Prof. Dr. Muhammet Özdemir
Kategori: Felsefe-Mantık - Tarih: 17 Ekim 2025 22:16 - Okunma sayısı: 213
Prof. Dr. Muhammet Özdemir
Deneyim, Para ve Etik Kavramları
Günlük yaşantıda profesyonel okuryazarlar kadar okuma ve yazmayı daha az profesyonellikle kullanan insanlar açısından da deneyim, para ve etik kavramlarının yeniden tanımlanması gerekmektedir. Bunun en önemli gerekçesi her günkü yaşamda sıklıkla hatırlanan ve kullanılan her üç kavramın da gerçekçi bir iletişimsel çerçeve yerine kişilerin keyfi ve algısal konumlanmalarıyla anlaşılabiliyor olabilmesidir. Çağdaş dünyadan yapılmış çeviri ve uyarlamalarda da ortak yaşama ait referanslar ihmal edilebilmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki bütün 20. yüzyıl boyunca ve geride kalan 21. yüzyılın ilk çeyreğinde tüm dünyada her türlü kavram, gerçeklik, inanç, bilgi, algı ve varoluş temelde deneyim kavramına dayanmaktaydı. Deneyim kavramı çağdaş Amerikan pragmatizmi çerçevesinde doğru anlaşılmaksızın ve yorumlanmaksızın başka hiçbir kavram ve olgunun açıklanabilme olanağı bulunmamaktadır. Ayrıca para kavramı her türlü toplumsal alışverişin nesnelleştirilmiş bir ölçütü ve garantisi olarak deneyimin doğruluk ve yanlışlığının belirlenmesine konuşlandırılmıştır. Artık para basitçe bir banknot olmadığı gibi cepte veya bankadaki hesapta taşınan salt kişisel bir kaynak da değildir. Bu nedenle onu alımgücünün anlık değişkeninden/aracısından ibaret görmek ve bunu genelleyerek para felsefesini gerçek yaşamda insan-dışı bir etken olarak göstermek yanlıştır. Bunun yerine para, insanın bütün kişisel emek, gereksinim, eğilim, istek ve yönelimlerinin toplumsal çerçevedeki karşılığına verilen isimdir. Etik kavramı, doğru, etkin ve verimli davranışların norm bilgisi olarak üretim ilişkilerinde kişilerin davranışları için tanımlanmış bilgilere karşılık gelmektedir. Etiğin tanımlanması, belirlenmesi ve bilinmesinde temel ölçüt deneyimlerin dışındaki bir zihnin varsayımsal anlamları değildir. Deneyimlerin içinde kalınarak kavranmamış hiçbir davranış normu etik çerçevenin içine dâhil olamaz. Dolayısıyla etikteki doğru ve yanlış, iyi ve kötü; insanın ve toplumun dışında ve her yerde ve zamanda genelgeçer değildir.
Bu gerçeklik kavrayışına yöneltilebilecek yegâne eleştiri insanların birbirleriyle ilişkilerinde işlevler dışında tanımlanamıyor ve kavranamıyor oluşları olabilir. Hiçbir duygu, hissiyat, hassasiyet, inanç ve manevi olgu söz konusu işlevsellik esası dışında tanımlanabilir ve kavranabilir görünmemektedir. Bu vakıa Amerikan rüyasına referanslı bütün dünya kadar Çin rüyası özcülüğüne referanslı bütün alternatiflerde de geçerli görünmektedir. Bu bağlamda insanların sözlerinden ziyade eylemlerinin ancak işlevlerle ilgili olarak kavranmış genel ve nesnel bir çerçeveyi gerektirdiğini saptamakta yarar vardır. İnsanın temelde işlevleri üzerinden anlaşılabilmesi ve yorumlanabilmesi insanlık tarihinin devamında ortaya çıkmış ortak ve bütün insanların emek ve paylarının bulunduğu bir sonuç aşamasıdır. Söylemlerde bazı ayrışma ve farklılıkların bulunabilmesi gerçekte de bu ayrışma ve farklılığın bulunabileceğini ve hatta bulunduğunu akla getirmemelidir. Çünkü 20. yüzyıl ve 21. yüzyıl boyunca olduğu gibi tarih boyunca da geçerli olan toplumsal deneyimin merkezde ve gerçeğin ölçütü olduğudur. Günümüzde tek bir insanın kişisel tasarıları veya bir grup insanın beraber ortaya koydukları söylemsel ürüne güvenebilmek için bile deneyimsel kazanım ölçütüne ihtiyaç duyulmaktadır.
Deneyim, para ve etik kavramlarına birbirleriyle ilişkili olarak yeniden yoğunlaşmak gerekirse; deneyimin tercih, girişim ve maruz kalmak olarak insanın bilfiil tanıklık ettiği alışverişler olduğu söylenebilir. Kültürden kültüre inanç, bilgi, bilim, ahlak, medeniyet ve yaşam kavramlarının anlamları değişebilirse de burada anlam sözcüğüne farklılık katanın her bir kültürün kendi deneyimleri olduğu yadsınamaz. Bu nedenle insanların bilgi ve bilinçlerinin deneyimlere göre olduğu, şekillendiği ve olgunlaştığı saptanabilir. Sözgelimi akıl kavramı deneyimle ilgili bir kavramdır ve deneyime doğrudan bağımlıdır. Ortaçağda varlıklı ve kurumsal oldukları için Yeniçağda Fransızların akıldan söz etmeleri anlaşılabilirdir. Bilginin doğuştanlığı demek içinde dünyaya gelinen bir toplumsal düzenin olması demektir. Gelişmek ve ilerlemek için değişime ihtiyaç duyan herhangi bir toplumun bilginin kaynağı olarak bireysel veya kendileriyle ilgili akıldan söz etmeleri pek anlaşılabilir değildir. Bunu anlayabilmeyi sağlayan deneyimdir. Bu nedenle deneyimin içinde kalındıkça gerçekçilik ve geçerlilik artmaktadır.
