürekli olarak değişmektedir. Birey değişen çevreyle yaşantıları yolu ile ilişki kurar ve bu yaşantıları yolu ile sürekli değişen çevreye uyum sağlar. Bu nedenle en önemli olgu bireyin çevre ile bire bir kurduğu yaşantılarıdır. İnsan zihni deneyim veya yaşantılar ile sürekli değişip şekillenmekte içinde bulanan çevreye bu şekilde uyum sağlamaktadır. Bireyin yaşantıların alma verebilmesi yani yaşantıları sonucu değişebilmesi için nesneler ve çevre ile kurduğu deneyimler önemlidir. Bunlardan hareketle zihninde davranışlarına klavuzluk edecek fikirler oluşturur. Durum böyle olunca eğitim öğrencilerin bire bir yaşantılarına dayanmalıdır(Dewey 1996). Eğitim, deneyim bağlamında ele alındığında öğretilecek konu ister aritmetik, tarih, coğrafya isterse de doğa bilimlerinden biri olsun, öğrenme ortamındaki her şey başlangıçta sıradan hayat deneyimlerinin kapsamına giren malzemelerden üretilmek zorundadır. Birey ihtiyaç, dürtü ve güdüleriyle hareket etmektedir. Dolayısıyla eğitimde öğrencinin ihtiyaç, dürtü ve güdüleri her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. İnsan organizması doğal bir varlık olduğu için tehdit unsurları içeren çevreye ve çevresel değişikliklere uyum sağlaması önemlidir. Öğrenme bu doğal ortamda mümkün olduğunca çevresel problemler üzerine kurulmalıdır. Evrimselcilikte olduğu gibi öğrenci deneyerek yaşamı algılayacak, her çevreyle etkileşiminde ileriki problem durumlarına transfer edecek olası çözüm önerileri keşfedecektir. (Dewey, 2007). Bilginin teori ve pratik olarak, keskin bir şekilde ayrılması ve beraberinde geleneksel felsefenin teorik bilgiyi, değişmez-sabit olduğundan ilk sırada tutması Dewey tarafından eleştirilmiştir. Dewey?e göre bilgi pratik?ten doğar, çünkü insan bu alanda deneyimler yaşar ve deneyimlerin kendisine sağladığı yararı yine aynı alanda sınar. Teorik bilgi kesin ve değişmez olduğu için insanlar tarafından sorgulanmayacaktır. Oysa pratik sürekli değişme içerisindedir. Dolayısıyla sorgulama ve düşünme gerektirir(Dewey 1996). Var olan düzeni korumaya çalışan ve biat kültürüyle insan yetiştirmeyi amaçlayan geleneksel felsefeler sorgulanmayacak ve değişmeyecek teorik bilgilerin öğretilmesi gerektiğini savunur. Klasik teorik bilgi sürekli değişen evren ve sorunlarına karşı çaresizdir(Dewey 1996).

Ahlak öğretisi olarak dışarıdan getirilen bu ölçütler bireysel farklılıkları göz önünde bulundurmaz ve beraberinde güçlü-dışsal bir otoriteyi getirir. Oysa Dewey?e göre ahlak kavramı özneldir ve değerler kişinin toplumla ilişkisinden oluşur. Demokratik bir toplum, kendisinin dışında bir otoriteyi, ilke olarak dışladığında, onun yerine, isteğe bağlı ilişkiler ve bir düzenleme bulunmalıdır. Bu düzenleme ancak eğitim tarafından yaratılabilir (Dewey,1996: 84). Özellikle eğitim yoluyla demokratik sınıf ortamlarında, öğrenciye otoriteden kaynaklanan, sorgulanmayan etik değerler empoze etmeye çalışmaktansa özgürce değer oluşumu sağlanmalıdır. Ancak unutulmaması gereken yüzeysel ve çoğu zaman otoriteye hizmet eden ahlak anlayışından kaçınmaktır. “Eğitimde Ahlaki İlkeler” (1959) adlı eserinde bu durumu “Okulun toplumsal görevi çoğu zaman yurttaşlık eğitimi ile sınırlandırılır ve yurttaşlık da akıllıca oy kullanma yeteneği, yasalara uyma isteği vb. anlamda dar bir açıdan yorumlanır. Fakat okulun ahlaki sorumluluğu bu biçimde kısıtlamak ve daraltmak boşunadır (Dewey,1959:119)” şeklinde ifade etmiştir. Arkasında özgür düşünme gücü olmayan hareket özgürlüğü sadece kaostur.

