Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

İlişkilerde Superego’nun Sesi: Aşk, Suçluluk ve Öz-Annelik

Superego, popüler kanının aksine, basit bir vicdan mekanizması ya da içselleştirilmiş bir ahlak yasası değildir.

Kategori: Sosyal Bilimler - Tarih: 21 Ağustos 2025 14:06 - Okunma sayısı: 16

İlişkilerde Superego’nun Sesi: Aşk, Suçluluk ve Öz-Annelik

Romantik ilişkiler alanında, faillerin sıkça deneyimlediği kronik suçluluk ve yetersizlik hissinin psişik kökenleri, psikanalitik kuramın temel sorunsallarından birini oluşturur. Yetersizlik, sıklıkla “yeterince iyi sevemedim” formülasyonuyla ifade bulur ve öznenin libidinal ekonomisini derinden etkiler. Bu yaygın ve yıpratıcı hissiyatın kaynağını anlamak için, psikanalitik teorinin en karmaşık mercilerinden birine, yani superego’ya ve onun aşk hayatındaki yıkıcı rolüne odaklanmaya çalışacağım.

Superego, popüler kanının aksine, basit bir vicdan mekanizması ya da içselleştirilmiş bir ahlak yasası değildir. Todd McGowan (2020: 141), bu yaygın yanılgıyı düzelterek, superego’nun özneyi yasaya itaate değil, onu aşmaya ve yasanın ima ettiği o imkansız tatmini (jouissance) aramaya ittiğini öne sürer. Lacancı bir perspektiften bakıldığında, superego’nun nihai buyruğu “Keyif al!” (Enjoy!) şeklindedir (McGowan, 2020: 140); yani ilişkiden azami hazzı çıkarma, partneri kusursuz şekilde tatmin etme ve mükemmel aşkı yaşama talebi…bununla birlikte, romantik ilişkiyi bir tatmin ve huzur alanı olmaktan çıkarıp, ulaşılması imkansız bir mükemmellik hedefine dönüştürür. Superego, özneden “iyi bir partner olmasını” değil, “mükemmel aşkı deneyimlemesini, partnerini mutlak surette tatmin etmesini ve ilişkiden alınabilecek hazzın tamamını tüketmesini” talep eder. Bu, tanımı gereği doyurulamaz bir taleptir ve özneyi sürekli bir borçluluk ve başarısızlık konumunda bırakır. “Yeterince iyi sevemedim” hissi, öznel bir başarısızlıktan ziyade, superego’nun bu yapısal olarak karşılanamaz talebinden kaynaklanır (McGowan, 2020: 144). Özellikle Instagram gibi sosyal medya platformlarının narsisistik evreninde bu talepleri gözlemleyebiliriz. Instagramda sergilenen idealize edilmiş #aşk, #huzur, #ruhumaşkım gibi etiketlerle sunulan “mükemmel çift” imgeleri, modern superego’nun görsel manifestoları işlevi görür. Öznenin kendi ilişkisinin kaçınılmaz çatışmalarını ve sıradanlığını bu imkansız idealle kıyaslaması, içsel suçluluk duygusunu pekiştiren bir mekanizma haline gelir.

Cezalandırıcı içsel sesin kökeni ise psişenin en erken katmanlarında bulunur. Melanie Klein (1999; McGowan, 2020: 144), en ilkel ve acımasız superego’nun “maternal superego” olduğunu ve bunun bebeğin anneyle olan ilk ilişkisinde kurulduğunu belirtir. İlk nesne ilişkisi, varoluşsal bir zorunluluktur. Judith Butler’ın (2005: 15) ifade ettiği gibi, hayatta kalmak için bakım verenlere yönelik tutkulu bir bağlılık (passionate attachment) geliştiririz ve bu bağlılık, tabiyetimizin (subjection) de temelini oluşturur. Suçluluk ise ilksel bağımlılık zemininde ortaya çıkar. Klein’a (1999: 12) göre suçluluk, sevgi nesnesini (önce anne, sonra partner), öznenin kendi saldırgan dürtülerinin yıkıcılığından korumak için gelişir. Yıkıcı dürtülerin sevgi nesnesini yok edeceği fantezisi, saldırgan davranışın öznenin kendisine yönelmesiyle sonuçlanır ve böylece öz- suçlamanın temeli atılır. Romantik ilişkilerde deneyimlenen suçluluk, arkaik dinamiğin bir tekrarıdır. Partnere yönelik en ufak bir ambivalans (çift-değerlilik) veya öfke, sevgi nesnesini kaybetme korkusunu tetikler ve libido, saldırgan bir formda öze geri döner. Butler (2005: 29, 129) bu mekanizmayı daha da genişleterek, heteroseksüel kimliğin, eşcinsel aşk ihtimalinin dışta bırakılması (foreclosure) ve bu kaybın yasının tutulmasının reddedilmesiyle kurulan bir “toplumsal cinsiyet melankolisi” olduğunu savunur. Bu yas tutulamayan kayıp, psişede bir boşluk olarak kalır ve kendini kronik bir suçluluk olarak belli eder.

