Nermin Çetin
Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 25 Ekim 2025 22:27 - Okunma sayısı: 12
Okumanın Gelişmişlik ile İlişkisi
Bir toplumun gelişmişlik düzeyini, gökdelenlerinin yüksekliği veya yollarının genişliğiyle değil
bireylerinin düşünsel derinliğiyle ölçmek gerekir. Bu derinliğin anahtarı ise basittir: Okuma.
Bir toplumun okumayla kurduğu ilişki, o toplumun zihinsel ve kültürel sermayesinin en net
göstergesidir. Bugün durup baktığımızda ne yazık ki bu sermayeyi yeterince
zenginleştiremediğimizi görüyoruz.
Hepimizin olmasa bile, toplum olarak çoğumuzun okumayla sancılı bir ilişkisi var. Bu, birkaç
farklı düzeyde kendini gösteren karmaşık bir sorun. Bir kesim, yoğun hayat temposu veya
dijital dünyanın anlık tatminleri arasında okumaya hiç vakit bulamıyor. Daha endişe verici bir
kesim ise okusa bile okuduğunu anlayamıyor; kelimeler gözünün önünden akıp giderken
metnin ruhuna nüfuz edemiyor. Bir diğeri, okuduğunu anlasa dahi bunu hayatına tatbik
edemiyor, bilgiyi pasif bir yığına dönüştürüyor. Ve belki de en tehlikelisi, okumanın günümüz
dünyasında "gereksiz" bir çaba olduğunu düşünenlerdir. Elbette, hayatını okumaya adamış,
bugünkü entelektüel duruşunu ve başarısını buna borçlu olan değerli bireyleri bu tablonun
dışında tutuyorum. Ancak temennimiz, bu değerli azınlığın, toplumun büyük bir çoğunluğuna
dönüşmesidir.
Peki, ısrarla savunduğumuz bu "okumak" eylemi nedir? Öncelikle, okumaktan kastım, onlarca
kitabı devirip niceliksel bir rekor kırmak değildir. Okumak, bir öğrenme yolculuğudur. O, pasif
bir bilgi alımı değil aktif bir zihin inşa sürecidir. Okumak, öğrendiklerimizi kullanabilme, veriler
arasında bağ kurabilme ve en nihayetinde özgün fikirler üretebilme sanatıdır.
Okumak, en temelde "düşünmeyi öğrenme" yoludur. Bir kitabı okurken, yazarın zihinsel
patikalarında gezer, onun argümanlarını tartar, karakterlerle empati kurarız. Bu süreç, bize
eleştirel düşünmeyi, olaylara farklı perspektiflerden bakabilmeyi öğretir. İşte tam da bunun
için okumalıyız: Duygularımızı ve düşüncelerimizi sığlıktan kurtarıp daha kaliteli, daha rafine
bir noktaya taşımak ve onları doğru yönetebilmek için.
Bu noktada bir "okuma güzellemesi" yaptığımı düşünebilirsiniz. Ancak mesele, romantik bir
övgüden çok daha derindir. Bugün toplumumuza baktğımızda, kitapla, derinlemesine bilgiyle
arasına kilometrelerce mesafe koymuş bireylerin çokluğu endişe vericidir. Bu bireyler, bilgi
boşluğunu, ne yazık ki doğruluğu sorgulanmamış, filtrelenmemiş, "kulaktan dolma bilgilerle"
doldurur.
Günümüzün dijital çağında bu durum, bir "bilgi kaosu" yaratmaktadır. Hiç okumayan, hep
duyan ve hiç sorgulamayan bir zihin, sosyal medyanın ve çevrenin sunduğu her türlü
manipülasyona açık hale gelir. Bu "hazır bilgilerle" benimsenmiş hayatlar, kişinin kendi
potansiyelini keşfedememesine ve uzun vadede derin bir mutsuzluğa kaynak oluşturur.
Burada amacım, okumayan kesimi küçük görmek veya suçlamak asla değil. Aksine, asıl
sorgulamamız gereken "bizleriz". Eğitimciler, aydınlar, ebeveynler ve politika yapıcılar olarak
bu kişilere neden ulaşamadığımızı dürüstçe kendimize sormalıyız. Neden okumayı bir zevk, bir
ihtiyaç olarak sunamadık? Eğitim sistemimiz, okumayı bir "ödev" ve "sınav" yükü olmaktan
çıkarıp, onu bir "keşif" macerasına dönüştürebildi mi?
Evet, bizler toplumun bu geniş kesimini derhal ele almalı; onlara nasıl ulaşabileceğimizi ve bu
entelektüel çarpıklığı nasıl düzeltebileceğimizi acilen tartışmalıyız. Çözüm, sadece
kütüphaneler açmak değil, aynı zamanda o kütüphanelerin içini dolduracak merakı da
uyandırmaktır.
Unutmayalım ki, sağlam ve üretken kuşaklar yetiştirmek, toplumun dinamik ve sorgulayan bir
yapıya kavuşması, en temelde bu okuma ve anlama becerisine bağlıdır. Bir ülkenin geleceği,
fabrikalarında değil o fabrikaları tasarlayacak, yönetecek ve geliştirecek donanımlı zihinlerde
yatar. Bu zihinleri besleyecek tek gıda ise nitelikli okumadır.

09 Ekim 2025 21:35

06 Ekim 2025 18:38

01 Ekim 2025 15:10

04 Ekim 2025 13:26

24 Ekim 2025 08:36

22 Ekim 2025 23:22

10 Ekim 2025 21:28

07 Ekim 2025 20:19
08 Ekim 2025 09:47
05 Ekim 2025 19:33