Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Güç Zehirlenmesi

Güç Zehirlenmesi

Fikir Yazıları 09 Mayıs 2024 23:44 - Okunma sayısı: 699

Doç. Dr. Ali Baltacı

Güç Zehirlenmesi

Moğol İmparatorluğu 13. Yüzyılda saldırgan ve yayılmacı bir karakterle önce Çin ve Kore’yi işgal etmiş; ardından gözünü Japonya’ya dikmişti. O dönemde Kore ve Japon anakarası arasındaki Tsushima ve Iki adalarına çıkarma yapıp binlerce sivili katleden orduların gözü doğudaki Japon topraklarına çevrildi. Büyük bir donanmayla Japonya’ya iki kez saldıran Moğollar, doğa koşulları ve Samurayların yoğun direnişi nedeniyle işgali gerçekleştiremedi. Bu durum Moğol İmparatorluğu içinde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Neticede yenilmez sanılan ve tanrısal gücü elinde tuttuğuna inanılan Kubilay Han’ın imajı zedelendi. Korku, şiddet ve askeri gücü kullanarak düşmanlarını sindiren Moğolların yaşadığı hüsran, farklı coğrafyalarda başka başarılar elde etseler de Japon bozgununu unutmamalarına neden oldu. Çünkü kutsal kabul ettikleri güç, onları terk etmiş ve düşmanları artık onlardan korkmaz olmuştu…

Moğolların uğruna milyonları ölüme gönderdiği güç, yaratılış gereği insanın sahip olmayı dilediği en eski ve en karmaşık olgularından biridir. Diğeri üzerinde hükümranlık veya tahakküm kurmak, ötekinin sahip olduğu her şeye sahip olmak veya hep daha fazlasını istemek gücün somut yönünü temsil eder. Oysa gücün büyük bölümü insan doğasına derinliklerine gizlenmiştir. Sahip olmak ve genişletmek için her şeyi göze aldığımız güç, bireylere ve toplumlara hem büyük başarılar kazandırabilir hem de yıkıcı sonuçlara yol açabilir.

Büyük Britanya'nın en genç ve son başbakanı ve ardından Ocak 1801'den itibaren Birleşik Krallık'ın ilk başbakanı olan William Pitt 1770 yılında yaptığı bir konuşmada sınırsız gücün ona sahip olanların zihinlerini bozmaya meyilli olduğundan bahseder. Bir kişiye haddinden fazla yetki verirseniz, ondan etkili sonuç ve başarı beklersiniz; ancak tarihsel olarak ‘ver yetkiyi gör etkiyi’ gibi popülist söylemlerin hem birey hem uluslar için ne derece yıkıcı sonuçları olduğunu Hitler Almanya’sı tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Bu bağlamda güç, sınırları olması gereken bir olgudur.

Hemen her toplumda güç, siyasi iktidarla temsil edilen bir olgu olsa da aslında gündelik hayatta iktidar sahibi olduğumuz her durumda güce hükmettiğimizi düşünürüz. Öğrenci ve öğretmen, hasta ve hekim, hükümlü ve hâkim arasındaki ilişkilerin çoğu, gücün farklı biçimde temsiline sahne olur. Aile, arkadaş ve iş ilişiklerinde de gücü bambaşka şekillerde deneyimleriz. Birisine karşı sorumlu olduğumuz her durum, gücün farklı temsillerini açığa çıkarır. Hesap vermek veya kontrol etmek gibi basit etkileşimleri de olan gücün giderek yoğunlaşma potansiyeli vardır. Yani gücü eline geçiren kişi, giderek daha fazla güce sahip olup bunu ilelebet korumak ister; çünkü insanoğlu günümüzdeki minimalist iyimserlik hareketlerinin aksine tam anlamıyla tamahkardır, asla daha azıyla yetinmez ve her şeyin hep daha fazlasını ister. Bir kez birikmeye başlayan güç, zamanla muktedir için bir saplantı haline gelir. Gücü elinde tutan kişi giderek diğerlerinden daha üstün olduğunu, gücün kendisine üstün yetenekleri nedeniyle verildiğini düşünür.

Gücün aşırı ve sorumsuz kullanımı, güç zehirlenmesi veya hubris sendromu olarak bilinen bir olguya yol açabilir. Hubris, Yunan mitolojisinde tanrıların ve kahramanların aşırı gurur ve kibir duygusunu ifade eden bir terimdir. Bu duygu, güç sahibi kişilerin gerçeklerden kopmasına, kendilerini hatasız ve kusursuz görmesine ve başkalarını küçümsemesine neden olabilir. Güç zehirlenmesi yaşayan kişiler, etik değerleri ve sorumluluklarını göz ardı ederek bencil ve yıkıcı davranışlarda bulunabilirler. Böylelikle toplumdan giderek ayrışırlar; bir zamanlar o toplumun içinden çıktıklarını dahi unuturlar. Fransız Devrimi sırasında Kraliçe Marie Antoinett’e atfedilen ‘ekmek yerine pasta (makarna) yesinler’ söylemi, bu kopuşu alenileştirir. Benzer güç zehirlenmesi örnekleri hemen her toplumda görülür. Bir kısım elit ülke gelirinin büyük kesimine hükmedip servetlerine servet katarken, çoğunluk fakirleşmektedir. Zygmunt Bauman ‘Azınlığın zenginleşmesi hepimizin çıkarına mıdır?’ isimli eserinde bu çarpıklığa dikkat çekerek güç zehirlenmesinin oluşturduğu derin toplumsal yaralara dikkat çeker. Buna göre gücü eline alan kişiler zamanla bir azınlık (elitler) tarafından manipüle edilir; manipülasyon sayesinde muktedirin etrafında bir ‘güç halesi’ oluşur ve muktedir toplumda olan biteni göremez. Danışmanlar ordusu tarafından doldurulan saraylara hapsolan ve giderek toplumdan uzaklaşan muktedir, gücü elinde tutabilmek için daha da otoriterleşmesi gerektiğinin farkındadır. Sonuçta totaliter bir sistem kurulur ve güç, yönetim kademesini zengileştirerek onları zehirler.

Güç zehirlenmesinin belirtileri arasında aşırı güven ve kibir, gerçeklerden kopma, empati eksikliği, risk alma eğilimi ve etik değerlerden sapma gibi durumlar sayılabilir. Güç zehirlenmesi yaşayan kişiler, kendilerini her konuda uzman ve yetkin görürler. Fikirlerine ve kararlarına karşı çıkanlara tahammül gösteremezler ve her zaman haklı olduklarına inanırlar. Bu kişiler, eleştirilere ve farklı bakış açılarına karşı kör olurlar. Gerçeklerle yüzleşmek yerine, hatalarını başkalarına yüklemeye ve sorumluluktan kaçmaya çalışırlar. Güç zehirlenmesi yaşayan kişiler, başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını anlamakta zorlanırlar. Kendilerini her şeyden ve herkesten daha önemli görürler ve bencil bir şekilde davranırlar. Bu kişiler, mantıksız ve tehlikeli riskler almaktan çekinmezler. Sonuçların farkında olmadan ani ve düşüncesiz kararlar verebilirler. Böylesi kişiler, yasalara ve etik kurallara uyma konusunda isteksiz davranabilirler. Hatta çıkarlarını korumak için yasa dışı veya ahlaksız eylemlere bile başvurabilirler.

Güç zehirlenmesinin pek çok sonucu olsa da kişisel ilişkilerin bozulması, kariyerde gerileme, sosyal huzursuzluk gibi olumsuz etkileşimlerden söz edilebilir. Güç zehirlenmesi yaşayan kişilerin aileleri, arkadaşları ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkileri genellikle zedelenir. Kibirli ve bencil davranışları, güvensizlik ve çatışmaya yol açabilir. Bu kişiler, iş yerinde hatalar yapabilir ve önemli fırsatları kaçırabilirler. Güçlerini kötüye kullanmaları, iş arkadaşları ve yöneticileri tarafından saygısızlık ve güvensizlik görmelerine neden olabilir. Güç zehirlenmesi yaşayan liderler, toplumda gerginlik ve huzursuzluğa yol açabilirler. Yanlış kararları ve bencil politikaları, halkın güvenini ve desteğini kaybetmelerine neden olabilir.