Karakter eğitimi günümüzde daha çok ABD de kullanılmaktadır Avrupa ve Japonya’da “Ahlak eğitimi” daha yaygın olarak kullanılırken İngiltere’de daha çok “değerler eğitimi” kullanılmaktadır. Bireylerin toplum tarafından istenen ahlaki normlar ve bu normlara uygun davranışlar geliştirmesini sağlamak eğitim her zaman önemli bir parçası olmuştur. Bu eğitimin temel hedefi olarak: Ahlaki kurallar ve toplumun onayladığı bir biçimde davranıp toplumun onaylamadığı davranışları yapmamak ve bu davranışlardan uzak durmak karakter olarak ele alınmıştır. Tarihsel gelişime bakıldığında karakter eğitimi ile vatandaşlık eğitimi, değerler eğitimi ahlak eğitimi ve erdemleri geliştirme yakın ilişkili kavramlardır.

Antik Yunan ve Roma ahlak ve karakter eğitimim temel öğesi erdemleri geliştirme ve yeni erdemler oluşturma sürecidir. Genel olarak tanımlanacak olursa Erdemler Toplum ve ahlaki olarak onaylanan alışkanlık haline gelmiş davranışlardır(Milson, 2002). Antik yunan ve roma etik ve moral kavramları ile karşılaşırız. Etik kavramı yunanca ethos tan gelir ethos “canlı bir varlığın, varlığın ‘mekan’ı, ‘hep sığındığı gittiği yer’ anlamına gelmektedir. Ethos kavramı Buna ek olarak bir insanın karakterini huyunu ifade eder. Bu kavramın toplumsa(törel) bir boyutu olsa da daha çok birey ile ilgilidir. Yunanca ethos kavramının Latince karşılığı mores, moralis gibi görünse de Latince bu sözcük hem karakter hem töre anlamına gelmektedir. İngilizce ahlak(moral) sözcüğü Latince moralis’ten gelir. Bu durum ahlak ve etiğin aynı olgular olduğu düşüncesine yol açmıştır. Halbuki ahlak bireyin içinde dünyaya geldiği toplumun normları değerleri ve davranış kalıplarından oluşur. Ahlak, toplumdan topluma içinde bulunulan zaman dilimine göre farklı farklı değer ve davranışlardan oluşur. Etik ise daha genel ve teorik olarak iyi, kötü, adalet, eşitlik, hak nedir gibi temel sorunlar ile ilgilenip bunlar hakkında bilgi üretmeye yönelik bir etkinliktir. Antik yunan ve Roma’da bu her iki eğiliminde görmek mümkündür. Sokrates Platon Aristoteles tam olarak etik yapmakta kyrene, stoa okulu gibi okullar nasıl ahlaklı olunur ahlaklı olmak için neler yapılması gerekir içinde bulunan toplumdaki hangi değer ve normlara uyarak ahlaklı yaşanır gibi sorunlar ile uğraşarak ahlak felsefesi yapmaktadırlar. Antik yunan ve roma dünyasındaki eğilimi bir başka açıdan da ele almak mümkündür. Protogoras gibi Sofistler ahlaki, yarar ya da fayda temelli olarak ele almışlar ve toplumdan topluma değiştiğini bu nedenle de ahlakın, Göreleli olduğunu savunmuşlardır. Buna ek olarak eğitimle bireyin davranışlarını değiştirilebileceği bireyin yeni erdemler kazanabileceğini savunmuşlardır. Bu yaklaşıma karşı olarak Demokritos Sokrates, Platon ve Aristoteles Evrensel özellikler ve değerlerin var olduğunu savunmuşlardır. Bu yaklaşımda “doğru adalet iyi erdem nedir?” gibi sorunlar araştırılıp bunlara uygun yaşamanın ne olduğu sorgulanmıştır. Bu araştırma bir bilgi araştırmasıdır ve bu bilgiye ulaşanlar buna uyun yani mutlu yaşarlar çünkü mutluluk bunlara uygun yaşamaktır. Bu açından bilgi sahibi olan insanlar erdemli ya da ahlaklı olurlar. Bu yaklaşım Sokrates’in ünlü sözünde karakterize olur: ”insan bilerek kötülük yapmaz” bunlar hakkında bilgi sahibi olunca kişi aynı zamanda ahlaklı olmaktadır. Bu nedenle bilgi sahibi olmak bu bilgiye ulaşmak için takip edilecek doğru yolu akısal sorgulama(sokratik sorgulama)yolunun edinilmesi gerekir.

