FRANSIZ DEVRİMİ: CUMHURİYET VE ERDEMLER

Sosyal Bilimler - Prof. Dr. Mehmet Ertuğrul Uçar

Fransız devrimi ve onun sonucunda çıkan Cumhuriyet rejiminin, politik, ekonomik, sosyal, dini ve kültürel değişimlere yol açtığı konusunda tarihçiler ve siyaset bilimciler hem fikirdir. Fransız devrimi ve Cumhuriyetin aynı zamanda eğitim anlayışını değiştirdiği, modern eğitim yapılarının oluşmasına önemli katkıları olduğu konusunda da tarihçiler ve eğitimciler hemfikirdirler. Tarihsel sürece bakıldığında Roma’da, Rönesans döneminde İtalya’da da Cumhuriyet rejimleri bulunmaktadır; ancak bu rejimlerde belli bir grubun yönetimi yani oligarşi söz konusudur. 1789’dan sonra oluşan Cumhuriyette ise: anayasal yönetim biçimi, özgürlük, eşitlik, akılsal süreçlerle yapılmış yasalar ve hukuk devleti, dilekçe(hesap sorma ve talep etmenin herkese açık anayasal hak olması), insan hakları, politik ve sosyal adaletin sağlanması, bireysel çıkarların değil kamunun gözetilmesi, tüm toplumun yönetime katılması yani demokrasi idealleri söz konusudur. Fransız devriminden hemen önce ilan edilen ABD’de ki Cumhuriyet rejiminden bile çok farklı olduğu için tüm dünyayı etkilemiştir.

Fransa’da 1789-1799 eğitim üzerinde yapılan yasalar, öneriler, tartışmalar, uygulamalar gelecekte tüm dünyadaki ulusal eğitim sistemi uygulamalarının temelini oluşturacaktır. Devrimin öncülerinden Robespierre: “devrimci yönetimin amacının cumhuriyeti inşa etmek ve yaşatmak” olduğunu söylemiştir. Cumhuriyeti inşa edip yaşatmak için gereken ise vatandaş ve erdemleridir. Bu rejimin erdemlerine genel olarak bakıldığında vatandaşlık bilincine sahip olmak, vatanseverlik, bireysel çıkarını değil halkı(kamuyu) ön plana almak, milliyetçilik, akılsal düşünme ve bağımsız değerlendirme, yönetime katılma ve yasalara uygun hareket etmeden oluştuğu görülmektedir. Rejim, bu erdemlere sahip vatandaşlar oluşturmak için tüm okulları devletin tekeline yani hizmetine almıştır.

Fransız devriminden önce eğitim ve okulların durumu ve eğitim anlayışları nasıldır? 18. Yüzyıl Avrupa’sına bakıldığında Aydınlanma düşüncesinin hakim olduğu bilim ve bilimsel buluşlarla karşı eğitimli ve üst sınıflarda çok yoğun bir ilgi olduğu görülmektedir. Zamanın ruhu: bilim ve bilimsel yöntem, mühendislik, makineler, araştırma ve deneyler yapmak ve bunları takip etmek üzerine kuruludur. Ancak okullar ve eğitime baktığımızda eğitimin zamanın ruhunu takip etmede zorlandığı ve çok geriden takip ettiği görülmektedir. Galileo’nun 17 yüzyılda yazdığı kitapta, eskiden Teologların, filozofların tartıştığı konular olan: gök cisimlerinin ve nesnelerin hareketlerini mühendisler teknisyenler tartışmaktadır. 17. Yüzyılda Astronomi, fizik, tıp başta olmak üzere doğa bilimleri modern bilimsel yöntemle işlemeye başlamış, üniversiteler buna uyum sağlayarak doğa bilimlerinde modern bilimsel yönteme geçmişlerdir; sosyal bilimler ise emekleme aşamasındadır. Ancak 18 yüzyılda bilimsel araştırmalar ve bilimsel yöntem tüm okullarda yaygınlaşmamıştır. Okullar büyük ölçüde kilisenin ve çeşitli tarikatların elindedir. İlk ve orta öğretim kademesindeki okullarda eğitimin önceliği karakter eğitimidir ve bu da büyük ölçüde dine dayalıdır. Öğretim metodu ezber ve öğretmenin davranışlarını taklide dayalıdır. İlkokul ve ortaokullarda okuma ve yazmanın öncelikleri bile farklıdır. Okuma önceliklidir çünkü kutsal kitap ve dini kitaplar okunup, iyi bir karakater eğitimi sağlanması esastır. Yazma, matematik sıralamada daha sonra gelmektedir. Doğa bilimleri ise ancak üniversitede öğretilmektedir. Kadınlara ise okumayı öğretme önemli görülmektedir, çünkü çocuk yetiştirirken iyi bir çocuk ve annelik yapması için okuma önemlidir ama yazma çok önemli değildir. 18. Yüzyılın sonunda Fransa’da kilise kontrolünde olan ilk okullarda basit okuma yazma eğitimi ücretsiz olarak verilmektedir. Orta öğretim sayısı ise 562 üniversite sayısı ise 21 dir. Ancak bu okullarda kız öğrenci yoktur, soylu ve zenginlerin kızları evde okuma yazma eğitimi almaktadır.18. yüzyıl sonunda Latince eğitimden ulusal dillerde eğitimlere geçilir. Sanayi devrimi ve bu devrimin talep ettiği, eğitimli işgücü talebi ile İngiltere ve Fransa başta olmak üzere devletler okullara müdahale etmeye başlarlar ve yüzyılın sonunda öğretmen sertifika sınav ve programları başlar. Ancak yenilikler sınırlıdır ve müfredat: din ve klasik roma yunan dönemlerinin eğitimi temel alan yapıda kalır.

