ZORUNLU EĞİTİM, SORUNLU EĞİTİM, ZORLA EĞİTİM

Eğitim Bilimleri - Ali VURGUN

ZORUNLU EĞİTİM, SORUNLU EĞİTİM, ZORLA EĞİTİM

Zorunlu eğitim, başlama yaşı ve süresi yasayla belirlenmiş, yönetmelik ve sair mevzuatla düzenlenmiş, çağ nüfusu çocuğunun (ülkemizde devlet ya da özel okullarda) devam etmek zorunda olduğu eğitimdir.

Dünyada zorunlu eğitim, ilk defa Prusya’da 2. Frederik döneminde 1763 yılında “Genel Okullar Yönetmeliği” ile 5-13 yaşındaki çocuklar için düzenlenmiştir (Zorunlu Eğitim – Burhanettin DÖNMEZ). Bununla birlikte dünyada zorunlu eğitim, 19. yüzyılda gündeme gelen bir gelişme olup dünya çapında zorunlu eğitim 4 – 15 yıl arasında sürmekte ve 3 – 18 yaş dönemlerini kapsamaktadır.

Osmanlı Devleti’nde de zorunlu eğitim dünyadaki emsalleriyle beraber hatta bazılarından daha da önce 1824’te II. Mahmut’un yayımladığı bir fermanla çocukların mahalle mektebine gönderilmesiyle sağlanmıştır. 1847'de dört yıl süreli sıbyan mektebi ve bunun üzerine iki yıl rüştiye mektebi zorunluluğu getirilmiş, 1869 yılında yayımlanan bir nizamname ile ilköğretimin mecburi olmasına karar verilmiştir. 1913 yılında zorunlu eğitim altı yıla çıkarılmasına rağmen 1921 yılı şartlarında dört yıla indirilmiş, 1923 yılında Cumhuriyet döneminde beş yıla çıkarılmıştır. 1973’te sekiz yıllık zorunlu eğitim deneme uygulamaları yapılmış, 1997 yılında sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulaması hayata geçirilmiş, 2012 yılında kamuoyunun talebi gerekçe gösterilerek (4+4+4 kesintili) on iki yıllık zorunlu eğitimin uygulaması başlamıştır.

Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu/sorunlu eğitim büyük tepkilere neden olmuş, örgün ve yaygın mesleki eğitimin gelişimini sekteye uğratmış, on dört - on beş yaşına gelen çocuklar ortaöğretime devam etmeyi ya da meslek edinmemeyi yani ne eğitimde ne de işte olmayı tercih etmişlerdir. Daha sekiz yıllık kesintisiz eğitimin açtığı yaralar ve izleri devam ederken kesintili de olsa zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılması ve İmam Hatip Ortaokulları dışında meslek orta okullarının söz edilmesine rağmen açılmaması da çeşitli sorunlara ve tepkilere neden olmuştur. Gerçi son dönemde az sayıda da olsa Milli Eğitim Bakanlığı tarafından değişik türlerde meslek ortaokulları açılmaya başlamış ve 12-13 yıllık bir eksiklik giderilmeye başlamıştır.

On iki yıllık kesintili eğitim aslında dolaylı olarak on altı yıllık kesintili eğitime dönüşmüştür. Şöyle ki altı – yedi yaşında zorunlu eğitime başlayan bir çocuk on iki yıl eğitim aldıktan sonra en az on sekiz – on dokuz yaşına gelmekte ve bu yaştan sonra da yüksek öğretim okuma zorunluluğu hissederek ülkenin her şehrine açılmış ve sayıları iki yüzü geçen üniversitelerde yerini almaya çalışmaktadır. Kontenjan dışı kalan ya da eğitim almayı düşündüğü alana yerleşemeyen gençler ise ne eğitimde ne işteler! Hemen bütün gençler masa başı, beyaz yakalı, az çalışarak çok kazanacağı işler aramakta iken ister istemez “Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa” diyen atalar akla geliyor.