Sofistler ise mahkemelerde Atina meclisinde vb yerlerde etkili ve ikna edici konuşma sanatı retoriği öğretiyorlardı. Herkesin ikna edici bir şekilde konuşabileceğini herkesin kendini ifade edebileceğini savunuyor; köle, özgür, kadın, erkek ya da bölge ayrımı yapmıyorlardı. İskitlerin, Perslerin, Atinalı’ların vb farklı yaşam tarzları olduğunu; bu nedenle evrensel erdemlerin olmadığı bireylerin faydasını öne çıkaran bir düşünceye sahiptiler. Eğitim üzerinde ciddi olarak duran ve demokrasiyi savunan çağların çok ötesine geçmiş olan sofistler, bilginin göreceli olduğunu düşündükleri için davranışları değiştirip, ahlak yada karakteri değiştirebileceğini bunun belli bir yaşta değil her zaman mümkün olduğunu düşünüyorlardı.

Kabaca betimlemeye çalıştığımız antik yunan dünyasındaki bu tartışmalar, ahlak eğitimi ve karakter söz konusu olduğunda günümüzde de temel hatları ile devam etmektedir. Karakter ve ahlak yalnızca içinde yaşanılan toplumun normlarına uymak mıdır yoksa evrensel olan bazı değerlere uymak mıdır? Karakter sabit bir olgu ya da belli bir yaştan sonra değişmeyen ya da çok az değişen bir olgu mudur yoksa değişebilir midir? Karakter yalnızca davranışlar ile ilgili midir yoksa bilgi ve sorgulama ile ilgili bir boyutu var mıdır? Eğitim sürecinde davranışlar üzerinde mi yoksa akıl yürütme ve sorgulama boyutu üzerinde mi durulacaktır? Bu ve benzeri sorular günümüzde de aktif olarak tartışılan sorunlarıdır.

Ortaçağdan itibaren karakter ve ahlak eğitimi dini eğitimin bir parçası haline gelmiştir. Ortaçağda hem doğuda hem batı da ahlak ve din özdeş olarak görüldüğü için din eğitimi ahlak ve karakter eğitimi olarak görülmüştür. Buradaki temel eğilim karakterin küçük yaşlarda oluştuğu için çok küçük yaştan çocuğun alınıp eğitilmesine dayanır.

Bunun en tipik örneğini Sünni İslam teologu olan Gazali de görmek mümkündür. Ona göre küçükken verilen eğitim çok köklü sağlam ve kalıcıdır. Bu daha sonra verilecek eğitimin temelini oluşturur. Bunun nedeni kalplere ilk yerleşenlerin kazanılacak diğer melekelerin esası olmasıdır(akt. Oruç, 2009 ) Gazali, bebeklik döneminde çocuğun iyi beslenip sevgi gösterilmesi gerektiği bunun dışında zihni gelişmemiş olduğu için bir şey tapılmaması gerektiğini savunmuştur. Yaklaşık yedi yasında kişiye temyiz yeteneği verilir(iyi ve kötüyü ayırma yeteneği ve bir üst aşamada insana akıl verilir. Bundan sonraki süreçte de insana apayrı bir âlemin kapıları açılır.“Çocuğun gelişmesi, olumlu bir şekilde gerçekleştiğinde her türlü etki onun kalbine yerleşir. Taş üzerine yazılan bir yazı gibi silinmez bir özellik gösterir. Eğer büyüme bunun hilafına olursa, çocuk ahlaksız olur. Çünkü çocuk, cevheriyle hem iyiliğe hem de kötülüğe kabiliyetli olarak yaratılır.”(akt. Oruç, 2009). Üç yasından itibaren çocuklara bazı dini motiflerin uygun sekilerde sunulması gerektiğini ifade etmektedir. Bu yas grubunda alınan eğitimin seyri, hangi yönde gerçekleşirse, kişinin geleceğinde büyük oranda o yönde oluşmaktadır. Bu nedenle, Gazali henüz yetişmenin başlangıcında insanda dini duygu ve düşüncenin geliştirilmesi yönünde önlemler alınmasını zorunlu görür. Çünkü bu dönemde insanın bütün yetenekleri, bir dış uyarıcının etkisiyle harekete geçmeye baslar. Gazali, bu aşamadaki çocuğu, yazı yazmayla ilgili bilgisi bulunan fakat henüz yazı yazamayan insanın durumuna benzetir. Asıl eğitimi Yedi yaslarından başlatır. Ona göre bu yas çocuğu temel eğitim düzeyinde bazı bilgi ve becerileri elde etmek durumundadır. Bu dönemde çocuğa bazı dini ve ahlaki yükümlülüklerle ilgili ön bilgiler verilerek çocuklar aydınlatılmalıdır. Çünkü bu dönemdeki eğitimin niteliği, çocuğa yerleşik bir kişilik kazandırmalıdır. Kendini ve çevresini ilk defa profesyonel anlamda tanımaya çalışan çocuğa, rehberlik edilmeli ve çocuk bu anlamda yönlendirilmelidir (Oruç, 2009).

