Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

PROF.DR. ALİ OSMAN GÜNDOGAN İLE ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE SÖYLEŞİ

HASAN GÜNEŞ

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 23 Mart 2022 20:27 - Okunma sayısı: 2.020

PROF.DR. ALİ OSMAN GÜNDOGAN İLE ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE SÖYLEŞİ

PROF.DR. ALİ OSMAN GÜNDOGAN İLE ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE SÖYLEŞİ
Hasan Güneş: Geleneksel toplumlarda insanlar kültüre rağmen neden özgürleşememektedirler?
Prof.Dr.Ali Osman Gündoğan: Bütün sorularınız aslında birbiriyle bağlantılı ve birinin cevabı diğerine, diğerinin cevabı bir başka soruya verilecek cevaba göre şekilleniyor.
Bu sorunuz, kendi içinde, söz konusu olan toplumlarda insanların neden özgürleşemediklerini de zımnen cevaplıyor bana göre. Özgürleşmekten ne anlaşılmalıdır? Özgürleşmek kavramı, özgürlüğün bizim için verili bir şey değil, gerçekleştirilmesi gereken bir şey olduğunu içerir. Gerçekleştirmek, zaman ve mekân içinde gerçekleşir ve eyleme geçmeyi gerektirir. Özgürlük, bir praksis hali olarak, zaman ve mekânda kendimiz tarafından gerçekleştirilmesi gereken bir ideal olarak anlaşılır. Burada sorumuz şu olmalıdır: Geleneksel toplumlarda insanları özgürleşmek adına eyleme geçmeyi engelleyen şeyler nelerdir?
Geleneğin egemen olduğu toplumların kültürel yapıları da geleneğe göre belirlenir. Bu yapılar muhafazakardır ve genelde kültürel yapının dışında başka türlü davranmak oldukça zorlaşmaktadır, zira geleneğin zaman içerisinde insanlarda yerleştirdiği alışkanlıklar, toplumsal bir karakter biçimine dönüşür. Toplumsal karakter böylesi toplumlarda bireysel karaktere göre çok daha güçlüdür. Toplumsal karakter, bireysel karakterleri de kendisine benzetir. Çünkü geleneksel toplumlar dayanışmacı toplumlardır. Dayanışma, toplum adına bireyin kendisinden feragat etmesini, böyle bir feragat olmadığı taktirde de bireyin dışlanmasını beraberinde getirir. Birey ile toplum arasında kurulacak ilişkide toplum belirleyicidir ve gelenek, kültürel normlar bireyin içinde bireyin eylemlerinin nedeni haline gelir.
Dayanışma, elbette faydalıdır ve bu, bireyler tarafından da istenir. Ancak dayanışmanın çok farklı biçimleri olmakla birlikte (doğal-zorunlu-iradi gibi) geleneksel toplumlarda birey, geleneğin yaptırım gücünden ve kendisinin yetişme tarzından dolayı kendisini doğrudan bu dayanışma içerisinde bulur. Fakat dayanışma öyle bir hal alır ki birey, bu dayanışma içerisinde birey olmaklık bakımından silinir gider. Kendisi bir şey olmak bakımından eksik ve zayıf olan bireylerin kendilerine ait bir kimlikleri olmadığında ayakta kalabilmek ve kendilerine garanti sağlamak bakımından kendilerini içine alan daha geniş bir topluluğun üyesi olmaya can attıkları görülür. Böylece üzerlerine yüklenecek olan sorumluluktan da kurtulmuş olurlar. Bu hal onlara bir konfor sağlar ama kendi gelişmelerine engel olan bir konfordur bu. Aslında sorun tam da bu noktada bulunur. Zira özgürleşmek, birey olmaktan ziyade kişi olmakla gerçekleşir. Bu noktada ikinci sorunun cevabına yaklaşmış oluyoruz.
Hasan Güneş: Toplumsal kurumlara rağmen insanlar özgürleşebilir mi?
Prof.Dr.Ali Osman Gündoğan: Özgürlük, çok farklı biçimlerde ele alınmakla birlikte öncelikle ahlaki ve siyasi bir ele alınma önceliğine sahiptir. Birey, sadece bir niceliktir ve ahlaki bir niteliğe sahip değildir. Ahlak, nitelik sahibi olmayı gerektirir ve nitelik, kişi olmakla gerçekleştirilebilir. Kişi, kendisinin ve kendisi olmayanın farkında olarak kendisine bir sınır çizebilendir. Yani bilinç varlığıdır. Özgürlük, bilinç varlığı olmayı gerektirir. Kişi, kendisi ile kendisi olmayan arasına sınır çizebilen olduğu için kendisini ve kendisi olmayanı da tanımak durumundadır. Bireyin böyle bir durumu söz konusu değildir. Kendisini tanıyan tavır takınabilir, kendisini ortaya koyabilir, eylemlerinin sorumluluğunu üstlenebilir. Bir bakıma toplumsal kurumlara rağmen özgürleşmek ancak kişi olmakla mümkündür ve bu, gerçekleşebilir bir şeydir. Karşılıklı etkileşim, kişi ile toplum arasında vuku bulabilir. Birey, kendisinden çıkmakta zorlandığı halde kişi, kendisinin farkında olarak kendi dışındaki gerçeklik ile ilişki kurabilendir. Bu ilişki kurulamadığı zaman toplumsal kurumlar ile birey arasında boşluk doğar. Toplumsal kurumların gücü bu boşluğun toplumsal kurumlar lehine doldurulmasını sağlar. Bu, özgürlüğün önemli ölçüde yitimi anlamına gelir.
