Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

“KAYGI” ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Kaygı tam olarak nedir? Günlük endişelerden farkı ne? Kaygının fiziksel, duygusal ve düşünsel belirtileri nelerdir? İnsanlar kaygıyı nasıl deneyimler? Herkes zaman zaman kaygı hisseder mi? Kaygı ne zaman bir sorun haline gelir? Sorularının cevapları yazım

Kategori: Sosyal Bilimler - Tarih: 11 Haziran 2025 15:14 - Okunma sayısı: 315

“KAYGI” ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Sevgili okur,

Yoğun tempolu modern yaşam, belirsizlikler ve sürekli bilgi bombardımanı... Tüm bunlar zihnimizde zaman zaman bir 'endişe fırtınası' yaratabiliyor. Bugün, bu 'fırtınayla' nasıl başa çıkabileceğimizi, kaygıyı tüm yönleriyle konuşmak için Değerli Hocamız Prof. Dr. Zeynep Deniz YÖNDEM ile bir söyleşimiz oldu.

Sayın Hocam görüşme talebimizi kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür ederiz. “Kaygı” konusu son zamanlarda gündemden düşmüyor. Sayın Hocam, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem: Lisans ve Yüksek lisans eğitimimi Malatya İnönü Üniversitesi’nde Doktora eğitimimi ise Hacettepe Üniversitesi’nde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık alanında 1998 yılında tamamladım. Özel dershanede ve MEB’de ‘Rehber Öğretmen’ ve ‘RAM Müdürü’ olarak bir süre görev yaptım. İnönü Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak başladığım akademik kariyerime, 1997 yılından itibaren Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde devam ettim. Halen aynı üniversitede görev yapmaktayım.

Kadir Bayşu: Kaygı tam olarak nedir? Günlük endişelerden farkı ne?

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem: Kaygı özellikle belirsizlik, bilinmezlik durumunda yaşanan, geleceğe yönelik olumsuz bir duygu durumudur. Kaygı da sevinç, üzüntü, korku gibi insana özgü normal bir duygudur. Kaygı her zaman olumsuz ya da zararlı değildir. O zaman öncelikle yararlarına bakalım.

Birincisi kaygının, bizi gelecekte olası tehlikelerden, risklerden koruyucu, bir tür zırh işlevi vardır. Biz olası tehlikeleri önceden hipotetik-zihinsel olarak tahmin ederek, aslında kendimizi tehlikeli-riskli duruma hazırlarız. Bu bir bakıma bilişsel bir hazırlıktır. Örneğin; deprem olacağına dair kaygımız ile evimizi eşyalarımızı herhangi bir sarsıntı durumunda zarar görmeyeceğimiz şekilde düzenleriz.

İkincisi kaygının bizi ileriye doğru geliştirici olumlu bir katkısı vardır. Doğamız gereği sürekli yenilenme, öğrenme, bilgi ve deneyimlerimizi artırma, yani ileriye doğru gelişme eğilimindeyiz. Gelişmek ya da güçlenmek için kendimizi rahat, güvende ve kaygısız hissettiğimiz konfor alanından çıkmak ve bilinmezle, belirsizlikle yüzleşmek durumundayız. Ancak böylelikle deneyimlerimizi geliştirir ve donanımımızı artırırız. Örneğin; kendini geliştirme kaygısı olmayan insan sabah yatağından çıkmayı, okul ya da iş ile ilgili sorumluluklarını önemsemez ve gelecekle ilgili planlamalar yapmaz.

Kaygı bazen trafikte takılıp işe yetişememe endişesi, ödevleri yetiştirememe endişesi, sosyal ortamlarda iyi görünme, beğenilme- takdir edilme gibi endişelerden oluşur. Yani yaşamın doğal bir rutinidir. Ancak bazen bizim harekete geçmemizi engelleyecek, özellikle kaçınma davranışlarını artıracak kadar yoğun olduğunda, hedeflerimize ulaşmamız için ‘motive edici’ olmak yerine ‘engelleyici’ olduğunda dikkate alınmalıdır. Başka bir ifade ile kaygı ‘hayatımıza eşlik eden’ bir durum olmaktan çıkıp ‘hayatımızın merkezinde yer alan’ bir durum haline geldiğinde sorun haline gelir. Örneğin; eğitimle, sınavlarla, gelecek ile ilgili kaygılardan kaçınmak için okulu bırakma ya da sınavlara girmeme bir kaçınma mekanizmasıdır ve engelleyicidir.

