Hak, hukuk, adalet, düşünce özgürlüğü ve gençliğin kurban edilmediği; toplumsal huzur ile refahın hüküm sürdüğü, hep birlikte barış içinde yaşanabilecek nice bayramlara...
TOP YUVARLAKTIR KAZANAN DÖRT KÖŞE
Hasan TURUNÇ
Spor insanların sosyalleşerek sağlıklı nesiller yetişmesine ve mutlu, umutlu toplumlar oluşmasına katkı sağlayan kıymetli bir alan aynı zamanda da çok önemli bir araçtır. Bunun bilincine varmış olan yerel ve merkezi yönetimler bu alanda kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirler ve bu hedeflere ulaşmak için liyakat ilkesine bağlı kalarak bu uğurda varını yoğunu ortaya koyacak ekipler kurarlar. Bütçelerinin belli bir kısmını da yeni spor alanları yaratmak ve iyi sporcular yetiştirmek üzere sportif şubelerine aktarırlar. Ayrıca bu alanda faaliyet gösteren spor kulüplerini aynı amaçlar doğrultusunda teşvik eder, çalışmalarına destek olurlar.
Dünya şampiyonaları ve olimpiyatlar gibi dünyanın en prestijli spor organizasyonlarında milli takımlar ve milli sporcular düzeyinde boy göstermek devletlerin politik amaçları arasında yer aldığı gibi bu platformlarda başarı kazanma hayali bireylerden toplumlara, toplumlardan uluslara uzanarak milli hedefler arasında yer alır.
Bu durum spor eğitiminin önemini yadsınamaz hale getirmiştir. Bunun bilincine varmış olan birçok ebeveyn çocuklarına akademik eğitimle birlikte en az bir yabancı dil öğretip bir müzik enstrumanı çaldırmakla kalmaz iyi bir sporcu yetiştirme hayaliyle futbol okullarında, satranç kulüplerinde ve daha birçok alanda o kurs senin bu kurs benim diyerek birbirleriyle kıyasıya yarışırlar.
Bizim milletçe sporu sevdiğimiz aşikar. Yürüyüş yollarımız, park ve bahçelerimiz düzenli yürüyüşlerini yapan, koşan, bisiklet süren ve egzersiz yapan spor kıyafetli insanlarla dolu. Halı sahalar, tenis kortları, basketbol ve voleybol sahaları neredeyse hiç boş kalmıyor. Pilates ve fitness salonlarına o denli rağbet var ki iğne atsanız yere düşmez. Maratona katılayım dersiniz, bir bakarsınız ki herkes orada. Yüzmek istersiniz havuzda kulaç atacak yer yoktur.
Bu ilgi toplum adına sevindirici elbette ama işin içine rekabet girince olayın rengi bir anda değişiveriyor. Sporda rekabet olmazsa olmaz ama yarış kontrol altında olmalı ve belli koşullarda yapılmalı. İnsani değerleri, erdemli davranışları ve “fair play” ilkesini önce kendimiz benimsemeli, sonra çocuklarımıza, öğrencilerimize ve gençlerimize aşılamalıyız. Finalde de hep birlikte içerisinde spor ahlakı olan bir toplumsal bakış açısı inşa etmeliyiz.
Bütçeleri milyon dolarlara ulaşan kulüplerle borç batağında çırpınan takımların aynı kulvarda yarıştırıldığı, yıldız bir sporcunun bonservis bedelinin koca takımların toplam bütçesinden daha yüksek rakamlara ulaştığı bir ortamda adil bir rekabet ortamından söz edilebilir mi? Sahada milyonluk sporcuların mücadele ettiği müsabakaları, bu rakamların yanında telaffuz edilemeyecek kadar düşük olan maç başı ücretlerle adeta uçurumun kıyısında ağzında düdükle maç yönetmeye çalışan hakemler bu denli büyük bir baskı altında sağlıklı maç yönetebilir mi?
Kaybetmenin adeta suç sayıldığı ve bedelinin zincirdeki en zayıf halkaya en ağır şekilde ödettirildiği böylesine büyük bir ekonomiye siyasetin bulaşmaması mümkün mü? Spor kulüplerinin yönetiminde iş bilenlerin yerine daha çok parası olanların söz sahibi olması bu dengesizliğin bir sonucu değil mi? İşte böyle bir ortamda da spordan çok holiganizm, şike ve şiddet konuşulur oldu ne yazık ki. Eskiden takımlar sporcuların ellerindeki “Spor sevgi barış ve kardeşliktir” yazılı pankartlarla maçlara çıkarken, şimdilerde binlerce taraftar hep bir ağızdan “Vur, kır, parçala, bu maçı kazan!” naraları atıyor.
Peki bunun adı rekabet mi, yoksa rezalet mi?
Hasan TURUNÇ