Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Yolunda Gitmeyen İşler Üzerine: Yaşadığımız Çağa Dair Bazı Sayıltılar

Hamit Ölçer

Kategori: Sosyoloji - Tarih: 07 Haziran 2024 12:47 - Okunma sayısı: 329

Yolunda Gitmeyen İşler Üzerine: Yaşadığımız Çağa Dair Bazı Sayıltılar

Yolunda Gitmeyen İşler Üzerine:

Yaşadığımız Çağa Dair Bazı Sayıltılar

Henüz tam olarak neye benzeyeceğini bilemediğimiz bir manzarayla karşı karşıyayız. Ama yine de az çok neye benzediğini bildiğimiz bir manzara var karşımızda. Ve işte burası işlerin yolunda gitmediği bir manzaradır.

“Yaşadığımız çağ" sözcüğünün esnek ve uzak geleceği dahi kapsayacak denli bir içeriğe sahip olduğunu düşünüyorum. Şu halde yaşadığımız çağdan, başka bir deyişle günümüz dünyasından söz etmek bir anlamda şimdiyi düşünmek ve aslında geleceğimize dair birtakım kaygılara sahip olmak demektir.

Bu yazıda çok genel bir sosyolojik imgelemde bulunmaya çalışacağım. Bunu yapmaya çalışırken henüz detaylı bir araştırma ve inceleme içinde olduğumu söyleyemem. Ancak edindiğim izlenimleri çeşitli sayıtlılar halinde ifade etmekle yetineceğim şimdilik. Yöntemsel açıdan bu sayıltıları ve ilgili açıklayıcı fikirleri belirli düşünürlerin ortaya koydukları çalışmaların ışığında şöylece sıralayabiliriz:

1.Küresel çapta internet tabanlı iletişim teknolojileri günümüz dünyasının şekillenmesinde en temel rolü oynamıştır. Her şey belirli bir an’da olup bitmektedir. Herkes internetleşmiş ağlar üzerinden sanal uzantılı gündelik dünyanın ve toplumsallığın yeniden üretimine katkı sunuyor görünmektedir. Öte yandan bu ağlaşmış toplumsallık aslında tamamen kapitalist alış-veriş sisteminin ürünü olarak her gün yeniden üretilmektedir. Çağımız Manuel Castells’in belirttiği üzere bir “enformasyonel toplum” veya “enformasyonel kapitalizm” çağıdır.

2.İnternet teknolojileri insanlığa sunmuş olduğu faydaların yanında aynı zamanda “anlam yitimine” yol açmıştır. Geçmiş, tarih, mazi, milat fikri veya belirli bir doğruluk ya da hakikat söz konusu değildir. Her şey karmakarışık bir hal almıştır. Sanal ile gerçeklik içiçe girmiştir. Açıktır ki internet teknolojileri insanlar ve toplumlar için bilgi akışının esnekliği açısından çok önemli fırsatlar sunmuştur. Öte yandan özellikle sosyal medya paylaşım sitelerinin gelişmesiyle beraber, gündelik toplumsal etkileşimin sahicilikten uzak birer simülakra dönüştüğünü, gerçeğin yerini çoğu kez tam olarak ne olduğunu anlamlandıramadığımız bir yapay gerçekliğin aldığını görmekteyiz. Bu durumda Jean Baudrillard’ın bakış açısıyla bildiğimiz anlamda bir toplumsallıktan söz edemiyoruz. Ve geldiğimiz nokta geleneksel anlamda toplumsallığın yitimidir. Böylece bizim bir anlam arayışı içinde olduğumuz açıktır. Zira olgular dünyasının katılıkları ve her şeyin rasyonalize edilip paketlendiği bir ortamda insanlığın her zaman için kendi insanlığından çıkma riskiyle karşı karşıya bulunduğunu söyleyebiliriz.

3.Günümüz dünyasının manzarasında gözetim-denetim teknolojileri mahremiyet duygusunun yitimine yol açmıştır. Mahremiyet kavramı yalnızca cinsel mahremiyeti ifade etmez. Bunun yanısıra mahremiyet duygusu en temelde insan hayatının maddi ve manevi tüm değerlerini kapsar. Kişisel güvenlik hissinden uzak bir biçimde yaşıyoruz. Gözetim-denetim teknolojilerinin başlangıçta insanlığın yararı için, güvenlik maksatlı olduğunu düşünmek iyimser olmamızı sağlayabilir. Öte yandan yalnızca geleneksel gözetim ve denetim teknolojileri değil, aynı zamanda bu gözetim ve denetimin dijital-algoritmik versiyonlarının işleyişinin kaygı verici olduğunu söyleyebiliriz. Zira en basitinden bir Google hesabımızın açık olduğu bir yerde algoritma esasına göre işleyen her türlü dijital-sanal mecranın tüm alışkanlıklarımızı, yapıp etmelerimizi belirli bir mantığa göre kategorize etmesi ve arşivlemesi sır değildir. Algoritmaların ve dolayısıyla algoritmik yönetimselliğin henüz emekleme aşamasında olduğunu ve bu sistemlerin yapay zeka teknolojilerinin gelişmesiyle beraber ilerde bize neler yapabileceğini henüz tam olarak bilemiyoruz. Muhtemelen yakın gelecekte çok daha belirgin bir biçimde dijital faşistik bir dünyanın etkilerini yaşayacağız

4.Öteden beridir reklamların gittikçe şiddet dozunun artışıyla beraber insan iradesi ve seçme özgürlüğü son derece tartışmalı hale gelmiştir. Adorno ve Horkheimer’ın çok önceleri dikkatini çektiği bu meselenin şimdilerde çok daha geniş bir evrene yayıldığını görebiliyoruz. Özellikle dijital-sanal mecraların, sosyal medya platformlarının artışıyla beraber kültür nesnelerinin aşırı ölçüde birer dijital metaya dönüştüğünü görmekteyiz ve burada daha çok standartlaşmış ve tek tipleştirilmiş bir beğeni kalıbının geliştiğine tanıklık etmekteyiz.

5.Sosyal medya platformları insanlar arası iletişimi kolaylaştırmakla beraber insan ilişkilerine ruhsal-psikolojik denilebilecek “zararlar” da vermiştir. Tüm etkileşim tarzlarımız “beğen”ilip beğenilmeme ölçüsüne indirgenmiştir. Bu durumun en basitinden kişinin kendi benlik algısında, kişilik imajında bir sorgulamaya neden olduğu ve adeta toplumsal bir paranoyaya neden olduğu söylenebilir.

6.Günümüz dünyasının belki de en önemli sorunlarından biri de giderek artan denetim ve güç olgusu ile yine giderek aşırıya varan kaotik ve denetim dışı bir özgürleşme ve bireyselleşme pratiğinin karşımıza çıkmasıdır. Bir yandan üzerimizdeki artan denetimin ve gücün etkisinden kurtulmak isterken bir yandan da ortalığın keşmekeşinden, aşırı özgürlükçülükten de ciddi ölçüde endişe etmekteyiz. İşlevselci-yapısalcı toplumsal sistem ve uyum paradigmaları neredeyse tamamen iflas etmiştir. Öte yandan denetim ve özgürlükler noktasında dengeyi sağlayabilecek, hem düzeni tesis edici hem de insan hak ve özgürlüklerini koruyucu “toplumsal düzenleme mekanizması”nın varlığına ihtiyaç duyduğumuz açıktır.

7.Günümüz dünyasında bireyler her geçen gün daha aşırı biçimde, adeta birer gösterge veya marka değerine indirgenmiş tarzda ve çoğu kez anlamsız bir tüketim pratiği içinde gezinmeye devam etmektedir. Bireyler kendi psikolojik ve toplumsal kaygılarından uzaklaşmalarının bir yolu olarak sıklıkla gereksiz ve anlamsız bir tüketme eğilimi içine girmektedirler. Oysa ki bu tarz bir tüketim aynı zamanda bireyin ve dahası toplumsalın tüketimi ve anlamın tüketimi demektir. Tüketim bildiğimiz anlamda gerçek tüketimden sapmış ve adeta insanlar "tüketmeye zorlanmaktadırlar". Tüketim başlı başına otoriter bir rejim halini almıştır.

8.İnsan kaynaklı çevresel-ekolojik riskler ve nükleer felaket endişesi geleceğimizi tehdit etmeye devam etmektedir. Dünyada hala bölgesel birtakım gerilimler, krizler ve düşük yoğunluklu savaşlar söz konusudur. Ve bu gerilim, kriz ve savaşlar gerçek anlamda son bulmuş değildir. Ekolojik ve nükleer riskler her zaman için ciddi bir endişe kaynağı olarak karşımızda durmaktadır.

9.Dünyada bir çeşit kaotik bir “küresel anomi” dalgasıyla karşı karşıyayız. Kural ihlali her yerde gündelik hayatın bir parçası haline gelmiştir. Yalnızca kuralları ihlal edenler sınırları belirli olan ülkeler değil, aynı zamanda kuralları ihlal edenler sınırları belirli olmayan, devamlı göçebe, mülteci, organize suç toplulukları veya fundamentalist hareketler de günümüz dünyasının istikrarsızlaştırıcı (f)aktörleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yazan: Hamit Ölçer, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sosyoloji, Doktora Öğrencisi.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Sosyoloji Yazıları