Nedenler - Sonuçlar

Eğitim Bilimleri - Nazım Mutlu

Ülkemizle ilgili güzel, iç açıcı haberler okuma (ya da dinleme) oranı geriliyor, sürekli. Örneğin önemli yaşamsal gereksinmelerden bir iki ürünün ederinin yarı yarıya düştüğünü görmeyeli (ya da duymayalı) çok yıl oldu.

Televizyon kanallarının akşam haberlerinde örneğin “Her gün öldürülen en az 1 kadın sayısında bu yıl gözlemlenen yarı yarıya gerileme, yüreğimize su serpti” gibi bir söz duyma şansımız var mı?

Ya da:

“Ülkemizin dış borcu hızla azalıyor.”

“Yılın ilk 6 ayında icra dosyası sayısında geçen yılın ilk altı ayına göre yüzde 25 oranında gerileme var.”

“İş kazalarıyla ilgili verilerde gözlemlenen azalma, çalışma yaşamında iş güvenliği ve insan sağlığına daha çok dikkat edildiğini gösteriyor” gibi haber tümceleri anımsayanımız var mı, kaç yıldır?

Sağlıktan, eğitimden, üretimden içimizi ferahlatan seslere, görüntülere hasret, yaşayıp gidiyoruz. Ülke yönetiminin türlü basamaklarında bulunanların sabah akşam sergilediği işbilmezlik, liyakatsizlik gösterileri, toplumu germe-kutuplaştırma çabaları da işin tuzu biberi…

Sevinsek mi, Üzülsek mi?

Son günlerde ülkenin bugününü de geleceğini de derinden etkileyecek, yansımalarına bakıldığında çoğunluğun hoşnut olmadığı çok daha ciddi, çok daha yaşamsal dönemeçlerdeyiz. “Barış Süreci” üst başlığıyla süregelen gelişmeler, iktidarın parti, medya, dernek, sendika gibi muhalif yapıların seslerini tümüyle kısma çabaları, hiçbir hukuk kuralına ve vicdan ölçüsüne sığmayan gözaltı ve tutuklamalar bütün hızıyla sürüyor.

Yaşamın böyle sürekli mutsuzluk üreten sıradan bir doğa yasası gibi sürdüğü şu günlerde açıklanan Lise Giriş Sınavları (LGS) sonuçlarına göre 719 öğrencinin sınavda birinci olması, ilk bakışta eğitim adına sevinilecek, mutlu olunacak bir durumdur.

Demek eğitimde öyle nitelikli bir yol izliyoruz ki bu kadar sınav birincisi çıkarabiliyoruz!

Ama bizde yaşanan deneyimler, geniş toplum katmanlarında travmalar yaratan, adalet ve güven duygusunu yerle bir eden türlü olaylar nedeniyle 719 ortaokul öğrencisinin birinci olmasına sevinemiyoruz, çünkü acı deneyimler belleklerde taptaze duruyor. Defalarca çalınan/çaldırılan sınav soruları, aynı sınıftan 10 birincinin çıktığı sınavlar, binlerce değil, yüz binlerce mülakat mağduru, sınavla alınmayanların yerine sınavsız işe alınan torpilliler…

Saymakla bitmez haksızlık, vicdansızlık örnekleri.

Çelişkiler Yumağıyla Dolu Yıllar

İşin gerçeği, 23 yıllık iktidarın çoğu ideolojik karakterinden, kimileri de işbilmezlikten (çünkü başından sonuna komple bir liyakat sorunuyla yaşayan iktidar yapısı söz konusu) kaynaklanan eğitim politikalarına (ve elbette bütün politikalarına) bakıldığında her yanı çürüklerle, defolarla dolu parçalara üzülmek, gelecek için kaygılanmak anlamsızlaşıyor. Bunun nedeni açık: Kendi içinde tutarlı bir plana, izlenceye bağlı gelişmiyor ki hiçbir şey. Çok örneği var bunun. Birkaçına bakacak olursak:

* Ta başlarda, 2002 seçim beyannamesindeki şu maddeler:

“…Partimizin eğitimde temel hedefi, ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmektir.’”

“Halen uygulanmakta olan önyargılı ve ezbere dayanan yaklaşım terk edilecek, evrensel değerleri öne alan, insanı merkeze yerleştiren demokratik ve çağdaş bir yaklaşım benimsenecektir.”

“Eğitim politikalarının belirlenmesinde ve eğitim hizmetlerinin yerine getirilmesinde katılımcı kanallar açık tutulacaktır.”

“… eğitime daha çok kaynak ayrılacaktır.”

2002’nin üstünden 23 yıl geçti. Bu söylenenlerle ilgili sonuç?...

Ağız alışkanlığıyla, kamuoyunu afyonlamak amacıyla kolayca söylenen yalanlar dizisi!

* İktidarın 2011’de yayımladığı “Eğitimde 2023 Hedeflerimiz” başlıklı bildiriden iki örnek:

“Birkaç yıl içinde 81 ilde okulöncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına alınacaktır.”

“Uluslararası Öğrenci Başarı Değerlendirmesi (PISA) sonuçlarında Türkiye en başarılı 10 ülke arasında yer alacaktır.”

Aradan 14 yıl geçti, okulöncesi eğitim zorunlu değildir.

Üç yılda bir yapılan PISA’da ise 2018’de 43., korona salgını nedeniyle 1 yıl gecikmeli yapılan 2022 sonuçlarına göre de 39. sırada yer almıştır. Başka bir anlatımla, ilk 10’un ortalama dört kat uzağında…

AKP iktidarının sık sık başvurduğu ders izlenceleriyle ilgili değişikliklerle örneğin tarihsel kimlik açısından önemi yadsınamaz İsmet İnönü’nün kapı dışarı edilip bir dönem milletvekili yaptıkları otomobil yarışçısı Kenan Sofuoğlu’nun içeri alınması gibi tuhaf tutumların görülebileceği örnekler, iktidarın siyasal karakteriyle ilgilidir.

Bunun yanında liyakatsiz kadrolaşmadan kaynaklanan işbilmezlikle ilgili, çelişkilerle dolu uygulamalar da ülkenin hem bugününü hem geleceğini doğrudan etkileyen işlerdendir. Örneğin seçimlerde zevahiri kurtarmak için bir gün çıkıp “İşe alımlarda mülakat kaldırılacaktır” deyip seçimlerden sonra bundan caymak gibi.

26 Temmuz 2014 tarihli “Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği”nin 8 kez değiştirilmesi gibi.

2012’de liseleri 4 yıla çıkarıp şimdi 3 ya da 2 yıla indirmeye çalışmak gibi.

Ya da 26.11.2012’de okullarda giyim kuşamı serbest edip şimdi yeniden kurallara bağlamak gibi.

Sonuç

2024’teki LGS’de yaklaşık 1 milyon öğrenci arasından 352 birinci çıkarken 2025 LGS’sinde sınava giren aynı sayıdaki öğrenci arasından 719 birincinin çıkması, toplumda bir hırsızlık kuşkusu uyandırmasa bile eğitimdeki istikrarsızlığın, dengesizliğin varlığını göstermez mi? Dolayısıyla kamuoyunda tartışma yaratan her gelişmeyi iktidar partisinin hem siyasal kimliğiyle hem liyakatsizlikten kaynaklı işbilmezliğiyle doğrudan ilişkili düşünmek gerek. 23 yılın bize gösterdiği sonuç budur.