Etik, Meslek Etikleri ve “Akademik Etik”

Sosyal Bilimler - Prof. Dr. Harun TEPE

Etik, Meslek Etikleri ve “Akademik Etik”

Prof. Dr. Harun Tepe*

Günümüzde neden sıkça etikten sıkça söz edilmeye başlandı?

Günümüz insanları birçok açıdan atalarından daha şanslı. Çağdaş bilim ve teknolojinin olanaklarından yararlanarak daha uzun ve daha rahat bir yaşam sürüyorlar. Daha önce tedavisi mümkün olmayan hastalıklar iyileştirilebiliyor, daha önceleri hayal bile edilemeyen teknolojik başarılarla, uzayda üsler kurulup uzayın derinliklerinde araştırmalar yürütülüyor, mevcut internet ağı dünyanın farklı bölgelerinden insanların iletişimine olanak sağlıyor. Tüm bu yaşananlar sıkça küreselleşmeden söz edilmesine, dünyanın küresel bir köyü dönüştüğü benzetmelerinin yapılmasına yol açıyor.

.

Ne var ki tüm bu gelişmeler beraberinde kimi sorunları da getiriyor. Teknoloji yaşamı kolaylaştırdığı kadar yaşamı tehdit eden sorunlara da yol açabiliyor. Atom santralleri çağdaş yaşamın gereksinim duyduğu enerjiyi sağladığı gibi, radyasyon tehlikesine, çevre kirliliklerine ve felaketlerine de neden olabiliyor. İletişim teknolojisindeki gelişmeler her türlü iletişim ve haberleşme olanaklarını bize sunarken, bu teknoloji kişilerin özel yaşamlarına müdahalede de kullanılabiliyor. Ülkeler arasındaki sınırlar bu teknolojik gelişmelerle önemini büyük ölçüde yitirirken, özel yaşamın gizliliğine ve dokunulmazlığına ilişkin sınırların korunması da gittikçe güçleşiyor. Dokunulmazlıklardan olan ve gerek uluslararası sözleşmeler gerekse anayasa ve yasalarla güvence altına alınan özel yaşamın ve haberleşmenin gizliliği sıkça ihlal ediliyor.

.

Yaşanan sorunlarla kaygılar da artıyor. Bu da sorunların kaynaklarının sorgulanmasına, onları önleme yollarının aranmasına götürüyor araştırmacıları. Sorunların ve bu sorunlardan insanların gördüğü zararların gittikçe daha fazla bilincine varılması, insanı ya da insanın onurunu -değerini- korumayı acil bir ödev haline getiriyor. Mevcut koşullarda insanın değerine zarar vermeden, insan olmayı koruyarak, hatta yücelterek yaşamının yolları bulunmaya çalışılıyor. Tartışmalar çağın kimi temel sorunlarının etik açıdan ele alınmasını, etik sorunların saptanıp giderilmesinin yollarının aranmasına götürüyor. Günümüzün sıkça sözü edilen düşüncelerinden birisi olan ve çağdaşlığın bir ölçütü olarak da kabul edilen insan haklarına saygı da bunun bir göstergesidir.

.

Meslek etikleri nedir, nasıl ortaya çıktılar?

Günümüzde yaşamın her alanında yüz yüze gelinen ya da yeni yeni farkına varılan etik sorunlar, bu sorunlarla baş etme çabalarını da birlikte getirdi. Sonuçta felsefenin en eski alanlarından biri olan etiğin yanında -etiğin yalnız teorik bir alanmış, yaşananlarla, yaşamla hiçbir bağlantısı yokmuş gibi düşünülerek- bir "pratik etik"ten, "uygulamalı etik"ten söz edilmeye başlandı. Zaten ilk başlangıçlarından bu yana etiğin, yaşanan kimi pratik sorunları felsefi bakışla “seyretme”, onun teorisini yapma olduğu unutularak, etik teorik ve pratik etikten oluşan ikili bir etkinlik olarak görülür oldu. Teorik etik ya da artık felsefi etik denenlerin yanında pratik etikler ortaya çıktı.

.

