Bundan önceki iki yazımızda kısaca eğitim kavramının kökeni ve anlamı üzerinde durmuştuk. Bu yazıda ise kültür konusundaki tanım ve teorilere girmeksizin kısaca bu kavramın eğitimle ilişkisi üzerinde durulmuştur. Önceki yazılarımızda ifade edildiği gibi eğitim kavramı, 1930’lu yıllardan itibaren Eski Türkçeden derleme ve yeniden canlandırma yoluyla insan yetiştirme sistemiyle ilgili şemsiye kavram olarak kullanılan Tanzimat dönemindeki “maarif”, Cumhuriyet sonrası dönemdeki “terbiye” yerine ikame edilmiş görece yeni bir kavramdır. Bu yönüyle kültürle anlam ilişkisi yönünden maarif ve terbiye kavramları daha kapsayıcı ve deruni anlamlar içerir. TDK Türkçe Sözlükte de maarif karşılığı, bilgi ve kültür olarak yer almıştır.
Kültür (culture/cultura) kavramı, Latince kökenli olup sözlük anlamında başlangıçta ekip biçmek, üretmek, çoğaltmak gibi anlamlara gelirken zaman içinde anlam değişmelerine ve genişlemelerine uğramıştır. Kültür; fen bilimleri, tarım ve ziraat, sağlık bilimleri, sosyal ve beşerî bilimler gibi pek çok alanda farklı biçimlerde anlamlar yüklenerek tanımlanır. Kültür; daha çok antropolojinin bir araştırma konusu olarak görülmekle birlikte sosyoloji, psikoloji, eğitim bilimleri gibi doğrudan insan ve toplumla ilgili alanlarda kullanılan ortak bir terim olup sosyal/kültürel antropolojide kültürle ilgili yüzlerce farklı tanım yapılmış ve farklı teoriler geliştirilmiştir. Kültür, Türkçeye Batı dillerinden aktarılarak imla ve telaffuz yönünden Türkçeleşmiş olup her ne kadar bunun yerine geçmişte Ziya Gökalp “hars”, TDK tarafından “ekin” kelimeleri önerilmişse de pek yaygınlaşmamıştır. Cemil Meriç ise, Fransızcadan geçen kültür kavramına karşılık “irfan”, İngilizceden geçen kültür kavramına karşılık da “medeniyet” kavramını önermiştir.
Antropolojik açıdan, insan tarafından üretilen zihni ve maddi bütün ürünler kültür kapsamında görülür. İnsan, hem kültürü üreten, hem de kültürün ürünü bir varlıktır. Zira her insan, sosyal ve kültürel bir bağlamda dünyaya gelerek büyür, sosyalleşir, yetişir, yetiştirilir; böylece sosyal öğrenme sürecinde içinde yaşadığı kültürü öğrenerek toplumun üyesi haline gelir. Hayat boyu devam eden bu süreçte farklı toplumlarda ve kültürlerde yaşayan insanlar, edindikleri kültürel örüntülere göre içinde yaşadıkları fiziki ve beşeri dünyayı farklı biçimlere algılayıp yorumlayarak eylemde bulunurlar. Bu süreçte aileden başlayarak toplum, okul, işyerleri, medya, sosyal kurumlar, sosyal organizasyonlar vb. pek çok aktör ve faktör rol oynar. Dolayısıyla sosyalleşme, eğitim, kültürlenme, kültürleşme, kültürel etkileşim vb. süreçlerle her insan, içinde yaşadığı aile ve toplumun inanma, düşünme, yeme-içme, giyinme, çalışma, eğlenme vb. alışkanlık ve tarzlarını öğrenir. Bu açıdan kültür, kısaca bir yaşama biçimi olarak görülür.
Bilişsel/zihinsel, yapısal, işlevsel, sembolik vb. açılardan farklı kültür tanımları yapılabilmektedir. Bilişsel açıdan kültür, kısaca insanın bilişsel/zihinsel yapısının biçimlendirilmesi, formatlanması ya da programlanması olarak görülebilir. Yaygın bir sınıflamaya göre eğitimin amaçları, bilişsel, duyuşsal/duygusal, psikomotor yönlerden ele alındığında ilk ikisi, bilgi ve değerler alanını kapsamakta olup doğrudan kültürle ilgilidir. Zira kültürün esası, maddi olmaktan çok zihinsel/bilişsel ve manevidir. Kültür, çeşitli katman ve ögelerden oluşan bir bütün olarak görüldüğünde merkezinde insan, çevre, insan eylemleri ve insan ilişkilerinin mahiyetiyle ilgili doğru kabul edilen temel inançlar yer alır. Bu inançlara bağlı olarak anlamlar, değerler, normlar, semboller, teknoloji vb. kültürel öğeler oluşur.