Buna ek olarak ilkçağ ve ortaçağda “meseller” olarak adlandırılan eğitici hikâyeler kullanılarak, hem az sayıdaki formal eğitimde hem de halk arasında, ahlak ve karakter eğitimi verilmeye çalışılmıştır. Bu kısa hikâye ve masallarda benzetmeler ve metaforlar kullanılarak bazı erdem ve değerlerin yüceltildiği bazı davranışların kötü olarak gösterildiği görülmektedir. Hem Doğuda hem batıda ahlak ile sanat arasında ilişki kurmak çok eskiye dayanır. Antik yunan ve Roma tragedyalarında ahlaki öğüt ve dersler vermeye yönelik çok sayıda eser bulunmaktadır. Bir Hint eseri olan çok sayıda dile çevrilen Kelile Dimne hayvanları kullanarak ahlaki ve siyasi öğütler veren bir eserdir. Şiir veya nazımı kullanarak yazına çok sayıda eser bulunmaktadır. Bunun en tipik örneklerinden biri Karahanlılar zamanında yazılmış olan Kutadgu Bilig’dir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’de işlediği asıl tema “ideal insan?dır. Yusuf Has Hacib bunu kahramanlarını konuşturarak okuyucularına aktarmak ister. Ona göre, ideal insan bütün kötülüklerden uzak durup, iyi huylarla dolu, ibadetlerine devam eden, takva sahibi, şiir, hendese, hesap vb. ilimleri bilen, irfan sahibi, adaletli, doğru, ağır başlı, alçakgönüllü, cömert, iyiliksever, merhametli, insaf sahibi, hırsızlık yapmayan, yalan konuşmayan, içki içmeyen, dedikodudan uzak duran bir kişidir(Kaya,2017).

Aydınlama ile beraber Ahlakı dinden bağımsız olarak gören anlayış hakim olmaya başlamıştır. Bu donemde ahlakın nasıl ortaya çıktığına ilişkin “doğal durum” metaforunu kullanan filozoflar(Hobbes, Montesqiue, Locke vb) akılla bireylerin ahlak ilkelerine ulaştığını savunanlar (Kant, Spinoza vb) Ahlakın temelinde bireylerin faydası olduğu(Betham, Mill) yada ödev olduğunu(Kant) savunan filozoflar ortaya görüşlerini koymuşlardır. Bununla paralel olarak Aydınlama özellikle Fransa’da insanın doğasının iyi olduğu onu bozanın kurumlar olduğunu öne sürerek tüm kurumlardan uzaklaşıp doğaya dönmek ve akıl yolu ile yaşamı yeniden kurmayı temel düstur edinmiştir. Bu durumda toplumdaki kurumlar yalnız monarşi değil, din ahlak gelenekler değiştirilip doğal duruma dönülüp akıl ile hareket edilirse daha mutlu ve iyi olunacağı görüşü hakim olmaya başlamıştır.

Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak Fransız ihtilalı ile beraber tüm eğitim sistemi değişir. Karakter ve ahlak eğitimin yerini vatandaşlık eğitimi alır. 1792 Katolik kilisesinin diğer dini grupların okulları kapatılır. Tüm eğitim kurumlarının dini öğelerden temizlenip laik anlayışa geçilmeye çalışılır. Eğitim merkezi bir program çerçevesinde tüm ülkede yürütülmesi esası benimsenir uygulanmaya çalışılır. Öğretmen kalitesini artırmak için çalışmalar başlatılır, Paris’te öğretmen okulları kurulur. Bütün ülkeye ilköğretim okulları kurulmaya çalışılır. Eğitim, zorunlu laik ve parasız karma hale getirilir. Uygulanmaya çalışılan karma eğitim Katolik halkın direnişi ile karşılaşsa da karakter eğitiminin yerini yurttaşlık ya da vatandaşlık eğitimi almaya başlar. Fransız devrimi ile yapılmak istenenler, hem iç savaş hem de komşu ülkeler ile var olan savaşlar nedeni ile tam olarak uygulanamaz Öte yandan Napolyon’un kendini imparator ilan etmesi ve bir süre sonra krallığın gelmesi ile bütün bunlar kısmen uygulamadan kaldırılır. Ta ki III cumhuriyet yani 1871e kadar. III. cumhuriyetle beraber Eğitim bakanı Ferry’in eğitim reformu başlar: Laik, eşit, parasız, zorunlu, karma eğitim. İlginç olan bu sefer Fransa’nın Katolik halkı buna tepki vermez hatta bizzat talep eder. Bunun nedeni sanayileşme ile beraber her kesin okur yazar olması ve temel matematik ve bilim becerilerine sahip olması zorunluluğunun ortaya çıkmasıdır. Okur yazar olmak ve temel matematik becerileri, fabrikada sıradan bir işçi olarak çalışabilmek için zorunlu hale gelmiştir çünkü makine kullanmak için bu beceriler gereklidir. Ayrıca mühendis, avukat, muhasebeci vb meslekler sanayileşme ile öne çıkmıştır ve bunlara ulaşabilmek eğitimden geçmektedir. Fransa’nın Almanya’ya yenilmesi ve Assas loren bölgesini kaybetmesi o dönemdeki siyasiler tarafından halktaki yurttaşlık bilincinin yoksunluğu temel neden olarak görülür. Bu durum eğitimde tamamen karakter eğitiminin terk edilip vatandaşlık eğitimine özel önem verilmesine yol açar.

ABD deki gelişim tamamen farklı bir seyir izler. ABD de büyük toplumsal devrimlerin yarattığı büyük dönüşümler ve devletin birden bire yönlendirmesi olmadan yavaş bir dönüşüm yaşanmıştır. ABD kurulmadan önce ve kurulduktan sonra dini grupların açtığı okullarda eğitimin temel parçalarından biri karakter ve ahlak eğitimi olarak var olmuştur. Bu okullarda ait olunan kilise ve mezhebin anlayışına göre incili ve ait olunan mezhebin ilkelerini öğretmek esastır. Kuzey Amerika’nın 1636 yılında Massachusetts’te kurulan ilk üniversitesi olan Harvard, diğer tüm eski ve köklü üniversiteler gibi, neredeyse tamamen dini eğitim ve Latince ile Yunanca gibi klasik diller üzerine odaklanmıştı. ABD’de okullar 1840ların sonuna kadar genel olarak özel ve organize olmamış bir biçimde var olmuştur. 1787 yılında Kuzey Batı Kararnamesi (Northwest Ordinance) olarak yayınlanan ve günümüzün Ohio, Illinois, Indiana, Wisconsin ile Michigan eyaletlerini kapsayan belge uyarınca, her yeni kasabaya ait 36 parsel araziden birinin devlet – ya da o günün terimiyle “genel” – okul yapımına tahsis edilmesi öngörülmüştü. ABD ‘nin kuruluşundan itibaren yavaş yavaş devlet okullarının başladığı görülmektedir. Bu okulların yaygılaşmasındaki en önemli kişi Mann’dır. 19. yüzyılın ilk yarısında, reformcu kimliği ile tanınan Massachusetts’li Horace Mann, tüm çocukların yararlanabileceği ücretsiz devlet okullarını geliştirmek ve desteklemek amacıyla, çok etkili bir kampanya başlatmıştır. Bu sürecin başarılı olması tarihsel ve sosyal etkenler ile de ilişkilidir. 19 yy la beraber sanayileşme ve şehirleşmenin artması okula olan talebi artıp okuldan bireylerin ve toplumun beklentisinin değişmesine yol açmıştır. Okullardan dini eğitimden ziyade insanların beklentisi iş ve meslek yaşamına hazırlık olmaya başlamıştır. 19yy ortalarından itibaren Federal hükümetin gücünün de artmaya başlaması ile beraber, ücretsiz devlet okulları yaygınlaşmaya başlamıştır. Şehirlerde ve tüm ülkede okullara artan yoğun talep belli bir mezhebin karakter ve dini eğitimin okullarda verilmesinin sorgulanması sonucu doğurur. O dönemde Karakter eğitimi büyük ölçüde Protestan mezhebini temel almaktadır. Katolikler, Protestanlar, Ortodokslar, yahudiler ve çok sayıda mezhebe ait kişilerin aynı okul ve sınıfta olması bunun yarattığı inanç çeşitliliği karakter eğitimini bir süre sonra Hıristiyanlığa dayandırmaktan çıkıp tanrının varlığına inanmaya daha sonrada kendiliğinden laik ilkeler dayandırmaya yönelmiştir.

