Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Charles Sanders Peirce ve Metafizik Eleştirilerinin Nominalizm Üzerinden Okunması Üzerine

Prof. Dr. Muhammet Özdemir

Kategori: Felsefe-Mantık - Tarih: 30 Eylül 2025 19:40 - Okunma sayısı: 11

Charles Sanders Peirce ve Metafizik Eleştirilerinin Nominalizm Üzerinden Okunması Üzerine

Prof. Dr. Muhammet Özdemir

Charles Sanders Peirce ve Metafizik Eleştirilerinin Nominalizm Üzerinden Okunması Üzerine

Çağdaş Amerikan pragmatizminin kurucu filozofu olan Charles Sanders Peirce’ün geliştirdiği felsefi sistem her toplumun kendi kalkınma ve gelişim hikâyesine ve bu hikâyenin bulunduğu başarılı olmaklık aşamasına göre bir doğruluk, geçerlilik ve tutarlılık içeriğinin söz konusu olduğunu öne sürmektedir. Bu yaklaşım modern İngiliz, Fransız ve Alman felsefelerinin genel içeriğiyle kıyaslandığında –bizzat Peirce’ün de dönemin Amerikan toplumunun gereksinimlerinden hareketle saptadığı ve saptamalarından bazıları aşağıya alıntılandığı üzere- gelişmekte olan günümüz toplumları açısından –post-kolonyal toplumlar özelinde- daha tercih edilebilir, uygulanabilir ve geliştirilebilir görünmektedir. Çünkü Peirce türsel/toplumsal olarak veya kişisel/bireysel olarak her felsefi öznenin kendi deneyim durumunu ve bu durumun başka toplumlarla göreceliğini merkeze alan bir mantık, fizik ve ekonomi önermektedir. Bu yaklaşım bir açıdan her toplumun kendi göreceliğini abartabileceği merkezsiz ve ölçütsüz bir çoğulluğa yol açabileceği eleştirisiyle karşılaşabilirse de esas itibariyle yaşamla kurulmuş deneyim-odaklı olma şartı gerçekçiliğin geçerli ve tutarlı olabilmesini sağlayabilecektir. Bu şart nedeniyle Peirce’ün felsefesi idealizm riskini bertaraf edebilmektedir. Nitekim onun felsefesi Protagoras’ın göreceliğinin yanı sıra antik Yunan’da özellikle Aristoteles felsefesini bütün diğerlerine ve Platon’un mirasına tercih etmektedir. Peirce’ün felsefi sisteminde Platon felsefesi bir asıl değil amcak bir tamamlayıcı unsurdur.

Filozofun vefatından sonra yayınlanmış 5092 sayfalık Toplu Makaleler’inden anlaşılabildiğine göre Peirce, Ortaçağda yaşamış İngiliz filozof John Duns Scotus’un nominalizminden ilham alarak deneyimlerin genellenmesi yoluyla üretilmiş kavramlara karşılık gelen metafiziğe işgörmediği zamanlarda karşı çıkmakta ve kavramlarla deneyimler arasındaki anlam ilişkilerinin analizi olarak gördüğü felsefi faaliyette her toplumun kendi kişisel gelişimi için ekonomi ve fiziğe sahip çıkmaktadır. Onun Duns Scotus nominalizmi ile ilişkisi, geçmiş kariyerindeki felsefi okumaları ve fizikçilerle çok bütünleştiğini belirttiği kendi felsefesi üzerine söyledikleri aşağıya alıntılanabilir. Aşağıya alıntılanan paragraflar aynı zamanda onun Toplu Makaleler’indeki ilk cümlelerinden bazılarına da karşılık gelmektedir:

“4. Okuduğum ilk katı felsefi eserler, klasik Alman okullarına aitti; ve onların düşünce biçimlerinden o kadar derin etkilendim ki, bu etkilerden kendimi hiçbir zaman tam olarak kurtaramadım. Bununla birlikte, benim tavrım her zaman, henüz bilmediklerimi öğrenme arzusu taşıyan bir laboratuvar sakininin tavrı oldu; asla, yanılmaz bir şekilde doğru kabul ettikleri şeyleri öğretme dürtüsüyle hareket eden teoloji seminerlerinde yetişmiş filozoflarınki gibi olmadı. Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi (Kritik der reinen Vernunft) eserini, neredeyse üç yıldan fazla bir süre boyunca günde iki saat çalışarak, kitabın neredeyse tamamını ezberleyene ve her bölümünü eleştirel bir şekilde inceleyene kadar kendimi adadım. Yaklaşık iki yıl boyunca, J. S. Mill’in en keskin takipçilerinden biri olan Chauncey Wright ile uzun ve neredeyse günlük tartışmalar yaptım.”[1]

