Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular Klinik Psikoloji İletişim
ASLINDA HİÇBİR ŞEYE DOKUNMADIK! Kuantum Fiziğine Yolculuk 6

ASLINDA HİÇBİR ŞEYE DOKUNMADIK! Kuantum Fiziğine Yolculuk 6

Bilim Felsefesi 03 Haziran 2025 13:22 - Okunma sayısı: 67

Eğitimci Yazar Hatice ERDEM

ASLINDA HİÇBİR ŞEYE DOKUNMADIK!

Hiçbir Şeye Gerçekten Dokunmadık… Ama Hep Hissettik...

“Eline bir taş alırsın, ‘dokundum’ sanırsın. Ama fizik der ki: Hayır, sen o taşa hiç dokunmadın!”

Bu cümleyi ilk duyduğumda duraksamıştım. Nasıl yani? Hayatım boyunca her şeyin dokunuşla başladığını sanmıştım: İlk adım, ilk düşüş, ilk sarılma…

Ama kuantum düzeyde işler böyle yürümüyor.

Atomlar aslında birbirine değmez. Madde dediğimiz şey, %99.999999… boşluktan oluşur. Geriye kalan minicik bir kütle ve etrafında dönen elektronlardan ibarettir.

Ve bu elektronlar —sen onları itmeye çalışsan da— başka bir elektronla asla tam olarak temas etmez. Mıknatıs gibi düşünün bunu.

Etrafınızda gördüğümüz her şey enerjiden oluşuyor demiştik defalarca. Titreşim seviyesine göre etrafımızdakiler katı ya da sıvı görünür. Yani suyun atomları daha hızlı titreşir, taşın ki ise daha yavaş titreşir. Tüm bu maddeleri bu şekilde görmemizi sağlayan ise beynimizin yorumudur. Çünkü bedenimiz de beynimiz de enerjiden ibarettir. Dokunma, duyma, görme eylemleri, sadece beynimizin bu elektrik sinyaller kodlarını yorumlamasından ibarettir. Bu konuyu anlamadıysanız kuantum fiziği serimi tekrar okumanızı tavsiye ederim.

https://www.nirvanasosyal.com/m/haberara.asp?q=Hatice+erdem

Tekrar konumuza dönelim. Neden hiçbir şeye dokunamıyorduk? Çünkü elektrostatik itme kuvveti denen bir durum vardır. Elektronlar aynı yüke sahiptir ve birbirlerini iterler. Senin “dokunma” hissin, aslında bu itmenin beyne sinyal olarak gitmesidir.

Yani elimizle bir nesneye dokunduğumuzda olan şey şudur: İki nesnenin yüzeyindeki elektronlar birbirini iter. Ve biz o kuvveti, “dokunma hissi” sanırız.

Peki O Zaman Dokunmak Nedir?

Burada durup düşünmeye değer: Madem hiçbir şeye fiziksel olarak temas etmiyoruz, Neden dokunduğumuzu hissediyoruz?

Cevap, algımızda saklı. Beynimiz, sinir sistemimizden gelen bilgileri gerçeklik olarak kodluyor. Yani gerçekliğimiz; maddeyle değil, algıyla tanımlanıyor.

Bu da bizi felsefenin kucağına atıyor:

“Gerçeklik ne kadar gerçektir?”

“Algılarımıza güvenebilir miyiz?”

“Ya dünya, sadece zihinlerimizin yorumladığı bir simülasyonsa?”

Fizik ve Felsefe yüzyıllarca farklı masalarda bunları tartışıp durmuştur. Kuantum Fiziği ise bu tartışmalara son noktayı koymuştur. Descartes’tan Matrix’e giden yol ise burada karşımıza çıkar.

Rene Descartes’ın meşhur sorusunu hatırlayalım:

“Gerçekten dokunuyor muyum, yoksa bir hayal görüyor olamaz mıyım?”

Bugün kuantum fiziği, bu soruya bilimsel bir zemin sunuyor. Gerçeklik, atomların değil, olası dalga fonksiyonlarının, etkileşim ihtimallerinin bir toplamı olabilir. Burada süperpozisyonu/ etrafımızda gördüğümüz her şey ışık dalgası ya da madde olarak olasılıklar havuzunda yüzer durur söylemini hatırlayın. Aslında her şey, Gözlemci/ biz baktığımızda madde bakmadığımızda ise dalgadır..

Evet, hiçbir şeye dokunmadık ama onları hissettik. Belki de en ilginç kısmı burası. Fiziksel olarak hiçbir şeye dokunmamış olabiliriz. Ama biz hissettik:

Bir omzun ağırlığını,

Bir annenin şefkatini,

Bir dostun elini,

Bir sevdanın sıcaklığını.

Çünkü asıl dokunuş maddeyle değil, enerjiyle olur. Tıpkı sevginin, korkunun, ilhamın... Bir bedene değil, bir bilince temas ettiği gibi.

Peki Temas Etmeden Yaşamak Mümkün mü?

Hayır. Temas şart. Ama artık biliyoruz ki, bu temas fiziksel olmak zorunda değil.

Bir bakış…

Bir söz…

Bir düşünce…

Ve hatta bir sessizlik bile

Kalbe, zihne, ruha dokunabilir.

Kilometrelerce ötesindeki bir ruha ulaşabilir enerji...

Bu yüzden,

Biz hiçbir şeye tam olarak dokunmasak da, her şeye temas edebiliriz. Çünkü dokunmak, bilinçle olur.

Düşün:

Birini yıllar sonra gördüğünde yüreğine dokunan neydi?

Elini mi tuttu, yoksa gözleri mi değdi sana?

Ya da bir kitap okuduğunda neden sayfalara değil de kelimelere “dokunmuş” gibi hissedersin?

Belki de asıl dokunuş, tenin değil — bilincin yaptığı bir şeydir.

Şimdi anlattıklarımı toparlayalım.

I. Kuantum Düzeyde Gerçeklik: Temasın İmkânsızlığı

Modern fizikte “madde” dediğimiz şey, alıştığımız katı, somut bir yapı değildir.

Atomun içinde %99.999999… boşluk vardır. Elektronlar ise, çekirdeğin etrafında neredeyse ışık hızında döner. Ve bu elektronlar birbirine yaklaşsa bile, asla değmez.

Neden mi?

Çünkü: Atomlar negatif yüklü elektronlarla çevrilidir. İki negatif yük birbirini iter. Sen elini masaya koyduğunda, aslında iki yüzey arasında bir kuvvet alanı oluşur. Beynin bu “itme”yi dokunma hissi olarak yorumlar.

Yani senin “dokunduğunu sandığın şey”, yalnızca elektriksel bir etkileşimdir.

II. Gerçeklik: Algı mıdır, Mutlak mı?

Bu durum bizi şu temel soruya götürür:

“Madem hiçbir şeye fiziksel olarak temas etmiyoruz, gerçeklik dediğimiz şey nedir?”

Filozoflar yüzyıllardır bu soruyu tartışıyor.

Berkeley, “Var olmak algılanmaktır” der.

Kant, “Biz nesnelerin kendisini (numen) bilemeyiz, sadece zihnimizin yorumladığı görünümlerini (fenomen) biliriz.”

Platon, gerçekliğin bir yansıma olduğunu söyler: mağaradaki gölgeler gibi.

Kısacası:

Biz yalnızca dünyayı algılarımızın filtrelediği şekilde deneyimliyoruz. Dokunmak da, bu filtrelerden biri.

III. Dokunma Hissi Neden Gerçektir?

Buradaki çelişki büyüleyici:

Bir şeyi gerçekten dokunmadığımız hâlde, dokunduğumuza nasıl bu kadar emin olabiliriz?

Çünkü beynimiz, elektriksel sinyalleri “dokunma” olarak yorumlamaya programlıdır.

Aynı sinir sistemi şu an hayal ettiğin bir nesneye dokunduğunu düşündüğünde de aktif hâle geçer.

Yani senin için gerçek olan şey, beynin yorumudur.

Bu noktada felsefi bir çöküş yaşanır:

“Gerçeklik, dış dünyada mı? Yoksa iç dünyamızda mı?”

IV. Empati ve Bilinç: Dokunmadan Temas Etmek

Şimdi tüm bu bilimsel ve felsefi altyapıyı bırakıp kendimize soralım:

Biz gerçekten dokunmadan temas edebilir miyiz?

Cevap: Kesinlikle evet.

Bir müzik bizi ağlatabilir.

Bir kelime içimizde yankı yaratabilir.

