H.G: Nietzsche’nin önemi sizce neye dayanıyor?
M.B: Nietzsche birçok yönden önemli bir filozoftur. Her şeyden önce, Platon’dan beridir yapılagelen felsefe yapma tarzına yönelik eleştirileri bakımından önemlidir. Nietzsche, bir bakıma, “felsefe dışından” felsefi düşünmeye yönelik oldukça sert eleştirilerde bulunur. Neden felsefe dışından, çünkü kendini klasik filoloji alanında yetiştirmiş ve eğitimini bu alanda yapmış bir düşünür olarak bir klasik filoloji profesörüdür. Felsefe bölümlerinde kadro almak için çok uğraşmış, fakat bütün başvuruları felsefe eğitimi almadığı ve felsefede akademik bir geçmişi olmadığı gerekçesiyle hep reddedilmiştir.
Öte yandan felsefe ile bağına baktığımızda, bu bağın kimi noktalarda sorunlu olduğunu görebiliriz. Bazı filozofları kendi metinlerinden değil de dönemin önemli felsefe tarihi kitaplarından okuduğunu görmekteyiz. Böyle olması Nietzsche’nin bir düşünür olarak kendi değerlendirmelerini kendisinin yapmadığı anlamına gelmez. O, bağımsız bir düşünür olarak hep kendini var etme çabası içinde olmuştur.
Nietzsche, Platon üzerinden felsefeye yönelik eleştirilerini ikili bir çerçevede yapar. İlk olarak, filozoflar aklı, akılsallığı insan-varlık bağının arasına yerleştirip bütün her şeyi akıl ile ilişkisinde değerlendirmişlerdir. İkinci olarak, Platon’un “gerçek (hakiki), kavranılır dünya” ile “görülür dünya” arasında yapmış olduğu ayrımın özelde felsefi düşünmeye, genelde ise bütün bir düşünme alanına yön verdiği ve Hıristiyanlığın bu ayrımı bir öte dünya- bu dünya zıtlığına dönüştürdüğü görülmektedir. Bu şekilde bedensel olan her şey görülür dünya ile ilişkisinde hor görülmüş, hazlar ve içgüdüler küçümsenmiş ve insan kendinden, kendisiyle ilgili bilgiden uzaklaşmıştır. Oysa Nietzsche için sadece tek bir dünya vardır, o da içinde yaşadığımız dünyadır. Böylece Nietzsche’nin teoloji ile ilişkisinde her türlü rasyonel değerlendirmeyi dışarıda bıraktığını görmekteyiz. Buradan hareketle Hıristiyanlık ve Yahudilik ile yoğun bir hesaplaşma içine girmiştir. Düşünmesinin temelinde (bu) dünya içinde yaşayan insan vardır.
H.G: Nietzsche’nin posmodern düşünce ile bağı konusunda ne söylemek istersiniz?
M.B: Nietzsche’nin postmodern düşünce ile kurulan bağı akıl eleştirisi ve yazma biçimi çerçevesinde ele alınabilir. Ancak akıl eleştirisini öncelikle rasyonellik ile ilişkisinde değerlendirmek gerekiyor. Çünkü on yedinci yüzyıldan itibaren hakim olan akıl yürütme biçimi rasyonel düşünmedir. Hesaplayıcı bir düşünme biçimi olarak rasyonel düşünme her şeyi ölçüp biçerek ele almaya çalışmıştır. Bu ölçüp biçme ile aklın karşısına akıl olmayanı koyarak doğaya egemen olmayı isteyen insan zamanla kendi dünyasına da egemen olmaya başlamıştır. Bu da “toplum mühendisliği” olarak adlandırılan bir pratik olarak gerçekleşmiştir. Böylece insan dünyasındaki farklılık görmezden gelinmiş ve egemen yaşam biçimi kitlelere empoze edilmeye çalışılmıştır. Nietzsche insan dünyasındaki, yani insanlar arasındaki farklılığın farkındadır ve buna uygun bir dile getirişte bulunmaya çalışır.
Akıl eleştirisini ikinci olarak hakikatle ilişkisinde ele almak gerekmektedir. Buna göre akıl hakikatlere ulaşmada en önemli ve en güvenilir yeti olarak görülmektedir. Oysa Nietzsche akıl-hakikat ilişkisini eleştirerek hakikati perspektif düşüncesiyle bağlantılı olarak ele almaktadır. Buradaki perspektif olan bitene bakarken durduğumuz yer, konum anlamındadır. Bu yeri, bu konumu da ahlak ile ilişkilendirir. Buna göre her bakış bir ahlaktan bakıştır. Bu bakışla yapılan değerlendirmeler de perspektifli hakikat düşüncesiyle ifade edilir. Nietzsche’nin burada hakikati bilgi ile ilişkisinde ele aldığını görmekteyiz. Burada perspektif bize bir bilgi sunar ve bu bilgiyle olan bitene ilişkin değerlendirmeler yapılır. Bu akıl eleştirileri Nietzsche ile postmodern düşünürler arasında bir bağın kurulmasına neden olmuştur. Çünkü onlar da akla yönelik “sert” eleştirilerde bulunmaktadırlar.
