Y. Emrah Kapışkay
Kategori: Sosyal Bilimler - Tarih: 23 Aralık 2025 13:26 - Okunma sayısı: 32
İnsan özgürlüğe mahkûmdur.
İnsan dünya da var olması 'yalnızlığa' ne kadar dayanması ile alakalıdır. Bunu çoğu zaman bilir, fakat çoğu zaman da bilmezden gelir. Çünkü farkındalık özgürlüğü getirir; özgürlük ise yalnızlığı. Modern çağ, insanın kendi varoluşuyla baş başa kalmasını hızlandırmış, derinleştirmiş, hatta sertleştirmiştir. Bugün yalnızlık bir istisna değil, bir normdur. “Biz” olana duyduğumuz susuzluk, gürültülü bir çağın sürekli konuşmasına rağmen gittikçe artmaktadır.
Modern toplum insanlara birlikte olduklarını söyler, ama onları birbirinden ayırır. İletişim artmış gibi görünür, oysa temas azalmıştır. İnsanlar ekranda çoğalır, sokakta eksilir. Böylece kalabalıklar içinde doğan yeni bir yalnızlık biçimi ortaya çıkar: Görünür ama dokunulmaz olmak. İnsanlar birbirlerine bakar, ama birbirlerini görmezler.
Bu yalnızlığın kaynağı sadece toplumsal değildir. Daha derinde, bilincin kendi üzerine kıvrılıp kendisini fark etmesi vardır. İnsan, kendi varlığının ağırlığını duyduğunda yalnızlığın soğuk nefesini hisseder. Varoluşun temelsizliği, hiçbir sebep olmaksızın burada olmak, bir açıklama zorunluluğu olmadan yaşamak… İşte yalnızlığın özü burada gizlidir.
İnsan bu ağırlığı taşıyamadığında kaçış yolları arar. Kimi tüketimde, kimi başarıda, kimi ilişkilerde, kimi de dijital benliklerde bir sığınak bulmaya çalışır. Oysa tüm bu çabalar, kaçışın kendisini büyütmekten başka bir işe yaramaz. Çünkü insan kendi varlığından kaçamaz. Kaçış sadece farkındalığın ertelenmesidir. Yalnızlık, insanın peşini bırakmaz; onu nereye giderse gitsin takip eden gölge gibidir.
Bugün insan yalnız kalmak istemiyor; ama yalnızlığın içinde kaybolduğunu da kabul etmiyor. Yalnızlığı reddetmek, onu ortadan kaldırmaz. Yalnızlığı gizlemek, onu dönüştürmez. İnsan kendi yalnızlığını kabullendiğinde, onu anlamlandırmaya başlayabilir. Çünkü yalnızlık varoluşun bir niteliğidir; sonradan eklenmiş bir kusur değil.
Yalnızlık, insanın başkalarıyla ilişkisini de dönüştürür. İlişki artık bir ihtiyaç değil, bir tehdit olarak algılanır. Temas, özgürlüğün ihlali gibi görülür. İnsan bağımsız olmak ister, ama bağımsızlığın sınırında kaygıyla karşılaşır. Yalnız olmak güvenlidir; fakat güven, özgürlüğün yadsınmasıdır. Bir ilişkiye dahil olmak risk gerektirir: kırılmak, reddedilmek, görülmek, tanınmak… Başkasıyla temas, kişinin kendi varlığını açığa vurmasıdır. Bu yüzden insan bir yandan kendini göstermeyi isterken, diğer yandan görünmekten korkar.
Modern iletişim biçimleri insanın bu çelişkisini besler. Dijital dünyada görünmek kolaydır, risk ise azdır. Paylaşılan görüntüler, cümleler, düşünceler bir zırh görevi görür. İnsan kendi bedenini, sesini, bakışını gizleyerek var olmaya çalışır. Oysa görünürlük görüntüde değil, karşılaşmadadır. Karşılaşmanın yokluğu yalnızlığın artmasına neden olur. Bu yüzden modern çağ, yalnızlığı derinleştiren sahte bir yakınlık sunar. Yakınlığın yitirilmesi, temasın yabancılaşması… Bunlar modern yalnızlığın bileşenleridir.
