KÜLTÜR DERİSİ
Prof. Dr. Faik KANATLI[1]
Meslek gereği olmayan günlük iletişimlerimiz, genelde tekrara dayalı klişelerden oluşuyor. Hemen hemen her kesimden insan, sorgusuzca zamanla içi boşalan klişeleri kullanıyor. Temel söz varlığında en çok kullanılan 150-300 sözcükle her gününü tamamlayanların sayısı azımsanmayacak durumda. Tarihin bir döneminde ufuk açıcı, geliştirici, sarsıcı, hatta yenilikçi olan söz konusu klişeler, zamanla düşünmeyi engelleyen kanılara dönüşme riski taşıyor, çünkü çoğunluk eşelemek istemediği kanılarla yaşamını sürdürüyor. “Bu gök kubbenin altında söylenmeyen söz kalmadı, artık beni hiçbir şey şaşırtmaz, neler gördü bu gözler, neler işitti bu kulaklar” gibi söylemler, düşünmemeyi özendiren klişelerin ve değişime direnen kanıların habercileridir. Klişeler günlük iletişimle de sınırlı kalmaz; hayatımızın odağında olan toplum, demokrasi, kültür, dil, edebiyat, eğitim, adalet, hak, hukuk gibi kavramlara da sıçrar. Böylece kavramlar sıradanlaşır ve bir şey söylemez olur. Bu bakımdan en iyi bildiğimize inandığımız kavramlarla bile hesaplaşmalı ve onları diri tutmalıyız. Kavramlar üzerine ancak başka kavramları katarak düşündüğümüz için her kavramsal hesaplaşma veya düşünme, komşu kavramları da etkinleştirir. Örneğin, dile ilişkin dilde kafa yormalar, zorunlu olarak kültüre, topluma ve edebiyata uzanır, dolayısıyla dille her hesaplaşma; aynı zamanda toplum, kültür ve edebiyatla hesaplaşmayı da kapsar. Edebiyat ve felsefede, duyguları ve kavramları açımlamak için benzetme, mecaz, söz sanatları, sezdirim ve gönderim olanaklarından yararlanılır. Kimi zaman aykırı tamlamalar ve sözcük buluş(tur)maları da duygu ve düşünceleri açıklama çabalarına dâhil olur. Uluğ Nutku’dan alıntıladığım, bu yazının da başlığını ve konusunu oluşturan kültür derisi tamlaması, kültür kavramına farklı pencerelerden bakma arayışının bir sonucudur. Kültür derisinin vaat ettiği düşünsel yolculuk, bu yazının da vaadini oluşturuyor. Anlam daha çok deri sözcüğü ve çağrışımsal anlamlarında yoğunlaştığı için düşünsel yolculuğun rehberliğini deri sözcüğü üstlenecek gibi görünüyor. Zaten tamlama, deri penceresinden kültüre bakmamızı istemiyor mu, o halde eleştirel bakalım.
.
Uluğ Nutku’nun bir yazıda konulaştırdığı ve başka bir kitapta andığı kültür derisi kavramını olabildiğince üslubunu koruyarak özetlemek, düşünsel yürüyüşümüze zemin hazırlayabilir: Her insanın aslı, doğal derisinin altındaki kültür derisidir. Yüz yıllardan beri inceden inceye dikilmiş-dokunmuş dil-kültür derisi, doğuşundan başlayarak her çocuğa yavaş yavaş giydirilir. Biyolojik yapılardan daha çok belirleyici olan bu giysi; geçmişten, gelecekten ve değerlerden kopuk değildir.
.
Kültüre ilişkin Almanca ve Türkçe okumalarımda Nutku’nun dışında kültür derisi kavramına rastlamadım. Daha çok Alman Felsefesi’nden beslendiğini bildiğim Nutku, büyük olasılıkla Almancadaki dil derisi (Sprachhaut) diye Türkçeye çevrilebilen kavramdan esinlenmiştir. Zaten metin içinde ona dil-kültür derisi diyor. Almanca sözcük “Haut”, Türkçede deri, cilt, ten, zar, kabuk ve post sözcükleriyle karşılanıyor. Bu karşılıklar anlamca birbirine yakın olsalar da, eşanlamlı değildir. Zaten hiçbir sözcüğün başka bir sözcükle eşanlamlı olamayacağını birçok yazımda vurguladım. Bu karşılıklarla kültürle yapacağımız her tamlama bizi farklı anlamalara sürükler. Olası tamlamalara ve anlam ayrımlarına girmeden önce, değerlendirmelerimize dayanak oluştursun diye Mersin Sanat ve Edebiyat Dergisi’nde (2025, s.22-25) yayımlanan bir çalışmamdan kültürün temel özelliklerini aktarıyorum:
.