“5. Bu çalışmaların etkisiyle, klasik Alman felsefesinin argümantasyon açısından pek bir ağırlığı olmadığı kanaatine vardım; yine de, onu felsefi öneriler açısından zengin bir kaynak olarak görüyor, belki de ona karşı aşırı bir taraftarlık hissediyorum. İngiliz felsefesi, kavramları itibarıyla yavan ve ham olsa da, daha kesin yöntemler ve daha doğru bir mantıkla ilerlemektedir. Fikirlerin çağrışımı (association of ideas) doktrini, kanaatimce, bilim öncesi çağların en iyi felsefi çalışmasıdır. Ancak yine de, İngiliz sansasyonalizminin (duyumculuğunun) sağlam bir temelden tamamen yoksun olduğunu belirtmek durumundayım. Evrimci filozoflardan ise çok az şey öğrendim; kabul etmeliyim ki, teorileri ne kadar aceleyle bir araya getirilmiş olursa olsun ve Spencer'ın İlk İlkeler (First Principles) ile genel doktrinleri ne kadar eskimiş ve bilgisizce olsa da, onlar büyük ve doğru bir fikrin rehberliğindedirler ve bu fikri temel hatlarıyla sağlam ve bilimsel olan yöntemlerle geliştirmektedirler.”[2]

“6. Duns Scotus'un eserleri beni güçlü bir şekilde etkilemiştir. Eğer onun mantık ve metafiziği, kölece tapınılmadan, ancak Ortaçağ zihniyetinden koparılıp nominalist eleştirilerin sürekli ve yapıcı hatırlatmaları altında modern kültüre uyarlanırsa, bunun fizik bilimiyle en iyi uyumu sağlayacak felsefeyi tedarik etme yolunda büyük bir ilerleme kaydedeceğine ikna olmuş durumdayım. Ancak, diğer kavramların bilim tarihi ve matematikten alınması gerekmektedir.”[3]

“7. Özetle, felsefem, bir fizikçinin bilimsel yöntemlerin izin verdiği ölçüde evrenin yapısına dair tahminler yürütme girişimi olarak tanımlanabilir; bu süreçte, daha önceki filozoflar tarafından ortaya konulan tüm çalışmalardan yararlanılmaktadır. Önerilerimi elimden geldiğince güçlü argümanlarla destekleyeceğim. Gösterimsel kanıt (demonstrative proof) elbette söz konusu değildir. Metafizikçilerin gösterimleri tamamen hayal ürünüdür. Yapılabilecek en iyi şey, bilimsel fikirlerin genel gelişim çizgisiyle uyumlu, ihtimalden tamamen yoksun olmayan ve gelecekteki gözlemciler tarafından doğrulanabilecek veya çürütülebilecek bir hipotez sunmaktır.”[4]

Peirce’ün yukarıya alıntılanmış saptamaları ve değerlendirmeleri kendi yaşamında değiştirmek istedikleri aynı kalmasını istediklerinden daha fazla olan her toplum için makul görünmektedir. Nitekim sözgelimi “çağdaş muasır medeniyet seviyesi” ölçütüne bağımlı bir kalkınma ve gelişim modelini takip eden Türkiye açısından da her bir sonraki aşama bir öncekine kıyasla daha fazla deneme ve girişim içereceği için kuşakların birbirlerine aktardıkları ortak kabullerin büyük oranda aynıyla devamını beklemek gerçekçi ve ilerici olmayacaktır. Burada metafizik eleştirisi daha önce genellenmiş ve her seferinde eksik deneyimle malul olabilecek anlamları içeren kavramların yeni deneyimlerle güncellenmesini gerektirebilecektir. Peirce bu vakıayı ABD’nin kendi türsel insan (toplum) kişisel gelişiminde öngördüğü için ancak belirli bir doygunluk ve başarı eşiğine erişildikten sonra fizik, ekonomi ve mantıktan metafizik ve etiğe evrilebileceğini de öngörümektedir. Böylece metafizik veya tümeller ya da deneyimsel karşılıkları çok belirli kavram temelli analizleri Peirce felsefe açısından sürdürülemez bulmaktadır.

