Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular Klinik Psikoloji İletişim
DENİZE BAKMAK, BELAYLA KALMAK

DENİZE BAKMAK, BELAYLA KALMAK

Fikir Yazıları 07 Ekim 2025 20:36 - Okunma sayısı: 66

Büşra DENİZ

DENİZE BAKMAK, BELAYLA KALMAK


Bir deniz kaplumbağasından farkımız var mı?

Onun da bizim de bedenimizde plastik parçaları dolaşıyor…

.
Denize bakıyorum, güneşin sürtündüğü yüzeyi kıpır kıpır, titriyor. Huzurlu bir his gelip yerleşiyor bedenime; yüzümü güneşe dönüp gözlerimi kapatıyorum. Kıpırtının sesi bu sefer kulaklarımda titreşiyor. Bir süre tadını çıkarabiliyorum, sonra tuhaf bir his kaplıyor içimi. Yüzey çok güzel ama zihnimde denizin derinlerine indikçe, atıklarla iç içe geçen canlılar geliyor gözümün önüne. Midesinde plastik bulunan balıklar, poşet yutmuş deniz kaplumbağaları, pet şişelerle yuva kurmuş yengeçler. Bu his tarifi zor, karamsarlığa daha yakın; ama insanlar olarak yeterince çaba gösterirsek bu kirliliği yenebileceğimiz umudunu da içinde barındırıyor. Umudumun kaynağı, Batı düşüncesinin insanmerkezci mirasında yatıyor.

.
İnsan-doğa ikiliğinin tarihi oldukça eskiye dayanır. İnsanın doğayı araçsallaştırması, onu sınırsız bir kaynak olarak görmesi ve üzerinde mutlak bir hakimiyet kurabileceğine inanması… Hem katledişte hem de düzeltme çabalarında bu anlayışın izleri var. Oysa bu sahnede tek oyuncu biz değiliz.
Donna Haraway Belayla Kalmak (Staying with the Trouble) kitabında insan-doğa ikiliğinin ötesine geçen bütüncül bir anlayış sunar. Ona göre insan ve doğa, teknoloji ve biyoloji arasındaki keskin ayrımlar, gerçekliğin karmaşık yapısını yansıtmaz; aksine bu unsurlar sürekli etkileşim içindedir ve sınırlar giderek belirsizleşir. Bu yaklaşım, geleceğe dair aşırı iyimser ya da karamsar senaryolar yerine, içinde bulunduğumuz durumun karmaşıklığını kabul etmeye davet eder. İnsan, doğa, teknoloji ve diğer canlılar arasındaki çok katmanlı ilişkiler, birlikte yaşamanın yeni yollarını keşfetmek için bir zemin oluşturur.

.
Haraway, bu ilişkisel varoluş biçiminin bulunduğu çağa Antroposen ya da Kapitolosen yerine “Chthulucene” der. Chthulucene, hasarlanmış bir dünyada birlikte yaşama ve birlikte ölme pratiklerini kavrama sürecini ifade eder. Gerçekten var olmak, ancak birlikte varolmakla —becoming-with— mümkündür. Bu varoluş bedensel, birbirini üreten ve geçmiş ya da gelecekte değil, şimdide hazır bulunma halidir. Dolayısıyla tek bir mekân, tek bir zaman ya da tek bir anlamdan ziyade, sonsuz kombinasyonlara sahip mekânlarda, zamanlarda ve anlamlarda sürekli birlikte oluşuruz. Bu birlikte oluşta belayla kalabilmek, şimdiyi tüm olanlarla birlikte kabul etmektir. Bizi sorunun dışına çıkmaya değil, onun tam ortasında kalmaya davet eder.
Çünkü birlikte var olmak, sadece güzelliği paylaşmak değil, rahatsız edici yakınlıklarla da yüzleşmektir.

