Güzellik, varlığın duyusal biçiminin ötesinde ruhsal olarak anlamlandırabildiklerimizde ortaya çıkan algısal bir hazdır. Terimsel olarak ilk kullanımına Platon eserlerinde rastlanan Güzellik kavramı, mutlak ve ilahi aklın dünyadaki yansıması olarak tanımlanmıştır.
.
Estetik, duyularla aklın sezgisel olarak karşılaştığı noktada güzelliğe verdiğimiz anlamdır. İlk kez 18. yüzyılda filozof A.G.Baumgarten tarafından kullanılan Estetik terimi, Güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır yani güzellik bilimidir.
.
Kavramların içerisini hızla bulandırdığımız Modern Çağ' da ise;
"Güzelliğe yüklenen anlam, yalnızca estetik değil; toplumsal onay, ekonomik değer ve psikolojik tehdit üretir."( Dr. Miriam Wallerstein, Klinik Psikolog ve Medya Uzmanı )
.
Güzellik, bireysel bir tercihten öte; küresel sermaye yapılarının ve medya algoritmalarının yön verdiği bir tür sosyal norm üretimidir. Bedenin estetik kodlarla biçimlendirilmesi, yalnızca moda ve sağlık sektörü ile sınırlı kalmayıp; aynı zamanda psikoloji, sosyoloji, ekonomi ve dijital kültür gibi alanlarda çok katmanlı bir anlam dünyası yaratmaktadır (Bordo, 1993).
.
Medya, Küresel Estetik Piyasası ve Uzak Doğu'daki kültürel dayatmalar ile birey üzerinde oluşturulan güzellik baskısı, ruhsal ve bedensel olarak geri dönülmesi zor travma ve hasarlara yol açmaktadır. Anoreksiya nervoza, beden dismorfik bozukluğu (BDD), depresyon gibi psikopatolojik etkiler ve yakın zamanda ülkemizde de sıkça görülmeye başlayan intihar vakaları tablonun korkunçluğunu gözler önüne sermektedir.
.
Emperyalizmin en önemli gelir kaynaklarından biri olan estetik ve kozmetik sektörünün reklamlarıyla yarattığı algı oyunları, Güzellik kavramını neredeyse evrensel bir kalıba indirgemiştir. Batılı yüz hatları, simetrik oranlar, ince beden yapısı ve gençlik takıntısı; Hollywood, Instagram ve K-pop kültürleri aracılığıyla her coğrafyada empoze edilmektedir.
.
Sosyolog Jean Baudrillard, bu süreci "gösteri toplumunun hipersimülasyon evresi" olarak tanımlar: Beden artık gerçeğin temsili değil, temsilin gerçeğidir (Baudrillard, 1983). Bu bağlamda bireyler, toplumsal normlara uymak adına yalnızca bedenlerini değil; ruhlarını da biçimlendirmeye başlarlar.
.
Seul Üniversitesi Kültürel Çalışmaları'nı yürüten Dr. Choi Yun-Su' nun ifadesiyle ;
“Uzak Doğu’da estetik operasyon, statü kazanmanın sessiz bir ritüelidir. Özellikle Güney Kore’de genç kadınların %35’i mezuniyet öncesi göz kapağı ameliyatı geçiriyor. Çünkü iş görüşmesinde ilk kriter dosya değil, yüzdür.”
.
Yapılan bu çalışmadan anlaşılacağı gibi estetik operasyonlar kişisel değil, sistemsel bir ihtiyaç haline getirilmiş, Güzellik yalnızca “beğenilme” değil, sosyal ön kabul şartı, “yaşayabilme" nin tek kriteridir.
.
Güzellik baskısının psikopatolojik yansımaları son derece çarpıcıdır. DSM-5 tanı ölçütlerine göre, aşağıdaki bozukluklar özellikle estetik normların dayatıldığı kültürlerde yoğunlaşmaktadır:
.
Anoreksiya Nervoza : Bireyin ideal beden algısının toplumsal normlara göre şekillenmesi sonucu gelişir. Yapılan bir çalışmada, estetik ve medya baskısının yoğun olduğu ülkelerde (özellikle Japonya, ABD, Güney Kore), anoreksiya vakalarının diğer bölgelere kıyasla %78 oranında daha fazla görüldüğü saptanmıştır (Andersen & DiDomenico, 1992).
.
Beden Dismorfik Bozukluğu (BDD) : Gerçekte var olmayan veya çok küçük bir fiziksel kusurun büyütülerek saplantı haline getirilmesidir. BDD hastalarının %43’ü en az bir kez estetik müdahale geçirmiştir (Phillips, 2005).
Majör Depresyon ve Sosyal Anksiyete:Güzellik üzerinden kurulan sosyal hiyerarşi, bireyde yalnızlık, değersizlik ve sosyal yetersizlik hissi oluşturur. Bu da depresyonun en temel nedenlerinden biridir. Sosyal medya kullanıcıları üzerinde yapılan araştırmalarda, bedenini beğenmeyen bireylerin %67’sinin depresyon semptomları gösterdiği tespit edilmiştir (Fardouly et al., 2015).
