Hiçbir yere ait hissetmemek çok zor. O tarifsiz bir yalnızlık hissi. Gürültülü bir kalabalığın içinde kendine bir yer bulamamak ve amacını sorgulamak…
.
Yüzümde giderek içi boşalan bir gülümseme, omuzlarımda artık taşımak istemediğim yükler, günümü dolduran ama beni mutlu etmeyen sorumluluklar varken, bir gün, durup, defterimin bir sayfasına şöyle yazmışım:
.
En büyük mucizelerimizi;
.
Kalbimizde yaşatıp,
.
Zihnimizde yaratıp,
.
Dilimize dökerek gerçekleştirmiyor muyuz?
.
Bazen söyleyerek, bazen yazarak…
.
Şimdi düşününce o satırların içimden döküldüğü anlar bir uyanışmış. Sessiz bir feryat, içten bir dua gibi. Artık ait olmadığım bir evde, bir hayatta, yanında uyumak/uyanmak istemediğim, benzer hayalleri kurmadığım bir kalpte sessizce sona doğru yaklaştığım zamanlar.
.
Yerini bulması kolay değil insanın. Çünkü bu değişken bir hal. Önce bulunduğun yerin –artık- senin olmadığını fark etmekle başlıyor yolculuk, ardından adım atman gerekiyor köklü bir değişiklik için. Büyük cesaret. Konfor alanından çıkacaksın, sosyal çevrene aklını yitirmediğini açıklayacaksın. Bir macera bile olsa bu maceranın “senin” olduğuna ve tüm sorumluluğu aldığına inandıracaksın. İnanmıyorlarsa da çok bunalmayacak ve üstünde durmayacaksın. Ama o sorumluluğu alacaksın! Ona buna bok atmayacaksın. Sen artık böyle istiyorsun çünkü! Ve bu karar sadece senin değil yakın çemberinin de temelini sarsacak. Sadece kendi şokunu değil, etrafının şok içindeki sataşmalarını da ister istemez yaşayacaksın. Sağlam bir irade gerekli. Akşamları ya da yalnız kaldığında sorgulayacaksın kararlarını. En dipteki halini bile ikna edebiliyorsan salya sümükken; geçmişin alışkanlıkları ya da güzel anıları hortlayıp seni yere serdiğinde, o zaman tamamsın, doğru yoldasın, aynen devam.
.
Bunlar daha sadece olmadığın yerden çıkış… Yerini bulmak uzun bir yol. Kendini –yeni kendini- tanıman, isteklerini yeniden tanımlaman hatta belki de kendinle yeniden tanışman gerekli. Yeni yolundaki yol arkadaşın nasıl biri, nelerden hoşlanır, onun için “yaşamak” nedir gibi sorulara elle tutulur yanıtlar almalısın…
.
Yolculuk “benim olmayan benden gitsin” diyerek başlamıştı. Dönüp bakınca “gerçek” bir şeylerin peşinde olduğumu görüyorum. Gerçeği ararken yanlışlarla karşılaştım elbette. En kırılgan anlarımda ders niteliğinde korkaklar çıktı yoluma. Ben iyi bir öğrenciyimdir ama. Dersimi aldım, almaya devam ediyorum. “Çaresizlik” diyerek ağlayanlar olduğunda artık çevremde, sadece duyuyor, dinliyor ve susuyorum. Evet, var bazen elden bir şey gelmeyen durumlar. Orada niyet önemli işte. Çözümse niyetin, er ya da geç çözersin. Mızmızlık yapıyorsan niyetin çözmek değil, “bildiğin” mutsuzlukta bu güzel yaşamı nihayete erdirmektir. Başka yönlere baktığımız için ne ben söylediğimi anlatabilirim ne sen gösterdiğim resmi algılayabilirsin. Nefesime, kelimelerime yazık. Susarım.
.
Böyle elenenler oldu zaman içinde, eklenenler de oldu elbette. Aşk hikâyelerine inancımı yitirsem de ilginç rastlantılar liste başına geçti gibi. Yeni kendimde fark ettiğim bir başka şey ise eğlenmeyi çok önemsediğim. Hayatımdaki korkaklar, sorumluluk almayanlar, duygularıyla ya da kararlarıyla yüzleşemeyenler benimle devam edemezken; birlikte güldüklerim, yormadan, yük olmadan, sitem etmeden, sorgulamadan, sevgiyle, elbette saygıyla, bol muhabbetle yanımda/hayatımdalar şimdi. Bu yolculuk buradan bilinmez bir yere. Ne yola, ne yol arkadaşlarına ne de yolun kendisine ambargo koymuş değiliz… Kahkaha bitene, canımız isteyene kadar…
.
Dilerim yol uzun olsun, hayat bana güzel olsun!