Haydar Uzunyayla
Kategori: Yaşam Bilimleri - Tarih: 01 Eylül 2025 19:40 - Okunma sayısı: 63
Eğer bir sosyal bilimci ya da okurlarınızdan biri, bir gün çıkar da sizi fikirlerinizden dolayı pek de saygılı olmayan tarzda eleştirirse, hatta karalamaya varacak kadar ısrarlı üfürümlerde bulunursa, söz konusu kişiye karşı tavrınız ne olur? Doğrusu cevabınızı merak ediyorum…
Benim uzun süredir böyle bir “uyuz böceğim” var ve her defasında ondan, bana yönelik iddialarını kanıtlamasını veya saçmalıklarına son vermesini istememe rağmen, bir gün olsun ne bir kanıt ileri sürebildi ne de karalamaktan vazgeçti… Bildiğini, bilmediğini sıralayıp duruyor.
Bay Kelami’nin (Kelami yakıştırma bir isim. Gerçek ismi bende saklı) iddialarına göre ben, onun düşüncelerini ve yolunu paylaşmadığım için sorunlu biriymişim. Kural tanımayan; mevcut kültürü, devleti, gelenekleri, yasa ve sözleşmeleri onaylamayan; ahlakı ahlaksızlığın, adaleti adaletsizliğin, eşitliği eşitsizliğin kaynağı olarak gören; ulus, ulusçuluk, din, tapınma gibi sorunlu yapılara karşı duran ve her fırsatta bunları yeren biriymişim. Yine her fırsatta aklı ön plana çıkarmama gerek yokmuş. Bireyi, bireyin hakkını, hukukunu ve özgürlüğünü esas almam ve öne çıkarmam da yanlışmış. Önce bütünü görmem, önce onu kutsamam gerekiyormuş. Kısacası “ Benim yolumun” doğru olmadığını söyleyip duruyor.
Bir kere ben sorunlu biri değilim. Kelami Bey’in dili ve düşünceleri gerçeği tersyüz etmektedir. Ya da tersi bir ifadeyle, eğer sorunlu olmak Kelami için bir şeye, kişiye bağımlı olmamaksa, sanırım tespiti doğrudur. Özgürlük, refah, genel olarak yaşam için dile getirdiğim kaygılarım Kelami’de sorun olarak algılanıyorsa doğru yoldayım. Dolayısıyla bu durumda onu ciddiye almanın bir yararı yok, çünkü onun savunduğu ve değişmesini istemediği koşullar mutsuz sonuçlara neden olmuştur zaten. Onun bakış açısı, acıları azaltmak yerine arttırmıştır.
Ben yapayalnız bir adamım. Son derece küçük, sade bir hayat yaşıyorum ve kendimi birilerine göstermeyi de pek sevmiyorum. Bir cemaate, bir ulusa, bir ırka aidiyet hissetmiyorum. Herhangi bir partim de yok. Laik, demokratik bir yaşamı ve doğa bilimlerini öncelerim olarak kabul ederim. Kelami’nin yaptığı gibi, taraflı, sistematik, uydurma temalı bir tarihi, bilim olarak görmem ve bu
mecrada yürüyen Kelami Bey’i veya diğer Kelamileri de egemen gücün çöp yazıcıları olarak değerlendiririm…
*******
( Ama ben de bir insanım... İnsana dair hiçbir şey bana yabancı değil. –TERENTİUS-) Hayallerim, fantezilerim, heyecanlarım ve isteklerim, tutkularım ve zaaflarım var. Herkes gibi ben de hayatımın hikayesini arıyorum. Gözlerim yolculuklara dalınca büyülenirim. Duygusalım aynı zamanda… Aşka inanırım, ama en çok sevgiye… İlle sevgi, ille sevgi… Akıl meşalemdir. Putlardan, putlaştıranlardan nefret ederim. İnsana ve gezegene ait şeylerin yağmalanması zoruma gider. İçerde ve dışarıda, ailede, sokakta, okulda, hemen her yerde, her şeyi çalıyorlar, her şeyi yağmalıyorlar. Bu durum aklı başında, yükümlülük duyan herkes gibi beni de kahrediyor. Her yerde ateş içindeyiz ve dünyanın herhangi bir köşesinde her gün onlarca kişi yanıyor. Sokakta yürümek bile neredeyse izne bağlı ve kontrol altında. Düşünceleri ve fikirleri mühürlüyorlar. Bütün renkleri tek renge, karaya dönüştürüyorlar. Yanı başımdaki komşum mutsuz, yoksulluk dolu ve hafiften depresyonlarla tükenmiş durumda. Berrak sulardan içemiyor artık. Utanmazlığımıza tanıklık edebilecek küçük su perileri kalmadı. Sanatın ve şiirin yıldızı pek parlamıyor, çünkü akbabalar havayı kirletti ve onları karanlık koridorlara hapsettiler. Birkaç züppe hayatımıza girdi, pis kokulu nefesleri ve düşleri ile hayatımızı düello alanına çevirdiler. Doğruluğu, dostluğu, dayanışmayı yükleyip götürdüler ve bütün bunlara Tanrı izin verdi…
Böyle olunca da Bay Kelami’den çok daha farklı tepkilere, farklı bakış açılarına sahip oldum, çünkü onun gibi çanak yalamıyorum ve doğal olarak “Benim yolum” farklı olacaktır…
“Benim yolum,” nedir peki?
En üst seviyede eşit koşullar içinde, eşit işbirliği demektir. Bu yolda ehil kişiler yürür. Yükümlülük ve ödev üstlenecek yol arkadaşına ihtiyacım var. Kızının veya oğlunun yanan et kokusunu duymak istemeyen ebeveynler arıyorum ben. Bu yolda hiçbir mülkiyet, hiçbir kurgu ve tapınak kendi varoluşunu ötekini katletmek üzerine inşa edemez. Mülkiyet, şöhret, haz ve şehvet bozulma demektir ve bunlar suçun ve parazitleşmenin öncülleridir.
Evrim teorisinde, parazit yaşam sürenin hayatta kaldığı, ötekilerin soyunun tükendiği görüşü öne sürülür. Daha geniş bir açıklamayla parazitleşme üzerine kurulu bir güç, ötekinin kanını emerek, iliklerine kadar sömürerek hayatta kalır. Bu görüş kısmen doğrudur ve evrimciler buna “uygun olanın hayatta kalması” derler. Ama burada beni rahatsız eden bir sözcük seçimi var: Paraziti, parazitleşmeyi onurlandıran, yücelten ya da şirin görünmesini sağlayan bir anlatım dili… Oysa parazit kirli, vahşi, yapışkan bir haindir ve ne yazık ki bütün Kelamiler ve benzeri tarihçiler okulda, sınıflarda, işyerinde, orada burada, bunu erdemleştirerek anlatırlar. Bu da genç beyinlerin ateşlenmesine, parazitliği geliştirmelerine zemin oluşturmaktadır. Ötekini alt kültür olarak görmek, saf, üstün ırk, üstün insan, din, asalet, asillik benzeri pedagojik ahmaklıkların kuşaklar boyu sürüp gitmesine neden olmaktadır.
(Devam edecek…)
01 Eylül 2025 19:40
01 Eylül 2025 15:39
01 Eylül 2025 13:03
01 Eylül 2025 22:17