Bunlardan bir kısmı da çeşitli uğraşı alanlarında karşılaşılan etik sorunların farkına varılmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan "meslek etikleri"dir. Bu “etikler”in en belli başlıları “tıp etiği”, “çevre etiği” ve gittikçe daha fazla güncellik kazanan “basın etiği”dir. Bunlara “siyaset etiği”, “hukuk etiği”, “yargı etiği”, “avukatlık etiği”, “bilim etiği”, “mühendislik etiği”, “iş etiği”, “ticaret etiği”, “spor etiği”, “kütüphanecilik etiği”, “hemşirelik etiği”, “polis etiği”, “akademik etik”, “yayın etiği” gibi başkalarına da eklemek, bu sayıyı daha da artırmak mümkündür. Kişiler arasında ilişkilerin, kişilerin eylem ve tutumlarının söz konusu olduğu her yerde, kimi etik sorunların, bu sorunları gören kimi gözlerin, onları konu edinen bir bilgisel etkinliğin, etiğin olmasından doğal bir şey yoktur. Kimi çalışma alanlarında etik, bu alanların özellikleri –örneğin daha insan merkezli olmaları- nedeniyle, daha öne çıkarken, diğerlerinde daha arka plânda kalmaktadır.

.

Günümüz dünyasında “tıp etiği” ve “çevre etiği” diye adlandırılan meslek etikleri diğerlerine göre daha öne çıkmakta, tıp ve çevre sorunlarına ilişkin etik sorunlar daha çok tartışma konusu yapılmaktadır. Genetik kopyalama gibi genlerle ilgili araştırmalar, kürtaj tartışmaları ve ötanazi tıp etiğinin öne çıkan konuları arasındadır. Teknolojik gelişmelerin sonucu ortaya çıkan ve ormanı, suyu havasıyla yaşamın temel kaynağı olan doğal çevreyi yok eden, yalnız insanın değil, tüm canlıların yaşamının geleceğini tehdit eden kirlilik -bu arada nükleer kirlilik de-, sanayileşme-çevre kirlenmesi, insan-çevre ilişkisini tartışmaların odak noktası haline getirmiş, sorunu daha erken farkına varan sanayileşmiş ülkelerde sorun daha yoğun bir biçimde tartışılır olmuştur.

.

Bugün ülkemizde hangi etik sorunlar öne çıkmaktadır?

Günümüz Türkiye’sinde etik sorunlardan söz edilen alanların başındaysa siyaset etiği ile basın etiği gelmektedir. Rüşvet olaylarındaki artış, daha doğru bir ifadeyle rüşvet ve yolsuzluk olaylarının açığa çıkarılmasındaki artış, kim zaman yönetimde yer alanlarla, siyasetçilerin de suçlanmasına yol açmış; siyasette "açıklık" ve "şeffaflık" daha sık istenir olmaya başlanmıştır. Rüşvet ve yolsuzluk olaylarının tüm boyutlarıyla kamuoyuna duyurulmasında öne çıkan yazılı ve sözlü iletişim araçları, kimi zaman yayın yapma biçimleriyle ve yayınlarında hiçbir sınır tanımamalarıyla kendileri de tartışmalara konu olmuştur. Etik sorunlardan, yolsuzluktan söz eden medya, bu kez kendisi kimi etik sorunların kaynağı görülmeye başlanmış, basın ahlâkı, basın yayın mensupları da içinde olmak üzere, geniş bir kesimde tartışılmaya başlanmıştır. "Açıklık ya da şeffaflık" isteğinin tüm sınırları zorlayarak, açık olması söz konusu olmayan yerlere kadar uzanması, "özel yaşamın gizliliği" tartışmalarının yoğunlaşmasına, yazılı ve sözlü basının kişilerin - bu arada ünlü kişilerin de- özel yaşamlarına girmeye hakkı olup olmadığı sorularının sıkça sorulmasına yol açmıştır. Bu ise basın içinden ve dışından kişileri şu ve benzeri soruları sıkça sormaya zorlamıştır: Basının haber alma hakkı (ya da genellikle adlandırıldığı gibi haber yapma özgürlüğü) nereye kadar uzanmaktadır?Basın yayın kuruluşları kişi dokunulmazlıklarının sınırlarını aşabilirler mi? Toplum ya da kamu yararı bu alana girilebilmesinin gerekçesi yapılabilir mi?

.