Bir bakış, bir omzun ağırlığına bedel olabilir.

Bu da gösteriyor ki, asıl temas maddesel değil; duygusal ve bilinçsel bir düzeyde gerçekleşiyor.

Aslında biz, maddelere değil anlamlara dokunuyoruz.

V. Bilimin ve Felsefenin Kesiştiği Yer: Boşlukta Birlik

Atomlar birbirine değmez… Ve evrende her şey boşlukla ayrılmış gibi görünür. Ama işte tam da o “boşluk” dediğimiz şey; Varlığın birliğini taşıyan alan olabilir.

Bu, kuantum alan teorisinin temelidir: Her şey aynı kuantum boşluğunda titreşir. Biz dokunmasak da, zaten hep bir olana bağlıyız.

İşte bu yüzden:

Biz hiç dokunmadık belki… Ama her şeyle içten içe temastaydık.

VI. Asıl Dokunuş Bilinçtedir

Dokunmak sadece fiziksel bir olay değil; algının, farkındalığın ve anlamın bir bütünüdür.

O hâlde belki de en büyük teması;

Bir kitabın cümlesinde,

Bir çocuğun gülüşünde,

Ya da bir rüyanın titreşiminde yaşıyoruz.

Ve bu yüzden:

Hiçbir şeye dokunmamış olabiliriz…

Ama her şeyi hissettik.

Hatırlayın, evrendeki her bir enerji parçacığı bilinçliydi ve bilgi taşıyorlardı. Kuantum dolanıklığı ile de kolektif bilgi havuzundan özümüze dair bilgileri çekeceğiz. Ve daima birbirimizden bir şeyler öğreneceğiz. Ve asıl özümüzü hatırlayacağız... Bir olduğumuzu, biz olduğumuzu, birin bizleri olduğumuzu...

Varlık ve Hiçlik... Hayatın özeti bu... Neredeyse tamamı boşlukla dolu bir evrende zihnimizin kod okuyucularıyla var olduğumuzu sanıyoruz. Arayanlar bulamaz ama bulanlar arayanlardır sözü pusulamız olsun... Hayal aleminde olduğumuzu anlamak ve asıl gerçekliğimize uyanmak dileğiyle...

Yorumlar (1)

Nergise - 03 Haziran 2025 14:05

Yine harika bir eser okudum ??
SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Bilim Felsefesi
KUANTUM FİZİĞİNE YOLCULUK 4 DÜŞÜNCE GÜCÜNÜN ÖNEMİ

Bilim Felsefesi04 Mart 2025 16:38

KUANTUM FİZİĞİNE YOLCULUK 4 DÜŞÜNCE GÜCÜNÜN ÖNEMİ

KUANTUM FİZİĞİNE YOLCULUK 3 BİR HOLOGRAMDA MI YAŞIYORUZ?

Bilim Felsefesi02 Şubat 2025 19:27

KUANTUM FİZİĞİNE YOLCULUK 3 BİR HOLOGRAMDA MI YAŞIYORUZ?

Kuantum Fiziğine Yolculuk 2  EVRENİN ANA MADDESİ NEDİR?

Bilim Felsefesi01 Ocak 2025 14:59

Kuantum Fiziğine Yolculuk 2 EVRENİN ANA MADDESİ NEDİR?

Doç.Dr. Mustafa Günay ile “İngiliz Aydınlanması” Üzerine Röportaj

Bilim Felsefesi21 Ocak 2023 13:57

Doç.Dr. Mustafa Günay ile “İngiliz Aydınlanması” Üzerine Röportaj

Prof. Dr. Ali BALCI ile Türk Üniversitelerinin  Bazı Sorunları Üzerine Röportaj

Bilim Felsefesi20 Eylül 2022 20:28

Prof. Dr. Ali BALCI ile Türk Üniversitelerinin Bazı Sorunları Üzerine Röportaj

“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR: EĞİTİM SİSTEMİMİZİN FELSEFİ KARŞILIĞI VE KARŞILAŞTIRILMASI ” RÖPORTAJ SORULARI

Bilim Felsefesi26 Mart 2022 20:04

“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR: EĞİTİM SİSTEMİMİZİN FELSEFİ KARŞILIĞI VE KARŞILAŞTIRILMASI ” RÖPORTAJ SORULARI