.
Konuyla ilgili olarak ülkemizden yakın tarihli bir örnek vermek istiyorum:
30 yaşında, sosyal medya fenomeni olan genç bir kadın, ağır depresyon ve yeme bozukluğu nedeniyle tedavi süreci başlamış, ancak bu süreç sonunda 23 kiloya kadar düşerek trajik bir şekilde ölmüştür. Genç kadının son paylaşımları incelendiğinde "yetmemek", "sevilmemek" ve "görünmemek" üzerine imgeler kullandığı açıkça görülmektedir. Ünlü olmaya başladığı zamanlarda, gerek Televizyon Programlarında gerekse Sosyal Medyada yeralan hakkındaki yorumlarda duygusal yeme bozukluğu etkisiyle almış olduğu kilolar, acımasızca eleştirilmiş, bir can daha insanlığımızla birlikte yitip gitmiştir. Ardından dejenere yaşama, kadere yada ailesine okları uzatmak en pratik olanı gibi gözükse de vicdan sahibi insanın diğerlerine sorması gereken asıl soru, Katilin Kim olduğudur.
.
Yaşanılan bu toplumsal ayıbın ardından, geçen yıl beni çok etkileyen bir filmi tekrar izleme gereği duydum. The Substance ( Cevher,2024) Coralie Fargeat tarafından yazılan ve yönetilen, başrollerini Demi Moore, Margaret Qualley' in paylaştığı filmde, bir kadının fiziksel güzelliğini koruma çabasının nasıl bir ruhsal boşluğa dönüştüğü çarpıcı ve sembolik bir dille anlatılmış. Baş karakterin sürekli makyaj yapması, geçirdiği estetik operasyonlar ve gençlik uğruna kendinden vazgeçişi size de tanıdık geldi mi ?
.
Filmde kadının aynaya bakarken söylediği şu söz:
“Artık yüzüm bana ait değil. Sadece beni sevme ihtimallerine ait.” toplumsal onaya muhtaçlığını keskin bir biçimde gözler önüne sermekte.
.
Kadının toplumun istediği biçimde “var olmaya” çabalarken özünden kopuşu, Güzelliğin bir kimlik performansına dönüşümü özgürlük değil, zorunluluk halini alır. (Butler’ın performatif kimlik kuramı)
.
2024 verilerine göre, estetik cerrahi sektörü 800 milyar doları aşan bir küresel hacme ulaşmıştır. Estetik ürünler, “özgüven” teması üzerinden pazarlanmakta; bireyler ruhsal ihtiyaçlarını fiziksel müdahalelerle gidermeye teşvik edilmektedir. Bu durum, bir tür “tüketici psikopatolojisi” olarak tanımlanabilir.
.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Silvia Molnar' ın konuyla ilgili sözleri, durumun ne kadar tehlikeli ve vahim bir hale dönüştüğünü destekler niteliktedir:
“Estetik sektöründe öncelikle bireye bir eksiklik hissi satılır. Sonra bu eksikliğin çözümü, cerrahi veya kozmetik ürünler aracılığıyla paketlenir. Yani önce ‘hasta’ yaratılır, sonra ‘tedavi’ pazarlanır.”
.
Sonuç olarak Güzellik, yalnızca estetik bir kaygı olmaktan çıkmış, toplumsal kimliğe, ekonomik bir ranta ve ruhsal bir tehdide dönüşmüştür. Toplum, kadınlara bedenlerini bir “vitrin ürünü” gibi sunmaları gerektiğini öğretirken; o bedenin içinde yaşayan ruhun ihtiyaçları görmezden gelinmektedir.
.
Estetik operasyon yaşının 14 -15' lere düştüğünü göz önüne aldığımızda ( Merdiven Altı diye tabir edilen güzellik ve estetik merkezlerinde ) özellikle gençlere yönelik yapılabilecek kurumsal çalışmalar;
.
Medyada çeşitlendirilmiş beden temsillerine yer vermek yada yasal olarak zorunlu hale getirmek, Sosyal Platformlarda filtre ve kusursuzluk dayatmasına karşı dijital farkındalık programlarını teşvik etmek, Okullarda “beden olumlama” eğitimlerini hayata geçirmek, Psikolojik destek programlarının yeme bozuklukları ve beden algı bozuklukları özelinde de yaygınlaştırılmasını sağlamak sayılabilir.
.
Güzel olmayı istemek bir arzudur; ama güzel olmak zorunda hissetmek, bir baskıdır. Ve bu baskı, insan ruhunu içten içe kemiren görünmez bir hastalıktır.
.
Gerçek özgürlük ise tüm dayatmalara karşı kendi yüzünü, bedenini, benliğini sahiplenebilmektir. Emperyalizmin estetik tahakkümüne, güzellik baskısının ruh yıpratıcı etkisine ve küresel dayatmalara karşı en büyük direniş, aynaya bakıp “ben yeterliyim” diyebilmektir.
.
İletişim: zerrinkeskin@proton.me