Soruları daha da uzatıp gitmek mümkündür. Tüm bu sorular için hazır yanıtlar ya da tüm bu soruları kendisiyle yanıtlayabileceğimiz bir formül, hazır bir reçete de yoktur. Ama bu, soruların hiç yanıtlanamayacağı ya da yanıtlarının kişiden kişiye değişeceği biçiminde de anlaşılmamalıdır. Buna izin vermeyen her şeyden önce yaşamın kendisidir. Yaşamda kişiler şu ya da bu biçimde kararlar vermek, şu ya da bu biçimde eylemek durumundadırlar. Her eylemde eylemi yapan kişi yanında eylemin yöneldiği ya da eylemden etkilenen başka kişiler de söz konusudur. Bu nedenle -biz ister farkında olalım ister olmayalım- her amaçlı yapıp etmenin, her eylemin bir etik değeri vardır; her eylem ya bir değer getiren, ya değer koruyan (yani insanın değerine zarar vermeyen) ya da değer çiğneyen bir eylemdir. Kişiler eylemleriyle etik bir değerin yaşanmasını sağlayabileceği gibi, bir etik değeri koruyabilirler ya da çiğneyebilirler de. Bu nedenle farkında olunsun olunmasın, her eylemin bir etik değeri vardır, her eylem değerli, değersiz, değer koruyan ya da değe harcayan bir eylemdir.

.

Yukarıda dile getirilen ve basın yayın mensuplarının eylemleriyle ilgili soruların da bu çerçevede ele alınması gerekmektedir. Olup bitenleri kamuoyuna iletme, "haber alma özgürlüğü" adı altında yapılanlara, kişilik hakları ihlallerine baktığımızda, tüm bu eylemlerin ortak özelliğinin eylemde bulunanların karşılarında kişilerin, kendileri gibi, bütünlüğü olan kişilerin olduğunun unutulmasıdır. Kişilerin olduğu unutulunca ya da kişiler şeyleştirilip metalaştırılınca –örneğin işletmeler insanı da diğer makinalar, aletler gibi bir kaynak olarak gördüğünden, eskiden personel işleri denen bölümlere bugün insan kaynakları denilmektedir- değer sorunlarıyla, değer harcamalarıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Kişilerin harcandığı, insanın birer araç –para kazanma aracı, bir hedefe ulaşmanın aracı, kişisel çıkarların aracı vb.- olarak görüldüğü yerde, kaçınılmazcasına değer sorunlarıyla yüz yüze gelinmektedir. Bu nedenle sorunların çözülmesinde ya da yukarıda dile getirilen soruların yanıtlanmasında dayanağımız insanın değerinin bilgisi olabilir. İnsanın olanaklarının bilgisinde temel bulan bir değer görüşüyle sınırların çizilmesi, en azından her tek durumda neyin yapılamayacağını belirlemek olanaklıdır. Yeter ki olup bitene açık kafayla, değer bilgisiyle bakılsın.

.

Akademik Etik Nedir? Akademide ne gibi etik sorunlarla karşılaşılmaktadır?

“Akademik etik” sözcüğü akademik yaşam alanında karşılaşılan her türlü etik sorunu adlandırmak için kullanılmaktadır. Bu nedenle akademik etik sorunlar denen sorunlara bakıldığında, bunların kimi zaman bilim etiği sorunları, kimi zaman araştırma etiği sorunları, kimi zaman yayın etiği sorunları, kimi zaman da her işyerinde yaşanması muhtemel olan ve kişi-kişi ilişkilerinde yaşanan sorunlar olduğu görünmektedir. İşe alınmada ve terfide haksızlık diğer iş yerlerinde olduğu gibi akademik işlerde de yaşanmaktadır. Yalan söyleme, dürüst davranmama, kandırma, tacizde bulunma, mobing diğer işyerlerinde olduğu gibi akademik alanda da görülmektedir. Aslında hiçbir meslek alanındaki etik sorunlar yalnız o alana özgü sorunlar değildir esasen. Bu nedenle meslek sayısı kadar etikten söz etmek, her meslek alanının sonuna bir etik sözcüğünü ekleyerek çok sayıda etikten söz etmek, etik enflasyonuna yol açarak etik sorunlar arasındaki ortaklıkları, kesişmeleri görmeyi de engellemektedir.

.

Diğer meslek ve iş alanlarıyla ortam kimi sorunlar olmakla birlikte, akademik yaşamın kendine özgü sorunları da vardır. İş ve çalışma koşulları nedeniyle bazı sorunlar daha fazla öne çıkabilmekte, bazı sorunlarsa daha geri planda kalmaktadır. Özerk bir üniversite ve özgür bir konuşma, tartışma ortamı üniversitenin olmazsa olmazlarındandır. Araştırmalarında engellerle karşılaşan, sansüre uğrayan, bazı konularda araştırma yapması engellenen bir üniversite, kendisinden beklenen yeni bilgi ve görüş üretme görevini yerine getiremez. Bu nedenle, araştırmaların serbestçe yapılması, bilgi ve görüşlerin serbestçe ifade edilmesi anlamında düşünce özgürlüğü, akademik yaşamın olmazsa olmazıdır. Ama bu gerekli koşul olmakla birlikte yeterli koşul da değildir. Yeni araştırmalar yapmak, yeni bilgi ve görüşler ortaya koyabilmeleri için, bilim insanlarının da özgür olmaları, özgür düşünceye sahip özgür kişiler olmaları gerekmektedir.