Okuma isteği, azmi olup olmadığına, akademik yeteneklerine bakılmaksızın her çocuk zorla, on iki yıl okullara devam ettirilince okul içi ve sınıf içi sorunlar da beraberinde gelmekte, basına sık sık yansıyan görüntü ve haberlerden de anlaşılacağı üzere öğretmenlere ders işleme fırsatı vermeyecek, dersi dinleyecek öğrencilerin okuma şevkini, isteğini, zamanını çalan, adı öğrenci olan ve davranışlarıyla; beni buraya zorla getiriyorsanız bana on iki yıl katlanmak ve bu süre sonunda bana lise diploması vermek zorundasınız mesajı veren, okula aidiyet duymayan azımsanmayacak bir grup, zorunlu eğitimi sorunlu eğitime dönüştürmektedir. Zorla eğitim olmaz! Tabiri caizse; “istenmeyen aş ya karın ağrıtır ya baş.” Özetle “atı suya götürebilirsin ama ona su içiremezsin” sözü sınıflarda zorunlu eğitim kapsamında okula gelen kendilerine göre ise zorla okutulan çocukların/gençlerin sınıf/okul içi/dışı olumsuz davranışlarını yeterince açıklıyor.

Son günlerde zorunlu eğitim ile ilgili düzenleme yapılacağı, Milli Eğitim Bakanlığının farklı modeller üzerinde çalıştığı; ortaöğretimde 3+1, 2+2, 2+1 gibi modellerin üzerinde çalışılıp hazırlanan raporun nihai sonucunu almak üzere Cumhurbaşkanlığı makamına sunulduğundan/sunulacağından bahsedilmekte, basın ve yayın organlarında haberleştirilmektedir. Biz eğitimciler olarak bu şekilde haberdar olabiliyoruz. Eğitimin öznesi olan öğretmene danışılmadan, eğitim sendikaların, akademisyenlerin görüşü alınmadan, ilgili tüm tarafları bir araya getirip bilimsel gerekçelere dayandırılmadan 13 yıl sonra; on iki yıllık kesintili ve zorunlu eğitimi getiren aklın “pardon” der gibi Milli Eğitim Bakanlığının değişikliğe gitmesi anlaşılamamaktadır. Yaptım oldu mantığıyla eğitim politikaları yürütülemez, sürdürülemez.

Yine bir yanlışa düşülmemelidir, eğitim yaz boz tahtası değildir. Bir akademisyen hocamın dediği gibi “zorunlu eğitim temel eğitimdir.” Bana göre temel eğitim; “olmazsa olmaz” okulöncesi eğitimi (en az) bir yıl ve ilkokul beş yıl olmak üzere toplam altı yıl olmalıdır. Burada okula başlama yaşının da 72 ayın altında olmamasını vurgulamak isterim. Altı yıllık zorunlu eğitimde temel okuma yazma ve matematik becerileri ile iyi bir vatandaş nasıl olmalıdır eğitimi verilmelidir. Her şeyden önce insan olma/insanlaşma/ insan kalma eğitimi verilip çocuklarımızın hayata başlamalarını sağlayacak sistemler oluşturulmalıdır. Altı yıllık temel “Okulöncesi eğitim+İlkokul” eğitim sonrası yani ortaokul ve ortaöğretim/lise eğitimi isteğe bağlı aslında gönüllülük esasına dayalı olarak devam etmelidir. Bu kademelerin zorunlu tutulmaya değil; nitelikli kılınmaya ihtiyaç vardır. Eğitimin hep niceliği üzerine tartışmalar sürüp giderken niteliği çoğu zaman aklımıza bile gelmiyor. Aslında yapılan araştırmalar ortaöğrenimin zorunlu olmasının eğitimin niteliğini önemli ölçüde olumsuz etkilediğini gösteriyor. Zorla eğitim vererek eğitimi sorunlu hale getirmemek lazımdır. Ozanın da zamanında dediği gibi,

Dost elinden gel olmazsa varılmaz,

Rızasız bahçenin gülü derilmez.

Sistem mutlaka değişmelidir; zorunlu eğitim (1+5) ilkokul sonrası için kaldırılmalıdır. Zorunlu eğitim yaşı 12-13’ü geçmemelidir. İsteğe bağlı olacak ortaokul ve ortaöğretim seviyesinde öğrencilerin beklentisini karşılayan, anlamlı bulduğu, âtıl kalmadığı, aidiyet duygusunun ve niteliğin yüksek olduğu bir sistemin inşa edilmesi şarttır. Öğrencilerin zil çaldığında koşarak okuldan çıktığı değil sabah zil çalmadan koşarak geldiği okulların olduğu sistemi görmek istiyoruz.

Ali VURGUN

Kaynak: TÜBİTAK Ansiklopedi (İnternet Sayfası)