Para, insanların kişisel gereksinimlerini yerine getirmek amacıyla toplumsal gereksinimleri gidermek üzerinden emek yoluyla ortaya çıkardıkları faydadır. Tek bir insan açısından bakıldığında böyle görünen para toplumdan hareketle bakıldığında; gerçek gereksinimleri gidermek üzere emek yoluyla üretilmiş ortak veya kişisel fayda ve buna ayrılan vakittir. Paranın mantığında insanın gereksinimlerini gidermek ve bunun için vakit ve mesai harcayarak üretmek vardır. ‘Parayla bakmak’ denildiğinde kastedilen insanın gereksinim, çalışmak ve üretim gerçeklerini merkeze alarak bir konu veya meseleye yaklaşmaktır. Burada yoksulluk (veya fakirlik) banknot paranın olmaması ve zenginlik banknot paranın olması kesinlikle değildir. Eksik deneyimli bir mübadele mantığının paranın bütün anlam ihtimallerini belirlemesi yanlıştır. Para kesinlikle deneyimin mübadele unsuru, ölçütü ve garantisidir, ama banknot paraların birbirlerine göreliliğini –sözgelimi Türk lirasının Amerikan doları ve Avrupa Birliği avrosuna göreliliğini- göz önünde bulundurduğumuzda bu görelilikleri geçerli ve gerçek kılan daha kapsayıcı bir para fikrine sahip olmak gerektiği anlaşılabilmektedir. Banknot parası olmayan yerine “parasız” kavramı ancak çalışmak istememek ve tembellikle eş tutulabilir. Çünkü insan çalıştığı ve ürettiği sürece yaşamın, olumlu ortak deneyimlerin ve elbette paranın içindedir. Bu insan konumca birbirinden farklı etki güçlerinde bulunabilir, ama her halükarda para sahibi ve zengindir. Günümüz deneyimlerinden anlaşılabilen para budur. Deneyimlerden ayrı tasarımsal bir paradan da herkes bahsedebilir, ama bu bahsedişler ancak birer idealistik tasarı (fantezi) olabilir.
Ahlak, insan kişilerinin üretim deneyimlerinde kendilerini, başkalarını ve kendileriyle başkaları arasındaki ilişkileri bildikleri deneyimlerin sonucu olan davranış normlarıdır. Bu normların bilgisi olan etik üretim deneyiminin içeriğine, paydaşlarına, çevresine, koşullarına ve sonuçlarına göre değişkenlik gösterebilmektedir. Burada sözgelimi etik teorilerin herhangi birini diğerine tercih ettirebilecek ölçüt ancak kişilerin iş, üretme ve para deneyimlerinde bulunabilir. Parayı kendisi üreten girişimciler ile ürettiği işgücüne göre dışarıdan karşılık olarak para alanların etik görüşleri aynı olmayacaktır. Ayrıca ihtiyaç duyulan ve geçerli olabilecek etik görüş de değişecektir. Sözgelimi Immanuel Kant’ın kategorik buyruk kavramı etik otorite olarak ahlaki maksimi insanın dışında bir otorite olan topluma konuşlandırdığı için görev yönergesine göre üretim yapması gereken emekçiler için uygun bir etik yaklaşım öngörmektedir. Çünkü emekçilerin parası dışarıdan ücret niteliğinde gelmektedir. Benzer bir durum Hristiyan dini etiğindeki görev kavramı için de geçerlidir. Çünkü ahlaki otorite tıpkı Kant’ın teorisinde olduğu gibi insanın kendi özerk para kazanma deneyimlerinin dışındadır. Burada parayı miras yoluyla edinmiş insanların süreç veya sonuçtan ziyade kavramın içinde iyiyi konumlandırabilecekleri de saptanabilir. Doğru veya iyi davranış aslında geçerli, gerçek ve işlevsel olan davranıştır. Doğru ve iyinin ne olduğu insanın para kazanma deneyimine göre değişebilmektedir. İşlevlerin esas olduğu günümüz dünyasında etiği para kazanma deneyiminden ayrı konumlandırmak ve onu bir tasarı niteliğinde kurgulamak mümkün ise de gerçekçi, geçerli ve uygulanabilir değildir. İşlevlerin insanlar arası ilişkilerin neredeyse bütün ölçütü olduğu –çoğunluk için var olanın hepsi veya bütün için de vardır gibi iş gördüğü- zamanımızda her insanın ahlaki ve etik görüşünün para kazanma deneyimiyle ve bulunduğu iş sektörüyle ilgili olduğu söylenebilir. Bu bakış açısı ve tanımlar bütün tarihler için geçerli bulunamaz. Ama zamanımızda olgusal seviyede geçerli görünmektedir.
06 Ekim 2025 18:38
09 Ekim 2025 21:35
01 Ekim 2025 15:10
04 Ekim 2025 13:26
10 Ekim 2025 21:28
08 Ekim 2025 09:47
05 Ekim 2025 19:33
07 Ekim 2025 20:19
14 Ekim 2025 22:44
17 Ekim 2025 22:16