.

Eğer akademik etikten anlaşılan şey bir bilim etiği, araştırma etiği ise, bu durumda ondan bilim insanlarının araştırmalarını yaparken, yayınlarken neleri yapmalarının etik olarak sakıncalı olduğunu ortaya koyması beklenmektedir. Bir meslek etiği olarak bilim etiğinden beklenen, bilim insanlarının kendi alanında araştırma yaparken ve kendi mesleğini yaparken neleri yapması neleri ise yapmaması gerektiğini ortaya koymasıdır. Bu da genellikle, meslek etik ilkeleri ya da meslek ahlak kodları saptanarak yapılmaya çalışılır. Amaçlanan, bunun meslek ilkeleriyle başarılmasındaki güçlükler bir yana, bilim etiğinin bilim insanlarına, karşılarına çıkan bir etik sorunu nasıl çözebileceği bilgisini kazandırmasıdır. Bu da öncelikle etik sorunu görebilmeyi, sonra da –farklı türden bilgileri kullanarak- sorunu çözebilmeyi gerektirir. Bilim etiğinin başarması gereken şey budur, bazı ilkeleri ve değerleri ezberletmesi değil.

.

Akademik yaşamın vazgeçilmezlerinden olan ve tayin ve terfilerde temel alınan yayınlarla ilgili etik sorunlar da akademik etiğin başlıca ilgi alanını oluşturmaktadır. Burada kişilerin kendilerine ait olmayan araştırma ve yazıları kendilerininmiş gibi aynen veya kısmen alıp yayınlamasından, uygun olmayan bir biçimde yazıların dilimlenip çoğaltılmasına, tekrar yayına, uygun biçimde kaynak göstermemeye kadar varan farklı yayın etiği sorunlarıyla karşılaşılmaktadır. Kimi zaman yayında hiç payı olmayan kişiler yazarlar listesine alınmakta, kimi zamansa katkısı olanlar da listede yer almayabilmektedir. Yeni bir bilgiye ulaşmak için yapılması gereken araştırmalar yerini araştırma yapmak için yapılan araştırmalara, para kazanmak için yapılan araştırmalara bırakmakta; daha da kötüsü araştırma bilgiye ya da belli bir konuda hakikate ulaşmak için değil, işletmelerin daha çok kazanma amaçlarının gerçekleşmesi için yapılır olmaya başlamıştır. Para kazandırmayan bir konu için kaynak bulmak ciddi bir sorundur. En iyi bilim insanları ve araştırmacılar gelirin en yüksek olduğu sektörlerde istihdam edilmektedir. Kısaca araştırma alanında da parayı veren düdüğü çalmakta, para getirmeyen alanlarda araştırma yapmak gittikçe güçleşmekte; ortaya konan bilgiler kimi şirketlerin satışlarını olumsuz etkileyecekse o bilginin duyurulması da neredeyse mümkün olmamaktadır. Bu nedenle bugün bilim ve araştırma etiği sorunları, akademisyenlerin ve/veya araştırmacıların araştırma ve yayın etiği ilkelerine uymaları, etik davranmalarının sağlanmasıyla çözülebilecek bir sorun değildir. Sorunun bu kişisel boyutu yanında makro boyutu da hesaba katılmak zorundadır.

.

Meslek etikleri davranış ilkeleri geliştirerek etik sorunlarla baş edebilir mi?

Her meslek, o meslekte karşılaşılan, ama çoğu zaman yalnız o mesleğe özgü olmayan etik sorunları gidermek etik davranış ilkelerinden (kodlarından) oluşan bir “meslek ahlakı” oluşturmaya girişmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde ve kimi Avrupa ülkelerinde öncelikle tıp, iş ve basın alanlarında görülen meslek etikleri, kimi zaman iş kolu kimi zamansa belirli bir firma çerçevesinde, bir meslek ahlakı kodları (ilkeleri) geliştirme çabaları olarak karşımıza çıkmıştır. O meslekte yapılması ve yapılmaması gereken davranışları saptayan normlardan oluşan bir liste ortaya konulmakta; sonra da söz konusu meslek mensuplarından bu normlara ya da temel ilkelere göre değerlendirme yapmaları ve davranışta bulunmaları beklenmektedir. Bu ilkeler –gerçi bunlar çoğu zaman pek ilkeler de değildir- etik sorunları gidermede tek araç olarak görülmese de temel araç olarak görülmektedir.

.

Ne var ki, bu normlarla (ilkelerle) değerlendirilmesi beklenen her eylem, her durum tektir, biriciktir. Her ilke, her norm ise bir genelleme, genel olarak yapılması gerekene ilişkin bir belirlemedir. Genel olarak ya da belirli durumlarda ne yapılması gerektiğini, nasıl değerlendirme yapılması gerektiğini belirlemeye yöneliktir normlar. Her tek duruma uygun bir normdan söz edilemeyeceği gibi, belirli bir durumda yapılması gerekene ilişkin farklı, hatta birbiriyle çelişen normlar da söz konusu olabilmektedir. Normlar arasında bir tercih yapmak gerektiğinde, her zaman bir normun diğerine göre insanın değerini daha fazla koruduğunu söylemek zordur. Ama günümüzde sıkça yapıldığı gibi etik, bu arada “meslek etikleri” de normlardan oluşan bir alan olarak görüldüğünde, bu tür içinden çıkılması güç sorunlarla karşılaşılma kaçınılmaz olmaktadır. Örneğin belli bir tek duruma iki norm, ‘doğruyu söyle' ve ‘görevini iyi yap’ gibi iki norm çatışırlarsa, hangi norma göre davranacağını kestiremeyen kişi durum karşısında çaresiz kalacaktır. Belki bir norm tercih edilebilir ve tercih edilen norma uygun eyleminin gerekliliği de bir biçimde ussal olarak temellendirilebilir, ama bu, yine de her tek durumu doğru değerlendirmemizi sağlayamaz. Deney kaynaklı olanlardan tümüyle farklı epistemolojik ve aksiyolojik değere sahip olan insanın değerinin bilgisine dayanarak çıkarılan ilkeler bile, bizim doğru değerlendirme yapmamızı sağlayamazlar. Onlar bize "belirli bir durumda bir insan doğru bir değerlendirme yapamıyorsa ve elinden geldiği kadar insanın değerine zarar vermek istemiyorsa, şöyle şöyle davranırsa, bu değere zarar vermemek daha olasıdır"(Kuçuradi, “Ahlak ve Kavramları”, Uludağ Konuşmaları, 1988, s. 29-30) derler.

.

Bir olayı, bir eylemi, bir durumu doğru değerlendirmek mümkün müdür?

Ama içinde bulunulan duruma ilkelerin, normların ötesinde tekliğinde bakmak da olanaklıdır. Bu, söz konusu tek durumu, değer yargılarını ya da değerlendirme normlarını bir yana bırakarak, olduğu gibi görmeyi gerektirir. Kısaca doğru değerlendirme yapabilmeyi gerektirir. Doğru değerlendirme yapabilmek ise her şeyden önce bilgi sorunudur. Hem de farklı türden bilgilere sahip olmayı gerektiren bir bilgi sorunudur. İoanna Kuçuradi’nin dediği gibi çünkü "doğru değerlendirmelerde bulunmak ve yapılmış değerlendirmeleri sınamak için değer yargılarına ve genellikle normlara gerek yok, bilgilere gerek vardır: değerlendirilmesi söz konusu olanla ilgili bilgilere, değerlendirilenlerin ait olduğu alanda değerlendirme etkinliğinin özelliğine ilişkin bilgilere, insanın değerinin bilgisine, değerlere ilişkin bilgilere vb. İlkelerin belirlemesi, eylemde bulunurken kişinin içinde bulunduğu koşullarla ilgili bilgisi doğru bir değerlendirme yapmaya yeterli olmadığı zaman —ve kişinin yaşamında sık sık olur bu— değer harcama ya da yararına–çıkarına zarar verme olasılığını” azaltabilir ancak azaltabiliyor ancak”(Kuçuradi, “Normların Bilimsel Temellendirilebilirliği”, Çağın Olayları Arasında, 2010, s. 181-182).

.

