Toplumların Kaderini Yazdıran Güç: Eğitim

Eğitim Bilimleri - Mehmet KARASU

Toplumların Kaderini Yazdıran Güç: Eğitim

Eğitim, insanlığın çağlar boyunca sürdürdüğü en büyük yolculuktur. Doğumu, gelişimi, olgunlaşmayı ve toplumsal yaşamı aynı çizgide buluşturan bir arayıştır. İnsanlık tarihinin aktığı her çağ, eğitimi kendi ihtiyaçlarıyla yeniden yorumlamış; düşünürler bu büyük yapıya fikirleriyle yön vermiştir. Eğitim, sadece bir kurumun değil, insan ruhunun derinliklerinde çalışan görünmez bir mimarın işidir. Bugün hâlâ Eflatun’un sorduğu soruları, Aristoteles’in işaret ettiği yöntemleri, Farabi’nin erdemli toplum tasavvurunu, Rousseau’nun özgür çocuk anlayışını konuşuyor olmamız, eğitimin zamanlar üstü bir değer olduğunu gösterir.

Eflatun’un Devlet’inde kurduğu ideal toplum düzeninde eğitim, adaletin en güçlü dayanağıdır. Ona göre toplumun huzuru, bireyin ruh dengesinden geçer ve bu denge yalnızca doğru bir eğitimle sağlanabilir. Bilginin, müziğin, düşüncenin ve ölçülülüğün el ele verdiği bu sistem, insanlığın en eski öğrenme hayalidir. Aristoteles ise eğitimin alışkanlıklarla karakter oluşturduğunu söylerken, belki de bugün öğretmenlerin sınıflarında binlerce kere gözlemlediği bir gerçeği dile getiriyordu: Çocuklar, onlara ne gösterirsek ona dönüşürler.

Doğu’nun bilgeleri de eğitimi yalnızca akla değil, gönle dokunan bir yolculuk olarak değerlendirmiştir. Farabi’nin erdemli toplum için önerdiği eğitim sistemi, insanı aklın rehberliğinde mutluluğa ulaştırma çabasıdır. İbn Sînâ, kişinin yaşına ve gelişimine göre farklı öğrenme yolları olabileceğini vurgulayarak çağının ötesinde bir pedagojik anlayış sergilemiştir. Gazzâlî ise eğitimi içsel bir arınma, doğru bilgiyle davranışın birleşmesi olarak görür. Böylece eğitim, yalnızca yaşamın değil, insanın varoluş hikâyesinin merkezine yerleşir.

Modern çağda Erasmus’un özgürleşen zihin çağrısı, Locke’un deneyime dayalı bilgi anlayışı, Rousseau’nun çocuğu bozulmamış doğa haliyle değerlendiren özgün yaklaşımı, Pestalozzi’nin sevgi temelli yöntemi ve John Dewey’in eğitimi yaşamın kendisi olarak konumlandırması, eğitimin bilimsel ve insani yönünü daha da belirginleştirmiştir. Zaman değişmiş, yöntemler yenilenmiş, fakat insanı geliştirme isteği hiç değişmemiştir.

Eğitim tarihindeki bütün bu büyük düşüncelerin ortasında, öğretmen ile öğrenci arasındaki sessiz bağ aslında her şeyin özünü saklar. Ben bunu yıllar önce, öğretmenlik yaşamımın henüz ilk yıllarında daha derinden anladım. Harbiye’de küçük bir okulda görev yapıyordum. Kış soğuktu; soba yeni yanmış, sınıf yeni yeni ısınmaya başlamıştı. Çocukların gözlerinde o tanıdık parıltı vardı: merak. Elimde getirdiğim kitapları masanın üzerine koyduğum anda, öğrencilerden biri —ailesi yoksuldu, ayakkabılarının ucu açılmıştı, ama gözleri ışıl ışıldı— bana yaklaşıp fısıltıyla sordu:

“Hocam, bir kitap insanın içini gerçekten değiştirebilir mi?”

Bu soru, yılların bütün eğitim kuramlarını bir anda zihnimde yeniden canlandırdı. Eflatun’un erdemi, Aristoteles’in alışkanlık vurgusu, Farabi’nin mutluluk arayışı, Rousseau’nun özgür çocuk hayali… Hepsi o küçücük sorunun içindeydi. O gün ona şöyle demiştim:

“Evet evladım. Bir kitap bazen bir insanın kaderini bile değiştirebilir.”

O an, eğitimin bütün felsefi derinliğinin sınıftaki bir sobanın devrilen ışığında nasıl da somutlaştığını gördüm. Çocuğun gözleri büyüdü, kitabı iki eliyle kavradı ve titrek bir sesle "O zaman ben de büyümek istiyorum hocam," dedi. İşte o anda anladım ki, eğitim dediğimiz şey, büyük teorilerin ötesinde; çocukların gönlünde uyanan bu sessiz dilekle yeniden ve yeniden doğuyordu.

Bugün, eğitimin asıl gücünün, zihni olduğu kadar duyguyu da beslemesinde saklı olduğunu görüyorum. Eğitim, hem aklın hem kalbin yolculuğudur; hem geleceği kuran somut bir güç hem de insanın içindeki umudu diri tutan görünmez bir ışıktır.

Teknoloji değişebilir, toplum dönüşebilir, öğrenme biçimleri başkalaşabilir. Ama eğitimin özü, yani insanın kendini aşma isteği, dünyayı anlamlandırma çabası ve daha iyi bir yarın kurma arzusu asla değişmeyecektir. Her çağ, kendi öğretmenlerini, kendi öğrencilerini ve kendi hayallerini yaratacak; fakat bu hayallerin temelinde daima aynı gerçek duracaktır:

Eğitim, insanın kendini ve dünyayı yeniden yazma gücüdür