Postmodern düşünce ile kurulabilecek ikinci bağ ise Nietzsche’nin yazma biçimidir. Birkaç metni hariç genelde fragmanlar şeklinde bölük-pörçük yazan Nietzsche metaforlar ile düşünür. Metaforları felsefesinde kullanan en önemli “ikinci” filozoftur. İlki, benim açımdan, Platon’dur. Ancak zamanında metafor üzerine çok kafa yorulmadığı için Platon’un kendi yaptığı işi bu şekilde adlandırması mümkün değildi. Onun felsefi düşünmeye hem soluk aldırmak hem de temel oluşturmak için kullandığı mitoslar metaforlar ile doludur.
Nietzsche’ye bakacak olursak eğer, onun “kan”ı, “ırk”ı, “kara vicdan”ı, “ben”i vs. hep metafor olarak kullandığını ve bu metaforların kullanıldığı bağlamlarda bu kavramların farklı anlamlara geldiğini görebiliriz. Dolayısıyla yazma biçiminin de “postmodern” diye adlandırılan düşünürler tarafından bir ilham kaynağı olarak görüldüğünü ve kullanıldığını söyleyebiliriz. Ancak bu, Nietzsche’nin postmodern bir düşünür olduğu anlamına gelmez. Postmodern düşünceye kaynak olmak başka şey, postmodern bir düşünür olmak başka şeydir. Nietzsche sadece postmodern (buna ek olarak postyapısalcı) düşünceye ilham kaynağı olmamıştır; Eleştirel Teori (özellikle Adorno), Heidegger, Gadamer, Varoluşçuluk vs. üzerin(d)e de etki yapmıştır. Dolayısıyla Nietzsche’yi sadece bir düşünce bağlamı ileilişkilendirmek doğru bir yaklaşım değildir.
H.G: Nietzsche’nin anti-semitzm ile ilişkilendirilmesi ve kadınlara dair düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
M.B: Nietzsche gençlik döneminde “Alman vatanseverliğinin ve milliyetçiliğinin” etkisi altındadır. Ancak “vatanseverlik” ve “milliyetçilik” düşüncesi Nietzsche ve arkadaşlarının biçimlendirdiği bir anlam çerçevesine sahiptir. Sonrasında “vatanseverlik” ve “milliyetçilik” düşüncesiyle arasına yavaş yavaş mesafe koyacaktır. Bununla birlikte “anti-semitizm” düşüncesi Richard Wagner’ın karısı Cosima Wagner’ın etkisi ile bir süre daha devam etmiştir. Wagner ailesi ile arası açıldıktan sonra “anti-semitizm” etkisi hızla kaybolmuştur. Düşünme serüveninin son yıllarında hem milliyetçilik hem de anti-semitizm artık Nietzsche’nin sert eleştirilerinin odağı olacaktır. Bu çerçevede, milliyetçiliğin, hele bir de anti-semitizm ile şekillenen versiyonunun en amansız eleştirilerini yapacaktır. Bu süreçte dinsel düşünme ile geçmişten beridir arasına koyduğu mesafeyi daha da derinleştirecek ve dinsel bakış açılarını da yoğun bir şekilde eleştirecektir.
Öte yandan, kadınlara dair düşünceleri onun zaman zaman eleştirilmesine sebep olmuştur. Metaforlara dayalı değerlendirmeleri farklı çevrelerde farklı etkiler yapmıştır. Lou Salome ile ilişkisinin kadınlara yönelik bakışını olumsuz yönde etkilediğiyle ilgili değerlendirmeler, onun bir “kadın düşmanı” olarak görülmesine neden olmuştur. Bu konuda, onun hakkında yazılan en son biyografilerden birinin yazarı olan Julian Young Nietzsche’nin Lou Salome ile ilişkisinin, zaten önceden var olan kadınlara ilişkin bakışını açık ettiğini, kız kardeşi ile mektuplaşmalarından hareketle, dile getirmektedir. Ben bu konuda biraz farklı düşünüyorum. Lou Salome ile ilişkisinden etkilendiği ve zaman zaman Salome’ye haksızlık ettiği yönündeki değerlendirmelere katılıyorum. Ancak Nietzsche’nin metinlerini titizlikle incelediğimizde kimi yerlerdeki metaforlarının “düz” bir anlamda anlaşıldığını görebiliriz. Bunun yanında kadınlara ilişkin bir tespitte bulunması, onun bu tespiti onayladığı anlamına gelmez. Bir tespitte kadınların içinde bulundukları durumun ve kadınların “genel tutumlarının” bir değerlendirmesi, bir eleştirisi yapılabilir -ki Nietzsche de bunu yapmaktadır.