Konuştuğumuz dilin ses, köken, şekil, cümle bilgisi gibi özelliklerinin yanında anlam bilgisi (semantik) özelliği vardır. Yani her kelime cümle içinde anlam açısından kendine özel ifadeler içerir. Bunun için eşanlamlı, zıt anlamlı, yakın anlamlı, mecaz anlamlı kelimeler vardır. Bunun yanında kelimenin anlam değerinin içinde duygu değeri dediğimiz aktarımlar vardır. Yani kelimeler belirli bir kavramın yanı sıra bir takım duyguları da harekete geçirir. Mesela :‘Seni ilk defa lâlelerin açtığı zamanda görmüştüm.’ cümlesi ile ‘Seni ilk defa patlıcanların yetiştiği zamanda görmüştüm.’ cümlesi arasında ifade edilen zaman açısından pek fark yoktur ama duygu değeri açısından çok fark vardır.
Bu durumlara dikkat edilmediği takdirde gerek günlük hayatta gerekse siyasette aslında söylemek istemediğimiz manaların oluşturduğu cümleler ağzımızdan çıkıveriyor. Bir çuval inciri berbat etmek, deyimi de genelde bu gibi durumlar için söyleniyor. Sonra da yapılan hatayı düzeltmek çok zor oluyor.
Siyasî alanda faaliyet gösteren kişilerin sorumlulukları daha fazla olduğu için onların yaptığı gafların da etkisi geniş kitleleri etkiliyor tabi. Hatta bir ülkeyi bağlayıcı özellikte bile olabiliyor. Bir kitapta Atatürk’ün Dışişleri Bakanı olarak tarihe geçen Tevfik Rüştü Aras’ın, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanmasından sonra TBMM’de zamanın şartlarına uygun olarak ‘Dostumuz Yunanistan’ın Limni ve Semendirek adalarını silahsızlandırabileceğini’ söylemesinin Yunanlılar tarafından hâlâ Ege adalarının silahlandırılmasının gerekçesi olarak kullanıldığını okumuştum.
İnsanlar mantıkları ile ikna edilir ama duyguları ile etki altına alınır, diyor bir düşünür. İktidarın kullanıcıları dili, sembolleri kullanma şekillerine göre kalıcı olurlar. Ve buna göre dil geliştirirler. Bunun için dil çok güçlü bir etkileme aracıdır. Politik dil bu tür yapılanmalar için vazgeçilmez bir unsurdur. Vergileri arttıran bir yasaya ‘Vergi adaleti ve mali sorumluluk yasası’ denmesi politik dil kullanarak yapılmak istenilenin tepki çekmeden yapmanın bir yoludur.
Dil, sadece duygu ve düşüncelerin söze dönüştürülmesi veya bir bildiri aracı olarak algılanmamalıdır. Hitap edilen kitle veya konuşanlarla dinleyenler arasındaki münasebetler, konuşmanın geçtiği şartlar, tarafların ruhsal durumları, niyetleri de söylenen sözlerin algılanmasında önemli bir yer tutar. Konuşmacı hakkında fikrini söyleyen bir kişinin ‘Çok güzel konuştu canım .’demesi aslında konuşmayı hiç beğenmediğini ima edebilmektedir.
Dilin belki de en önemli özelliğinden biri yaratıcılık özelliğidir. Birbiri ile ilgisi olmayan günlük dilde kullanılan kelimelerin bir araya getirilmesi ile oluşan bu durum, kendini çok farklı alanlarda gösterebilmektedir. Bir bilgin bulduğu yeni bir maddeye rastladığı değişik bir olaya ad vermek istediğinde dilin bu özelliğini kullanır ve yeni kelimeler üretir. Telefon, televizyon gibi kelimeler buluşların ürünü olan kelimelerdir. Telefon, tele (uzak)+phone (ses); televizyon,tele(uzak)+vision (görmek) şeklinde ortaya çıkmıştır.
Bunun dışında alışılmamış bağdaştırma denilen kelime türetme yöntemini kullanan bazı devlet adamları literatüre yeni kelimeler kazandırmıştır. WChurchill’in doğu bloku ülkeler için kullandığı ‘demir perde’ deyimi dünyada kullanılan bir deyim haline gelmiştir. J. Steinbeck’in ‘Gazap Üzümleri’ Necip Fazıl’ın ‘Aynadaki Yalan’ Sebahattin Kudret Aksal’ın ‘Gazoz Ağacı’ Ahmet Haşim’in ‘Göl Saatleri’ adlı eserlerine verdikleri isimler alışılmamış bağdaştırmanın zihnimizde oluşturduğu yeni kavramlardandır.
Şiir, alışılmamış bağdaştırmanın en çok kullanıldığı alanlardandır hiç şüphesiz. Dilin kullanımı şiirde adeta yeni bir anlam dünyası oluşturur. İmgeler, şiirdeki bu yeni kelimelerin ortaya çıkmış halidir. Yunus Emre’nin ‘ömür ipi’; Fuzuli’nin ‘gönül şahini’; İsmet Özel’in ‘serin bereket gölgeleri’; Sezai Karakoç’un ‘Ölüler gölgenden ateş ala’; Edip Cansever’in ‘denizin kalbi’ şair dostlarım Kenan Yaşar’ın ‘rüzgarın gözü, yakanda madalya gözlerim’; Halit Yıldırım’ın ‘hasret bıçağı, derin yarasalar’; benim şiirlerimde geçen ‘sürüngen acılar,bir tutam sevda,metre işi duygular alışılmamış bağdaştırmaları şiir dilinin zihnimizdeki anlam örgüsünü nasıl değiştirdiğini ve dilin o ana kadar kimsenin söyleyemediği bir sözü ortaya çıkarmadaki maharetini ortaya koyar.
Söz hareketin başıdır. Nasıl ki nisan yağmuru yılanın ağzında zehir, sedefin ağzında inci, tropikal iklimlerde sel ve felaket, kurak iklimlerde bereket oluyorsa söz de söylendiği yere vezamana , kişiye göre anlam kazanır. Dil kendi sınırlarını onu kullananın yeteneği sayesinde genişletir. İnsanların anlam dünyalarına yeni çağrışımlar ekler.