Okullar bu durumda iken, aristokrat toplantılarında, kulüplerde, derneklerde, bilim insanlarının yaptıkları deneyler tekrarlanmakta, yeni makineler büyük ilgi görerek tanıtılmaktadır. 18.yüzyıl aydınlanma düşünürleri -ki Fransız devrimi ve Cumhuriyet üzerindeki etkileri çok büyüktür- Diderot, Helvetius, Condorcet, Montesquieu, ve Rousseu eğitim üzerine ayrıntılı olarak tartışmakta, eğitim ve öğretimin yapısının tamamen değiştirilmesi gerektiğini savunup öneriler getirmektedirler. Bu düşünürlerdeki ortak tema eğitimin ulusallaştırılması ve yurttaş oluşturmak için amaç olmasıdır. Montesquieu: “her şey ülke sevgisinin kurulmasına bağlıdır ve bu eğitimin ilkesi olmalıdır” şeklinde yazmıştır.

Rousseu’un “Emil”i Cumhuriyetin eğitim sisteminin temelinde yer alır demek çokta yanlış olmaz. Rousseu Emil adlı eseri için yaptığım en iyi çalışma demiştir. Bu eserde Rousseu’a göre bütün insanlar doğuştan iyi ve saf olarak dünyaya gelirler ancak onlar içinde yaşadıkları toplum, gelenekler, çevre etkisi ile bozulur. Rousseu bireyin beş farklı aşamadan geçtiğini her bir aşamanın farklı duygusal, sosyal ve zihinsel özellikleri olduğunu bu özellikler dikkate alınarak eğitim verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Erken çocukluk(0-6) aşamasında çocuğun fiziksel hareketleri desteklenmeli, sol elini kullanmak isterse izin verilmeli, cezadan kaçınılmalı çevreyi keşfetmesine izin verilmelidir. Çocukluk ( 7-9) aşamasında çocuğun tüm duyularını kullanmasına olanak sağlanmalı, oyun oynamasına izin verilmelidir. Oyunlar ile çocuk gelecekteki yaşamına hazırlanmaktadır. Öğretmen sade ve doğal olmalı zorla bilgi yüklemeye çalışmamalı, çocuğu olduğu gibi kabul edip güvenini kazanmalıdır. Öğretmen derslerde nutuk atmak yerine güzel örnekler vermelidir. Çocuğun merak duygusu desteklenmeli öğrenme isteği uyandırılıp deneyimle öğrenmesi sağlanmalıdır. Ön ergenlik(10-13): bu dönemde çocuk akıl yürütmede ustalaşmaya başlar. Kendine ve çevreye yönelmeye başlar, ilgiler değerler oluşturmaya çalışır. Meraklıdır, gözlemcidir bunlar desteklenmelidir. Öğretmen çocuğun ilgileri ve yetenekleri doğrultusunda eğitimini desteklemeli, uzun anlatımlardan çok deneyim yaşayacağı fırsatlar sunmalıdır. Çocuklara fayda, toplumsal bağlar meslekler hakkında bilgiler verip bu bilgiler yaşantılar ile desteklenmelidir. Farklı fikirleri karşılaştıracak olanaklar sunulmalıdır. Ergenlik: (13-19): bu dönemde artık karmaşık duyguları anlayabilecek duruma gelir ancak çocukluktan çıktığı için krizler yaşar, duygusal çıkışları, kızgınlıkları,taşkınlıkları olur. Nedensiz yere üzülür, değersiz olduğunu düşünür. Öğretmen ve anne babaların ergenlikteki çocuklarına Çevresindeki insanların, iyi ve nazik bir şekilde ona davrandığını, nezaketle konuştuğunu bilmeleri gerekir. Eğer çocuğun kendi çevresindekiler iyi ise, mutlu bir sadelikle içinde yetişmişse vicdanlı, merhametli sevgi dolu bir kişi olur. “…Bir çocuğun merhametli olabilmesi için kendisi gibi acı çeken ve kendisine benzeyen diğer varlıkların mevcut olduğunu bilmelidir. Gençlere vermek istediğiniz dersleri nutuklardan fazla iş içinde gösterin ve yaptırın. Tecrübe ve uygulamayla öğrenebilecekleri dersleri teorik olarak vermekten sakının. Ergenliğe gelmiş gençlere çocuk muamelesi yapılmamalı. Onlara namusun sağlık kuvvet cesaret fazilet ve aşkla olan ilişkilerini izah ediniz…”. Din ve soyut kavramları anlayacak tartışacak düzeye gelir. Diğer insanları dikkate olmak onların iyiliklerini düşünerek çalışmak yine bu aşamada kazanılır. Yetişkinlik(20+): bu aşamada birey özgür iradeye sahip erdemli bir birey haline gelir. Önceki dönemleri iyi bir biçimde geçirdiği için güçlü bir karakter yapısı vardır: zenginlik, statü, şöhret, güç onun ilgisini çekmez eşi ile tanışıp evlenmeye hazırdır.