Sosyolojide yapısal işlevsel paradigma açısından sosyalleşme ve eğitim, iç içe geçmiş süreçler olarak toplum üyeliğine hazırlanma olarak görülür. Dolayısıyla eğitim ve kültür, birlikte düşünülmesi ve ele alınması gereken konular olup bunlar arasında karşılıklı bir ilişki ve etkileşim vardır. Yani bir toplumda eğitim, kültürü aktarma ve kültürel değişmeyi sağlama aracı olarak görüldüğü gibi kültür de eğitimin amacını, içeriğini, yöntemini etkiler. Her ülkenin eğitim sistemi, o ülkenin tarihi, sosyal, politik, dini, kültürel özelliklerine göre oluşmuştur. Eğitim sistemleri birbiriyle karşılaştırılabilir, benzerlik ve farklılıkları keşfedilebilir, ancak hiçbir eğitim sistemi mevcut haliyle bir toplumdan/kültürden diğerine transfer edilemez.
Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığının adının, geçmişte bir dönem Kültür Bakanlığı olarak adlandırılması oldukça anlamlıdır. Bazı ülkelerde söz konusu bakanlık, Eğitim ve Kültür Bakanlığı, Eğitim ve Kilise Bakanlığı olarak adlandırılmıştır. Türkiye'de ise mevcut devlet bürokrasisinde eğitim, kültür ve gençlikle ilgili hizmetler için ayrı bakanlıklar oluşturulmuştur. Bu yapıda kültür kavramı, Kültür ve Turizm Bakanlığının adında yer almıştır. Bilişsel açıdan yaklaşıldığında bu kullanımda kültür kavramının, insanın ürettiği ürün ve eserler açısından daha çok güzel sanatlar alanını kapsayıcı olduğu söylenebilir
Özetle kültür; insan, toplum ve eğitimle ilgili olarak dünyada olduğu gibi ülkemizde de üzerinde çok konuşulan, yazılan ve tartışılan bir kavramdır. Ülke olarak ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma sürecinde eğitim ve kültür, en az başarılı olunan konular görülmektedir. Bu yakınmaların niçin ve neye göre, hangi sonuçlardan hareketle yapıldığı ayrı bir tartışma konusudur. Bu yakınmalarda üzerinde durulan konulardan biri, insan eylemleri ve insan ilişkileriyle ilgili olup tartışmaların merkezinde, baskın sosyal kültür içinde çeşitli alt kültürlere bağlı olarak gelişen bazı yeni değer, norm, eylem ve ilişkiler yer almaktadır. Dolayısıyla kültürün zihni/manevi ya da değerler alanında meydana gelen çözülme ve yozlaşmanın üstesinden gelmek, sadece eğitimle ilgili müfredata bazı yeni ders ve konular eklemekle mümkün olmamaktadır. Zira söz konusu çözülme ve yozlaşmanın esas müsebbibi, eğitimin hedef kitlesi olan çocuklardan daha güçlü, karar verici ve belirleyici olan yetişkinlerdir.
Toplumlarda gözlemlenen istenmeyen ve onaylanmayan insan eylemlerinin ve ilişkilerinin sorumlusu, eğitimle ilgili sistem ve çalışanlar mıdır? Formel/okul eğitim süreçleri ve eğitim çalışanları, toplumun diğer kurumlarından bağımsız olarak kültürel yozlaşmanın üstesinden tek başına gelebilir mi? Dünyada etkili bir eğitim otoritesi haline gelen yazılı, görsel ve sosyal medyanın, bu değişim ve yozlaşma sürecindeki rolü nedir? Geleneksel, modern, postmodern, kapitalist, neoliberal değerler arasında sıkışmış olan bir neslin giderek değişen ve çeşitlenen değerler içinden tercihler yapmasında eğitimin rolü ne olacaktır? Bu soruları çoğaltmak mümkündür. İnsanın dünyaya geldiğinde ilk üyesi olduğu, sosyalleşme, eğitim ve kültür aktarma yeri olarak evlilik ve aile kurumunda gözlemlenen sorunlar, eğitim ve kültürle ilgili sorunlardan ayrı düşünülemez. Dolayısıyla eğitim alanı ve sistemi, her türlü ideolojik mülahazanın dışında düşünülüp işgücü yetiştirme sisteminden çok eylem ve ilişkilerinde kültürün temel değerlerini içselleştirmiş erdemli insanlar yetiştirme düzeni olarak görülmeli; okul yaşamında ve okul kültüründe de söz konusu değerler egemen olmalıdır. Bunun için de ferdi, ailevi, sosyal, psikolojik, politik, ekonomik, kurumsal iklim ve koşulların birlikte düşünülmesi ve iyileştirilmesi gerekir. Zira kirli bir havuzda sağlıklı balıklar yetişmez.