.
Belayla kalmak, burada bu ilişkiselliği fark etmek, içinde özenle ve dikkatle var olmaya çalışmak anlamına gelir. Özen ve dikkat yalnızca büyük ekolojik projeler ya da toplu politikalarla sınırlı değildir; gündelik hayatın en sıradan anlarında bile kendini gösterir. Bir plastik şişeyi çöpe atarken onun yolculuğunu, denize mi karışacağını yoksa geri dönüştürülüp başka bir forma mı bürüneceğini düşünmek bir dikkat biçimidir. Alışverişte tek kullanımlık bir poşet yerine kendi çantanı taşımak, evdeki atıkları ayrıştırırken onların hangi canlıların yaşamına karışabileceğini hatırlamak da öyle.

.
Yediğimiz yiyecekleri seçerken yalnızca kendimizi değil, o yiyeceğin toprağa, suya ve emeğe bıraktığı izi de gözetmek bir özen eylemidir. Denize bakarken yalnızca yüzeydeki huzuru değil, derinlerdeki kirliliği de fark etmeyi sürdürmek; kaplumbağanın poşetle, yengecin pet şişeyle kurduğu zoraki akrabalığı görmezden gelmemek de aynı şekilde. Haraway’in response-ability (yanıt-verebilirlik) dediği de budur: başkalarının izlerini, ihtiyaçlarını ve varoluşlarını duyumsayarak onlara karşı sorumluluk geliştirmek. Yani mesele yalnızca çözüm üretmek değil, karmaşık ilişkilerin içinde dikkatle, duyarlılıkla kalabilmektir. Bu küçük görünen bireysel tavırlar, kolektif eylemlerin filizlenmesi için sessiz bir zemin hazırlar. Bu tavırlar bize yalnızca özenin gündelik halini göstermez; aynı zamanda Haraway’in Chthulucene adını verdiği çağda varoluş biçimimizi de işaret eder.

.
Chthulucene’de kesin bir çözüm, reçete ya da mutlak sonuç yoktur. Çünkü modern düşüncenin planlanabilirlik, kontrol edilebilirlik ve öngörülebilirlik gibi varsayımları artık geçerliliğini yitirmiştir. Haraway’in çağrısı, çözüm üretmeye değil, varoluşlarımızın tuhaf akrabalıklarını —oddkin— kabul etmeye ve bu ilişkiler içinde dikkatle kalmaya yöneliktir. Oddkin, kan bağıyla değil; zorunlulukla, tesadüfle ya da krizle ortaya çıkan akrabalıkları ifade eder. Yaşam zaten bu tuhaf akrabalıkların içinde sürüp gitmektedir.

.
Bu tuhaf akrabalıkların görünür olduğu yerlerden biri, insan eliyle ortaya çıkan atıkların başka yaşamlarla kurduğu ilişkilerde karşımıza çıkar. Asıl mesele, düz bir neden-sonuç zinciri gibi işleyen bir düzen arayışına sıkışmamakla ilgilidir. Yaşam, çok yönlü, çok zamanlı ve çok mekânlı ilişkiler ağı içinde sürer. Sorunun insan kaynaklı olduğunu bilsek de, insanın elinden çıkan plastik ya da atık başka maddelerle ve canlılarla birleşerek kendi özerk yolculuğuna çıkar. Atıklar bizim bıraktığımız izler olmakla birlikte, ilişkilendikleri diğer varlıklarla karmaşık yaşama ve ölme pratiklerine sahiptirler. Bu durumda mesele, yalnızca plastiği kimin bıraktığı değil ya da kimin yok edeceği değil; onun kiminle, nerede, ne şekilde ilişkiye girdiğidir.