Superego’nun yıkıcı mantığı, aşkı potansiyel bir özgürleşme alanından, psişik bir borç ilişkisine ve sonu gelmez bir performansa dönüştürür. Öznenin sürekli olarak “yeterliliğini” ispat etme çabası, ilişkinin kendiliğindenliğini ve otantikliğini tüketir. Alain de Botton (2018), Aşk Üzerine adlı eserinde bu sorunsalın kültürel köklerine işaret eder. Romantizmin bize miras bıraktığı “ruh eşi” miti, partnerimizin bizi sözsüz bir şekilde anlayacağı ve tüm eksikliklerimizi tamamlayacağı yönündeki gerçekdışı beklenti, superego’nun mükemmellik arzusunun seküler bir ifadesidir. De Botton’a göre aşk, nesnesini idealize etme ve ona kendi fantezilerini yansıtma eylemidir; idealizasyonun kaçınılmaz çöküşü ise hayal kırıklığı ve suçluluk üretir.

Yukarıda bahsettiğimiz çöküşün klinik çıplaklığı, HBO yapımı Scenes from a Marriage dizisinde sergilenir. Mira ve Jonathan’ın ilişkisi, dış dünyaya sunulan idealize edilmiş imajın ardındaki erozyonu, birikmiş hayal kırıklıklarını ve tatminsizliği teşhir eder. Dizi, karakterlerin birbirlerine duyduğu sevgi, nefret, bağımlılık ve suçluluk gibi karmaşık duyguların iç içe geçtiği, çözümsüz bir alanı resmeder. Onların hikayesi, superego’nun “mutlak keyif al” buyruğunun nasıl bir işkenceye dönüştüğünü ve idealize edilmiş aşk projesinin, insan arzusunun karmaşıklığı karşısında nasıl başarısızlığa uğradığını gösterir.

Sonuç olarak, superego’nun aşk deneyimini yönetmesi, ilişkiyi bir karşılaşma ve tanıma alanından ziyade, öznenin kendi içsel mahkemesiyle yüzleştiği bir sahneye dönüşür. Partner, öznenin kendi idealine ulaşıp ulaşamadığını ölçen bir ayna işlevi görürken, suçluluk ise mesafenin aşılamaz olduğunun daimi bir kanıtı haline gelir. Bu nedenle sorun, bir çözüm bulmak ya da “daha iyi sevmeyi öğrenmek” değil, bizzat sevginin kendisinin, modern özne için nasıl bir suçluluk ve yetersizlik üreten bir mekanizmaya dönüştüğünü anlamaktır. Romantik idealin peşindeki modern özne için en büyük trajedi, aradığı mutlak tatmini bulamamak değil, onu aramasını emreden içsel yasanın bizzat kendisidir.

Kaynakça

Botton de A. (2018). Aşk Üzerine. 14. Basım. Çev. Ahu Antmen. İstanbul: Sel Yayıncılık.

Butler, J. (2005). İktidarın Psişik Yaşamı: Tabiyet Üzerine Teoriler. Çev. Fatma Tütüncü. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Klein, M. (1999). Haset ve Şükran. Çev. Orhan Koçak. İstanbul: Metis Yayınları.

McGowan, T. (2020). Superego and Law. in Routledge Handbook of Psychoanalytic Political Theory. ed. Yannis Stavrakakis. New York: Routledge: 139-150.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Sosyal Bilimler Yazıları
ÖJENİZM

Sosyal Bilimler 25 Haziran 2025

ÖJENİZM