Sanal Düzlemde Toplumsal Dönüşüm ve Krizi "Yeni Çağın Eşiğinde"

Sosyal Bilimler - Toplumsal kültür, değerler, ritüeller ve davranış biçimleri üzerinden aktarılır.

İçinde bulunduğumuz çağın dijitalizm olarak adlandırırsak uçağın 21. yüzyıldan itibaren başlayan süreçle insanlık tarihinin birtakım değişim formlarını içinde barındıran, buna karşın son zamanlarda hızla değişen bir dünya basınca ile hayatımızı yönlendirmektedir. Özellikle 21. yüzyıl, insanlık tarihinin en radikal kırılmalarından birine sahne olmaktadır. Sanayi devrimleriyle üretim biçimlerinin değişmesi, matbaanın icadıyla bilginin kitleselleşmesi veya elektriğin keşfiyle gündelik yaşamın yeniden inşa edilmesi gibi devrimsel dönüşümler, günümüzün dijital devrimiyle kıyaslandığında bile daha sınırlı kalmaktadır. Çünkü dijital devrim sadece üretim ve iletişim araçlarını değiştirmekle kalmamış; hayatın her yerine dokunduğu kadar geleceğin dünyasını da şimdiden dizayn eden bir misyon üstlenmiştir. Bu bağlamda zaman, mekân, kimlik, aidiyet ve gerçeklik algısını kökten dönüştürürken; yeni emtialar üzerinden dünyaya yeni paradigmalar sunmuştur.??Dijital mecraların kendi kendini yarattığı bu dönemde, yeni yaşam alanlarini hayata ikame ederken, toplumsal dönüşümü de hızla gerçekleştirmektedir. Bu dönüşümün merkezi ise sanal düzlemdir. Sanal düzlem, yalnızca teknolojik bir altyapıyı değil; aynı zamanda insanın kendisini yeniden kurguladığı, toplumsal ilişkilerini dönüştürdüğü ve kültürel normlarını yeniden tanımladığı bir sahneyi ifade etmektedir. Fakat bu sahne beraberinde bir toplumsal dönüşüm krizini de getirmektedir. İnsan, bir yandan sınırsız imkânlarla karşı karşıya kalırken diğer yandan varoluşsal bir kırılma yaşamaktadır. İnsan oğlunun varoluşsal kollarına çoğu kere aykırı olan bu değişim ve dönüşüm; giderek hayatımıza giren trance insan modelleri ile yeni bir dünya düzeni hayal edilmektedir.??Felsefi açıdan bakıldığında bu kriz, Platon’un mağara alegorisini çağrıştırır: İnsan, gerçeğin gölgelerine bakarak yaşamaktadır. Sanal düzlemde ise gölge ile gerçek arasındaki sınır ortadan kalkmış, gölgeler gerçeğin yerine geçmiştir. Dolayısıyla sanal dünyanın ortaya koymuş olduğu yeni gerçeklik algısı insanın gölgesi değil kendi varlık bilincinin ta kendisi olmak gibi bir durum ortaya koymuştur. Psikoloji açısından, bu durum bireyin kimlik, aidiyet ve özgürlük duygusunda köklü sarsıntılara yol açmaktadır. Psiko-pedagoji bağlamında ise özellikle çocuk ve gençler, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişim süreçlerinde dijital kimlik baskısı altında kalmakta, yeni öğrenme biçimlerine adapte olurken yabancılaşma riskleriyle yüzleşmektedir.
Tarihsel Perspektif: Sanalın Kökleri
İnsanoğlu tekerleğin icadından itibaren sürekli kendini geliştiren, içinde bulunduğu çağın dinamik ve koşullarına uygun olarak varlığına idame ettirebilmek adına mücadele vermiştir. İşte süregelen süreçte insanlığın dijital nesnelerle tanışması ile beraber yeni bir dünya düzeni ve yeni davranışsal kodlar karşımıza çıkmıştır. Bu sürece tarihi perspektiften bakacak olursak: Teknolojik devrimler her zaman toplumsal krizleri tetiklemiştir. Matbaanın icadıyla birlikte bilgi seçkinlerin elinden çıkıp halka ulaştığında, kilise otoritesi sarsılmıştır. Sanayi devrimiyle köyden kente göç hızlanmış, geleneksel toplumsal bağlar çözülmüş, modern işçi sınıfı doğmuştur. Elektriğin ve iletişim teknolojilerinin yayılmasıyla birlikte gündelik hayatın ritmi değişmiştir.??Dijitaliz çağının hayata dair bir nevi dayatma olarak sergilediği ürünler, aparatlar, enstrümanlar, içerikler ve algı ve yaşam biçimleri ile ani ve hızlı bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Bu dönüşüm elbetteki yavaş olmakla beraber geçmişten günümüze hızlanarak kartopu misali artış göstermiştir.