Rousseu’un Gelişim evreleri ve her bir evrenin farklı özellikleri olduğu düşüncesi daha sonra çok sayıda eğitimci ve psikologu etkileyecektir. Ancak temel nokta eğitim sürecinde bireyi merkeze alması ve deneyimle öğrenmenin vurgulanmasıdır. Eğitim anlayışındaki temel noktaları özetleyecek olursak şunları görürüz:

a.Doğal eğitim: Rousseu için, çocuklar doğuştan getirdikleri saf ve iyi hallerini koruyarak büyütülmeleri gerekir. Eğitim, doğanın yasalarına uygun olmalı ve çocukların doğal gelişim süreçlerine saygı gösterilmelidir. Rousseau, çocuğun gelişiminin hızına ve özelliklerine göre bir eğitim süreci inşa edilmesini önerir. Çocukları, doğal içgüdülerine ve meraklarına göre eğitmek, onları zorlamamak ve keyfi kurallara tabi tutmamak gerektiğini belirtir.

b.Gelişim aşamalarına uygunluk: Rousseau, eğitim çocuğun doğal gelişim aşamalarının özelliklerine göre ayarlanmalıdır. Çocuk, dış dünyadan gelen baskılarla değil, kendi içsel motivasyonlarıyla gelişmelidir. Eğitim, çocuğa çeşitli özgürlükler sunarak onun kendi kapasitesini keşfetmesine olanak tanımalıdır. Eğitimde disiplin, sadece çocuğun doğasını anlamak ve onu doğru yönlendirmek için gereklidir.

  1. Deneyim: Çocuklar ancak deneyimleri ile yeni bilgileri kalıcı olarak öğrenebilirler. Bu nedenle merak, bağımsız bir şekilde çevreyi araştırma duyguları teşvik edilmeli, deneyim yaşayacakları olanaklar sunulmalıdır. “Çocuklara öğretilecek yalnızca bir bilim vardır, o da insan görevlerinin bilimidir. (…) öğrenciye ilkeler öğretmektense, bunları bulması sağlanmalıdır.” Bu anlayış, geleneksel eğitimde bilgi aktarımına dayalı yaklaşımın aksine, öğrencilerin dünyayı deneyimleyerek anlamalarını sağlar. Rousseau, öğrenmenin sadece kitaplarla sınırlı olmadığını, doğa ile etkileşimde bulunarak, doğrudan deneyimlerle de elde edilebileceğini belirtir.
  2. Özerklik: Bu eğitim anlayışında çocuk merkezdedir. Buna göre, eğitim süreci çocuğun ilgi alanlarına, gelişim düzeyine ve ihtiyaçlarına göre şekillendirilmelidir. Rousseau, çocukların kendi öğrenme süreçlerinde aktif rol oynamalarını savunur. Öğretmenler, bir otorite figürü olmaktan ziyade, rehber ve yol gösterici olarak çocukların öğrenme süreçlerine katkıda bulunmalıdır.
  3. Özgürlük: Rousseau'ya göre eğitimin nihai amacı, özgür bireyler yetiştirmektir. Bu özgürlük, bireyin kendisini ve çevresini doğru bir şekilde anlaması ve kendi düşüncelerini oluşturması anlamına gelir. Ancak özgürlük, yalnızca bireysel isteklerin tatmin edilmesi olarak anlaşılmamalıdır. Rousseau, bireyin topluma uyumlu bir şekilde yaşaması gerektiğini savunur. “Başkalarının gözleriyle görmek gerektiği anda, onların iradeleriyle istemek gerekir.” Burada yönetime oy verme vb süreçler ile katılan, toplumun ortak iradesi için çalışan yurttaş anlayışı karşımıza çıkmaktadır.