Kadir Bayşu: Kaygının fiziksel, duygusal ve düşünsel belirtileri nelerdir? İnsanlar kaygıyı nasıl deneyimler?

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem: Kaygının fiziksel belirtileri genellikle dışarıdan gözlenemeyen fizyolojik tepkiler şeklindedir. Tehlike ya da tehdit algısı ile beynin duygusal tepkilerden sorumlu kısmı olan amigdala aktifleşir, stres hormonu olarak da geçen kortizol hormonu salgılanarak kan dolaşımı yoluyla bütün vücudumuza yayılır En belirgin fizyolojik tepkiler; kan dolaşımının ve kalp atışının hızlanması, solunumun artması, sindirim sistemi gibi içsel süreçlerdeki değişimlerdir. Yine el ya da bacaklarda titreme, sıcaklık hissinin artmasına bağlı terleme, tükürük salgısındaki değişimlere bağlı ağız kuruluğu gibi fizyolojik değişiklikler gözlenir.

Bilişsel olarak kaygı, korku gibi olumsuz duygular bilişsel yeterliklerimizi doğrudan etkiler. Aktifleşen duygusal tepkiler, düşünme işlevlerini yerine getiren beynin ön lobunun işlevlerini olumsuz etkiler. Dolayısıyla; düşünme, karar verme, problem çözme, duygularımızı kontrol etme gibi bilişsel güçlerimiz kısmen azalır ya da kilitlenir.

Duygusal tepkilere baktığımızda, kaygıya genellikle en çok eşlik eden duygu tepkisi korkudur. Bunun yanında üzüntü, genel keyifsizlik, isteksizlik gibi depresif tepkiler de kaygıya eşlik eden duygulardandır.

Davranışsal olarak ise ya aşırı tetikte olma, hareketlilik, yerinde duramama ya da bunun tam tersine kaçınma-uzaklaşma-harekete geçememe gibi tepkiler gözlenebilir. Zaman zaman aşırı düşünme ya da duygusal tepkilerin yoğunluğuna bağlı olarak uyku ve beslenme problemleri ya da madde kullanımı gibi tepkilerde olası davranışsal tepkiler olarak gözlenebilir.

Kadir Bayşu: Herkes zaman zaman kaygı hisseder mi? Kaygı ne zaman bir sorun haline gelir?

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem: Kaygı evet herkesin hissettiği oldukça doğal, insani ve evrensel bir duygudur. Hatta daha önce belirtiğimiz gibi genellikle harekete geçirici bir işlevi vardır ve yararlıdır. Ancak kaygı uzun süreli ve yoğun olduğunda, ya da genel olarak kaygılı bir kişiliğimiz varsa evet kaygı son derece engelleyici ve tehlikeli de olabilir. Belki biraz genetik yatkınlık ama daha çok yetiştiğimiz ortam ve yaklaşımlardan kaynaklanan; sürekli olumsuz düşünme, karamsar bir bakış açısına sahip olma, felaketleştirici düşünme eğiliminin fazla olması gibi bazı hatalı düşünme alışkanlıklarımız kaygıyı daha yoğun yaşamamıza, kaygıdan dolayı fiziksel ve psikolojik sağlık sorunları yaşamamıza neden olabilir. Yani iyilik halimizi önemli düzeyde etkiler, etkili bir yaşam sürdürmemizi engelleyebilir. İşte bu durumda kaygıya mutlaka müdahale edilmeli. Yani kaygı bizi geliştiren ya da kısmen tehlikelerden koruyan olumlu bir duygu olmaktan çıkıp bütün düşünce ve duygularımızı ele geçiriyorsa, bizi kısıtlıyorsa, harekete geçmemizi, gelişip güçlenmemizi engelliyorsa evet müdahale edilmeli.

