Bir Çocuğun Kalbinde Büyümek: Anne-Baba Rolleri Üzerine

Fikir Yazıları - Bir Çocuğun Kalbinde Büyümek: Anne-Baba Rolleri Üzerine “Çocuklar, anne babalarının söylediklerinden çok, yaşadıklarını öğrenir.” — Carl Gustav Jung Hanife DUYGULU

Bir Çocuğun Kalbinde Büyümek: Anne-Baba Rolleri Üzerine

“Çocuklar, anne babalarının söylediklerinden çok,

yaşadıklarını öğrenir.” — Carl Gustav Jung

Hanife DUYGULU

Bir çocuk dünyaya gözlerini açtığında, sanki ilk algıladığı şeyler gözleriyle gördükleriymiş gibi düşünürüz. Oysa bir bebek, her şeyden önce hatta doğmadan önce hisleriyle tanışır. Kalbinin en derinlerinde hisseder; güvende mi, ilgileniliyor, seviliyor, isteniyor mu?.. İşte tam da bu noktada, anne ve babanın görünmez ama sarsılmaz rolleri başlar. Çünkü çocuk, sadece dünyaya getirilip beslenerek fiziksel ihtiyaçları giderilmekle değil; sevgiyle, sabırla, şefkatle ve güvenle yetiştirilerek büyütülür. Anne, bir çocuğun dünyadaki ilk sığınağıdır. Annenin karnında taşıdığı andan itibaren çocukla arasında kurulan bağ, doğumla birlikte zirvesine ulaşır. Ama annenin rolü yalnızca fiziksel bakımla sınırlı değildir. John Bowlby’nin Bağlanma Kuramı, çocuğun annesiyle kurduğu güvenli ilişkinin gelecekteki tüm bağlarının temelini oluşturduğunu savunur. (Bowlby, 1969) Anne, sevgiyi öğretir ama sadece sarılarak değil; sabrederek, bekleyerek, gerektiğinde geri durarak. Her göz teması, her sakin cümle, çocuğun benliğine işlenir. Bir çocuk annesinin ellerinde sadece büyümez; o ellerle “kendini değerli hissetmeyi” öğrenir. Annenin görevi sadece korumak da değildir. Hayat bazen dikenlidir ve çocuk, o dikenlerle nasıl başa çıkacağını da öğrenmelidir. Bu yüzden bazen çocuğa “hayır” demek de bir annenin sevgisini gösterme şekillerinden biri olabilir. Baba ise çoğu zaman dış dünyanın temsilcisidir çocuk için. Gücün, kararlılığın, yol göstericiliğin sembolü gibi görülür. Ancak çağ değişiyor ve ne mutlu ki artık babalar da yalnızca ekmek getiren figürlerler olmaktan uzaklaşıyorlar. Modern çağ, duygularını ifade eden, çocuğuyla empati kuran ve aktif zaman geçiren babaları öne çıkarıyor. Araştırmalar, babaların duygusal katılımının çocukların bilişsel ve sosyal gelişiminde büyük rol oynadığını göstermektedir. (Lamb, 2010) Anne ve baba, bir çocuğun hayatında sadece bir birey değil, birlikte kurdukları dünyanın vazgeçilmez parçalarıdır. O dünyada çocuğun öğrendiği her şey—davranış kalıpları, sevgi aktarımı, hataların telafisi—ilerleyen zamanlarda çocuğun hayatına kılavuzluk eder. Albert Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramına göre çocuklar gözlemleyerek öğrenir. Ebeveynler arası iletişim biçimi, çocuğun gelecekteki ilişki kurma becerilerine dönüşür. (Bandura, 1977) Evde saygı varsa, çocuk saygılı olur. Evde anlayış varsa, çocuk anlayan bir birey olur. Her sarılış bir iz bırakır, her ihmal bir boşluk… Hiçbir anne ya da baba kusursuz değildir, olamaz da. Gelişim psikolojisi alanında çalışan uzmanlar, çocuğun duygusal gelişimi açısından ebeveyn tutarlılığının mükemmellikten çok daha önemli olduğunu vurgular. (Erikson, 1950) Önemli olan, samimi ve tutarlı olmaktır. Hatalar yapılabilir ama bu hatalarla yüzleşme şekli, çocuğa düşüldüğünde nasıl ayağa kalkılacağını öğretir. Bir çocuğa sevildiğini hissettirmek, onun için en pahalı oyuncaktan çok daha değerlidir. Çünkü çocuğun hafızasında kalacak olan şey, hangi oyuncağa sahip olduğu değil, yanında kimlerin olduğudur. Bir çocuğu yetiştirmek, sadece onu büyütmek değil; kendini de yeniden inşa etmektir. Anne ve baba olmak bir ömür süren bir yolculuktur. Bu yolculukta bazen yorulur insan, hata da yapar, bazen yetmediğini hisseder. Ama unutulmamalıdır ki bir çocuğun ihtiyacı olan şey mükemmellik değil; gerçek sevgi, ilgi ve emektir. Çocuklar en çok, içten olanı anlar.
Ve bir gün… Çocuk büyür, kendi yoluna gider. Ama giderken ardında taşıdığı en büyük miras, annesinin sesi, babasının bakışı, birlikte kurulan o sevgi dolu dünyanın izleridir. Tam da bu yüzden çocuk yetiştirmek, yalnızca bir görev değil; silinmez bir iz bırakmaktır.