Özgürlük yalnızlığı doğurur; yalnızlık özgürlüğün farkına varmayı sağlar. Bu döngü insanın kaderidir. Fakat modern insan bu döngüden kaçtığını sanır. Kaçışın adı üretkenlik, verimlilik, başarıdır. İnsan sürekli bir şeyler yaparak varlığının gereksizliğini bastırmaya çalışır. Bu çaba, içsel sessizliği boğar, ama cevabı ortadan kaldırmaz. Çünkü sorunun kendisi ortadadır: Neden varım? Bu soru cevapsız olduğu halde, insanı derinden yaralar.
Yalnızlık, insanın kendi kendine verdiği bir cezadır sanılır. Oysa yalnızlık bir ceza değil, bir hakikatin açıklığıdır. İnsan kendi özgürlüğünün, kendi seçimlerinin ağırlığını taşımak zorundadır. Modern toplum bu ağırlığı paylaşmaz, paylaşmayı öğretmez. İnsan seçim yapmayı özgürlük değil yük olarak görür. Oysa insan seçtiği müddetçe özgürdür; özgür olduğu müddetçe yalnızdır.
İnsan ilişkilerden kaçtığında özgürlüğünü koruduğunu düşünür. Oysa kaçış, özgürlüğün inkârıdır. Çünkü özgürlük başkalarıyla ilişkide sınanır. Varlık, sadece kendi bilincinde değil, başkasının bilincinde de biçim kazanır. Başkası olmadan ben olmaz. Yalnızlık sadece insanı kendinden ayırmakla kalmaz; dünyadan da koparır. Kopuş, varlığın ağırlığını arttırır. İnsan ilişkiden kaçtıkça yalnızlaşır; yalnızlaştıkça ilişkiye duyduğu ihtiyaç büyür.
Sorumluluktan kaçış, modern yalnızlığın merkezinde yer alır. İnsan yalnızlığını koşullara bağlayarak kendini aklar. Oysa şartlar insanı belirlemez, sadece sınırlar. Sınırlar özgürlüğü ortadan kaldırmaz, ona biçim verir. İnsan yalnızlıktan çıkmak istiyorsa, seçimlerinin sorumluluğunu kabul etmek zorundadır. Modern insan ise sorumluluğu başkasına yüklemeyi öğrenmiştir: aileye, topluma, sisteme, zamana… Böylece kendi varlığının yaratıcısı olduğunu inkâr eder.
Yalnızlık, insanın varlığının temelidir; fakat kaderi değildir. İnsan yalnızlığını aşmak için önce onunla yüzleşmeli, sonra onu anlamlandırmalıdır. Yüzleşme, kendine dönmeyi gerektirir. Kendine dönmek, gürültüyü susturmak demektir. Sessizliğin içinde insan kendi varlığıyla karşılaşır. Bu karşılaşma korkutucudur; çünkü hiçbir maske yoktur. İnsan olduğu gibi görünür. Yalnızlığın öğrettiği ilk ders budur: insan kendinden kaçamaz.
Modern insan yalnızlıktan kurtulmak için dışarıya yönelir. Oysa çözüm dışarıda değil, içeridedir. Başkasıyla sahici ilişki ancak kişi kendiyle ilişki kurabildiğinde mümkün olur. İçsel bütünlük olmadan dışsal bağ kurulamaz. Bugünün insanı bağ kuramadığı için değil, kendine bağlanamadığı için yalnızdır.
Yalnızlık, yabancılaşmanın nedeni değil, sonucudur. İnsan kendine yabancılaştığında dünyaya da yabancılaşır. Yabancılaşma, nesnelerle değil, anlamla ilgilidir. Nesneler modern çağda çoğalmıştır; fakat anlam eksilmiştir. İnsan eşyalara sahip olmakla varlığını ispatlamaya çalışır. Nesnelere yüklenen anlam geçicidir; varoluş ise kalıcıdır. Böylece insan biriktirdikçe eksilir.