ABD’deki sürecin gelişimine bakıldığında, ABD kurulmadan önce koloni döneminde, maddi durumu uygun olan aile çocuklarının yararlanması için “ paralı okullar” kurulmasına rağmen, devlet okulları kavramı henüz bilinmemekteydi. Kuzey Amerika’nın 1636 yılında Massachusetts’te kurulan ilk üniversitesi olan Harvard, diğer tüm eski ve köklü üniversiteler gibi, neredeyse tamamen dini eğitim ve Latince ile Yunanca gibi klasik diller üzerine odaklanmıştır. (https://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/abdegitim_genelbakis.pdf).

Koloni döneminde kurulan okulların hepsi genel olarak bu şekildedir. Bu dönemdeki okullarda az miktarda okuma ve basit aritmetik bilgisi öğretilmektedir bu okulların ancak temel odak noktası: ait olunan dini grubun değerlerinin öğretimine dayanmaktadır (Greenawalt, 1996). ABD devrim liderleri olan: Franklin ve Jefforson, eğitimin öğrencinin değerlerini geliştirmekten sorumlu olduğu ancak aynı zamanda demokratik rejim için vatandaş yaratmak için çok önemli olduğuna inanmaktaydılar. ABD’nin kurucuları için değerlerin yerleştirilmesi eğitimle yerleştirilmesi ve bunun karakter eğitimi ile ilişkili olması açıkça var olan bir durumdu. 1787 yılında Kuzey Batı Kararnamesinde bu açıkça görülür. “Din, ahlak ve bilgi iyi bir yönetim ve insanoğlunun mutluluğu için gereklidir” (akt. Greenawalt, 1996). Bu kararname ile Ohio, Illinois, Indiana, Wisconsin ile Michigan eyaletlerini kapsayan belge uyarınca, her yeni kasabaya ait 36 parsel araziden birinin devlet – ya da o günün terimiyle “genel” – okul yapımına tahsis edilmesi öngörülmüştü. Bu okullar, genelde sade, tek derslikli, tepelerinde çan kulesi bulunan ve Amerikan tarihinde iz bırakmış “küçük, kırmızı okul binalarıydı.”

(https://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/abdegitim_genelbakis.pdf)

19 yüzyılın bu Amerikan okullarında disiplin: öğretmenin model olması ve öğretim programları ile karakter eğitimi uygulanmaktaydı. Bunun en tipik örneklerinden biri 1836 da çıkan McGuffray Okuyucularında görülmektedir. Bu kitapta dini öyküler, şiirler, ders veren öyküler ve destansı masallar bulunmaktadır. Bu kitaba göre öğrenciler derlerini uygularken ayrıca doğruluğun şefkatin, çok çalışmanın, öz disiplinin sorumluluğun saygının şefkatin ve vatandaşlığın önemini kavramları gerekmekteydi. ABD nin Massachusetts eyaletindeki devlet okullarında öğretmenin her okul gününe İncilin Kral James versiyonundan on tane mısrayı yorum yapmadan okuyarak başlamaları istenmekteydi. ABD’de pek çok benzeri bulunan bu uygulamanın amacı öğrencilerde mantığın yanında karakter bilinci de geliştirmelerini sağlamaktır. Görüldüğü gibi 19 yüzyıl boyunca devlet olularında verilen karakter eğitimi Protestanlık üzerine temellenmektedir(Greenawalt, 1996). Şehirleşme ve sanayileşme ile beraber okullarda öğrencilerin profili çeşitlenir. Özellikle Katolikler karakter eğitimin düzeltilmesi için baskı yapmaya başlarlar. 19 yy sonunda iş ve meslek yaşamına hazırlanmakta önemli olur. 1880 yılında Mann ve incile dayalı karakter eğitimini destekleyen eğitimciler evrensel ve mezhep dışı olduğunu savunmaktadır. Ancak ABD de 19 yy sonlarına doğru bu şehirleşme ve sanayileşmenin eğitimde kendiğilinden oluşan bir laikleşme sürecine doğru gittiği görülmektedir. 1880 yılında Wisconsin Eğitim dergisinde yayınladığı makalesinde “ İnsan deneyimlerinin sonucu olan dini ahlakın zıttı ya da karşısında olmayan laik ahlak vardır. Bu ahlak tüm medeni insanlar tarafından kabul edilir tüm uluslar ve aydınlanmış inançlar ve mezhepler tarafından onaylanır”. Mann bu makalesi aslında karakter eğitiminin 19 yy sonunda karakter eğitimin tarihsel ve toplumsal koşullar ile paralel olarak dini yapılanmadan uzaklaşıp laik ve evrensel değerlere doğru yöneldiği göstermektedir. 1920lerin ortalarında yayınlana Sosyal ve Dini araştırmalar Enstitüsünün raporuna göre iyi öğrenci tavrı ile karakter eğitimi arasındaki ilişkinin çok zayıf olduğu ortaya konmuştur. Bu çalışma ile beraber ABD de okullarda karakter eğitiminden uzaklaşma başlamıştır. Bu dönemde ekonomik koşulların beslediği aşırı bireycilik, felsefede hakim olan mantıksal pozitivizm, hızla artan çoğulculuk ve kamusal alanda hakim olan laiklik okulların ahlak ve karakter eğitiminden uzaklaşmasına neden olmuştur. Bütün değerlerin eş olduğu ve aralarında ayrım yapılamayacağı inancı, öğrenciye hiçbir değer dizisinin kabul ettirilmemesi gerektiği anlayışına yok açmıştır(Greenawalt, 1996).