Dijital devrim ise yalnızca üretim ve bilgi akışını değil, bizzat gerçeklik deneyimini değiştirmektedir. Artık birey, sanal ortamda kimlik inşa etmekte, ekonomik faaliyetlerini sanal piyasalar üzerinden yürütmekte, toplumsal ilişkilerini ekranlar aracılığıyla şekillendirmektedir. Böylece gerçek ile sanal arasındaki sınır, tarih boyunca hiç olmadığı kadar bulanık hale gelmiştir.
Sanal Düzlem ve Kimlik Krizi
Sosyoloji, kimliği toplumsal ilişkilerin ürünü olarak tanımlar. Fakat sanal düzlemde kimlik, yalnızca ilişkilerin değil, algoritmaların da ürünü haline gelmektedir. Algoritmalar üzerinden insan davranışlarının renklendiği şekillendiği ve tüketim emtialarının oluşturduğu yeni bilinçaltı manipülasyonlarla insanların düşünsel hayatından davranışsal boyuta kadar tüm yönlerini etkileyen bir sonuç ortaya koymuştur. Bunun en iyi örneğini sosyal medya üzerindeki yaşamsal izler kendini göstermektedir. Sosyal medya profilleri, oyun avatarları, metaverse kimlikleri ya da dijital cüzdanlarla tanımlanan ekonomik varlık, bireyin yeni kimlik katmanlarını oluşturur.??Bu noktada üç temel krizden söz edilebilir:?1. Anonimlik ve Yabancılaşma: Birey, anonim olmanın özgürlüğünü yaşarken aynı zamanda kendisine yabancılaşmaktadır. Kimliğini gizleyerek var olma, sahte bir benlik üretme eğilimi güçlenmektedir.?2. Dijital Narsisizm: Beğeni, takipçi ve izlenme sayıları üzerinden kurulan dijital statü, narsisistik bir kişilik yapılanmasını beslemektedir.?3. Aidiyet Sorunu: Geleneksel toplumsal bağların yerini sanal topluluklar almakta, fakat bu aidiyetler kırılgan, yüzeysel ve geçici olmaktadır.??Psiko-pedagojik açıdan bakıldığında, çocuk ve gençler kimlik gelişimlerini bu kırılgan sanal aidiyetler üzerinden yürüttüklerinde, benlik algısı zedelenmekte, özgüven sorunları ve sosyal kaygılar artmaktadır.
Sosyokültürel Dönüşüm: Gelenekten Sanala
Toplumsal kültür, değerler, ritüeller ve davranış biçimleri üzerinden aktarılır. Sanal düzlem, bu aktarımı hızlandırmakla birlikte bozucu bir etkiye de sahiptir. Geleneksel kültürün sürekliliği, sanal kültürün hızlı tüketim döngüsünde aşınmaktadır.??- Sanal Topluluklar: Forumlar, sosyal medya grupları, çevrimiçi oyun klanları yeni cemaatler olarak işlev görmektedir. Ancak bu cemaatlerin yüzeyselliği, bireyin kalıcı aidiyet geliştirmesini zorlaştırır.?- Kültürel Melezleşme: İnternet küresel kültür akışını hızlandırmış, yerel kültürler küresel normlarla etkileşim içine girmiştir. Bu durum, kültürel çeşitlilik kadar kültürel homojenleşme riskini de beraberinde getirmiştir.??Felsefi düzlemde, sanal kültürün gerçek kültürün yerine geçip geçemeyeceği tartışmalıdır. Zira sanal kültür, daha çok temsiller ve simülasyonlar üzerinden işlemektedir. Jean Baudrillard’ın “hipergerçeklik” kavramı burada açıklayıcıdır: Artık temsiller, gerçeklikten daha gerçekmiş gibi sunulmaktadır.
Ekonomik Boyut: Sanal Ekonomi ve Emeğin Krizi
Sanal düzlem yalnızca kültürel ve psikolojik bir alan değil, aynı zamanda ekonomik bir evrendir. Kripto paralar, NFT’ler, sanal oyun ekonomileri ve yapay zekâ destekli iş modelleri, yeni bir dijital kapitalizmi doğurmuştur.??Bu süreçte üç temel kriz göze çarpar:?1. Algoritmik Emek: İnsan emeği giderek algoritmalar tarafından yönlendirilmekte, iş gücü platform kapitalizmine bağımlı hale gelmektedir.?2. Güvencesizlik: Dijital ekonomide işlerin büyük kısmı geçici, serbest ve güvencesizdir.?3. Eşitsizlik: Dijital sermaye sahipleri ile dijital yoksullar arasındaki uçurum büyümektedir.??Psiko-pedagojik açıdan bakıldığında, gençler için “kolay para kazanma” algısı, oyun ekonomileri veya kripto yatırımlar üzerinden beslenmekte, emeğin değeri küçümsenmektedir. Bu durum, gerçek yaşamda emek ve sabır gerektiren süreçlerden kaçış eğilimini güçlendirmektedir.