Böyle bir eğitim anlayışında değişmesi gereken temel unsurlardan biri de öğretmendir Emil’de: “Bir çocuk kendisi iyi yetiştirilmemiş olan biri tarafından nasıl iyi yetiştirilebilir?” sorusunu yöneltir ve cevapsız bırakır. Önceki eğitim anlayışından tamamen kurtulmak temel amaçtır: “…Ve insanların bilmedikleri yüzünden değil, bildiklerini zannettikleri yüzünden doğru yolu şaşırıp kaybolduklarını daima düşün ve hatırla…”

Bütün bu kültürel sosyal ve siyasi ortamın sonunda Fransız devrimi olur.

Faransız devrimine baktığımızda, 1789 da Fransız devriminin başlayıp 1792 de cumhuriyet ilan edildiğini görmekteyiz. Devrim, 1789-1799’a kadar hem iç savaşlar hem de diğer ülkelerin bu devrimi tehdit olarak görüp, Fransa’ya karşı açılan savaşlar ile baş etmek durumunda kendini bulur. Öncelik savaşlar olduğu için, eğitimin nasıl olacağına ilişkin her ne kadar tartışmalar öneriler olsa tam olarak uygulanamamıştır. Ancak devrimden sonra meclis eğitimi kiliseden alır. Öte yandan 1790’da insan hakları beyannamesi yayınlandıktan sonra, eğitime bakıştaki genel eğilim: parasız, zorunlu, herkesi kapsayan, laik ve milliyetçi olması gerektiğidir. 1791 Eylülünde Talleyrand’ın başkanlığında meclisteki alt komisyon rapor ve öneri hazırlar. Talleyrand’ın raporunda, kutsal olarak kabul edilen özürlük ve eşitliği temel alan, parasız, herkese açık, karma, çocukluktan yetişkinliğe kadar uzayan, ulusal okullara ihtiyaç olduğu belirtilir. Rapor üç aşamalı okul sistemi olarak adlandırılır. Temel becerileri öğreten ilköğretim; sanat, bilim ve mesleklere hazırlayan meslek eğitim okullarından oluşan ikinci kademe okullar ve son olarak sağlık, hukuk ve askeri eğitim veren profesyonel okullar. Bu raporu Talleyrand meclise sunarken tüm halka yönelik bir öğretim ile devrimin korunması amacını ifade eden bir konuşma yapar. Talleyrand: “"En özgür anayasa altında bile, cahil insanın Şarlatanın insafına kaldığını ve daha da fazlası eğitimli insana bağımlı olduğunu bilmiyor muyuz... Okuyamayan, temel hesaplamaları yapamayan kişi, her şey için etrafındakilere bağımlıdır." Talleyrand'a göre, özgür birey, eğitiminden elde edilen sonuçlar olmadan tam ne bağımsız ne de tam bir vatandaş olabilir. Talleyrand’ın raporu politik dönüşümler, iç karışıklıklar nedeni ile rafa kaldırılır.

Daha sonra Condorcet'nin hakimiyetinde Kamu Eğitimi Komitesi kurulur. Condorcet, eğitim sorunlarına muhtemelen dönemin diğer Fransızlarından daha fazla kafa yormuş bir bilim insanı ve filozoftur. Çocukluğundan beri bir öğrenme atmosferi içinde büyümüştür. Ansiklopedi onun mirasıydı ve Diderot ile Rousseau’dan yaşamının ilk yıllarında etkilenmiştir. Devrim yıllarına kadar yaşayan tek büyük filozof, ülkenin birçok eğitimli topluluğunda öncü bir güç ve ciltler dolusu felsefi ve matematiksel incelemeler yazan Condorcet, uzun zamandır Fransa'da bilginin yayılmasıyla ilişkilendirilmiştir.

Condorcet'ye göre, yalnızca sıradan insanın değil, yetenekli olanların da potansiyelleri büyük ölçüde keşfedilmemişti. Gerekli eğitim altyapısı sağlandığı takdirde insan ırkının sınırsız mükemmelliğe ulaşabileceğine inanıyordu. Bireysel yaşam ile büyük bir ulusun yaşamını iç içe geçmiş bir bütün olarak görüyordu; bir ulusun büyük olabilmesi için vatandaşlarının iyi eğitimli olması gerekiyordu. Eğitim, Devrim'in başarısı için en temel koşullardan biri ve ilerleme için vazgeçilmezdi. Toplumun tüm üyelerine eğitim vermesi gerektiğine inanıyordu, çünkü örgütlü bir toplum, bileşenlerini kullanır ve ortaya çıkan avantajları herkesin yararına olacak şekilde ilişkilendirir.