Tam da bu karmaşık ilişkileri kavrayabilmek için Haraway, ‘dokunaçlı düşünme’ adını verdiği bir yaklaşımı önerir. Dokunaçlılar, denizanaları ve örümceklerden insanlara ve mikroorganizmalara kadar uzanan, karmaşık bağlarla örülü Chthulucene yaratıklarıdır. Bu bağlar düz ve tek yönlü değil; çok katmanlı, çok yönlü ve çok zamanlıdır. İnsan ve insan-olmayanlar, birbirine bağlı akrabalar gibidir. Haraway’in akrabalıktan kastı da tam olarak budur: Chthulucene zamanında karşılaştığımız sorunlarla başa çıkarken kurduğumuz beklenmedik akrabalıklar, tuhaf işbirlikleri ve birliktelikler. Bu ilişkilerde birbirimize sürekli ihtiyaç duyduğumuzun bilincinde olarak, özen gösterme ve yanıt-verebilme yetisiyle bağ kurmak, Haraway’in düşünce sisteminin temelidir. Üstelik bu yalnızca soyut bir çağrı değil, somut pratiklerde de örülen bir yanıt-verebilirlik biçimidir. Nitekim Haraway, kitabında buna örnek olarak tığ işiyle yapılan mercan resiflerini gösterir.

.
Tığ işi mercan resiflerinden, insanların yeniden canlanmaya katkıda bulunacak bağlantılar kurmasını sağlayan aktivist bir proje olarak bahseder. İçinde bilim, sanat ve matematik vardır. Bu durum düşünme, iş ve oyun aracılığıyla akrabalık kurma, dokunaçlarla hissetme ve yeni yaşam becerileri edinme gibi yeteneklerin gelişmesine ve sürekli bağlantı kurulmasına olanak sağlar. Bu bağlantılar yaratılabilir niteliktedir. El sanatçıları bir araya gelerek tığ ve iplik kullanımıyla farklı konseptlerde mercan resifleri yaratırlar. Bu eserlerden bazıları sağlıklı resifleri yansıtırken, bazıları ise günümüzde içinde bulundukları sorunları temsil eder. Haraway buna “yakınlık olmadan samimiyet” örmek adını verir. Bu projenin ana karakterleri resifler, ne bilimsel çalışmalarla ne de doğrudan temas olmadan bir birlikte oluşun içinde varolurlar. Bu birlikte oluş, ona göre küresel endüstrinin sebep olduğu kirliliğin mercanlar üzerindeki etkisini farkettirme potansiyeline sahiptir. Haraway'in ekolojik farkındalık literatürüne sunduğu bu değerli katkı dikkat çekicidir. Özen gösterme ve yanıt verebilirlik pratiğini somutlaştıran bu projenin, geleneksel belgesel veya bilimsel araştırmalardan farklı olarak, daha derin ve kalıcı bir farkındalık yaratma potansiyeli taşıdığını düşünüyorum. Bilimsel araştırma sonuçları veya belgeselle bir anlık, bireysel, tek yönlü ilişki içinde oluşabilecek farkındalık yerine, bu ve bunun gibi projelerle zamana yayılan, somut bir iz bırakan(örülmüş resifler, kurulan arkadaşlıklar, yeni proje potansiyelleri), çoklu bir ilişki içinde(tığ, ip, plastik, insanlar, mekanlar) oluşan farkındalık bana daha etkileyici geliyor. Tam da bu noktada, Haraway’in bizi davet ettiği bu yeni düşünme ve ilişki kurma biçimi, ekolojik farkındalığın indirgemeci biçimlerine kuvvetli bir itiraz olarak beni yolda yürümeye istekli hale getiriyor.