Kadir Bayşu: Kaygıya yol açan yaygın faktörler nelerdir?

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem: Bazı bireylerde kaygıya genetik yatkınlık, yani kısmen doğuştan bir yatkınlık olabilir. Ancak çoğunlukla çocukluğumuzdan itibaren anne, baba, öğretmen gibi yakın çevremizdeki yetişkinlerin bize yönelik; yargılayıcı, eleştirel, suçlayıcı, takdir etmeyi bilmeyen, sürekli beklenti içinde olan, başkalarıyla kıyaslayıcı, saygı ve değer görmediğimiz yetişme ortamlarından kaynaklanıyor diyebiliriz. Yani yetiştiğimiz aile ortamı ve etkileşim kurduğumuz kişiler kaygılarımızın temel kaynağıdır.

Kadir Bayşu: Kaygı türleri nelerdir? Sizin en fazla karşılaştığınız kaygı türü hangisidir?

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem: Kaygının kısmen daha masum olan ve özellikle ergenler ve genç yetişkinlerde daha yaygın olan; sınav kaygısı, gelecek kaygısı, topluluk önünde sunum yapma kaygısı, ekonomik kaygılar, sosyal ortamlarda rahat olamama gibi türleri çok yaygındır.

Ancak kaygı bozuklukları olarak da geçen; bir tür kalp krizi belirtileriyle gözlenen panik atak, ya da özellikle sosyal ortamlardan yoğun kaçınma davranışları ile gözlenen sosyal kaygı, yine belirli nesne ya da durumlarda aşırı rahatsızlık tepkileriyle gözlenen fobik kaygılar, hastalık temizlik gibi ugraşlarla aşırı meşguliyeti içeren obsesif kompulsif eğilimler(OKB), aşırı şüphecilik- kuşkuculuk ile bilinen paranoid eğilimler, ya da belirli bir travmatik olay ardından gözlenen zamanla azalmayan travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi çeşitleri de bulunmaktadır Bu durumlarda mutlaka psikolojik destek alınması önerilir.

Kadir Bayşu: Kaygıyı azaltmaya yardımcı olabilecek pratik ipuçları nelerdir? Ne zaman profesyonel destek almalıyız?

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem: Kaygıyı azaltmak için ilk adım, kaygıyı tanımak, yani ne tür bir kaygı yaşadığımızı adlandırmaktır. Örneğin; sınav kaygısı, gelecek kaygısı, performans kaygısı, ölüm kaygısı yaşayabileceğimiz olası kaygı türlerindendir. Yaşadığımız kaygının kaynağına göre baş etme üstesinden gelme davranışları kullanılabilir.

1-Kaygı yaratan ve tehlikeli olmayan durumlarda en etkili yöntem kaygının üstüne gitmek yani kaygı ile ‘yüzleşmektir’. Örneğin; sosyal ortamlarda bulunma, konuşma, performans sergileme gibi kaygı durumlarında kaygı duyulan durumla yüzleşmek, yani kaçınmak yerine küçük adımlarla denemeler yapmak en etkili yöntemlerdendir.

2-Kişiliğimiz ya da ‘olumsuz düşünme’ alışkanlığımızdan kaynaklı kaygı yaşıyorsak, bu düşünme alışkanlığımızı tanıyıp değiştirmeye çalışmak etkili bir yöntem olabilir. İç sesimiz olarak da adlandırdığımız, felaketleştirici, aşırı genelleyici, katı, olumsuz düşünme alışkanlıklarımız yerine daha esnek-alternatifli-olasılıklı düşünme yöntemlerini kullanmayı deneyebiliriz.

3-‘Belirsizliklere’ bağlı gelecek kaygısı gibi durumlarda, içinde bulunduğumuz zaman diliminde yapılabileceklere odaklanmak, uzun süreli hedefler yerine kısa süreli hedefler belirlemek ve bunlar için harekete geçme, çaba gösterme yararlı olabilir. Örneğin; sınav kaygısı, gelecek kaygısı gibi durumlarda hazırlık yapmak, yeterliklerini artırmak kaygı ile baş etmenin en etkili yoludur. Yine bilgilerimizin sınırlı olmasına bağlı bir belirsizlik yaşıyorsak bilgi edinmeye çalışmak kaygıyı azaltmada etkilidir.