Teknoloji yalnızlığı yaratmaz; yalnızlığı görünmez kılar. Bu görünmezlik, yalnızlığı derinleştirir. İnsan hissetmediğini sandığı duygulardan kaçamaz. Bastırılmış sıkıntı, gecenin sessizliğinde geri döner. Sessizlik yalnızlığı açığa çıkarır. Bu yüzden modern insan sessizlikten korkar; gürültüyü bir savunma mekanizması olarak kullanır.
Başkasıyla kurulan ilişki geometrik değildir; etik bir uzayda gerçekleşir. Bir ilişki, iki özgürlüğün karşılaşmasıdır. Bu karşılaşmada insanlar birbirlerini sınırlar. Bu sınır bir tehdit değil, bir olanaktır. Özgürlük sınırla anlam kazanır; sınır olmayan yerde özgürlük yoktur. Modern insan sınırdan kaçtığı için özgürlüğü kaybeder. Böylece yalnızlık bir özgürlük deneyimi olmaktan çıkar, bir kayboluş haline dönüşür.
Bu kayboluşun üstesinden gelmenin tek yolu, yalnızlığın reddinde değil, kabullenilmesindedir. İnsan yalnızlığı kabullendiğinde, onu dönüştürebilir. Yalnızlık insanı başkasından ayırmaz; ona yaklaşma motivasyonu sağlar. Çünkü yalnızlığın farkındalığı başkasıyla kurulan ilişkiyi daha anlamlı kılar. İnsan bir arada olmanın değerini ancak ayrılığı hissettiğinde anlar.
Yalnızlık insanın kendi içindeki boşluğu dolduramaz. Çünkü boşluk doldurulamaz. Boşluk, insan varoluşunun bir parçasıdır. Onunla yaşamak gerekir. Boşluk korkulacak bir şey değildir; insanı hareket etmeye zorlar. Arayış, boşluğun eseridir. İnsan boşluğu hisseder, çünkü tamamlanmamıştır. Tamamlanmışlık durgunluk getirir; oysa yaşam hareket ister. Bu nedenle insan her zaman eksiktir; eksikliğini bilmek yalnızlığı getirir, fakat aynı zamanda özgürlüğü de.
Yalnızlık insanın sonu değil, başlangıcıdır. Bir uçurumdur ama uçurumun kenarında durmak cesaret ister. Bu cesaret, insanı kendine yaklaştırır. Modern çağ cesareti unutturmuştur; konforu cesarete tercih eder. Konfor insanı uyuşturur; varoluşun keskinliğini köreltir. Oysa insan keskinliğiyle anlam bulur. Keskin olan acıtır, fakat uyandırır.
Modern yalnızlığın aşılması, insanın kendi varlığını yeniden kurmasıyla mümkündür. Bu yeniden kuruluş, hazır bir reçete sunmaz. Her birey kendi yolunu çizmek zorundadır. Zira varoluş kişisel bir mücadeledir. İnsan yanındakilerle yürür, ama kendi yolundan yürür.
Yalnızlık, insanın kendisiyle karşılaşmasının adıdır. Bu karşılaşma kaçınılmazdır. Kaçış sadece geciktirir. İnsan yalnızlığını kucakladığında özgürlüğünün anlamını kavrayabilir. Özgürlük yalnızlıktan doğar; yalnızlık özgürlüğün fiyatıdır. Bir bedel ödenir, fakat bu bedel özgürlüğe değer.
İnsan yalnızdır; ancak yalnız kalmak zorunda değildir. Yalnızlığın içinden geçerek başkasına ulaşabilir. Çünkü başkası olmadan ben olmaz. Bağ kurmak, kendini açmak cesaret ister. Modern insanın ihtiyacı tam olarak budur: Cesaret. Yalnızlığı reddetmek değil, onunla birlikte yaşamayı öğrenmek cesareti. Ancak o zaman modern yalnızlık, bir boşluk değil, bir başlangıç olabilir.

01 Aralık 2025 09:55

10 Aralık 2025 16:42
13 Aralık 2025 19:19

12 Aralık 2025 23:09

05 Aralık 2025 06:37

03 Aralık 2025 03:51

10 Aralık 2025 11:30

12 Aralık 2025 12:24

08 Aralık 2025 17:11

04 Aralık 2025 22:56