.
Kaplumbağanın poşeti denizanası sanarak yuttuğu bilinir. Bu varsayımı kabul ettiğimde, en çok şunu merak ediyorum: Poşetin, denizanası olmadığını ne zaman fark eder? Ağzına aldığında mı, yutarken mi, yoksa bedenine yerleştiğinde mi? Belki de hiç fark etmez. Belki o fark ediş, bizim anlamaya çalıştığımız gibi bir bilinç anı değil; kaygan olmayan bir şeyin diline temas ettiği an, bedenin verdiği sessiz bir sinyaldir. Hangi aşamada fark ettiğini bilmek bize kaplumbağa ile ilgili nasıl bir bilgi verir? Peki yalnızca ilişkiye odaklansak, burada neler görürüz? Aralarındaki ilişki dokunaçlıdır. Beden olarak dokunaçlı bir ilişkiye girmişlerdir artık. Üstelik bu ilişkide hiyerarşik, kapsayan, tahakküm eden bir ilişkiden söz edemeyiz. Poşet farklı bir mekanda varolmaya, varoluşunun başka versiyonlarını yaşamaya başlayacak. Kaplumbağanın midesinde ya da yutağında kalacak ta ki farklı mekan ve zamanda diğer yaşama ya da ölme versiyonuna geçene dek. Kaplumbağa da doğakültürün yarattığı bu malzeme ile başka yaşama ya da ölme versiyonlarına geçecek. Artık aralarında olan ne varsa bunlar onların birbirlerine olan yanıtverebilirliğini ortaya çıkaracaktır. Kaplumbağanın yanıt-verbilirliğinden birisi ölmek, poşetinki ise biraz daha küçük parçalara ayrılarak başka bedenlerde yaşam alanı kurmak olabilir. Her ikiside anlamını bile bilmedikleri” temiz bir gelecek” için bir şey yapıyor değildirler. Karşılaşmalarında bedensel ilişkileri neyi gerektiriyorsa onu yapmaktadırlar. Ortada bir sorun varsa onunla orada o mekanda ve zamanda kalırlar.

.
Bir deniz kaplumbağasından farkımız yok aslında. Onun da, bizim de bedenimizde plastik parçalar dolaşıyor. Kaplumbağa poşeti yuttuğunda plastik onun bedeninde başka bir hayata, başka bir ölüme dönüşüyor. Biz de mikroplastikleri soluduğumuzda, aslında bu tuhaf akrabalığın bir parçası oluyoruz. Haraway’in “oddkin” dediği şey tam da bu: Beklenmedik akrabalıklar. Poşetle kaplumbağa, insanla mikroplastik arasındaki çoklu bağlar.

.
Haraway, D. (2016). Staying with the Trouble: Making Kin in the Chthulucene. Duke University Press.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Fikir Yazıları
Çocuğun Ebeveynini Seçmek

Fikir Yazıları02 Ekim 2025 21:48

Çocuğun Ebeveynini Seçmek

Phil Williams’ın Raporu: “2040’ta 5. Dalga Organize Suç” [Organize Suçun Değişen Karakteri Üzerine]

Fikir Yazıları24 Eylül 2025 16:22

Phil Williams’ın Raporu: “2040’ta 5. Dalga Organize Suç” [Organize Suçun Değişen Karakteri Üzerine]

Miras Yükü

Fikir Yazıları20 Eylül 2025 01:25

Miras Yükü

AYNI KÖKTEN GELEN İNANÇLAR

Fikir Yazıları17 Eylül 2025 13:45

AYNI KÖKTEN GELEN İNANÇLAR

Anne-Baba ve Çocuk İletişimi

Fikir Yazıları16 Eylül 2025 20:37

Anne-Baba ve Çocuk İletişimi

Fikir Yazıları15 Eylül 2025 13:56

"Açıksözlü" ve "İçten Pazarlıklı Olma" Halleri Üzerine Bir Yorum

Hesaplaşma

Fikir Yazıları02 Eylül 2025 23:35

Hesaplaşma

BİREYSEL LİYAKATSİZLİKTEN KURUMSAL ŞİZOFRENİYE

Fikir Yazıları02 Eylül 2025 23:12

BİREYSEL LİYAKATSİZLİKTEN KURUMSAL ŞİZOFRENİYE

KENDİ

Fikir Yazıları01 Eylül 2025 13:03

KENDİ

“Hayallerden Özgürlüğe Çocukların Birey Olma Yolculuğu”

Fikir Yazıları26 Ağustos 2025 23:58

“Hayallerden Özgürlüğe Çocukların Birey Olma Yolculuğu”