- Kültür; değişken, gelişken ve devingendir.
- Kültür; tarihseldir, birikimlidir.
- Kültür öğrenilebilir, öğretilebilir bir dokudur, örgüdür.
- Kültür, etkileşimseldir, geçişlidir.
- İnsan kültürü üretir, kültür de insanı yeniden biçimlendirir.
- Kültür hem ayrıştırıcı hem de birleştiricidir.
- Kültür, önce yerel sonra evrenseldir.
- Kültür bütünüyle ölçülmesine izin vermez.
- Kültür hem araçsal hem de simgeleştiricidir.
.
Artık yukarıda sunduğum kültürün özellikleri gözetilerek olası tamlamaların uygunluğunu sınayabiliriz. Kültür cildi seçeneği, kültüre ilişkin kitap cildini anımsattığı için kolayca elimine edilebilir. Kültür teni, kültürel rengi yansıtır. Ten değişime direnir, oysa değişim ve gelişim kültürün temel özelliklerindendir. Zar, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde, ince örtü, perde, ince deri ve ince tabaka sözcükleriyle karşılandığı için kültür zarı pek uygun görünmüyor, çünkü kültür etkin bir belirleyendir ve dayanıklıdır. Kültür kabuğu, kapalılığı çağrıştırıyor, oysa kültür etkileşimseldir, geçişlidir. Ayrıca her kültür doğası gereğe kültürlerarası olduğundan kabuğuna çekilemez de. Post daha çok hayvan derisiyle özdeşleştiği için kültürel bir varlık olan insana kültür postu çok uymuyor sanki. Kültür zırhı, kültürün koruyuculuğunu iyi anlatsa da, kültürün geçişkenlik ve geçirgenlik özelliklerine ters düşer. Diğer tüm seçeneklerin elenmesi, kültür derisi kavramının daha uygun olduğunu gösteriyor. Deri, hem geçişken hem de değişken ve gelişken olduğundan kültüre daha yakışıyor sanki. Ama diğer tamlamalar da üzerine düşünmeyi gerektiren faklı çağrışımsal anlamlar sunuyor. Örneğin, kültürel cilt bakımı, kültürel ten uyumu, kültürün zırha bürünmesi, kültürün kabuğuna çekilmesi gibi tamlamalar, zevkli düşünsel gezintiler vaat etmiyor mu? Bu bağlamda, kültür derisi bakım ürünlerinden söz etmek çok mu uçuk? O zaman bireysel kültür derisinden ve toplumsal kültür derisinden söz edilmez mi?
.
Acaba felsefe, sanat, edebiyat ve özellikle şiirin kültür derisi bakım ürünleri arasında başı çektiğini söylemek ve bunların kültür derisi hastalıklarına iyi geldiğini savunmak, çok mu zorlama olur?
.
Uluğ Nutku’yu saygıyla anarak bir sohbet ortamında ona sorduğum soru ve ondan aldığım yanıtla yazıyı sonlandırmak istiyorum: Hocam çok kişiyi etkileyen ve düşünmeye sevk eden felsefi metinler ürettiniz. Bu metinleri siz felsefi açıdan nasıl değerlendirirsiniz? Nutku’nun yanıtı belleğime kazınmıştır: Sevgili Faik, bu metinler henüz felsefe metni sayılmazlar; ancak farklı zamanlarda farklı kişiler tarafından çözümlenip onlar üzerine bir şey inşa edildiğinde felsefi metin düzeyine erişecekler. Nutku’nun bu yanıtı, sadece felsefenin nasıl gelenekselleşeceğini açıklamıyor; aynı zamanda gelecek nesillere de bir ödev yüklüyor. Kültür derisi üzerine yazmayı denemekle belki de ödevimi yapmaya çalıştım. Ama ben bir denemeyle de olsa sıramı savdım. Darısı başınıza!
.
KAYNAKÇA
Nutku, U. (1998). İnsan felsefesi çalışmaları. İstanbul: Bulut Yayınları.
Nutku, U. (2005). Felsefe ve güncellik. İstanbul: Bulut Yayınları.
Kanatlı, F. (2025) Demokrasi Kültürü ya da Demokratik Kültür. İçinde: Mersin Sanat ve Edebiyat Dergisi, sayı 15, s.22-25
.
[1] Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi.