Gılgamış Destanı’nda Toplumsal Cinsiyetin İnşası: Dostluk, Ölüm ve Öte Dünya Üzerine Feminist Bir Okuma - II

Sosyoloji - Doç.Dr.Eylem Yenisoy Şahin

Doç.Dr.Eylem Yenisoy Şahin

Bursa Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü

Gılgamış Destanı’nda Toplumsal Cinsiyetin İnşası: Dostluk, Ölüm ve Öte Dünya Üzerine Feminist Bir Okuma - II

Gılgamış Destanı erkekliğin nasıl bir iktidar, cesaret ve kahramanlık miti etrafında kurgulandığını gözler önüne serer. Kahramanlık, burada doğaya, ölüme ve tanrılara karşı verilen bir mücadele olarak resmedilir. Erkek, bu mücadelede sınanır, olgunlaşır ve “özne” haline gelir. Şamhat’ın Enkidu’nun evcilleşmesindeki ya da uygarlaşmasındaki rolü üzerinden de gördüğümüz gibi kadın, bu türden bir özne oluş sürecinde yalnızca bir basamak işlevi görür, kendisi öznellikten yoksundur.[1]

Gılgamış ve Enkidu’nun Humbaba’ya karşı yürüttükleri mücadele, bu eril özneleşmenin dramatik bir örneğidir. Tehlikeyi göze almak, doğaya hükmetmek ve dostluğu cesaretle kanıtlamak kahramanlık ideolojisinin yapıtaşlarıdır. Kahraman, korkusunu bastırarak, ölüm olasılığını kabullenerek “kahraman” olur. Kahramanlık, böylece ölümün sürekli tehdidi altında biçimlenen bir eril cesaret performansıdır. Gılgamış’ın cesareti, aslında korkunun alt edilmesidir; çünkü kahraman (Gılgamış) erkek kardeşi (Enkidu) ile ve onun sayesinde korktuğunu gizlemeyi, korkusunu cesaretin maskesi altında dönüştürmeyi öğrenmiştir. Erkeklik, erkek kardeşler arası dayanışmayla ve erkek kardeşlerin korkularını birlikte yenip gerçekleştirdikleri kahramanlık edimleriyle inşa edilir.

Ne var ki bu kahramanlık, aynı zamanda kırılgan bir yapıdır. Destanın en keskin dönüm noktası olan Enkidu’nun ölümü, Gılgamış’ın bütün iktidarını sarsar çünkü Enkidu’nun ölümüne sebep olan kendisidir. Gılgamış kahramanlıkları, endamı nedeniyle kendisine talip olan Tanrıça İştar’ı reddederek onun gazabını üzerine çeker ve Tanrılar bu küstahça reddedişin cezası olarak Enkidu’nun ölümüne hükmeder.

Gılgamış için en yakın dostunun ölümü yalnızca bir kayıp değil, kendi ölümlülüğünün aynasıdır. Gılgamış, ölümün mutlaklığıyla ilk kez bu kadar çıplak biçimde karşı karşıya gelir. Tanrılara meydan okuyan, Gökboğa’yı, Humbaba’yı yenen, bir buçuk ayda yürünebilecek mesafeyi bir günde aşabilecek fiziksel güce sahip olan kahraman, dostunun cansız ve yavaş yavaş çürüyen bedeni karşısında diz çöker. Yedi gün yedi gece ağlar, yas tutar, ağıt yakar. Artık bildiği her şey çökmüştür. Kahramanlık, ölümün bilgisi karşısında çözülür.

İsmail Gezgin’in belirttiği gibi, Gılgamış’ın Enkidu’nun ölümüyle edindiği bilgi, insanın en trajik bilgisidir: Ölümlülüğünün bilgisi.

Gılgamış, bundan sonra ölümsüzlüğün peşine düşer, ama bu arayış beyhude bir çabaya dönüşür. Yine bin bir zorluğu aşarak ulaştığı, Tanrıların ölümsüzlük bahşettiği Utnapiştim’den ölümsüzlüğün kendisi için imkansız olduğunu öğrenir. Bu noktada Gılgamış’ın yolculuğu, bir kahramanlık destanı olmaktan çıkıp bir bilgelik anlatısına dönüşür: İnsan, ölümlülüğünü kabullenmedikçe hakiki bilgiye erişemez. Neredeyse tüm (erkek) filozofların “yaşam” yerine “ölüm”ü merkezi sorun olarak görmesinin nedeni de bu olsa gerek!

