İnsan ilişkilerinin en dikkat çekici yönlerinden biri, duygusal tepkilerimizin çelişkili doğasıdır. Sigmund Freud’un “İnsan saldırılara karşı kendini savunur ama iltifatlara karşı savunmasızdır.” sözü, bu çelişkinin özünü ifade eder. İnsan, tehdit içeren bir durumda kendisini koruma eğilimi gösterirken, olumlu bir geri bildirim karşısında savunma mekanizmalarını devre dışı bırakır. Bu durum, yalnızca duygusal değil aynı zamanda bilişsel bir açıklığı da temsil eder; çünkü iltifat, insanın varlığının onaylandığı, değerinin fark edildiği bir aynadır.Gerçekte insan, kusurları yüzüne söylendiğinde değil, güçlü yanları fark edildiğinde değişir.Eleştiri, psikolojik olarak bireyi geliştirme amacı taşısa da, çoğu zaman benliğin tehdit algısını tetikler. Sürekli eleştirilen bir birey, öz-savunma mekanizmalarını aşırı biçimde kullanmaya başlar ve bu durum onun içsel güven duygusunu zedeler. Eleştirinin amacı “iyileştirmek” olsa bile, kişi bu sözleri çoğu zaman kişisel bir saldırı olarak algılar. Sosyal psikoloji araştırmaları, olumsuz geri bildirimlerin bireyin özsaygısını düşürdüğünü ve benlik algısını savunmacı hale getirdiğini göstermektedir. Bu savunmacı benlik bilinci, kişinin kendisiyle kurduğu ilişkinin niteliğini dönüştürür; eleştiriden ziyade kendini korumaya odaklı bir varoluş biçimi ortaya çıkar.Buna karşın iltifat, bireyin benliğini güçlendiren ve onun kendilik algısını olumlu biçimde pekiştiren bir iletişim biçimidir. Nöropsikolojik araştırmalara göre, övgü almak beynin ödül merkezini harekete geçirir ve dopamin salgısını artırır. Yani iltifat,yalnızca duygusal bir hoşnutluk değil, biyolojik bir tatmin de üretir. Bu nedenle insan, övgüye karşı bilinçdışı bir açıklık gösterir. Ancak bu açıklığın bir sınırı vardır; iltifat, ölçüsüz kullanıldığında içtenliğini kaybeder ve manipülatif bir güce dönüşebilir. Yine de Freud’un belirttiği savunmasızlık, insanın iltifata tamamen açık olmasından değil, iltifatın özünde bir “kabul edilme” duygusu taşımasından kaynaklanır.Modern toplumda bu psikolojik dinamik, özellikle görünürlük kültürüyle daha belirgin hale gelmiştir. Sosyal medya, bireyin sürekli onay ve beğeni arayışını besler. Bir paylaşımın aldığı “beğeni” sayısı, kişinin öz-değerini belirleyen bir ölçüt haline gelir. Dışsal onaydan beslenen bu özdeğer, Freud’un savunmasızlık kavramıyla örtüşür; çünkü birey, artık saldırıya değil, övgüye karşı savunmasız hale gelmiştir. Dışarıdan gelen olumlu her geri bildirim, içsel güvenin yerine geçer. Oysa gerçek benlik gücü, dışsal onaylardan değil, içsel kabulden doğar.Yakın ilişkilerde ise eleştiri ve iltifat arasındaki bu denge daha da hassastır. Sevdiklerimizi en çok eleştirmemiz, onlara duyduğumuz beklentinin bir yansımasıdır. Fakat insanın değişimini sağlayan şey, eleştirinin sertliği değil, değer duygusunun gücüdür. Davranışçı psikolojide “olumlu pekiştirme” olarak adlandırılan bu ilke, bireyin ödüllendirildiğinde davranışını daha kalıcı biçimde değiştirdiğini öne sürer .Yani insan, kendisinde iyi olanın fark edildiği ilişkilerde büyür; sürekli kusurlarına odaklanılan ilişkilerde ise içe kapanır. Kimi zaman en yakınlarımızı “düzeltme” çabasıyla aslında onlara en çok zarar veririz. Oysa değişim, eleştirinin değil, anlaşılmanın dilinde başlar.Freud’un “iltifata karşı savunmasızlık” vurgusu, insanın duygusal kırılganlığını değil, duygusal açıklığını gösterir.Belirtildiği gibi, kırılganlık aslında insanın en büyük gücüdür; çünkü kişi, ancak duygusal olarak açık olduğunda gerçek bağlar kurabilir. İltifat, bu bağın kapısını aralar. İnsan, kendisini eleştiren değil, anlayan gözlerde var olur. Dolayısıyla savunmasızlık, bir zayıflık değil; insan olmanın, duygusal derinliğe sahip olmanın göstergesidir.Bu çerçevede insan doğasının en hassas noktası, iltifat ve eleştiri arasındaki dengeyi kurabilmektir. Eleştirinin gerekliliği, bireyin sınırlarını fark etmesinde; iltifatın önemi ise o sınırların içinde gelişim alanlarını açmasındadır. Ne sürekli eleştiri büyütür, ne de sürekli övgü. İnsan, değer verildiğini hissettiği ölçüde kendini dönüştürür. Sevgi dolu bir geri bildirim, çoğu zaman en sert eleştiriden daha derin bir etki yaratır. Çünkü insan, saldırıya karşı savunabilir ama sevgiye, inceliğe, iltifata karşı savunmasız kalır. Bu savunmasızlık, insana dair en insani tarafı, yani sevilme ihtiyacını ve görülme arzusunu açığa çıkarır. Gerçek değişim, bu görülme anında başlar.
Kaynakça
Baumeister, R. F. (2001). Self and identity: Integration across psychological perspectives. Guilford Press.
Brown, B. (2012). Daring Greatly: How the Courage to Be Vulnerable Transforms the Way We Live, Love, Parent, and Lead. Gotham Books.
Izuma, K., Saito, D. N., & Sadato, N. (2008). Processing of the incentive for social approval in the ventral striatum during charitable donation. Journal of Cognitive Neuroscience, 20(1), 1–11.
Skinner, B. F. (1953). Science and Human Behavior. Macmillan.