YAPAY ZEKÂ VE ÇOCUK

Fikir Yazıları - GİZEM YARBİL

YAPAY ZEKÂ VE ÇOCUK

Yapay zekâ , hayatın her alanına hızla yerleşirken çocukluk dönemi de bu dönüşümden en çok etkilenen alanlardan biri haline geldi. Artık çocuklar sadece dijital ekranlarla değil; öğreten, cevap veren, hatta duygusal tepkiler geliştiren sistemlerle etkileşim içindeler. Bu durum, hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getiriyor.

  1. Erken Yaşta Yapay Zeka ile Tanışmak

UNICEF’in 2024 raporuna göre, çocukların teknolojiyle ilk etkileşim yaşı dünya genelinde ortalama 2,8’e kadar düştü. Common Sense Media’nın 2025 verilerine göre ise çocukların %40’ı iki yaşına gelmeden bir tablete sahip oluyor.

Bu, çocukların artık sadece tüketici değil, aynı zamanda yapay zekâ ile öğrenen, yönlendirilen ve etkilenebilen bireyler olduğu anlamına geliyor.

Bu süreçte, yapay zekâ destekli uygulamalar çocukların ilgisine göre içerik öneriyor, ses tonlarını taklit ediyor ve öğrenme hızına göre uyarlanıyor. Bu kişiselleştirme, öğrenmede büyük avantaj sağlasa da; çocuğun özgün düşünme ve keşfetme alanını daraltma riski de taşıyor.

  1. Yapay Zeka ve Öğrenmenin Dönüşümü

UNESCO’nun 2025 “AI and Education” raporu, yapay zekânın eğitime katkısını üç başlıkta topluyor:

  1. Kişiselleştirilmiş öğrenme: Her öğrencinin hızına, ilgi alanına ve öğrenme tarzına uygun içerik sağlanabiliyor.

  1. Erişilebilirlik: Görme veya işitme engeli olan çocuklar için sesli rehberler, otomatik çeviri sistemleri ve özel eğitim destekleri oluşturulabiliyor.

  1. Değerlendirme: Öğrenci verileri analiz edilerek öğretmenlere gerçek zamanlı geri bildirim sunulabiliyor.

Ancak UNESCO aynı zamanda şu uyarıyı da yapıyor:

“Yapay zekâ, öğretmenin yerini değil; öğretmenin bakış açısını dönüştürmeli.”

Yani teknoloji, çocuğun öğrenme sürecinde destekleyici bir araç olarak konumlanmalı; rehberlik eden insan unsurunun önüne geçmemelidir.

  1. Oyun, Yaratıcılık ve Empati

Yapay zekâ destekli oyunlar çocuklara hızlı tepki verme, strateji kurma ve mantıksal düşünme becerileri kazandırıyor.

Fakat empati, sabır, duygusal denge ve sosyal etkileşim gibi beceriler yalnızca insan-insan ilişkileriyle gelişiyor.

Bu yüzden, çocuğun oyun zamanının bir kısmı mutlaka gerçek dünyada, arkadaşlarıyla ve doğayla geçmelidir.

UNICEF bu dengeyi “dijital ve insani etkileşimin birlikte ilerlemesi gereken yeni çağ dengesi” olarak tanımlar. Yani hedef, çocukları yapay zekâdan uzak tutmak değil; onları bilinçli kullanıcı haline getirmektir.

  1. Ebeveynler ve Eğitimciler İçin Öneriler

1?? Bilinçli farkındalık:

Çocuğunuza yapay zekânın ne olduğunu basit örneklerle anlatın. “Bu uygulama senin sesini tanıyor ve sana göre cevap veriyor” gibi açıklamalar, teknolojiyi mistik olmaktan çıkarır.

2?? Eleştirel düşünme:

Çocuğunuza “Bu bilgi doğru mu?”, “Bu cevabı kim yazmış olabilir?” gibi sorular sormayı öğretin. Bu, algoritmik düşünmeyi değil; eleştirel düşünmeyi geliştirir.

3?? Üretici olma:

Sadece izleyen değil, üreten çocuklar yetiştirmek hedef olmalıdır. Basit kodlama oyunları, yapay zekâya sorular sorma, çizim veya hikâye üretme uygulamaları bu beceriyi destekler.

4?? Dijital denge:

Uzmanlara göre 0–6 yaş arası çocuklarda ekran süresi günde en fazla 1 saat, 7 yaş ve üstü için ise 2 saati aşmamalıdır. Bu sürenin içeriği kadar amacı da önemlidir: üretmek mi, tüketmek mi?

  1. Geleceğe Bakış: İnsan Kalmak

OECD’nin 2024 değerlendirmesi, geleceğin iş dünyasında en çok aranacak becerilerin “yaratıcılık, empati ve etik karar verme” olduğunu vurguluyor.

Bu da gösteriyor ki, yapay zekâ çağında güçlü olan çocuklar, teknolojiyi kullanan değil, onu yönlendiren bireyler olacak.

Yapay zekâ, çocuklar için hem muhteşem bir öğrenme aracı hem de dikkatli yönetilmesi gereken bir güçtür.

Veliler ve eğitimciler olarak görevimiz, çocukları bu teknolojiye kapatmak değil; doğru sorular sormayı, bilinçli seçim yapmayı ve insan kalmayı öğretmektir.

Çünkü geleceğin en güçlü zekâsı, yapay olan değil — anlam arayan insandır.