Bu ilkeler, "insanlara, insan olarak eşit muamele yapmak gerekir", "sözünde durmak gerekir", "ırk ayrımı yapmamak gerekir", "işkence yapmamak gerekir" gibi doğrudan ya da dolaylı olarak insanın değerinin bilgisinden çıkarılan ilkeler olsa bile durum değişmez. Bu ilkelerin bize söylediği şudur: bir insan (siz-ben) başka insanlarla ilişkilerinde o ilkenin talep ettiği şekilde davranırsa, insanın yapısal olanaklarının gerçekleşebilmesini engellememe olasılığı artar. “Başka bir deyişle, belirli bir durumda bir insan doğru değerlendirme yapamıyorsa ve elinden geldiği kadar insanın değerine zarar vermemek istiyorsa; şöyle şöyle davranırsa, bu değere zarar vermemesi daha olasıdır, der bize bu tür ilkeler (Kuçuradi, “Normların Bilimsel Temellendirilebilirliği, s. 180). Ama çeşitli örneklerin de bize gösterdiği gibi, bu ilkelere uymak insanın değerine zarar da verebilmektedir.

.

Meslek etiklerinin, örneğin bir “bilim etiği”nin işlevi nedir?

O zaman bir "meslek etiği"nden, örneğin bir “bilim etiği"nden beklenen ne olacaktır? Bilim adamları için geliştirilen ahlâk ilkelerinin bir eylemi, durumu ya da olayı doğru değerlendirmede işlevi ne olacaktır?

.

Bir meslek mensuplarının karşı karşıya kaldıkları etik sorunları çözmede etikten beklenebilecek olan, yaşananlardaki etik sorunları görme ve aydınlatma bilincini kazandırması; kişilerin etik eğitimiyle bunu yapabilecek hale getirilmesi ya da bu yönde geliştirilmesidir. Bu da etik ilişki, eylem, değerlendirme ve değer/değerler konularında bilgi vermekle; söz konusu meslekte yaşanan etik sorunların -örnek durumlardan hareketle- tartışılması yoluyla yapılabilir. Bunun ötesinde bir felsefe disiplinin olan etik her tek durumda geçerli olacak bazı değerlendirme ve davranış normları veremeyeceği gibi; belirli durumlarda nasıl davranılacağına ya da davranılmayacağına ilişkin normlar da getiremez. Olsa olsa bu türden hazır normlarla değerlendirme yapmanın ne olduğunu bize söyler; bu normların türetildiği yerleri gösterebilir.

.

O zaman bu türden ilkelerin, meslek ahlak kodlarının işlevi nedir? Bu soruyu da, bu yazıda değer ve etik görüşlerine –İnsan ve Değerleri (1998) ve Etik (1996) kitaplarında anlatılan değer ve değerlendirme görüşlerine-dayandığımız I. Kuçuradi'nin gazetecilik meslek ilkelerine ilişkin söyledikleriyle yanıtlayarak konuşmamızı bitirelim. Soruyu “gazeteci” yerine “bilim insanı” koyarak sorarsak, “bir “bilim etiği”den beklenen nedir?” sorusunun da yanıtını bulabiliriz.

.

“Öyleyse (etik) meslek ilkelerinin işlevi nedir? Bir meslek mensubu, bizim durumumuzda bir gazeteci, herhangi bir nedenle (nesnel ya da öznel bir nedenle), mesleğini mesleğin amacına uygun bir biçimde yapabilmek için, doğru bir değerlendirme yapamıyor, belirli bir durumda ne yapacağına karar veremiyorsa, bu ilkeler yararlı olmaktadır. Böyle bir durumda –bu tür durumların sayısı hiç de az değildir– bir gazeteci, uygun bir biçimde çıkarılmış bir genel meslek normunu duruma uygulayarak doğru bilgilenme hakkının korunması olasılığını –ama yalnızca olasılığı– yükseltebilir; ama bu, onun o tek durumda değerlere zarar verme olasılığını dışarıda bırakamaz. Bu tür durumlar için meslek ilkeleri gereklidir; ama bunun da ötesinde, her meslekte sorumsuz insanlar bulunabileceği için bu tür etik ilkeler gereklidir” (I. Kuçuradi, “Miscelanea on ‘Ethics and Contemporary Journalism’” Emel Doğramacı’ya Armağan, Menteşe, Oya (ed.), Hacettepe Üniversitesi Yayını, 1998, Ankara, s. 18).

.

* Prof. Dr. Harun Tepe, Hacettepe Üniversitesi İnsan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü İnsan Hakları Anabilim Dalı Öğretim Üyesidir.