Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

ÖLÜM KAVRAMININ AKILDAKİ İZİ

Ölüm kavramı

Kategori: Sosyal Bilimler - Tarih: 05 Ağustos 2025 17:28 - Okunma sayısı: 31

ÖLÜM KAVRAMININ AKILDAKİ İZİ

ÖLÜM KAVRAMININ AKILDAKİ İZİ

Prof. Dr. Yaşar Bilge

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı

Ölüm kavramına kişinin solunum, dolaşım ve sinir sisteminin tamamen ve sürekli olarak durması olarak somut tanımlanarak anlam verilmektedir. Bu kavram canlı kendindeki kişisel değişimin niteliksel, niceliksel özellikleri itibari ile devredilmez, denenemez, anlaşılmaz bir süreçtir. Ölüm kavramı biyolojik ve fizyolojik yönüyle deneyimlenemeyen evrensel, ölçülebilir nesnel bir durumdur. Deneyimlenemediği için kurtuluş, ceza, başlangıç, son itibari ile farklı yorumlanır.

Ölümün felsefi yönden anlamları aşağıda belirtilmiştir.

Epiküros için ölüm doğal olduğundan korkulacak bir şey değildir. “Biz varken ölüm yok, ölüm varken biz yokuz.” demiştir.

Sokrates'in ölüme bakışı, erdem ve bilgiye ulaşma arayışının ayrılmaz bir parçasıdır. Ruhun beden hapishanesinden kurtuluşu ile gerçek bilgiye erişimdir. Hiçlik nedeniyle ölümden korkulmaz. Göç edince diyalog imkanı doğar. Platon'un ölüm kavramı, idealar kuramı gereğince ölüm ile ruh idealar dünyasına geri dönerek bilgiye erişir.

Ölümden sonraki yargılanma ve reenkarnasyon başlar.

Aristoteles'te ölüm: Potansiyel olan madde formu canlı ruhtur. Balta kesme işlevini metal ve sap uygun bütünselliği içinde yapar. Ruh bedenden ayrıldığında ölümsüzlüğü tartışmalıdır.

Akla uygun hareket eden, ölçülü ve cesur olan erdemli doğru amaç uğruna ölümü göze alandır. Bireyin yaşama anlam yüklemesi ölüm ile ilgili diyalektik değerlendirmesi söz konusudur.

Varoluşsal kaygı: Heidegger' e göre orada varlık, fırlatılmış, var oluşsal kaygılıdır. Bireyin kendinde olan bir yaşam sürdürmesine yol açar. Ölüm tekil, devredilmez, aşılmaz, belirlenmemiş belirsizliktedir. Günlük uğraşlar kişiyi tekil ve özgün, bitimi olmadığı zannı oluşturan imkanlı, var oluşa sürükler. Søren Kierkegaard için ölüm, bireyin sonsuzlukla yüzleştiği ve mutlak bir kaygı yaşadığı andır. Immanuel Kant'a göre ölümü pratik, özgür insan ahlakı, kategorik imperativ olarak ele alır.

Sartre'ın Hiçliği: Kişi ölümle yüzleşerek kendi varoluşunun rastlantısallığını ve anlamsızlığını deneyimleyerek öznel kaygıya yönelir. Byung-Chul Han gizlenen, yadsınan, dönüştürülen çoğunluk performansına dayalı ölüm hali yorumsaldır. Hijenikleştirilen görünmez bir kavramdır. Yaşamın sınırları silinmiş, başarıya dayalı yaşam anlam kaybına uğramıştır. Sonsuz yenilenme illüzyonu çerçevesinde estetik ve rekonstrüktif yaşlanma red davranışları belirginleşmesi optimize kavramına dönüşerek diyalektik değerlendirmede hikayenin sonu olmadan yaşanır. Kriz ve dönüşüm eksikliği kısıtlanır. Otantiklik hissi belirginleşir.

Georg Wilhelm Friedrich Hegel' e göre olumsuzlama veya yok etme ediminin diyalektik sürecinde, tin'in gelişiminin ve mutlak bilginin kazanılmasının vazgeçilmez bir aşaması ölümdür. Bireysel bilinç, sınırlı, sonlu ve geçicidir. Ölüm korkusu ve efendi-köle diyalektiğinde gerçek ile yüzleşmedir.

Karl Marx'a göre ölüm toplumsal yapılar, ekonomik ilişkiler, yabancılaşma ve devrimci değişim üzerine odaklanmıştır.

Derrida'nın deneyimlenemeyen ölümü: Yapı bozumda ilk ana ulaşılamayan bir haldir.

Nietzche tanrı ölümü ile insanın değer yeniden üretme sorumluğu üzerine alma gereğini bildirmiştir.Ebedi dönüşün, acı ve sevinç dâhil olmak üzere yaşamın tüm yönlerini kabul etmeyi ve olumlamayı gerektirdiğini ve trajik olumlamanın belirsizliği ret yerine çoşkulu Dionysoscu tavırla kendi değerini oluşturan üst insan kavramını geliştirmiştir.

Foucault ve Agamben e göre biyopolitik açıdan ölüm siyasal bir yönetimsel ve yapısal aracıdır. Michel Foucault için ölüm bireyin sonu ve iktidarın yaşam üzerindeki kontrol ve egemenliğidir. Düello da bireye kılıç hakkı tanınır. Devlet, salgın hastalıkları kontrol etmek, ömrü uzatmak ve ölüm oranlarını düşürmekle ilgilenir. Devlet yaşatma ve öldürtme gücüne kavuşur. Hastalık tıbbileştirilir. Hasta bakımevine, hastaneye kapatılır. Beden üzerine disipliner iktidar güç kurar. Kişi itaatkar ve üretken hale gelir. Giorgio Agamben'e göre ölüm, çıplak yaşamın istisna halidir. Biyopolitik siyasileşmedir. Ölüme terketme gücüne göre homo sacher (kurban) ama kurban edilemeyen kişidir. Hukuk askıya alınmış ölüm kullanım biçimi bir formdur.

Gilles Deleuze a göre yaşamın ve oluşun sürekli akışındaki bir eşik, bir sınır, bir dönüşümü, arzu, oluş, tekillikler, yoğunluklar ve sonsuz üretkenlik içinde yer alan bir süreçtir.

Jacques Derrida a göre daima ertelenen, içselleşen ve dilin sınırlarını zorlayan imkansızın imkansızı olan bir ayrışım, fark deneyimidir. Kişinin kendi ölümü deneyimleyemediği yası tutulamayan bir kayıptır.

Slavoj ?i?ek e göre, ölüm sembolik düzenin ve fantezinin yapılandırılmasında merkezi ve ideolojik rolü bulunan öznenin varoluşsal bir boşluğu ölümdür. Gerçeğe ulaşmanın travmatik imkansızlığıdır. Tekrarlayan haz ve acının aşırılığı olan arzu dinamiğidir.

SONUÇ: Bu yazımızda ölüm kavramının felsefi yönünü inceledik. Psikolojik ve diğer yönleri ile ilgili ikinci yazımızı bir hafta sonra okuyalım mı? Ne dersiniz?

Saygı ve sevgi ile.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Sosyal Bilimler Yazıları
ÖJENİZM

Sosyal Bilimler 25 Haziran 2025

ÖJENİZM