Condorcet ve komitesi tarafından hazırlanan önerilen ulusal eğitim sistemi, her bireyin gücünün yettiğince gelişme fırsatına sahip olması anlamında mükemmel bir eşitlik sağlama amacıyla planlanmıştı. İlk kademe, her köyde en az bir tane olmak üzere, dokuz ila on üç yaş arasındaki çocukların katılacağı ve okuma, yazma ve aritmetiğin temellerinin vurgulanacağı ilkokullardan oluşacaktı. Daha sonra, büyük kasabalardaki ortaokullar gelecek ve belirli bir uzmanlık derecesiyle dört yıllık daha ileri bir program sunacaktı. Bu, devletin her bireyin özel yeteneğini belirleyerek bu yeteneği herkesin yararına kullanmasını sağlayacaktı. Üçüncü kademe, her bölümün ana kasabalarında genel ve uzmanlaşmış derslerin verileceği ve bir bakıma modern kolejlere denk gelecek enstitülerden oluşacaktı. Daha da üstte, "fizik, ahlaki ve siyasal bilimler" alanında ileri düzey çalışmalar sunan dokuz lise yer alacaktı. Sistemin zirvesinde, ülkenin en iyi beyinlerini bir araya getirecek Ulusal Bilim ve Sanat Derneği yer alacaktı.

Condorcet'nin önerilerinin, günümüze uygulanabilirliği etkileyicidir: bilime vurgu, karma eğitim, beden eğitimi ve iyi vatandaşlığın geliştirilmesine verilen önem ve dengeli müfredat. Ancak Talleyrand'ın önceki Meclis raporunda olduğu gibi, bu raporun da zamanlaması kötüydü. O sırada, milletvekilleri yabancı devletler ile savaş soruna odaklanmışlardı, Kamu Eğitim Komitesi raporu hakkındaki tartışma kaçınılmaz olarak ertelendi.

Daha sonra Aşırılıkçılar Devrim üzerinde hızla tam kontrol sağlıdılar. Bu, Robespierre'in Kamu Güvenliği Komitesi'ne atandığı ve Jakoben Terör Dönemi'nin başladığı zamandır. Robespierre, 13 Temmuz'da Konvansiyon'a ulusal bir eğitim sistemi için başka bir taslak plan okudu; bu seferki Le Pelletier tarafından hazırlanmıştır. Le Pelletier'in metni, 1793'te bu dönemdeki "ileri" Jakoben fikirlerine bir örnek olarak alınabilir. Bir yandan, öncelikli olarak "tek varlıkları emekleri olan proleter vatandaşların" çıkarlarına hizmet edecek okullar çağrısında bulunur; diğer yandan, tüm çocukların Cumhuriyet pahasına ortaklaşa yetiştirilmesini, aynı giyim, yiyecek ve eğitimi almasını önererek despotik, otoriter bir sisteme işaret eder. Ancak Le Pelletier eğitim tasarısı, aynı dönemin yeni anayasasının eğitim hükümleri gibi, uygulanmadan kağıt üzerinde kalacaktır.

Terör Dönemi Devrim Hükümeti, tıpkı selefleri gibi, eksiksiz bir eğitim sistemi açısından hem zamandan hem de paradan yoksundur. Büyük ve kalıcı kültürel çalışmalar, bazı örnek okullar ve bilimsel ve sanatsal vakıflar şeklinde gerçekleşti. Doğa Tarihi Müzesi, Louvre Müzesi, Ulusal Kütüphane ve Ulusal Arşivler'in temellerini atan da bu hükümettir.

24 Ağustos 1794'te, komitenin ertesi yıl en aktif ve etkili komitelerden biri haline gelmesinin yolu açıldı. Komite, kurulduğundan beri ilk kez olumlu bir iklimde faaliyet gösterir; ilk kez raporları doğrultusunda hareket edebilecek bir yasama organına sahip gibi görünüyordu. İlk kez hem siyasi açıdan etkili hem de eğitimsel açıdan sağlam bir üye çekirdeğine sahiptir; bu grup kısa sürede İdeologlar olarak anılmaya başlandı. İdeologlar, özellikle Institut de France'ın Ahlak ve Siyaset Bilimleri Sınıfı'nda güçlü olan bir özgür düşünürler grubuydu. Genellikle Ansiklopedistlerin manevi torunları olarak kabul edilirler insan ilerlemesinin anlayış ve bilginin yayılmasıyla geleceğine dair derin bir inanca sahiptiler.

