Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

En Büyük Günah Adaletsizliktir

Hayat için en büyük tehdit nasıl ölüm, inanç için en büyük tehdit nasıl günah ise toplum ve devlet için de en büyük tehdit illegalitedir.

Kategori: Sosyal Bilimler - Tarih: 11 Eylül 2025 16:47 - Okunma sayısı: 23

En Büyük Günah Adaletsizliktir

“Ölüm dünyaya günahla girmiştir” diyen klasik yaklaşım bütün zamanalara ait bir hakikatin altını çizmektedir: Sınır ihlali ile ölüm her daim iç içedir ve biri ötekini doğurur. Haddini bilmemek ölüme kardeş olmaktır. Haddinin dışına çıkmak kendini ve karşısındakini ölümün kucağına yuvarlamaktır. Buradan da anlaşılıyor ki ölüm ile günah arasındaki sebep sonuç ilişkisi öteden beri yasal oluş ve olmayışın da sınırlarını çizer. Dışarıdan bakıldığında günah kelimesi kelimenin gerçek anlamıyla teolojik bir görünüm arz etmektedir. Ancak modern zamanların klasik kültürden ödünçlediği bu kelime küçük nüans kaymalarıyla seküler bir içerik kazanmış, böylece günahın yerini yasal olmayışlık almıştır. Klasik dünya için sevap neyse yasallık odur ve tam tersine günah bütün çağrışım alanlarıyla yasanın ihlali, onun dışına çıkmışlık, dolayısıyla da cezayı hak ediş durumu olarak karşımıza çıkar. Böylece günah ile gramatolojik bozukluk kendiliğinden aynı optik görünüşün bir yansımasına dönüşür.

Bütün bunların bizim için anlamı şudur: Sevap ve yasallık yaşam alanını genişletirken günah ve yasadışılık onu daraltır, büzüştürür, ölümün veya yokluğun kucağına iter. Böylece modern dönemler için söyleyelim, yasa ihlali ile hastalık ve ölüm aynı düzleme oturur. Yine bundan dolayıdır ki beşeri yasaların oluşumu insan yaşamanı düzenlerken sağlığı yasal olan ile hastalığı ise yasadışılık ile ilişkilendirmiştir. Dünyanın bir grameri var ve doğal afet bu gramerin bozulmasıdır. Bedenin bir grameri var ve hastalık bu gramerin kesintiye uğramasıdır. Zihnin bir grameri var ve delilik bu gramerin bilinmemesidir. İlişkinin bir grameri var ve anlaşmazlık bu gramerde birinin ötekini yok etmeye ayarlanmış olmasıdır. Toplumsal yaşamın bir grameri var ve kaos bu gramerin çöküntüye uğramasıdır. Devletin bir grameri var ve yasa dışılık bu gramerin zaafa uğramasıdır. Ölüm ise geride kalan her şeyi sıfırlayan ve gramatolojiyi bütünüyle ortadan kaldıran bir sonuç olarak kendisini gösterir. Bireysel, toplumsal veya ulusal ölüm yasal olanın yerini anarşinin almasıyla gerçekleşir. Elbette burada yasanın kimler tarafından belirlendiğini, hangi amaca hizmet ettiğini, son aşamada nasıl bir değerler sistemine yaradığını bilmek gerekir. Eğer yasalar doğanın çarkına çomak sokacak bir şekilde ayarlanmışsa dünyayı suçlamak anlamsızdır. Eğer bedenin yasaları organlardan her hangi birinin mutlak tahakkümüne girmişse hastalığı suçlamak anlamsızdır. Eğer toplumun yasaları bireyin menfaati yerine onu silikleştirmeye yönelikse bireysel karşı duruş ve meydan okuma meşru hale gelir. Eğer devlet vatandaşını koruma iradesi yerine onun başını ezmeye yönelik bir irade ortaya koymuşsa direniş kendiliğinden bir hakka dönüşür.

Doğrusunu söylemek gerekirse hayat için en büyük tehdit nasıl ölüm, inanç için en büyük tehdit nasıl günah ise toplum ve devlet için de en büyük tehdit illegalitedir. Ancak zehirlenmiş bir hayat için ölüm tek çıkar yoldur. Bozulmuş, ahlakını yitirmiş bir inanç için günah sadece bir sözden ibarettir. Çığırından çıkmış bir toplum, ifsada uğramış, kurumları kanserleşmiş bir devlet için illegalite olsa olsa çöküşü hızlandıran bir katalizör anlamına gelir. Hep söylenir: Devletin dini adalettir. Evet ama adalet toplumun genel menfaatini ifadan uzaksa, belli bir kesimin emrine amade kılınmışsa adalet olmaktan zaten çıkmış değil midir? Kötülüğü özendiren bir inanç düşünülebilir mi? Ahlaktan hoşnutsuz görünen bir din var mıdır? Felakete heves eden bir doğa neyin nesidir? Kansere özlem duyan bir beden için ölüm zaten kurtuluş değil midir? Ölüm dünyaya nasıl günahla girmişse anarşi de devlete aynı kapıdan, adaletsizlik kapısından girer. Adaletin çivileri gevşeyince devletin temelleri sarsılır. Adaletin ipi koparsa o ip devletin boynuna dolanır ve önce onu boğar. Herkesin, her kurumun, her yapının güneşe küfretmeden önce aynada kendine bakması, gözlerindeki çapağı silmesi gerekmez mi? Işığın yokluğunu niye güneşe mal edelim ki? İçimizdeki karanlığı tahliye etmeden ışık bize nasıl ulaşacak? Günah ölümle ne kadar ilişkiliyse adaletsizlik de çöküşle o kadar ilgilidir. Kapılarını adaletsizliğe açmış bütün yapılar çözülmeyi de göze almalıdır.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Sosyal Bilimler Yazıları