Destanın ölümlülük teması çerçevesinde işlediği ikinci konu (destanın akışı dışında kalan ek bir tablette), eril kahramanlığın ve ölümlülüğün karşısına yerleştirilen “öte dünya” fikridir. Ölümle herkesin eşitlendiği yeraltı dünyası, görünürde adaletin gerçekleştiği sahne olarak sunulur. Krallar, kahramanlar, erkekler de ölecektir, köleler, kadınlar, sıradan insanlar da. Ölüm, bütün farklılıkları siler. Bu düşünce, destanda bir adalet duygusu uyandırsa da alt katmanında bir kabulleniş ideolojisi taşır.

Bu dünya güçlülerin, savaşçıların ve kahramanların dünyasıdır. Kadınların, hizmetkârların, kölelerin ve yoksulların mutluluğu ise bu dünyanın dışında, ölümden sonrasına ertelenmiştir. “Bu dünyada acı çekebilirsin, zira bunun ödülüne ölümden sonra kavuşacaksın” söylemi, ezilenlerin boyun eğmesini sağlayan mitsel bir anlatı biçimidir. Gılgamış Destanı da subliminal biçimde bu mesajı vererek bir yandan erkekliği kahramanlık hikayeleriyle sunup yüceltirken, diğer yandan ötekiliğin, ezilmişliğin meşrulaştırılmasını sağlar.

Enkidu’nun yeraltında gördüklerini aktardığı tabloda en çok sayıda erkek çocuğa sahip olan en mutlu olandır; savaşta ölen, krallara hizmet eden, cenazesi ritüellere göre defnedilen mutludur, şarkılar dinler, tanrılarla aynı masadadır. Çocuğu olmayan kadın, mirasçısı olmayan ise mutsuz resmedilir. Bu betimlemeler kahramanlık ve itaati aynı düzlemde ödüllendiren bir ahlak düzenini tesis ve temsil eder. Kadınların, kölelerin, hizmetkârların bu dünyanın kahraman erkek krallarına karşı sessiz kalmakla, itaat etmekle bu ahlak düzenine dahil olacağı yani ahlaklı olacağı ve böylece asıl öte dünyada mutlu olacakları vaaz edilir. Bireylerin ölümde eşitlendiği, adaletin öte dünyaya ertelendiği bu anlatı, ezilenlere dünyevi mücadeleyi değil, ruhsal sükûneti, sabrı ve teslimiyeti öğretir ki Gılgamış bu anlatı türünün belki ilk örneğidir ama son örneği değildir.

Öte dünya fikri, ataerkil ideolojinin en etkili araçlarından biridir. Çünkü o, iktidarın sahibi erkekler lehine, dünyevi güçsüzlüğü ilahi düzene bağlayarak meşrulaştırır. Tanrılara en çok benzeyen erkek kahraman (Gılgamış’ın üçte ikisi tanrısaldır, çünkü annesi Tanrıça Ninsun’dur) kahramanlıklarla iktidarını kurarken erdemlidir; kadın ve hizmetkarlar/köleler boyun eğerek ya da itaat ederek erdemli hale gelir. Gılgamış Destanı’ndaki yeraltı sahnesi, bu ideolojik karşıtlığın en yoğun görüldüğü sahnelerden biridir.

Bu yönüyle Gılgamış Destanı insanın ölümlülüğüne ilişkin trajik bilgiyi kabullenme hikâyesidir. Gılgamış sonunda ölümsüzlüğe ulaşamaz, ama kendi ölümlülüğünü kabullenir. Buna göre insan olmanın anlamı, ölümle yüzleşmek ve kabullenmekle bir tutulur. Bundan sonrası bu geçici dünyanın dizaynına ilişkindir: Hiçbir güç, hiçbir krallık, hiçbir kahramanlık ölüme üstün gelemez. Kadın, erkek, güçlü, zayıf herkes aynı yeraltı dünyasına (toprağa) gidecektir. Bu bilgi, görünürde eşitleyici bir hakikattir; ancak aynı zamanda, ezilenlerin boyun eğmesini sağlayan kadim bir teselli biçimidir.

Bu tablo içinde şu soruya yanıt vermek o kadar da kolay değil sanırım:

Enkidu ya da Gılgamış mı erdemliydi yoksa Şamhat mı?

[1] Gezgin, İ. (2025). Gılgamış: Homo Sapiens’in Trajik Öyküsü: Mitler Bize Ne Anlatır? Pinhan. Gılgamış Destanı okuması İsmail Gezgin’in çevirisinden takip edilmiştir.