30 Ekim 1794 ile 22 Ekim 1795 tarihleri ??arasında, normal okullar, ilkokullar, ortaokullar, bir müzik konservatuvarı, bir politeknik okulu, bir topçu okulu, bir askeri mühendislik okulu, bir yollar ve köprüler okulu, bir maden okulu, bir coğrafya okulu, bir deniz mühendisliği okulu, bir denizcilik okulu ve bir deniz akademisi kurulmasını öneren raporlar geldi. Son olarak, 25 Ekim 1795'te, dağılmasından bir gün önce, Konvansiyon Üçüncü Brumaire Yasası'nı çıkardı. Önceki projelerin bir sentezi olarak ve hükümleri kamu eğitiminin tüm alanını kapsadığı için "Konvansiyonun akademik vasiyeti" olarak adlandırılmıştır. Buna göre, her kantonda bir veya daha fazla ilkokul, her bölümde bir école centrale ve Paris'te bir école normale kurulacaktı. Sistemi taçlandırmak için yasa, Institut de France adında bir Ulusal Sanat ve Bilim Enstitüsü kurulmasını öngörüyordu. İlkokullarda eğitim, okuma, yazma ve aritmetik gibi beceri derslerine yoğunlaştırılacaktı. Vatanseverlik ve cumhuriyetçiliğin ahlaki değerlerinin öğretimi müfredatı tamamlayacaktı. Merkez okullar (ecoles centrales) on iki yaşından itibaren öğrenci alacak ve sanat ve fen bilimlerine vurgu yapılarak lise ve üniversite eğitiminin bir kombinasyonunu verecekti. Müfredatları, eski felsefe ve retorik derslerinin yanı sıra fizik ve sosyal bilimlere de tam önem verecekti. Siyasi ekonomi ve yönetim, halkların felsefi tarihi, tarım ve ticaret ve doğum bilimi dahil edilen yeni derslerden bazılarıydı. Her okulda bir halk kütüphanesi, bir botanik bahçesi, deneysel fizik laboratuvarı ve bir teknoloji müzesi kurulacaktı. Her merkez okulunun toplum yaşamında önemli bir rol oynaması amaçlanıyor.

Paris'teki École Normale'e, ülkenin her 20.000 sakini için bir öğrenci gidecekti. Öğretmenler, konuların kendisine odaklanmak yerine, öğretme sanatı üzerine ders vereceklerdi. Genç cumhuriyetçi bilincin iyi kamusal ve özel erdemleri uygulamada pekiştirilmesi için ahlak öğretme sanatına dikkat edilecekti. École Normale'deki bir kursun ardından öğrenciler kendi bölgelerine dönecek ve orada yerel bölgelerdeki öğretmenlerin eğitimi için ortaöğretim normal okulları açacaklardı. Enstitü üç sınıfa ayrılacaktı: fizik ve matematik bilimleri, ahlak ve siyaset bilimleri, edebiyat ve güzel sanatlar. Temel amacı, özgürlüğün himayesinde bilim, felsefe ve sanatın ilerlemesini teşvik etmekti. Çalışmaları çeşitli disiplinleri birleştirip ilişkilendirecek, bilginin sınırlarını genişletecek, yeteneği teşvik edecek ve çağın tüm aydınlanmasını yayacak. 1795'in sonuna doğru Üçüncü Brumaire Yasası yürürlüğe girmişti. Devrim'in patlak vermesinden bu yana Fransa ilk kez (en azından kağıt üzerinde) eksiksiz bir kamu eğitimi sistemine sahipti. Bu sistemin özellikleri, Condorcet, Lakanal ve Daunou gibi kurucularının ideallerinde önceden haber verilmişti. Kilise otoritesinden ziyade devletin otoritesine dayanan, dini düşüncelerden ziyade akıl ve analizle yönlendirilen bu eğitim sistemiydi. Kamu eğitimi bundan böyle cumhuriyetçi bir amaç taşıyacak, yeni toplum düzeninin genişleyen ihtiyaçlarına uygun olacak ve günün felsefesiyle uyumlu bir öğretim organı tarafından yürütülecekti.

Ancak 1789 ve 1799 yılları, Fransa halkının yararlanabileceği eğitim fırsatlarını artırmaktan daha fazlasını yapmıştı. Okul sistemine yepyeni bir yön verilmişti. Evrensel erişilebilirlik hedefine ek olarak devlet kontrolü hedefi de belirlenmişti. Hepsinden önemlisi, eğitim artık bir milliyetçilik kisvesine bürünmüştü. Artık geleneksel dini ve hümanist erdemlerden ziyade vatansever erdemleri hedeflediği anlaşılıyordu. Eğitim devletin bir sorumluluğu olduğundan, okullar ulusal bir ruh geliştirmeyi ve o devletin çıkarlarına hizmet edebilecek yetkinlikte mezunlar yetiştirmeyi hedeflemeliydi.

ERDEM SAHİBİ YURTTAŞ

Burada söylediğimiz ve söylemediğimiz bütün bu eğitim reform ve önerilerinin arkasında cumhuriyet erdemlerini kazandırma çabası görülmektedir. Öncelikle vatandaşlık bilinci oluşturmak ya da vatandaş olmak bu erdemlerden biridir.