Politik ve Hukuksal Kriz
Sanal düzlem, devletlerin egemenlik anlayışını sarsmaktadır. Artık bireylerin mahremiyetine dair en küçük veriler bile küresel teknoloji şirketlerinin elindedir.??- Gözetim Toplumu: Dijital gözetim, iktidarın en güçlü araçlarından biri haline gelmiştir.?- Siber Demokrasi: Sanal ortam demokratik katılımı artırma potansiyeline sahipken, aynı zamanda manipülasyon ve dezenformasyonun da en güçlü zemini olmaktadır.?- Hukuksal Belirsizlik: Siber suçlar, ulusal yasaların sınırlarını aşmakta; küresel bir hukuk düzenine duyulan ihtiyaç artmaktadır.??Felsefi açıdan bu kriz, özgürlük ve güvenlik arasındaki denge tartışmasını yeniden gündeme taşımaktadır.

Psikolojik ve Psiko-Pedagojik Etkiler

Dijitalleşme, bireyin psikolojik yapısını doğrudan etkilemektedir.??- Bağımlılık: Oyun, sosyal medya ve internet bağımlılığı, yeni bir küresel salgın haline gelmiştir.?- Yalnızlaşma: Sanal iletişim ağları bireyleri görünürde birbirine bağlarken, gerçekte derin bir yalnızlık üretmektedir.?- Algı Yönetimi: Bireyin düşünce ve duygu dünyası, algoritmalar aracılığıyla manipüle edilmektedir.??Çocuk ve gençler açısından bu süreç daha yıkıcıdır. Psiko-pedagojik açıdan:?- Bilişsel gelişimde dikkat dağınıklığı ve yüzeysellik artmaktadır.?- Sosyal gelişimde empati becerisi zayıflamakta, sanal iletişim gerçek iletişimin yerini almaktadır.?- Duygusal gelişimde ise kaygı, depresyon ve özgüven sorunları yaygınlaşmaktadır.
Sanal Dünyanın Riskleri ve Fırsatları
Her kriz aynı zamanda bir fırsat taşır. Sanal düzlem:?- Eğitimde sınırsız öğrenme imkânları sunar,?- Sağlıkta tele-tıp uygulamalarıyla erişimi artırır,?- Kültürde çeşitliliği ve yaratıcılığı besler.??Ancak fırsatlarla birlikte riskler de büyümektedir:?- Siber savaşlar uluslararası güvenliği tehdit etmektedir.?- Yapay zekâ etik sorunları gündeme taşımaktadır.?- İnsan zihni ve davranışları algoritmik manipülasyona açık hale gelmektedir.

Çözüm Önerileri: Krizi Aşmak
1. Dijital Etik Eğitimi: Toplumun her kesimine dijital etik bilinci kazandırılmalıdır.?2. Psiko-Pedagojik Destek: Çocuk ve gençler için dijital okuryazarlık ve bilinçli dijitalleşme programları geliştirilmelidir.?3. Felsefi Derinleşme: Teknolojiyi yalnızca araçsal değil, varoluşsal bir mesele olarak ele alan düşünce sistemleri geliştirilmelidir.?4. Toplumsal Dayanışma: Sanal cemaatlerin yüzeyselliğine karşı, gerçek toplumsal dayanışma ağları güçlendirilmelidir.?5. Hukuki Düzenlemeler: Küresel ölçekte siber hukuk normları geliştirilmelidir.

Sonuç:
Krizden Dönüşüme
Sanal düzlem, insanlık için hem en büyük imkân hem de en büyük kriz alanıdır. Bu kriz, yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda psikolojik, pedagojik, sosyolojik ve felsefi boyutlara sahiptir. İnsanlık, sanal düzlemi bilinçli bir şekilde yönetmeyi başarırsa, bu kriz bir dönüşüm fırsatına dönüşebilir. Aksi halde, insanın kendi ürettiği sanal dünyada kaybolması kaçınılmaz olacaktır.