“Hayallerden Özgürlüğe Çocukların Birey Olma Yolculuğu” Ecem MUSLU
Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 26 Ağustos 2025 23:58 - Okunma sayısı: 81
“Ben çocuklara düş kurdurmayı seviyorum. Düş kuran insan düşünüyor demektir, düşünen insanın beyni çalışıyor demektir... Beyni çalışan soru sormaya başlar, soru sordu mu o kişi bireydir. Sürünün koyunu değildir! Sorgulamadan nasıl yaşanır; bir çocuk nasıl bilgi sahibi olur?” der Muzaffer İzgü. Bu söz, yalnızca edebî bir anlatı değil; insanın gelişim yolculuğunu özetleyen derin bir bildiridir. Çünkü hayal kurmak, çocuğun dünyayı anlamlandırma çabasının hem başlangıcı hem de en saf hâlidir. Çocuk zihninin özgürlük alanıdır. Gerçekliğin sınırları çocuğun hayallerinde esner, yeni ihtimaller ortaya çıkar. Piaget’nin bilişsel gelişim kuramı, çocuğun çevresiyle kurduğu etkileşimlerin, düşünce dünyasının yapı taşlarını oluşturduğunu vurgular. Ancak hayal gücü, bu etkileşimleri bir adım öteye taşır; çocuk yalnızca gördüğünü değil, göremediğini de düşünmeye başlar. Bir çocuğun “uçan bir bisiklet” düşlemesi, aslında sadece bir oyun değil; yeni ihtimallere kapı aralayan yaratıcı düşüncenin tohumudur. Bu nedenle hayal kurmak, yalnızca bireysel bir keyif değil, toplumsal ilerlemenin de zeminidir. Tarihteki pek çok buluşun, keşfin ya da sanatsal eserin ardında ilk önce hep bir hayal vardır. Edison’un elektriği, Wright kardeşlerin uçağı ya da Einstein’ın görelilik kuramı… Hepsi önce bir zihinsel ihtimal olarak doğmuş, sonra bilimsel bir gerçeğe dönüşmüştür. Einstein’ın “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” sözü çok önemlidir çünkü bilgi mevcut olanı açıklarken, hayal gücü henüz var olmayanın ihtimalini kurar. Düşünmenin başlaması ise ancak merakla mümkündür. Merak eden çocuk, “neden” ve “nasıl” sorularını sorar. İşte bu noktada John Dewey’in eğitim felsefesi devreye girer: Öğrenme süreci soruyla başlar, soru yoksa öğrenme yalnızca ezbere indirgenir. Sorgulamayan çocuk, bilgiyi tüketir ama dönüştüremez. Ezberleyen çocuk bir bilgi deposu olabilir fakat sorgulayan çocuk, bilgiyi yeniden üretir. Asıl özgür bir birey olma hali de burada başlar: Aklını kullanan, düşünen ve üreten insan…Fakat ne yazık ki çağımızın eğitim sistemleri, çocukların bu doğal merakını ve hayal gücünü çoğu zaman köreltmektedir. Sınav merkezli yaklaşımlar, çocuğu merak eden bir birey olmaktan çok performans kaygısıyla büyüyen bir yarışçıya dönüştürür. Hayal kurmak çoğu kez “vakit kaybı” olarak görülür. Oysa bir çocuğun pencereden gökyüzüne dalıp dakikalarca hayaller kurması aslında onun zihinsel özgürlüğünün bir işaretidir. Bu özgürlük elinden alındığında, çocuk yalnızca sınırların içine hapsedilen bir varlığa dönüşür. Düşlerin bastırılması yalnızca bireysel yaratıcılığı değil, toplumsal gelişimi de sekteye uğratır. Çünkü hayal kuramayan birey, sorgulama becerisini de kaybeder. Soru sormayan toplumlar ise sorgulamadan kabullenen kalabalıklara dönüşür. Bu da otoritenin güçlenmesine, çoğunluğun peşine takılan sürüleşmiş kitlelerin oluşmasına yol açar. Oysa demokrasinin temeli, bilimin ilerlemesi ve insanlığın gelişimi hep hayal edebilen, soru sorabilen, özgür bireylerin varlığına bağlıdır. Çocuklara düş kurdurmak, onların hayal dünyasını beslemekten çok daha fazlasıdır. Bu, aynı zamanda onlara birey olma hakkını tanımaktır. Hayal kuran çocuk, düşünür; düşünen çocuk, merak eder; merak eden çocuk, sorgular; sorgulayan çocuk ise hem kendini hem de dünyayı dönüştürür. Bu zincir, insanın bireyselleşme ve özgürleşme yolunun en yalın anlatımıdır. Muzaffer İzgü’nün yıllar önce dile getirdiği hakikat bugün belki de her zamankinden daha günceldir: Çocuklara düş kurmayı öğretmek, insanlığa özgür bireyler kazandırmaktır. Toplumun gerçek ilerlemesi, çocukların düşlerine alan açmakla mümkündür. Çünkü geleceğin özgür insanı, bugünün düş kurabilen çocuğudur.
17 Ağustos 2025 11:30
05 Ağustos 2025 17:28
23 Ağustos 2025 19:48
10 Ağustos 2025 19:41
25 Ağustos 2025 13:10
21 Ağustos 2025 14:06
22 Ağustos 2025 11:43
16 Ağustos 2025 10:56
01 Ağustos 2025 16:49
02 Ağustos 2025 16:27