Hani bazen yaşanmış bir olayı dinlerken “Ahh!” deriz, “Allah korumuş! Ya bir dakika önce geçseydi oradan?” ya da “Keşke orada olsaydım…” gibi iç çekmeler yaşanır. Oysa hayat mükemmel bir “zamanlama” ile tıkır tıkır işler. Evet, yaşarken insani yargı ve yorumlarımız girer devreye. “Çok erken” deriz bazen, bazen “Neden şimdi?” diye sorarız. “Olacağı buydu”, “Hak etti/m”, “Nolur, geç kalma”lar havada, zihnimizde uçuşurken günler, haftalar, aylar birbirini takip ederek ilerler.
.
Büyükçe bir resmin içinde yer aldığımızı anlamadan gerçekleşen tüm olayları kendi gözlerimizden, kalbimizin penceresinden büyük büyük yaşayarak anlamlandırmaya çalışırız. “Neden?” sorularıyla boğuşarak, çok defa yaşadıklarımızı anlamlandırmaya uğraşarak... Aslında akışına bıraksak ve mesajları görmeye niyet etsek zaman içinde önümüze düşecek cevapları bulacağımız gerçeğine tutunamadan geçer zaman.
.
Ne zaman ki yorgun düşeriz düşünmekten, araştırmaktan ve “Elimden geleni yaptım ve daha iyisi artık benden çıkmaz.” noktasına geliriz, o zaman çözülür olayların tüm gizemi. Hiç ummadığın anda gelir bir yanıt ya da bir görüntü ile tüm bulutlar dağılır. O anda aslında herkesin kendi üzerine düşen görevleri yerine getirmekten başka bir şey yapmadığını fark ederiz.
.
Eğer görmeye açık gözlerimiz, sezgilerimiz varsa hevesle, heyecanla, bazen hayal kırıklığı ve telaşla geçirdiğimiz anlar, uykusuz gecelerin boşa geçtiğini hissederiz. O anda anı yaşayabilmeyi becerebilseydin de bugün bu noktada olacaktın aslında.
.
Canımızı dişimize takarak çalıştığımız bir işin sonucunun istediğimiz gibi olmadığı, yıllarca verilen emeğin karşılığında elinin boş kaldığı, çok anlamlı bulduğun bir bağın zayıf, çok inandırıcı gelen sözlerin yalan dolan olduğunu gördüğün o unutulmaz şaşkınlık anını bir düşün.
.
Sözlerine inandıklarının lal olduğu, isyanına sağır, gözyaşına kör olan kişiler için açtığın kalbine, kendinden ya da başkasından kırptığın zamana acıdığın, değmezmiş duygusuyla kararlarını sorguladığın aydınlanmalarına dön.
.
Ve sonra tüm bu soruların, çabaların, hasarların irili ufaklı dalgalar gibi, keskin uçlarını törpüleyip, yumuşattığını, sana yeni bir şekil verdiğini gördüğünde, kıyına yanaşabilecek gemilerin de senin yeni haline uygun olduğunu anladığında dönüp bir bakıp “Bu yüzdenmiş.” dediğin olmadı mı hiç?
.
Ben çılgın bir Ankara aşığıyım. Hala ve daima. Şehrimin düzenini, karanlık havasını, yağmurlu sokaklarda sağa sola yığılıp dağ gibi olmuş geniş sarı/kahve yapraklarını severim. Çok severim akşamları Tunalı’da yürümeyi, karda Kuğulu Parka gidip kuğuları kontrol etmeyi. Kıtır’a uğrayıp evimde gibi hissetmeyi ve dostlarımı/dostluklarımı.
.
Tüm bu aşkıma rağmen deniz severim, denizden esen rüzgarı, o nefis kokuyu, üzerimde turlayan martıları, gökyüzüyle muhteşem uyumlarını…
.
Mesela şu anda bu satırları yazarken meyve bahçesinin içerisine kurulmuş bir kafedeyim. Palmiyeler, dalında meyvesi duran limon ve nar ağaçlarının arasında.
.
Bundan yıllar önce bana bugün bu yaşadıklarımı teklif etselerdi asla kabul etmezdim. Ama bugün, burada, bu yaşadıklarımla ve donattığım bu kişiliğimle çok mutluyum. Her anın doyasıya tadını çıkarmaya inanıyorum. Bir daha geri gelmeyeceğini bilerek hakkını vermeye çabalıyorum. Her şeyin geçici olduğunu bilerek tüm üzüntülerden hızlıca çıkmaya, mutlulukların da aynı hızla geçebileceğini bilerek doyasıya gülmeye çalışıyorum. Zihnime kaydediyorum mesela bu anı. Huzurla müziğimi dinlerken, yüzüme vuran Ege’nin tatlı sonbahar rüzgarında parmak uçlarımdan duygularım akıyor klavyeye. Çok mutluyum. Bir an sonrasını… Bilemem.
.
“Nasıl yaptın?”, “Büyük karar”, “Küçük yerde sıkılırsın” diyenlere cevabım “Şu an durum böyle ve tadını çıkarıyorum. Yarın başka şey olursa onun tadı da ayrı olacak ama benim tutumum aynı olacak.”.
.
Tüm şartlar benim bugün, bu an, burada olmam için gelişti, olgunlaştı ve bana sunuldu. Bir hediye olarak aldım, açtım, teşekkür ettim.
.
Benim buralarda olmam tam da bu zamanlarda bana ne kadar tatlı bir armağan olduysa bir başkasına da iyi geldi. “İyi ki varsın” diyenlerim oldu, “Hadi bir kahve içelim, özledim.” diyebildiklerim. “Yıllar sonra bu kadar yakın, bu kadar tanıdık nasıl hisseder insan?” dediklerim… Birlikte kahkahalara boğulduklarım, salya sümük ağladıklarım oldu… Çok şükürlerim bir dünya. Yıllar önce buraya gelsem denk gelemeyeceklerim var, yıllardan kopup gelen, asla eskimeyen kavuşmalarım oldu. Ege’nin de kalbimde, ömrümde sihirli bir dokunuşu var artık.
.
Begonviller, yaseminler, martılar şarkı sözünden daha fazlası…
.
En olması gereken zamanda, en olması gerektiği şekliyle, en olması gerektiği anda.
.
Peki sen, “Hayatın o mükemmel zamanlaması beni sana, seni bana hazırlamış.” demedin mi?
.
Eğer demediysen umarım diyeceğin bir zaman gelir.