Hasan Güneş: İnsanın var oluşunu yaşamak için özgürlük bağlamında insan tipi nasıl olmalıdır?
Prof.Dr.Ali Osman Gündoğan: Varoluş, kişinin kendi imkanlarını gerçekleştirme sürecidir. Özgürlük, bu sürecin tamamıdır. Öncelikle imkanlarının önündeki engellere hayır diyebilen, kendisini köleleştiren içten ve dıştan gelen emirlere karşı isyan edebilen insan özgür olabilir. Böyle bir insan tipi, öncelikli olarak hayır diyebilecek bir cesarete ve muhakkak surette hayır dediği durumda hayır dediği şeyin ve kendi hayır’ında bulunan bir evet ile doğruladığı değerin bilgisine sahip olmalıdır. Burada iki önemli husus göze çarpar: İlki özgürlük ile bilgi arasındaki ilişki, diğeri de güç ve kuvvettir. Buradaki güç ve kuvvetten irade gücü ve kuvveti anlaşılmalıdır. Öyleyse özgürlük epistemolojik bir kaynağa dayandığı gibi aynı zamanda cesaret erdemine de dayanır. Bütün bunlar, haklarının bilincinde olmakla ilişkilidir. Haklarının bilincinde, kendi ve başkası arasındaki sınırı doğru çizebilen ve bunun bilgisine sahip olan erdemli bir insan tipine ihtiyaç vardır.
Hasan Güneş :Toplumumuzdan insanlar neden birey olamamaktadır.
Prof.Dr.Ali Osman Gündoğan:Bizim toplumumuzda geleneğin ve toplumsal/kültürel yapıların insanlar üzerinde ağır bir etkisi vardır. Her birimizin içinde davranan bir toplum söz konusudur. Öyle bir durumdur ki bu, herhangi bir çelişki ve çatışmaya izin vermez. Aslında insanların birey olmaktan ziyade kişi olabilmeleri, kendileriyle toplum arasındaki çelişkilerde tavır takınabilmelerine bağlıdır. İşte gelenekçi toplumlar, bu çelişkilere izin vermezler. Bunu ayıplama, aforoz etme, ahlaksızlıkla suçlama, toplumsal olana ihanet etme, dışlama, ekonomik olarak güçsüzleştirme, sapkın olarak niteleme ve benzeri pek çok şey ile yaparlar. Bütün bunları göze almak oldukça zordur. Toplum bir bütün olarak aydınlanmadıkça, “aklını kullanma cesareti” gösteremedikçe, “kamu önünde” bu yeteneğini kullanamadıkça, özellikle ekonomik bağımsızlık sağlanamadıkça sözü edilen bir varlık durumuna gelmek pek mümkün görünmemektedir. Üçüncü soruya verdiğim cevap bu soru için de geçerlidir.
Hayatın devamı için başka olana, devlete, topluma olan bağımlılık, kişinin kendi olması ve bağımsızlığını kazanabilmesi açısından olumsuz bir durum gibi görünür. Ne var ki bu bağımlılıktan tam anlamıyla kurtulmak mümkün görünmemektedir. Hatta onların varlığı, kendimizi gerçekleştirmemiz için zorunludur. Çünkü başkasının, toplumun, devletin olmadığı bir durumda özgürlük anlamını yitirir. Onlar hem özgürlüğümüzün nedeni hem de bazı durumlarda özgürlüğümüzün engeli olabilirler. Burada bağımlılığın şiddeti ve derecesi ve bu şiddet ve derecenin eylemlerimiz ve tercihlerimiz üzerindeki etkisinin ne olduğu önem kazanır. Bizim gibi toplumlarda bu etkinin çok yüksek olduğunu gözlemek mümkündür. Çünkü özgürleşmek kişi, adına tek taraflı bir durum olarak anlaşılmamalıdır. Bunu, toplum ve devleti ve hatta devletin bütün kurumlarını, başta aile iç yapısı olmak üzere her türlü sosyal gerçekliği dikkate alarak düşünmek gerekir.
Özgürlük, politik ve ekonomik bakımdan uygun bir zemine ihtiyaç duyar. Hem kendisinin hem de başkalarının haklarının bilincinde olmayı gerektirir. Özgür olamayanın birey ya da benim tercih ettiğim kavram ile kişi olabilmesi mümkün değildir. Ahlaki ve politik bir varlık olmak da bu özgürlüğün gerçekleşmesine bağlıdır.
Prof.Dr.Ali Osman Gündoğan
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Felsefe Bölümü

Yorumlar (1)
Cemil KURT - 31 Mart 2022 08:45
Kaleminize sağlık sayın hocam
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları