Hak: İnsan Olmanın İlk Adımı
Hak, bir insanın doğasında var olan en ilk gerçektir. Bir canlı dünyaya gelirken haklarıyla doğar;
Toprağa düşen her damla, her nefes, bir hak… ne yazık ki çoğu zaman, insanlar bu hakları unutur, kendilerine değil, başkalarına bakarken.
Hak, her şeyin önündedir; ama onu savunmak, en zor olanıdır. Zira hak, sessizdir. Konuşmaz, yalnızca vardır. Ve her zaman en çok, kaybedilenlerde sesini duyarız.
Hukuk: Kâğıttan Kuleler
Hukuk, insanın haklarını korusun diye yazılır. Ama bazen yazı kalır, insan silinir.
Bir kural konur ama sadece güçlü olanın lehine işler. Bir yasa çıkar ama yalnız sessizlerin sesini bastırır.
Hukuk yalınızca kanun maddeleriyle değil;
Vicdanla, adaletle ve insan onuruyla da yazılmalıdır.
Zira hukuk dediğimiz şey bir mahkeme salonunun duvarlarında değil,
Bir annenin gözlerinde, bir işçinin avucundaki nasırda, bir öğrencinin umudunda anlam bulur.
Hukuk herkese aynı şekilde işlemiyorsa, o artık yasa değildir; ayrıcalıktır.
Kimi zaman kalın dosyalar arasında kaybolur masumiyet, kimi zaman bir karar gecikir ve adalet, zamanla birlikte toprağa karışır.
Ama en çok da şu soruda yankılanır hukuk:
‘’Bir yasa, adaletsizse, ona uymak doğru mudur?’’
Bu soru belki de bir toplumun vicdan aynasıdır.
Zira gerçek hukuk, yalnızca yazılı olan değil, yaşanan, hissedilen ve korunandır.
Bazen bir dilekçeyle, bazen bir haykırışla aranır hukuk.
Ve bazen, susmak da bir direniş olur. Çünkü sessizlik, en çok da haksızlığı büyütür.
Adalet: Kalbimizin Kırık Terazisi
Adalet…
Bazılarına çok yakın, bazılarına hep uzak.
Bir elin uzandığı, diğerinin sonsuza dek beklediği yer.
Geldiğinde geç, geçtiğinde eksik…
Oysa adalet, yalınızca mahkemelerde aranmaz.
Bazen bir çocuğun ‘’haksızlık bu!’’ diye haykırdığı anda, bazen yaşlı bir kadının gözyaşlarında saklıdır.
Bazen de bir babanın, haksızlığa uğrayan evladına sarılırken titreyen ellerindedir.
Adaletin terazisi bozulduğunda, herkes biraz daha susar. Suskunluk büyür, kelimeler yarım kalır. Bir ülkenin en büyük kaybı, insanların adalete olan inancını yitirmesidir.
Zira adalet bir sonuç değil, bir başlangıçtır.
Bir suçun cezası değil, bir toplumun vicdanıdır.
Herkese eşit değmediğinde, bir yerde yangın çıkar, ama alevi en çok içimizi yakar.
Bir gün bir sokakta yürürken, bir çocuğun gözlerine bakarsan, şunu hatırla:
O gözlerde ışıltı varsa, adalet hala yaşıyor demektir. Ve biz hala, doğru yerden yürüyebiliyoruzdur.
Bir Gün…
Adalet yalnızca mahkeme kapılarında aranmayacak.
Haklar, dilekçelere sığmayacak. Hukuk, sadece güçlü olanı değil, doğru olanı koruyacak.
Bir gün…
Bir çocuk’ ’haksızlık bu!’’ dediğinde, bütün bir toplum o sesi duyacak. İşte o gün, adalet yere değil, yüreklere inecek.
Çünkü en sağlam yasa, vicdandır. Ve en büyük güç, hakkı savunma cesaretidir.