20 yüzyılın başından itibaren ahlak psikoloji biliminde ayrıntılı olarak incelenmeye başlanmıştır. Bu nedenle ahlak eğitimine bakışta değişmiştir. Davranışçılık, ahlakın çevre ile etkileşim sonucu ödül ve ceza ile edinildiğini daha sonra edinilen davranışların alışkanlık haline gelerek sürekli tekrarlandığını öne sürmüştür. Davranışçılığa göre tüm davranışlar gibi ahlaki davranışlarda öğrenilebilir ve daha sonra tam tersine çevrilebilir yapıdadır. Paralel görüş sosyal öğrenme yaklaşımından gelir. Birey içinde yaşadığı ortamdaki davranışları model alarak ya da taklit ederek ahlaki davranışları edinmektedir. Her iki yaklaşımın ortak noktası içinde bulunulan çevreye göre ahlaki davranışları şekillendiğidir. Düşünme ve sorgulama sürecinin çok fazla işlemediği içinde bulunulan çevre iyi ise bireyin iyi olduğu kötü ise kötü olduğu dolayısı ile çevre kontrol edilirse bireyin davranışlarının da kontrol edileceği temel görüşü hakindir.

Davranışçı yaklaşım, özellikle ABD’de her alanda çok hakim olmasına karşın 20 yüzyılın başında tamamen farklı bir ahlak ve ahlak eğitimi anlayışı Dewey’de vardır. Dewey’e göre içinde bulunulan çevre sürekli olarak değişmektedir. Birey değişen çevreyle yaşantıları yolu ile ilişki kurar ve bu yaşantıları yolu ile sürekli değişen çevreye uyum sağlar. Bu nedenle en önemli olgu bireyin çevre ile bire bir kurduğu yaşantılarıdır. İnsan zihni deneyim veya yaşantılar ile sürekli değişip şekillenmekte içinde bulanan çevreye bu şekilde uyum sağlamaktadır. Bireyin yaşantıların alma verebilmesi yani yaşantıları sonucu değişebilmesi için nesneler ve çevre ile kurduğu deneyimler önemlidir. Bunlardan hareketle zihninde davranışlarına klavuzluk edecek fikirler oluşturur. Durum böyle olunca eğitim öğrencilerin bire bir yaşantılarına dayanmalıdır(Dewey 1996). Eğitim, deneyim bağlamında ele alındığında öğretilecek konu ister aritmetik, tarih, coğrafya isterse de doğa bilimlerinden biri olsun, öğrenme ortamındaki her şey başlangıçta sıradan hayat deneyimlerinin kapsamına giren malzemelerden üretilmek zorundadır. Birey ihtiyaç, dürtü ve güdüleriyle hareket etmektedir. Dolayısıyla eğitimde öğrencinin ihtiyaç, dürtü ve güdüleri her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. İnsan organizması doğal bir varlık olduğu için tehdit unsurları içeren çevreye ve çevresel değişikliklere uyum sağlaması önemlidir. Öğrenme bu doğal ortamda mümkün olduğunca çevresel problemler üzerine kurulmalıdır. Evrimselcilikte olduğu gibi öğrenci deneyerek yaşamı algılayacak, her çevreyle etkileşiminde ileriki problem durumlarına transfer edecek olası çözüm önerileri keşfedecektir. (Dewey, 2007). Bilginin teori ve pratik olarak, keskin bir şekilde ayrılması ve beraberinde geleneksel felsefenin teorik bilgiyi, değişmez-sabit olduğundan ilk sırada tutması Dewey tarafından eleştirilmiştir. Dewey?e göre bilgi pratik?ten doğar, çünkü insan bu alanda deneyimler yaşar ve deneyimlerin kendisine sağladığı yararı yine aynı alanda sınar. Teorik bilgi kesin ve değişmez olduğu için insanlar tarafından sorgulanmayacaktır. Oysa pratik sürekli değişme içerisindedir. Dolayısıyla sorgulama ve düşünme gerektirir(Dewey 1996). Var olan düzeni korumaya çalışan ve biat kültürüyle insan yetiştirmeyi amaçlayan geleneksel felsefeler sorgulanmayacak ve değişmeyecek teorik bilgilerin öğretilmesi gerektiğini savunur. Klasik teorik bilgi sürekli değişen evren ve sorunlarına karşı çaresizdir(Dewey 1996).

