Günümüzde birçok birey; baş ağrısı, mide bulantısı, yorgunluk, kas ağrıları, bayılma hissi veya nefes darlığı gibi bedensel şikâyetlerle sağlık kuruluşlarına başvurmaktadır. Bazı bireylerin yaptırdığı tahlil ve tetkiklerde organik bir rahatsızlığa rastlanmamakta, bununla birlikte kişinin yaşadığı sıkıntılar da azalmamaktadır. Bu durum çoğu zaman “hastalık hastalığı” ya da “abartı” olarak nitelense de aslında oldukça ciddi bir psikolojik sürecin işareti olabilir. Bu kişiler genellikle çeşitli uzmanlık alanlarında çok sayıda hekime başvurmakta, birçok ilaç kullanmakta ancak bir türlü kalıcı iyileşme elde edememektedirler. Süreç uzadıkça umutsuzluk, çaresizlik, hatta bazı durumlarda depresyon gibi eş tanılar gelişebilmektedir. Bu yazı, söz konusu belirtileri psikolojik bağlamda açıklayan somatizasyon kavramını ele alınacaktır.
Somatizasyon Nedir?
Somatizasyon, bireyin yaşadığı duygusal ya da psikolojik sıkıntıların, bedensel belirtiler şeklinde dışa vurulmasıdır. Başka bir deyişle, ruhun kelimelere dökemediği sıkıntılar, beden üzerinden kendini ifade etmeye başlar. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayımlanan DSM-5 tanı kitabında bu durum, “somatik belirti bozukluğu” başlığı altında yer almakta; kişinin bedensel yakınmalarına eşlik eden yoğun kaygı, aşırı düşünme ve yaşam işlevselliğinde bozulma gibi semptomlarla tanımlanmaktadır (APA, 2013).
Psikolojik Acı Neden Bedene Yansır?
Psikodinamik kurama göre, birey yaşadığı travmaları ya da çözümlenmemiş içsel çatışmaları bastırdığında, bu duygusal yük bir çıkış yolu arar. Bastırılan duygu ve düşünceler, bilinçdışında işlem görmeye devam eder ve bedensel belirtiler aracılığıyla dışa vurulur. Hollandalı psikiyatrist Bessel van der Kolk'un çarpıcı biçimde ifade ettiği gibi: "Beden, yaşanan travmaları unutmaz. Zihin bastırsa da beden hatırlar" (Van der Kolk, 2014). Bu bağlamda özellikle çocukluk çağında yaşanan duygusal ihmaller, ebeveyn kaybı, istismar, aile içi şiddet gibi yaşantılar ilerleyen yıllarda somatizasyonun temelini oluşturabilir. Örneğin çocukken "ağlama, abartma, güçlü olmalısın" gibi mesajlarla büyütülen birey, üzüntü ya da kaygı gibi duygularını ifade edemediğinde, bu duygular zamanla mide bulantısı, bayılma hissi, kas ağrısı ya da halsizlik gibi belirtilere dönüşebilir.
Kültürel ve Toplumsal Boyut: Neden Özellikle Kadınlar?
Somatizasyonun yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal bir arka planı vardır. Kirmayer ve Young (1998), farklı kültürlerde somatizasyonun değişik şekillerde ortaya çıktığını incelemiş ve özellikle ifade özgürlüğünün kısıtlı olduğu toplumlarda, bireylerin psikolojik sıkıntılarını daha çok bedensel yolla aktardıklarını belirtmiştir. Toplumsal cinsiyet rolleri de bu bağlamda önemli bir etkiye sahiptir. Araştırmalar, somatizasyonun kadınlarda erkeklere kıyasla daha sık görüldüğünü ortaya koymuştur. Bunun nedenleri arasında; kadınların daha fazla duygusal yük üstlenmeleri, duygularını bastırmaya zorlanmaları, bakım ve hizmet rollerine hapsedilmeleri gibi etkenler yer almaktadır. Örneğin bir kadın, ev içindeki emeğinin görülmediğini, değersizlik hissettiğini ya da partneri tarafından ihmal edildiğini açıkça ifade edemediğinde, bu duygusal yükler bedensel belirtiler aracılığıyla dışa vurulabilir. Mesela “Mideme yumruk yemiş gibi hissediyorum ama doktor bir şey bulamadı” diyen kadın danışan aslında fiziksel değil, psikolojik bir yaralanmayı ifade edebilmektedir.
Somatizasyonun Klinik Görünümleri
Somatizasyon, tek bir hastalık değil; çok sayıda fiziksel belirtiyle ortaya çıkabilen bir örüntüdür. En sık görülen şikâyetler arasında:
- Kronik baş ağrıları
- Mide-bağırsak sorunları (bulantı, kabızlık, irritabl bağırsak sendromu)
- Sürekli yorgunluk (kronik yorgunluk sendromu ile karışabilir)
- Kas ve eklem ağrıları
- Göğüs sıkışması, nefes darlığı
- Bayılma, sersemlik, denge kaybı
Bu belirtiler tek başına da görülebilir; bir arada da seyredebilir. Klinik değerlendirmede ayırıcı tanı oldukça önemlidir, zira bu belirtilere gerçek bir organik hastalık da eşlik edebilir.
Müdahale ve Destek Yolları
Somatizasyonun tedavisinde yalnızca medikal değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal boyutları da içeren bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç duyulur.
- Psikoterapi: Özellikle bilişsel davranışçı terapi (BDT), hastanın bedenine yönelik tehdit algısını azaltmada ve işlevselliği artırmada etkili bulunmuştur. Psikodinamik terapi ise altta yatan duygusal çatışmaları keşfetme sürecine katkı sağlar.
- Beden odaklı yaklaşımlar: Somatik deneyimleme, nefes terapileri, travma odaklı yoga gibi yaklaşımlar, bedenin duygu taşıyıcılığına doğrudan müdahale eder.
- Sosyal hizmet müdahaleleri: Bireyin sosyal destek sisteminin güçlendirilmesi, yalnızlık ve çaresizlik hissinin azaltılması, aile içi dinamiklerin onarılması da önemlidir.
Psikiyatrist, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve gerektiğinde fizyoterapist işbirliğini içeren multidisipliner bir ekip çalışması, somatizasyon yaşayan bireylerin bütüncül olarak desteklenmesini sağlar.
Sonuç
Somatizasyon, bireyin kendisini anlatamadığı, duygularını ifade edemediği durumlarda, ruhsal acının beden üzerinden dışa vurulmasıdır. Bu durum bir hastalık değil; bir ifadeye, bir çığlığa dönüşmüş ruhsal süreçtir. Bedenin sesini duyabilmek, çoğu zaman iyileşmenin de kapısını aralar. Sağlık çalışanlarının, psikologların, sosyal hizmet uzmanlarının ve hatta eğitimcilerin bu belirtilere duyarlı olması, hem bireylerin doğru destek almasını hem de damgalanmanın önüne geçilmesini sağlayacaktır.
Kaynakça
- American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.).
- Kirmayer, L. J., & Young, A. (1998). Culture and somatization: Clinical, epidemiological, and ethnographic perspectives. Psychosomatic Medicine, 60(4), 420–430.
- Van der Kolk, B. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Penguin Books.