Peirce’ün Dons Scotus’ta bulduğu nominalizm veya kavramcılık (metafizik) eleştirisini fizik, mantık ve psikolojide İbn Sînâ ve İbn Rüşd felsefelerine dayandırıyor olması muhtemelen birçok araştırmacı ve çağdaş filozof için ilginç ve yeni bir bilgi olabilir. Bu ayrıntı Endülüs mirasının önce İspanya ve çevresi, sonra Fransa, İtalya, Almanya ve İngiltere’ye nasıl bir etkide bulunduğunu göstermektedir. Peirce bu ülkelerin her birindeki İbn Sînâ ve İbn Rüşd takipçilerini erinmeksizin tek tek anmaktadır. Benim açımdan biraz şaşırtıcı olan asıl nominalist ve kavramcılık eleştirisi vurgularıyla bilinen Ebû Hâmid el-Gazâlî’yi hiç anmıyor olmasıdır. Onun anmadığı bu çerçeveyi mantıkta ve ekonomide daha sonra 21. yüzyılda Frank Griffel ve Sami al-Daghistani anacaktır. Gazâlî önemlidir, çünkü ABD deneyimine benzer bir kalkınma ve gelişim deneyimi Büyük Selçuklular ve Türk-İslâm kültürü tarafından 11. yüzyıldan itibaren bir miktar sergilenmiştir. Nitekim kendinden önceki bütün felsefe tarihini etüt etme ve bunu ifade ederken de fazla açık sözlü olmak bakımından Peirce İbn Sînâ ve İbn Rüşd’den daha ziyade Gazâlî’ye benzemektedir.

  1. yüzyıldaki çağdaş felsefelerin tamamına Peirce’ün yayınlanmış Toplu Makaleler’inden hareketle bakıldığında bu filozofun neredeyse her yorumunun sonraki filozofları etkilediği söylenebilir. Sözgelimi zamanımızda tercih edilen metafizik temelli İbn Sînâ yorumlarının aksine Martin Heidegger’in ünlü kitabının ikinci kısmında bu İslâm filozofuna yaptığı eleştiri Peirce’ün nominalizme dair ürettiği soykütüğüyle örtüşmektedir. Ayrıca postmodernizm ve post-kolonyal teorinin semiyotikle (göstergebilimle) buluştuğu özerk deneyimlere yer açma girişiminin yine Peirce’ün nominalist (veya yeni-nominalist) ve deneyimci karakterdeki felsefesiyle örtüştüğü söylenebilir. Ayrıca Friedrich August von Hayek’in René Descartes felsefesini ve Kartezyen felsefeyi komüniteryan bulması ve Karl R. Popper’ın Platon felsefesinin modern takipçilerini fazla tasarımcı bulması Peirce’ün yeni-nominalizmi ve deneyimciliğiyle koşut görünmektedir. Bu arada Peirce tamamlanmış bir toplumsal deneyimin komüniteryan ve akılcı bir karakter edinmesini mümkün görmekte gibidir. Yani metafizik yolda olanlar için değil artık yolunu büyük ölçüde tamamlamışlar için bir aşama olabilir görünümündedir. Onun Aristoteles metafiziğine dair yorumundan anlaşılabilen budur.

Charles Sanders Peirce’ün arkadaşı ve destekçisi olan William James ve takipçisi olan John Dewey talihli oldukları kadar üretkendirler. James’in pragmatik doğruluk kuramı ve Dewey’in öğrenme yaklaşımı büyük ölçüde yeni-nominalist ve deneyimci görünmektedirler. Peirce’ün her toplumun kişisel gelişim deneyimini kendi göreceliği ve başka toplumlarla kronolojik ilişkisi üzerinden ele alabildiği fizik, mantık ve ekonomisi filozofun her ayrıntıyı dikkatle hesap edebildiği bir değerlendirme sürecini gerektirmektedir. Yazımı Peirce’ün ekonomiyi uyguladığı pasajlarından biriyle sonlandırabilirim:

“Bu nedenle, o, söz konusu teoriyi, daha ileri inceleme gerektiren fenomenlere dair teoriler listesinde yüksek bir konuma yerleştirecek ölçüde kabul etmektedir. Şayet vardığı sonuç yalnızca bundan ibaretse, “akıl yürütmeye ne gerek vardı?” diye sorulabilir. İstediği teorileri incelemekte serbest değil midir? Yanıt şudur ki, bu bir ekonomi sorunudur. Eğer hayal edebileceği tüm akıl dışı teorileri incelerse, (bir mucize gerçekleşmedikçe) doğru teoriye asla ulaşamayacaktır. Aslında, en rasyonel prosedürü izlese bile, fikirleri ile doğanın işleyiş biçimleri arasında bir yakınlık (affinity) olmasaydı, yine de doğruya ulaşamazdı. Bununla birlikte, umduğu gibi erişilebilir herhangi bir hakikat varsa, bu hakikate ulaşmanın tek yolunun, makul görünen ve gözlemlenen sonuçlara yol açan hipotezleri denemek olduğu açıktır.”[5]

[1] Charles Sanders Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce, Ed.: John Deely, Cambridge: Harvard University Press, 1994, s. 19-20, C. I, Paragraf 4.

[2] Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce, s. 20, C. I, Paragraf 5.

[3] Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce, s. 20, C. I, Paragraf 6.

[4] Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce, s. 20, C. I, Paragraf 7.

[5] Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce, s. 2634, C. II, Paragraf 776.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Felsefe-Mantık Yazıları