Cansel Güven / Hasan Güneş
Kategori: Sosyoloji - Tarih: 30 Mayıs 2025 13:45 - Okunma sayısı: 127
Hasan Güneş: Sizce bütün önlemlere rağmen, kadınlara yönelik şiddetin önlenememesinin nedeni nedir?
Cansel Güven: Öncelikle kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik etkin bir mücadele yürütüldüğünü düşünmüyorum. Artarak süren şiddet eylemleri en çok kadına yönelik olsa da, çocuklara, yaşlılara, erkeklere, savunmasız sokak canlarına, doğaya ve hatta kamu mallarına bile istatiksel olarak artarak sürmektedir. Bilimsel veriler şiddetle mücadele bir yana şiddetin adeta teşvik edildiğini işaret ediyor bence.
Kadına yönelen şiddet özelinde caydırıcı olabilecek uluslararası hukuk ölçeğindeki İstanbul Sözleşmesinden çektiğimiz imza bile samimiyetimizi sorgulatır. Çeyrek asıra uzanan AKP iktidarında sosyal hayattan iş hayatına kadar her alanda silik bir figüre evrilen kadın kimliği edilgenleştikçe şiddete daha açık hale gelmiştir.
Muktedir siyasi dilin “kadın mı kız mı” diye başlayan, ancak öldükten sonra erişilecek cenneti analık şartına bağlayan yaklaşımı artık resmi devlet politikasıdır. Değersiz olanın kolayca harcandığı, hırpalandığı bir düzende şiddet normalleşir. Cezasız kalan eylemler ödüllendirilmiş olur, teşvik edilmiş olur. Nitekim öyle oldu ve siyaseten müdahale edilmedikçe öyle de olacaktır.
H. G.: "Cam tavan" kavramını Türkiye gerçekleri bağlamında ele alabilir misiniz?
Cansel Güven: Cam tavan kadınların çalışma hayatında, kariyerinde ve temsil noktalarındaki psikolojik engeller olarak algılanır ve çağdaş ülkeler dahil neredeyse Dünyanın her yerinde ve ülkesinde tartışma konusudur. Ülkemizde bu psikolojik engellere savaş açan ilk ve en büyük siyasi önderi, Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle, minnetle anıyorum. Kimi ülkelerde on yıllar sonra kadınların çarpışarak elde ettiği hakları beklide “kadınlarımıza rağmen” teslim eden ulusal önderimize layık olamadık sanıyorum. Seçme seçilme hakkıyla başlayan süreci daha ileri taşımak bir yana erozyona uğrattığımız doğrudur. Siyasi partilerde hatta artık sendikalarda bile kadın kolları temsiline razı gelen hemcinslerim örgütlenme erkeklerle birlikte yapılıyorken temsilde niye erkek egemenliğine razı gelmektedir?
Kamu sendikacılığında sendika kuran ilk kadın genel başkan olarak taltif edildiğim övgüler dahi “kadın başıma kalkıştığım işe dairdi”. Bir TBMM resepsiyonunda bana refakat eden eşimin benden ötürü benden çok iltifat aldığını da gülümseyerek hatırlıyorum.
Ben tavanın camdan olduğunu bilerek bir ökçe vuruşu ile tuz buz edenlerden oldum. Sivil toplum içinde buna cesaret ettim. Memuriyetimde veya siyasette başa güreşmedim ama tavan da cam değildi zaten. Bu ülkede kadının kariyerinde tavan artık beton. Onu kırmak için kadın erkek birlikte mücadele etmek ve cinslerin eşitliğinde liyakat yarıştırmak üzere iktidar olmak gerekiyor.
H. G.: Kadına yönelik şiddeti ruh sağlığı bağlamında ele alabilir misiniz?
Cansel Güven: Yapılan araştırmalara göre genetik faktörler ve/veya beyin kimyasıyla açıklanabilen psikolojik rahatsızlıkların oranı aşağı yukarı tüm ülkelerde aynı. Diğer sağlıksız durumlar erken çocukluk veya ergenlikte yaşanan travmalar, aileden başlayan sosyal ortamla desteklenen faktörlere bağlı olarak gelişmekte. Ülkemizde genel olarak şiddetin, öznel olarak kadına yönelik şiddetin Dünya genelinden görece daha fazla olmasını ruh sağlığımızdan bağımsız düşünemeyiz. Ruhsal olarak dengede olan insanların, ne kadar kışkırtılmış olsalar da şiddete başvurduklarını göremezsiniz.
Dünya mutluluk endeksinde dibi gören ülkemiz insanı bırakın kadını, kaldırımda öylece yeşillenmeye çalışan bir ağaca, masum bir kediye hatta çöp kovasına bile hınçla tekme tokat girişebilmekte ise bunu sağlıklı bulabilir miyiz?
Şiddet gören kadının bir başka kadına hatta kendi çocuğuna saldırması gibi, iş yerinde mobbinge uğrayan adamın hıncını karısından alması gibi, mağdurun saldırgan olduğu bir sarmal içindeyiz. Siyasi dil bile başlı başına rehabilite edilmesi gereken seviyede patolojiktir. Ezcümle; şiddet hukuksal olduğu kadar bir ruh sağlığı sorunudur, maruz kalan üzerinde ruhsal sorunlara yol açar, ruh sağlığını kaybeden toplumlar hiçbir alanda sağlıklı ilerleyemez, büyüyemez.
01 Haziran 2025 01:56