Gücün zehirleyici doğası aslında elitler tarafından bilinir. Büyük ve güçlü aileler, veliahtlarını yetiştirirken mümkün olduğunca mütevazı bir karakter oluşunu yeğlerler. Yani büyük ve güçlü bir şirketi gelecekte yönetmeye namzet gençlerin olabildiğince mütevazı ve çalışanlardan kopmayan bir yaklaşımda olması istenir. Zengin olsa da tasarrufu ve çalışanlara iyi davranmayı ilke haline getirmesi sağlanır. Ancak elbette zenginliğin verdiği gücü reddedip her şeyi yapabilecek durumdayken bunun tersine meyletmek oldukça zor bir karakter inşasıdır.

Güç zehirlenmesinden korunma yolları arasında güç ve sorumluluk arasındaki dengeyi koruma, eleştiriye ve farklı bakış açılarına açık olma, alçakgönüllü olma ve güçlerini kontrol altında tutma gibi beceriler sayılabilir. Güç sahibi kişiler, kendilerini her şeyden ve herkesten üstün görmemeli ve sorumluluklarını unutmamalıdırlar. Güçlerini başkalarına yardım etmek ve topluma katkıda bulunmak için kullanmalıdırlar. Bu kişiler, eleştirilere karşı kulaklarını tıkarlar ve her zaman haklı olduklarına inanırlar. Bu durum, hatalarını görmelerini ve düzeltmelerini engeller. Güç sahibi kişiler, eleştiriye açık olmalı ve farklı bakış açılarını dinlemeye istekli olmalıdırlar. Güç ve statü, bir insanı daha değerli kılmaz. Güç sahibi kişiler, alçakgönüllü olmalı ve kendilerini başkalarından üstün görmemelidirler. Böylesi kişiler, güçlerini sorumlu bir şekilde kullanmalı ve güçlerinin başlarını döndürmesine izin vermemelidirler. Kendilerini kontrol altında tutmalı ve etik değerlerden asla sapmamalıdırlar.

Yorumlar (3)

Taner Bulut - 12 Mayıs 2024 01:54

Çok iyi bir yazı

Mehmet Akif YILDIRIM - 10 Mayıs 2024 11:28

Kısa ve Öz... Moğollar kısmı ayrıca dikkat çekici...

Burcu Yükselen - 10 Mayıs 2024 11:27

Oldukça güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler Hocam...:)
SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Fikir Yazıları
Aşk Acısı:

Fikir Yazıları02 Aralık 2024 21:54

Aşk Acısı: "Çeken Bilir"

Kurum Kreşleri ve Anaokulları Üzerine Düşünceler

Fikir Yazıları01 Aralık 2024 19:03

Kurum Kreşleri ve Anaokulları Üzerine Düşünceler

Jack London'ın Çağı

Fikir Yazıları27 Kasım 2024 13:02

Jack London'ın Çağı

Türkiye’de Ücretsiz Öğle Yemeği Politikaları: Eşitlik Sorunu

Fikir Yazıları26 Kasım 2024 01:31

Türkiye’de Ücretsiz Öğle Yemeği Politikaları: Eşitlik Sorunu

Dil Sızıları 1

Fikir Yazıları15 Kasım 2024 14:59

Dil Sızıları 1

ÖĞRETMENİN ÖĞRETİCİLİĞİ; PROFESYONEL ÖĞRETİCİLİK

Fikir Yazıları12 Kasım 2024 20:27

ÖĞRETMENİN ÖĞRETİCİLİĞİ; PROFESYONEL ÖĞRETİCİLİK

İnsan Hakları Gündemi-3

Fikir Yazıları07 Kasım 2024 18:51

İnsan Hakları Gündemi-3

Devrimin Çoban Yıldızı: Mustafa Necati

Fikir Yazıları04 Kasım 2024 09:34

Devrimin Çoban Yıldızı: Mustafa Necati

Hamam Böceği ve Ben

Fikir Yazıları03 Kasım 2024 21:01

Hamam Böceği ve Ben

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE GERİ DÖNMELİ MİYİZ?

Fikir Yazıları03 Kasım 2024 20:23

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE GERİ DÖNMELİ MİYİZ?