ŞİDDET ÜZERİNE SÖYLEŞİ - 3
Prof. Dr. Selahiddin ÖĞÜLMÜŞ Hasan GÜNEŞ
.
SORU: Psikoterapi yaklaşımı neden şiddetin ve saldırganlığın araştırılmasında en verimli yollardan biridir?
Saldırganlık ve şiddetin nedenleri ile bu davranışları artıran veya azaltan kişisel ve çevresel faktörler çeşitli yöntemlerle incelenebilir. Örneğin anketler veya dereceleme ölçekleri ile saldırganlık ve şiddetle ilgili veriler toplanabilir. Bu yöntemlerin zayıf yanı, kişinin kendi beyanını esas alıyor olmasıdır. Özellikle saldırganlık veya şiddet gibi toplumun onaylamadığı davranışların sıklığı veya nedenleri ile ilgili sorulara insanlar samimi cevaplar vermeyebilirler. Ancak, samimi cevap vermek isteseler bile bu kez de başka bir sorun daha karşımıza çıkar: İnsanlar gerçekte neden saldırgan davrandıklarını kendileri de bilmiyor olabilirler, dolayısıyla isteseler bile saldırgan davranışla ilgili açıklamaları yetersiz olabilir. O halde anket ve ölçek uygulayarak veri toplama yaklaşımının dışında, belki kişinin kendisinin bile farkında olmadığı faktörleri açığa çıkarabilecek yöntemlere ihtiyaç vardır. Psikoterapi bu konuda araştırmacılara farklı bir yaklaşım ve fırsat sunmaktadır.
.
Psikoterapi yaklaşımı ile saldırganlık ve şiddet içeren davranışların temelinde yatan duygusal çatışmalar ortaya çıkarılabilir, kişinin geçmişte yaşadığı (özellikle çocukluk yıllarında yaşadığı) olumsuz deneyimleri ile halen sergilemekte olduğu saldırgan davranışlar arasında var olan ilişki açığa çıkarılabilir, saldırganlık ve şiddetin bilinçaltında yatan nedenler anlaşılabilir. Eğer bireyin geçmişinde travmatik yaşantılar varsa psikoterapi yaklaşımıyla bunlar açığa çıkarılabilir. Bireyin yetiştiği sosyal çevrenin özellikleriyle bireyin şiddet içeren davranışları arasındaki ilişki hakkında farkındalık artırılabilir. Böylece bireyin saldırgan davranışlarının nedenleri hakkında içgörü kazanması sağlanarak davranışlarının kendi kontrolü altında olduğu düşüncesi güçlendirilebilir. Bu da saldırganlık ve şiddet içeren davranışlarda azalmaya yol açabilir.
.
SORU: Duyguların sözlü ifade biçiminin yozlaşması saldırganlık ve şiddet içeren davranışları nasıl etkiler?
İnsanın duyguları, düşünceleri ve davranışları arasında tutarlılık esastır. Her duygunun altında bir düşünce bulunur ve bu düşünce de kişiyi belli bir yönde davranışta bulunmaya sevk eder. Örneğin bir arkadaşımız yanımızdan selam vermeden geçince “bozuluruz (olumsuz bir duygu hissederiz), bunun üzerine bu arkadaşımızın zaten son zamanlarda “ukalalaştığını, başkalarına karşı saygısızca davranmaya başladığını” düşünürüz (bilişsel öge; duygumuzun altında yatan olumsuz düşünce). Bu düşünce de bizi o kişiye karşı olumsuz davranışlarda bulunmaya sevk eder. Örneğin ondan uzak durmaya, onunla konuşmamaya, onunla birlikte görünmemeye çalışırız (davranışsal öge). Sonuçta bizim o kişiyle ilişkimiz bozulur.
.
İnsan ilişkilerinin sorunsuz bir biçimde sürdürülebilmesi için öncelikle kişinin kendi duygularının farkında olması, olumlu ve olumsuz duygularını tanıması gerekir. Sonra da bu duygularını uygun bir şekilde dışa vurması, duygularını ifade etmesi gerekir. Ancak bazen insanlar duygularını tanımayabilir, yani ne hissettiğini tanımlayamayabilir, ya da duygularını ifade edecek kelimeleri bulamayabilir. Başka bir deyişle, duygularını sözel olarak ifade etmekte zorlanabilirler. İçinde bulunduğumuz toplum ve kültür de bazı duygularımızı dışa vurmamızı sınırlandırabilir. “Erkekler ağlamaz!” deyimi tam da bu duruma örnek verilebilir. Bazen de insanlar duygularını çok abartılı bir biçimde dışa vurabilirler. Örneğin bir maç sonrasında galip gelen takımın taraftarlarının sevinçlerini çevreye zarar verecek davranışlarda bulunarak (araçla yolu trafiğe kapatmak veya trafiği aksatmak gibi) dışa vurabilmektedir. Düğünlerde sevinç ve coşkusunu tabanca sıkarak dışa vuran ve kimi zaman yaralanmalara ve hatta ölümlere yol açan kişiler için de aynı şeyler söylenebilir. O halde diyebiliriz ki bireyin duygularını (ne hissettiğini) tam olarak bilmesi, bunu uygun bir yolla dışa vurması veya sözlü olarak ifade etmesi gerekir. Aksi halde duyguların uygun olmayan (yozlaşmış) sözlü veya sözsüz yollarla dışa vurulması, başkalarının da engellenme ve öfke gibi duygular hissetmelerine ve saldırgan davranışlarda bulunmalarına zemin hazırlayacaktır.
.
SORU: İletişimsizlik, insanlar arasında saldırganlık ve şiddet içeren davranışları nasıl etkiler?
“Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” gibi çok veciz bir söz vardır. Gerçekten de biz insanlar çok büyük ölçüde konuşarak (sözlü iletişim aracılığıyla) iletişim kurarız. Duygularımızı iletmek için sözsüz iletişimi daha sık kullansak da, genelde düşüncelerimizi ifade etmek için sözlü iletişimi kullanırız. Bu da diğer beceriler gibi öğrenilebilen bir beceridir. Konuşanın ne söylediğine dikkat etmek, konuşmacıyı aktif bir şekilde dinlemek, empati kurmak, soru sormak, söylenenlerden ne anladığımıza dair geribildirim vermek, konuşurken de dinleyicinin anlayacağı bir dil kullanmaya özen göstermek gibi hususlar iletişimin etkililiği için önemlidir. Aksi halde duygularımızı ve düşüncelerimizi etkili bir biçimde başkalarına aktaramayız, bu da iletişim kuramamak gibi son derece ciddi sorunlara yol açar. İletişim kuramayan kişiler ortak bir çalışma yapamazlar, ekip halinde çalışamaz, birlikte problem çözemezler, bilgilerini ve tecrübelerini paylaşamazlar, birbirlerinin bakış açılarını öğrenemezler. Sonuçta aralarında iletişim kuramayan kişiler birbirlerini ya hiç anlamaz veya yanlış anlarlar, duygusal gerginlik ve gerilim yaşarlar, birbirlerine güven duyamazlar, birlikte sorun çözemezler. Bütün bunlar da sonuçta saldırgan davranışlara daha kolay başvurmaları için uygun bir zemin hazırlar.
Psikoloji-Sosyal Psikoloji28 Mayıs 2025 01:18
Psikoloji-Sosyal Psikoloji20 Mayıs 2025 10:36
Psikoloji-Sosyal Psikoloji13 Mayıs 2025 16:19