4-Ölüm kaygısı gibi varoluşsal kaygılar için, yaşamının değerini artıracak işler yapmak, daha anlamlı bir yaşam sürmek için çaba göstermek yararlı olabilir.

5-Günlük yaşamda karşılaştığımız irili ufaklı olası kaygı durumlarının bedenimiz ve sağlığımız üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için; sağlıklı beslenme, düzenli spor yapma, hobiler edinme, sosyal ilişkileri güçlendirme gibi sağlıklı yaşam alışkanlıkları geliştirmek yararlı olacaktır.

Ancak ileri düzeyde ve yoğun kaygı yaşanıyorsa profesyonel psikolojik yardım alarak, bir profesyonelin eşliği ile bu kaygıları tanıyıp baş etme yollarını geliştirmek yararlı olacaktır.

Kadir Bayşu: Toplum olarak kaygıya bakış açımız nasıl? Kaygıyı yaşayanlara nasıl destek olabiliriz?

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem:Maalesef kaygıyı besleyen, büyüten bir toplumsal yapının içinde yer aldığımızı söylemek yanlış olmaz. Bunu neye dayanarak söylüyoruz.

Kaygının aile, okul gibi yetiştiğimiz ortamlarda eleştirel, suçlayıcı, yargılayıcı, hata kusur açık arayan azarlayan, kızan, bağıran yani öfkeli yetişkinlerle yetişiyoruz. Bu tür ortamlar asla rahatlatıcı, öz güveni besleyici olamaz. Ancak kaygıyı, korkuyu, değersizlik duygusunu geliştirir.

Yine medyada tanık olduğumuz şiddet olayları bize güvende değilsin ‘tehlikedesin algısını çok güçlü şekilde yerleştiriyor. Anne baba çocuğun özgüvenli olmasını istese de bağımsız bırakamıyor. Sürekli yakın takipte olmak zorunda hissediyor Ev, okul, çocuk parkı, sokak, şehir güvenli değilse kaygılardan kurtulamazsınız.

Korkarım geçmişe oranla geleceğin en fazla gözlenen psikolojik sorunlarından biri kaygı bozuklukları olacak gibi. Ekonomik sorunlar, iş bulma- istihdam olanakları, sağlık ve eğitim olanaklarından eşit koşullarda yararlanamama, sosyal adalet, hukuk, toplumsal düzen aksadıkça kaygılar artacaktır. Kaygı artıkça biz tam kapasite ile çalışma, üretme, yaratıcılığını kullanma, verimlilik gibi kişisel, kurumsal ve toplumsal gelişime olumsuz yansımaları daha fazla olacaktır.

Toplumsal sistem ile bireysel sistemin iyilik hali birbirini etkiler. Herhangi birindeki aksaklık diğerlerine de yansır. Bu nedenle kaygıları azaltmada, psikolojik yardım meslekleri ve bu konuda yapılacak müdahaleler tek başına etkili olamaz. Aynı zamanda ekolojik bir yaklaşımla, siyasi, politik, ekonomik yani toplumsal destek sistemlerindeki iyileşme ile kaygıları azaltacak politikalar üretmek ve bunun için mücadele etmek durumundayız. Özetle kaygı sadece bireysel bir sorun değil aynı zamanda toplumsal bir sorundur.

Kadir Bayşu: Değerli fikirleriniz ve katkılarınız için şahsım ve Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi adına çok teşekkür ederim Sayın Hocam.

Sayın Prof. Dr. Zeynep Deniz Yöndem: Teşekkür ederim.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
Kitap Tanıtımı - 17 Temmuz 2025 01:56

Yürümek

BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Sosyal Bilimler Yazıları
ÖJENİZM

Sosyal Bilimler 25 Haziran 2025

ÖJENİZM