1791'in sonlarında yazılıp Ulusal Meclis'e sunulan Milli eğitim konusunda kamuoyuna çağrı başlıklı broşürde: "Toplumsallaşmayla ilişkili tüm sanatlar arasında, tartışmasız okuma ve yazma sanatı insan ruhunun mükemmelliğine en çok katkıda bulunan sanattır... ancak temsili bir yönetim sistemi altında... bu sanat, her bireyin ahlaki varoluşunun temel kaynağı ve dolayısıyla gerçekten vazgeçilmez olarak görülmelidir." yazmaktadır. Benzer bir görüş, J. Toussaint'in Robespierre'in devrilmesinden hemen önce Temmuz 1794'te Ulusal Kongre'ye gönderdiği ve Dijon'daki ortaokullar kurulduktan sonra bu okullarda öğretmenlik yapmak üzere aday olduğunu belirttiği mektubun da temelini oluşturuyordu. Toussaint, öğrencilere "konuşmayı, akıl yürütmeyi ve yazmayı öğreteceğini, böylece kamu işlerine katılmaya ve vatandaşlarının kendilerine atadığı her türlü görevi yerine getirmeye hazır olacaklarını" iddia ediyordu. Bu, Abbé Grégoire'ın o yılın başlarında Elefantaires Kitaplar Üzerine Bir Yarışma Üzerine Rapor adlı eserinde "ulusal dili okumayı, yazmayı ve konuşmayı" "her vatandaşın sahip olması gereken vazgeçilmez beceriler" olarak tanımladığı iddiayı yansıtıyordu.

Bu bakış açısına göre, okuryazar olmak ve temel hesaplamalar yapabilmek, kralın tebaasının yeni vatandaşa dönüşümü için gerekliyse bile, bunlar hiçbir şekilde yeterli değildi. Bu tür becerilerin edinilmesi, kişinin siyasi yargılarını bağımsız ve bilgili hale getirmeye yardımcı olabilir, ancak bu, bu tür yargılara dayalı bir siyasi sistem inşa etmeyi özellikle iyi bir fikir haline getirmeye yetmiyordu. Bunun için düşünürken, yargı bağımsızlığının canlandırıcı ve siyasi olarak iyileştirici bir yurttaşlık duygusuyla birleştirilmesi gerekiyordu.

Aralık 1792'de, meslektaşı Saint-Étienne'in Konvansiyon'u Condorcet'in ulusal bir kamu eğitimi sistemi planını reddetmeye çağırmasında da bu vatandaşlık bilinci oluşturma eğilimi açıkça görülmektedir. Halkın kraliyet tebaasından cumhuriyetçi vatandaşlara dönüşmelerini sağlarken, Konvansiyon'un pedagojik hedeflerinin, öğretim yoluyla "zihni aydınlatmak ve çalıştırmak" yerine, eğitim yoluyla "vatandaşın kalbini şekillendirmeye" odaklanmalıdır.

Burada önemli nokta vatandaş olmak için düşünürken bağımsız yargılarda bulunma özelliğinin geliştirilmesidir. Condorcet bu durumu insan gruplarının hangi koşullar altında iyi kararlar alabileceklerini ve hangi koşullar altında alamayacaklarını inceldiği çalışmasında ele almıştır. Buna göre Önemli noktalar, bireylerin yargı bağımsızlığı ve alternatifler arasında rasyonel bir şekilde karar verme yeterlilikleridir. İyi eğitimli ve bağımsız değerlendirmeler yapan bireylerden oluşan bir grup, genel olarak olumlu kararlar üretmektedir. Dolayısı ile eğitim: gelenekler, inançlar, bireysel çıkarlardan bağımsız değerlendirmeler yapan bireyler yani vatandaşlar oluşturmaktır. Buradaki vatandaşlık erdemine baktığımızda bağımsız düşünen, alternatifleri değerlendiren yani günümüz bakış açısı ile ifade edersek eleştirel düşünen bir bireydir. Öte yandan yalnızca kendi çıkarlarını düşünmeyen başkalarını dikkate alıp karar alan bireydir. Bireyin kendi çıkar ve zevklerinin peşinde koşmayıp başkalarını yani diğer insanlar düşünerek hareket etmesi için diğer insanlara sempati duyması ve geniş bir topluluğa bağlı olduğunu hissetmesi gerekmektedir. Bu durumda vatandaş kendisi ile eşit, kendisi gibi özgür diğer insanlar ile birlikte olup kararlar alabilir ve bu kararlara kendi çıkarına aykırı ola bile uyar. Eğitimle bu erdemin geliştirilmesi için bilişsel boyut(kararlarda bağımsız olma) hem de sosyal-duygusal boyut ( kendisi gibi başkalarının olduğunu fark etmeyi sağlamak) üzerinde durulması gerekmektedir. Burada Roussue’un Emil’deki özgürlük ve başkalarını düşünerek hareket etme düşünceleri açıkça görülmektedir.

