Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Sessizliğin Kırıldığı Yer: Epistemik Bir Direniş Olarak Dijital İfşa

Nevin Başaran ( Sosyoloji Doktora Öğrencisi)

Kategori: Sosyoloji - Tarih: 15 Aralık 2025 20:46 - Okunma sayısı: 30

Sessizliğin Kırıldığı Yer: Epistemik Bir Direniş Olarak Dijital İfşa

Hukukun gri koridorlarında yankılanamayan adalet talebi, bugün dijital meydanların gürültüsünde kendine bir yol arıyor. Yıllarca “özel alanın” mahremiyetine hapsedilen, “kol kırılır yen içinde kalır” düsturuyla üzeri örtülen şiddet deneyimleri, artık sosyal medyanın çatlaklarından sızarak kamusal bir hakikate dönüşüyor. Bu dönüşüm, egemen söylemin iddia ettiği gibi bir “dijital linç” veya “yargısız infaz” hevesi değil; aksine, hukukun ve toplumsal mekanizmaların işlevsizliğine karşı geliştirilen zorunlu, politik ve epistemik bir çığlıktır. Feminist teorisyen Miranda Fricker’ın “Epistemik Adaletsizlik” (Epistemic Injustice) kavramıyla işaret ettiği gibi; kadınların tanıklığının sistematik olarak değersizleştirildiği bir düzende ifşa, sadece faili cezalandırma arayışı değil, aynı zamanda kadınların sözünün “bilgi” değeri taşıdığını kanıtlama mücadelesidir.

İfşayı anlamak için önce onun neden “şimdi” ve “burada” (dijitalde) ortaya çıktığına bakmak gerekir. Simla Sunay (2020), ifşayı, saldırı anında atılamayan veya atılsa bile patriyarkanın radarları tarafından geciktirilen bir “çığlık” olarak tanımlar. Olay mahallinde duyulmayan, kurumlarca sümen altı edilen bu ses, zamanla bastırılmış bir fısıltıdan kurtulup “yazı”ya dökülerek sosyal medyanın gözeneklerinden sızar. Yazı, sesten ve fısıltıdan daha güçlüdür; çünkü kalıcıdır, okunabilir ve inkar edilemez bir “beden tanıklığı” sunar. Dolayısıyla ifşayı hedef alan “neden şimdi konuştun?” veya “neden mahkemeye gitmedin?” soruları, aslında bu gecikmiş çığlığın ardındaki sistematik bariyerleri görmezden gelen, faili korumaya yönelik reflekslerdir.

Kadınlar, yaşadıkları şiddeti ifşa ederken sadece kişisel bir rahatlama aramazlar; aynı zamanda “kadının beyanı esastır” ilkesi üzerinden yeni bir hakikat rejimi inşa ederler. Cemre Baytok’un (2021) belirttiği gibi, bu ilke feminist mücadelenin kurucu bir prensibiyken, ifşa bu prensipten doğan bir yöntemdir. Bu yöntem, patriyarkanın “münferit” olaylar gibi göstermeye çalıştığı şiddet biçimlerinin aslında ne kadar sistematik olduğunu, erkeklik biçimlerinin birbirini nasıl beslediğini ve eşitsiz ilişkilenme ağlarını açığa çıkarır.

İfşa pratiklerine yöneltilen en büyük eleştiri, hukuki süreçleri baypas ettiği yönündedir. Ancak bu eleştiri, hukukun kadınlar için ne kadar erişilebilir ve adil olduğu sorusunu atlar. Deniz Bayram’ın vurguladığı üzere, hukuk mekanizmaları tarihsel olarak cinsiyetçi kodlarla örülüdür ve kadınlar adalet ararken çoğu zaman yalnız bırakılır. (Baytok; Bayram, 2020) “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gibi evrensel hukuk normları, delil toplamanın zor olduğu cinsel suçlarda fiili bir cezasızlık zırhına dönüşebilmektedir. İşte #MeToo gibi hareketler ve Türkiye’deki ifşa dalgaları, bu cezasızlık kültürüne ve kadınların adliye koridorlarındaki yalnızlığına karşı kolektif bir meydan okumadır.

Müge Yetener (2021), ifşanın her zaman “sakin” ve “nezih” bir dille yapılmamasını, ezilenlerin “tekinsiz öfkesi” olarak yorumlar. Cezasızlık koşullarının bu kadar ağır olduğu, kadınların hayatta kalmak için özsavunma yapmak zorunda kaldığı bir iklimde, ifşanın “makul” sınırlarda kalmasını beklemek haksızlık olacaktır. Bir kadının yıllarca süren taciz karşısında hukuktan sonuç alamayıp sosyal medyaya başvurması, onun güçsüzlüğünü değil; sistemin çatlaklarından sızarak hayatta kalma iradesini gösterir. Bu bağlamda ifşa, Kate Manne’in (2018) “Himpathy” (Erkek-sempatisi) olarak adlandırdığı, toplumun içgüdüsel olarak fail erkeğin kariyeri ve itibarı için endişelenme refleksini de sekteye uğratır. Simla Sunay’ın (2020) eleştirisinde gördüğümüz gibi; faillerin “itibarı” veya kurumların “zarar görmemesi” adına ifşayı susturmaya çalışmak, aslında fail adına konuşmak ve suçu inkar etmektir.

Elbette dijital ifşa süreçleri, sosyal medyanın denetimsiz yapısı gereği çeşitli riskler barındırır. Mağdur suçlayıcılık, olayı magazinleştirme, “duyar kasma” adı altında deneyimi önemsizleştirme veya failin “itibar suikastı” davalarıyla karşı saldırıya geçmesi, ifşa eden kadınları yeniden travmatize edebilir (Baytok; Bayram, 2020). Ayrıca Suzan Saner’in (2021) belirttiği gibi, ifşa tek başına sihirli bir iyileştirici değildir; travmatize olmuş bir benliğin, gerekli sosyal destek ve onarım mekanizmaları olmadan kamusal alana açılması, kişiyi yeni saldırılara açık hale getirebilir. Tam da bu noktada, ifşanın “dinleyicisi”nin konumu hayati bir önem kazanır. Ayşe Gülkızı (2021), ifşayı duyanların “objektif olma” kaygısıyla savcı rolüne bürünmek yerine, ifşa edeni yalnız bırakmayan, sorgulamadan dinleyen ve “yanında duran” bir dayanışma hattı örmesi gerektiğini belirtir. İfşanın amacı salt bir cezalandırma değil, mağdurun izolasyonunu kırmak ve ona “yalnız değilsin” hissini verebilmektir. Bu dayanışma, dijital platformların yarattığı risklere karşı en büyük kalkandır.

Sonuç olarak, sosyal medyadaki ifşa pratiklerini basitçe bir “linç kültürü” olarak yaftalamak, kadınların tarihsel adalet arayışını görmezden gelmektir. Cemre Baytok’un (2021) ifade ettiği gibi, ifşa edilen şey sadece tekil bir suç değil, o suçu mümkün kılan eşitsiz ilişkilenme biçimleri, flört şiddeti ve patriyarkal ağlardır. İfşa, kadınların bilgi edinme ve korunma hakkıdır.

Bugün kadınlar, yasanın sustuğu yerde ekranları konuşturmakta; Sara Ahmed’in (2017) deyimiyle “oyunbozanlık” yaparak konforlu masaları devirmektedirler. İdeal olan, elbette ifşaya gerek kalmayacak işleyen, onarıcı ve cinsiyet eşitliğine duyarlı bir hukuk düzenidir. Ancak o düzen kurulana kadar, ifşa; kadınların birbirine ses verdiği, yalnızlığı kırdığı ve adaleti kendi elleriyle, kelime kelime inşa ettiği meşru bir direniş alanı olarak kalmaya devam edecektir.

Kaynakça

Ahmed, S. (2017). Living a Feminist Life. Duke University Press.

Altuntaş, Ö., & Saner, S. (2019, 28 Ocak). Cinsel saldırı, ifşa ve adalet. Çatlak Zemin.

Baytok, C. (2021, 1 Şubat). İfşalar, adalet ve kadınların güçlenmesi. Çatlak Zemin.

Baytok, C., & Bayram, D. (2020, 29 Ağustos). Sosyal medyada ifşa: Cemre Baytok ve Deniz Bayram’la söyleşi (A. Kotaman & G. Şener, Söyleşiyi Yapanlar). Çatlak Zemin.

Fricker, M. (2007). Epistemic Injustice: Power and The Ethics of Knowing. Oxford University Press.

Gülkızı, A. (2021, 17 Şubat). İfşanın dinleyicisi ve yapıcı müdahalenin imkanları. Çatlak Zemin.

Manne, K. (2018). Down girl: The Logic of Misogyny. Oxford University Press.

Saner, S. (2021, 22 Ocak). “İfşanın adaleti, kadınların adaleti” tartışmasına giriş. Çatlak Zemin.

Sunay, S. (2020, 30 Ağustos). İfşanın inkârı, yazının inkârı / Mine Söğüt’e cevap. Çatlak Zemin.

Yetener, M. (2021, 3 Şubat). Kadınların ifşanın pasif izleyicileri olmaya itirazı var. Çatlak Zemin.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Sosyoloji Yazıları