Prof. Dr. Muhammet Özdemir
Felsefenin Geleceği Üzerine
İtalyan Rönesans dönemi hümanist düşünürü Leon Battista Alberti bir seferinde isabetli olarak geçmiş filozofların sözleri yerine kendisine artık kişilerin kendi deneyimlerinden öğrendiklerinin aktarılmasını ve anlatılmasını istemiştir. Alberti’nin itiraz ettiği şey bugünde ve gerçek dünyanın sorunları arasında yaşamıyor olmanın verdiği konforun birilerine gelir ve itibar sağlayabilmesidir. Alberti geçmiş tarihler veya başka deneyimlerin içerisinde yaşıyor olmanın kendisine yeni ve yaşamla ilgili bir şey öğretmediğini dile getirmektedir.
Günümüzde felsefe denildiğinde kendi okuduklarını bir şeylere itiraz etmek üzere anlatan insanların konuşma etkinlikleri veya profesyonel felsefe eğitimi almış insanların filozoflardan yine bir şeylere itiraz etmek üzere anlattıkları anlaşılabilmektedir. Felsefe denildiğinde sözgelimi pratikte var olan bir konunun daha anlaşılabilir kılınabilmesi için izlenmesi ve itiraz etmeksizin ya da bir şeylere karşı çıkmaksızın onu anlamaya çalışmak kastedilmemektedir. Felsefe denildiğinde pratik bir şey kastedilmediği için profesyonel felsefeciler de özellikle gelişmiş toplumların profesyonel felsefe etkinliklerine katılabilmek yönünde bir tasarrufta bulunduklarında olumsuz bir cevap alabilmektedirler. Pratik konularda felsefe yapmak ve pratik üzerine konuşmak daha kolay ve az çaba gerektiriyormuş gibi görünebilmektedir, ama gerçek durum tam aksi yöndedir. Aslında var olmayan bir şey veya pratik olmayan bir konu üzerine değerlendirmede bulunmak daha kolay ve az çaba gerektiren bir faaliyettir. Çünkü ölçülmesi ve doğrulanması mümkün olmayan her şeyi konuşmak daha kolaydır.
Teknoloji ve yapay zekâ pratik konulardan iki tanesidir. Gelişmekte olan birçok toplumda felsefe pratik olmadığı için teknoloji ve yapay zekâya karşı çıkmak ya da en iyi ihtimalle bu iki kavramın felsefi olmadıklarını öne sürmek tercih edilebilmektedir. Oysa pratik bir konu konuşulmadığında insanlar veya burada meslekten filozoflar ortak üretime katılamadıkları için aslında sadece kendi kişisel konuşmalarını dinletme girişiminde bulunmuş olmaktadırlar. Çünkü yapmaya çalıştıkları her seferinde öğretmek ve aydınlatmak iddiası olabilmektedir. Böylece felsefe bir grup insanın diğerlerine öğretme ve onları aydınlatma faaliyetine dönüştürülebilmektedir. Artırılmış konforlu boş vakit gerektiren bu tür etkinliklerde geriden destekçi bir ekonomi bulunmazsa konuşanlar birbirleriyle daha çok konuşma rekabetine girişebilirler. Sonuçta ya konuşmak isteyen insanlar birbirleriyle çatışma yaşayabilirler veya dinleyecek hiç kimse bulunamayabilir. Günümüzde de genellikle bu ikisi gerçekleşebilmektedir. Çünkü öğreticiliğin bir karşılık bulması ve aydınlanmanın gerçekçi olması için önce felsefe yaptığını öne süren kişinin yaşamında bazı pratik başarıların bulunması ve bunların dünyanın her yerinde takdir edilebiliyor olması beklenmektedir. Oysa pek çok insan kendisinin sözleri dinlenildiğinde mutluluğun meydana gelebileceğini söylemekte ve yeterince takdir görmediğinde de mutsuz bir insanın tepkilerini verebilmektedir. Böyle bir bağlamda felsefenin ancak ortak serüvenlerle ve birlikte öğrenilen ve var edilen bir düşünme deneyimi olduğunun kabul edilmesinde yarar vardır. Söz konusu ortak serüvenler bir şeylere karşı çıkma veya onları reddetme deneyimleri değil veya bunlardan önce birlikte çalışıp araştırma, üretmeye çabalama ve nihayet sonuçları beraber izleme ve değerlendirme deneyimleridir.
Leon Battista Alberti öğretim ve aydınlatmayla fazla meşgul olan insanları dinlemek istemediğini belirtmektedir. Çünkü öğretici ve aydınlatıcı yeterince memnun ve mutluysa anlatmak ve kabul ettirmekte neden bu denli hırslı davranabilmektedir? Alberti’nin değerlendirmeleri özellikle İngiliz deneycileri Francis Bacon, John Locke, George Berkeley ve David Hume tarafından izlenmiştir. Amerikan pragmatistleri Charles Sanders Peirce, William James ve John Dewey de bunlara eklenmiştir. Hem deneycilerin hem de deneyimcilerin konu bütünlüğü ve ortaklığı felsefenin ortak bir öğrenme meydana getirdiğinde kendisine izleyici ve dinleyici bulabilmekte haklı olabileceğidir. Bu nedenle deneyciler ve deneyimciler yaşamı ilgilendirmeyen ve insanların zıtlaşmaları dışında bir sonucu da olmayan tartışmaları kendi gündemlerinden uzak tutmuşlardır. Bu nedenle İngiltere ve ABD geleneğinde felsefe bir şeylere karşı çıkmak, bir şeyleri yıkmak ve zorla onu değiştirmek değildir.
Felsefe pratikleştikçe geçerlilik ve tutarlılık açısından ölçülebilir ve doğrulanabilir olabilmektedir. Ama itibarlı kavramları kendi kişisel deneyim tasarımlarıyla doldurduktan sonra öğretme ve aydınlatma girişimleriyle sürdüren örneklerin salt kavramların etüdünden ve tekrarından ibaret kalan görünüşleri felsefenin geleceği açısından iyi değildir. Filozoflar amacı ilgi çekmek olan insanlar değildirler. Bu nedenle ortak öğrenmenin gerçekleşmediği tek taraflı anlatma ve tartışma yani öğretme ve aydınlatma faaliyetlerine pratik felsefe demek zor görünmektedir. Felsefe bütün insanların deneyimlerinden öğrendiği kadar gelişebilir ve ileri gidebilir. Öğrenilmek ve aydınlatmak bakımından diğerlerinden daha ayrıcalıklı deneyimlere sahip olduğunu düşünüp bunları kavramların altında tekrarlayan filozoflar pek itibar görmezler.