Kendi çıkarlarını değil, halkı(kamuyu) düşünme erdemi vatandaşlık ile yakın ilişkilidir. Burada birey kendisi gibi iyi, özgür, eşitlerden oluşan toplum içinde olduğunu fark etmeli, onların duygularını, düşüncelerini, anlamalı, onların iyiliğini istemelidir. Halkı düşünme ile Roussue’un Emil’in yetişmesi sürecinde anlattıkları ile paralelliklere dikkat etmek gerekir. Diğerlerinin iyiliğinin uzun vadedeki kişinin kendi iyiliğine de olacağını anlayıp kısa vadeli bireysel çıkarlardan vazgeçebilmelidir. Böyle düşünüp hareket edince ortak kararlar alınabilip herkes bu kararlara yada yasalara uymaktadır. Bu düşünceler devrimden önce Roussue’un Condercet ve diğerleri tarafından dile getirilmiştir.

18. yüzyıl sonu siyasi düşüncesinin merkezinde yer alan halk (le peuple) ve halk (le public) arasındaki ayrımı yansıtır. Halk (le peuple) okuma yazma bilmeyen, kararsız, içgüdüsel ve potansiyel olarak tehlikeli bir kitleyken, halk (le public) siyasi, kültürel ve adli anlaşmazlıkların ele alınacağı okuryazar, akılcı ve meşru mahkemeydi. Aydınlanma düşünürlerinin belirttiği gibi, "kamu alanının ... kalabalığın değişken görüşleri ve kör duygularıyla hiçbir ortak noktası yoktu." Bu tanımlamada örtük olarak, halk üyeliğinin yalnızca okuryazarlık ve entelektüel yeterlilikle ilgili olmadığı, aynı zamanda bir eğilim ve duygu, "kör duyguların" üzerine çıkabilme ve anlaşmazlık veya belirsizlik karşısında sağduyusunu koruyabilme meselesi olduğu gerçeği yatmaktadır. Etkili temsil ve açık katılım ilkelerine dayalı bir siyasi sistem yaratmak için devrimcilerin halkı halk (le public) haline getirmeleri gerekiyordu. Devrim yıllarının tartışmalarında, Eğitim reformu ve olası sonuçların istenen yeni bir siyasi düzen başlatmayı; bu düzene canlılık ve güç kazandıracak toplumsal, siyasal ve davranışsal normlar oluşturmayı; ve halkı katılımıyla yeni rejimi meşrulaştırmaya ve sürdürmeye hazırlayacak bir eğitim sistemi tasarlamayı amaçlamışlardır Dolayısıyla devrimciler, siyasal pedagoji sorununa, yeni düzen için salt destek veya takviyeler geliştirmekten daha fazlasını yapmayı amaçlayarak yaklaştılar; "...demokrasinin inşasına katılacak" uygulamaları ve kurumları tasarlamayı ve hayata geçirmeyi amaçlamışlardır.

Milliyetçilik vatandaşlık ve halkçılık erdemleri ile iç içe geçmiş bir erdem olarak karşımıza çıkmaktadır. Herkesin eşit özgür olduğu bir toplumda kişinin diğer insanlara duyduğu sempatinin ve daha geniş topluluklara olan duygusal bağlılığının bir ürünü olarak milliyetçilik çıkar. Bireyin arzuladıklarının dışındaki sonuçları kabul etme isteği, yalnızca sürecin meşru olduğuna olan inancına değil, aynı zamanda başkalarına olan bağlılıklarının yarattığı bağlara da dayanmaktadır. İşte bu bağlar milliyetçiliği oluşturmaktadır. Mecliste Çeşitli ve öngörülebilir şekilde farklı ve zıt fikirlerin, düşüncelerin, görüşlerin dile getirilmesine dayanan bir siyasi sistemde, bu tür duygusal veya duygusal bağlar, daha geniş anlamda iyileştirici bir işleve hizmet etmeyi, anlaşmazlık ve rekabetin çatışmaya ve yabancılaşmaya dönüşmesini engellemeyi vaat etmektedir. Milliyetçilik ve onun yarattığı ait olma hissinde ortak bir amaç, toplumun “genel irade” si çerçevesinde hareket etmeyi sağlamaktadır. Ancak buradaki milliyetçilik eşitler ve özgürlerin bir araya gelmesi ile oluşmaktadır.

Bu erdemlerin kazandırılması için eğitim sistemi, müfredat konular ve kitaplar değiştirilmiştir. En göze çapan yurttaşlık bilgisinin ders olarak okullara konulmasıdır. Bunun dışında eğitim festivalleri, tiyatro oyunları yolu ile model alma bir öğretim tekniği olarak uygulanmaya başlanır.

O'Connor, A. (2014). “Source de lumières & de vertus”: Rethinking Éducation, Instruction, and the Political Pedagogy of the French Revolution.Historical Reflections/Réflexions Historiques,40(3), 20-43.

Stamp, R. M. (1966). Educational thought and educational practice during the years of the French revolution.History of Education Quarterly,6(3), 35-49.

Rousseau, J. J. (2009). Emile (Çev. Y. Avunç) Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.