Ahlak öğretisi olarak dışarıdan getirilen bu ölçütler bireysel farklılıkları göz önünde bulundurmaz ve beraberinde güçlü-dışsal bir otoriteyi getirir. Oysa Dewey?e göre ahlak kavramı özneldir ve değerler kişinin toplumla ilişkisinden oluşur. Demokratik bir toplum, kendisinin dışında bir otoriteyi, ilke olarak dışladığında, onun yerine, isteğe bağlı ilişkiler ve bir düzenleme bulunmalıdır. Bu düzenleme ancak eğitim tarafından yaratılabilir (Dewey,1996: 84). Özellikle eğitim yoluyla demokratik sınıf ortamlarında, öğrenciye otoriteden kaynaklanan, sorgulanmayan etik değerler empoze etmeye çalışmaktansa özgürce değer oluşumu sağlanmalıdır. Ancak unutulmaması gereken yüzeysel ve çoğu zaman otoriteye hizmet eden ahlak anlayışından kaçınmaktır. “Eğitimde Ahlaki İlkeler” (1959) adlı eserinde bu durumu “Okulun toplumsal görevi çoğu zaman yurttaşlık eğitimi ile sınırlandırılır ve yurttaşlık da akıllıca oy kullanma yeteneği, yasalara uyma isteği vb. anlamda dar bir açıdan yorumlanır. Fakat okulun ahlaki sorumluluğu bu biçimde kısıtlamak ve daraltmak boşunadır (Dewey,1959:119)” şeklinde ifade etmiştir. Arkasında özgür düşünme gücü olmayan hareket özgürlüğü sadece kaostur.

----------------

Bakioğlu, A.,Sılay, N. (2014). Yüksek Öğretim ve Öğretmen Yetiştirmede Karakter Eğitimi.Nobel Yay Ankara

Dewey,J. (1996)Demokrasi ve Eğitim.(Çev:M.S. Otaran).İstanbul: Başarı Yayınları.

Dewey,J.(2007).Deneyim ve Eğitim.(Çev: S.Akıllı).Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı.

Oruç, C. (2009). İmamı Gazali’in eğitim anlayışı. yayınlanmamış doktora tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Kaya, U.(2017). Kutadgu Bilig ve Yusuf Has Hacib’in Eğitimle İlgili Görüşleri. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜKTESİ DERGİSİ Cilt: I, Sayı: I, Sayfa: 1-26

Greenawalt, C.E.(1996). Character education in America (ERIC Document Reproduction Service No: ED398 327)

Vinouskis, M. A. (1987). Family and schooling in colonial and nineteenth-century America. Journal of Family History, 12(1-3), 19-37.

https://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/abdegitim_genelbakis.pdf

Bakioğlu, A.,Sılay, N. (2014). Yüksek Öğretim ve Öğretmen Yetiştirmede Karakter Eğitimi.Nobel Yay Ankara

Dewey,J. (1996)Demokrasi ve Eğitim.(Çev:M.S. Otaran).İstanbul: Başarı Yayınları.

Dewey,J.(2007).Deneyim ve Eğitim.(Çev: S.Akıllı).Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı.

Oruç, C. (2009). İmamı Gazali’in eğitim anlayışı. yayınlanmamış doktora tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Kaya, U.(2017). Kutadgu Bilig ve Yusuf Has Hacib’in Eğitimle İlgili Görüşleri. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜKTESİ DERGİSİ Cilt: I, Sayı: I, Sayfa: 1-26

Greenawalt, C.E.(1996). Character education in America (ERIC Document Reproduction Service No: ED398 327)

Vinouskis, M. A. (1987). Family and schooling in colonial and nineteenth-century America. Journal of Family History, 12(1-3), 19-37.

https://photos.state.gov/libraries/turkey/231771/PDFs/abdegitim_genelbakis.pdf

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları