Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular Klinik Psikoloji İletişim
TADINDAN YENMEYEN KİTAP “ALTI HARFLİ BİR TATLI” TAHLİLİ

TADINDAN YENMEYEN KİTAP “ALTI HARFLİ BİR TATLI” TAHLİLİ

Sosyal Bilimler 12 Aralık 2025 23:09 - Okunma sayısı: 28

Prof. Dr. Namık Kemal Şahbaz

TADINDAN YENMEYEN KİTAP “ALTI HARFLİ BİR TATLI” TAHLİLİ

Prof. Dr. Namık Kemal Şahbaz[1]

.

Giriş

.

Bu yazı, tahlil etmeye çalıştığım kitabın yazarının Türk edebiyatındaki işlevini daha da somutlaştırmak için farklı bir yöntemle kaleme alınmıştır. Şermin Yaşar’ın Altı Harfli Bir Tatlı[2] başlıklı eserinde kurmacanın çatısını oluşturan tatlı tariflerini, bizzat kendim tek tek yaptım[3]. Gastronomi diliyle reçete çıkarmadaki hünerim ve şef kimliğimle yılların edebiyat hocalığı bu yazıda iç içe geçmiştir. Bu yönüyle bu yazı, kanımca edebî metin tahlili âleminde bir ilktir ve aynı zamanda maddi yönden en külfetlilerinden biridir.

.

Şermin Yaşar’ın, -öncelikle çocuk edebiyatı kapsamında okuduğum pek çok eserinden hareketle- doğal, samimi, akıcı, konuşur gibi okurla ilişki kuran bir dili vardır. Onun çocuk psikolojisini merkeze alan, oyunsu ve mizahi yönü kuvvetli, aile içi iletişime katkısı yüksek, değerleri sezdirerek veren modern, çağdaş, pedagojik olarak güçlü metinleriyle çocuk edebiyatına; psikolojik derinlikli, kadınlık deneyiminin güçlü anlatımı, sıcak, hüzünlü mizahla günlük hayatın içindeki büyük duyguları görünür kılan metinleriyle de Türk edebiyatına katkısı yadsınamaz.

.

Yaşar’ın son eseri, unutulmaya yüz tutmuş bir değeri toplum olarak yüzümüze vurur: Büyüklere saygı duymak, değer vermek… Sanki “edebî metinler tam da bu unutulmayı engellemek için vardır” diyen bir anlayışla belirmiştir kurgu. Yaşar, yaşadığımız bu toplumsal sorunu bir deyiş formatında sunar bize. Bir yanda, yetişkin –çoğu evli- dört çocuğu olmasına karşın onlardan kaçıp bir köyde yaşamayı tercih eden Selime Teyze; diğer yanda anne özlemiyle tutuşan babaannesi ve dedesiyle annesiz büyüyen Meltem vardır. Meltem tesadüfen Selime Teyze’nin misafiri olur bir gün. Bir Selime Teyze konuşur –çoğu zaman içinden-, bir Meltem –çoğu zaman içinden-. Konuştukça açılan yaraları kapanır karşılıklı birer birer. Alırlar birbirlerinin acılarını…

.

Karşılıklı konuşmalarda Meltem’in anahtarı babaannesinin tarif defterindeki tarifler, Selime Teyze’nin konuşmalarında anahtarı örgü modelleridir. Örgü modellerini başka araştırmacıların çalışmasını önerebilirim. Biz bu çalışmada, eserin 17 farklı bölüm başlığının 9’unu kapsayan gastronomi ögelerinin metnin edebî yapısına bağlı kalarak, karakterin iç çatışmasına ve tariflerin sembolik değerine sadık çoğu zaman psikolojik yer yer toplumsal çözümlemesini yapacağız. Çözümlemenin somutlaşması adına roman içinde yer alan ve tarafımızca yapılan 9 tarifin fotoğrafı kanıt olarak sunulmuştur.

.

Eserde Yer Alan Tarifler ve Tahlili

.

Eserde, tarif defteri Meltem’in yanında büyüdüğü babaannesi ve dedesi öldükten sonra, ona miras kalan evin taşınması esnasında tesadüfen bulunmuştur. Aşağıda bu ana ilişkin ifade ve ilk tarif olan, yazım yanlışlarıyla dolu “Çay Bisküvisi”nin resmi Resim 1’de verilmiştir:

.

Tariflerin ortaya çıkışı: “Ustalar bir ayda topladılar evi. Benim oturduğum eve kıyasla burası bir cennetti. Sanki babaannemle dedem, cennetten bana bir köşe göndermişlerdi. Usta, evi teslim ederken elinde tozlu bir defterle geldi. Mutfak dolaplarının arkasından çıkmış. ‘Çekmeceden düşmüş muhtemelen’ dedi. Defter toz içindeydi ama yazılar hâlâ okunuyordu. Babaannemin tarif defteriydi bu. Onun mutfak masasında oturup tarifleri incelediği, sonra kalkıp yaptığı, hiçbirini ezberlemediği, yazım yanlışlarıyla dolu defteri. Usta gidince evde tek başıma, o boşlukta elimde defterle kalakaldım. Taşındıktan sonra açar okurum, dedim kendi kendime. Defteri evde bırakıp yeni eşya bakmaya çıktım. Hiçbir şeyim yoktu” (s.91-92).

.

Resim 1. Çay Bisküvisi Tarifi

.

  • Çay bisküvisi: “Mehmet ile evlendim. Evlilikler bir dönüm noktasıdır. Bir şeyler değişir ve iyiye gider diye düşündüm. Beklentim yüksek değildi. Hayalimdeki ben ve Mehmet, babaannemle dedemdi. Mutfakta kek çırpıyordum ben, kolay kek ya da belki çay bisküvisi. Babaanneminkinden. Mehmet bulmaca çözüyordu. Öylece yaşayıp gidiyorduk. Çocuksuz. Kendi başımıza… Böyle mutlu olacaktık biz. Böyle güzel olacaktı. Bir çocuğun sorumluluğunu almayacaktık; ne onu üzecektik ne kendimiz üzülecektik. Ne uzayıp ne kısalacaktık. Öyle geçip gidecekti ömür. (Sayfa 17,18).

.

Resim 2. Çay Bisküvisi

.

Yukarıda alıntılanan metinde çay bisküvisi, sadelik, sorunsuzluk, her şeyin uslu ve sessizce ilerlediği bir evlilik hayalinin sembolüdür. Babaannesi ve dedesinin huzurlu ev içi ritminin yeniden üretilebileceği inancı, tatlının sade oluşunu yansıtır (Bakınız Resim 2).

.

Meltem, düşük beklenti-daha az acı denklemine inanır. Sıradan, küçük, mütevazı bir tatlı, sıradan ama huzurlu bir hayat arzusu… Çocuksuzluk vurgusu da sorumluluktan ve kırılmaktan kaçınmanın simgesi olarak kendini gösterir. Ayrıca çay bisküvisi, kadınların “iyi eş – sessiz ev – uyumlu hayat” beklentisi üzerine inşa edilen geleneksel aile modelinin temsilidir bizce.

.

  • Televizyondaki Revani: “…Otobüste babaanneme ‘Annem nereye kaçmış babaanne?’ diye sordum. ‘Başka kocaya’ dedi sonra da söylediğine pişman olup ‘Sen bakma Hikmet’e, lohusa o. Bilmiyor ne dediğini. Öldü annen, melek oldu. Ayyy aman hadi boş ver şimdi kız… Eve gidince revani yapalım mı?

.

Omuzlarımı silktim. Babaannem eve gidince revani yaptı. Kekini ben çırptım. Dedemin anlattığı Parmak Çocuk masalı aklıma geldi. Çocuğu olmayan kadın hamurdan çocuk yapıyordu kendine. Ben de anne yapıyordum sanki kekten. Revaniden anne… Çok tatlı, şerbetli bir anne.

Bekledim, bekledim… Pişince bekledim, şerbetini dökünce bekledim, soğuyunca bekledim. Revani anneye dönüşmedi.

Yemekten sonra babaannem, ‘Çok güzel, kıııız yesene revanimden’ diye uzattı tatlı tabağını. ‘İstemem’ dedim, ‘revani sevmiyorum.’

‘Geçen hafta bayılıyordun da, bu hafta niye sevmiyon?’ dedi.

‘Sevmiyorum’ dedim, ‘bu hafta sevmiyom, bundan sonra revani sevmiyom, var mı? (s.39-40).

.

Resim 3. Televizyondaki Revani

.

Bu tatlı (Bakınız Resim 3), anne boşluğunu tatlıyla doldurma çabasıdır. Kaybı yemeğe dönüştürerek telafi etme, bir tatlının anneye dönüşmesini beklemek sonunda hüsran, inkâr ve büyük bir kırılma… Revaninin kekten “anneye dönüşmeyişi”, çocuğun yas sürecinde yaşadığı inkâr – pazarlık – öfke evrelerinin birer metaforudur. Çocuk revaninin içine bir anne umudu yükler. Tatlı dönüşmeyince reddeder, öfkesini “Sevmiyorum!” diyerek dile getirir. Ayrıca aile kayıplarında “yemeğin” teselli aracı olması da işlenmiştir. Özellikle Anadolu kültüründe tatlılar –helva kavurmak, lokma dökmek- yasın içindeki boşlukları yumuşatma aracı olarak işlev görür.

.

  • Kolay Kek: Eserde tarifler, birer anı kapsülleri gibidir. Her bir tarif Meltem için çok büyük anlamlar içerir. Bu bölüm, sosyal kıyas, yoksunluk hissi, başkalarının “normal” aile düzenine duyulan özlem kavramlarına göndermedir. Kek kokusu, güvenli, sıcak bir evin kokusuyla özdeştir. Kek yemek ister ama isteyemez görgü kurallarıyla içselleştirilmiş yoksunluk ağır basar. “Benim de böyle annem olsaydı” duygusu anne imgesi arayışının dışa vurumudur. Kek, aile sıcaklığının ve kabul görmenin sembolüdür. Meltem’in çikolatalı kekten nefret etmesi, travmatik anıdaki tatlının tiksintiye dönüşmesi döngüsel bir süreçtir. Zira aynı tiksintiyi daha önce revanide ve ayrıca sonraları kazandibinde de görürüz:

.

“Hemen yemeğe oturduk. Burcu da ben de çok açtık. Abisi bizden önce gelmişti. Yemek masasında baba en başta oturdu; anne babasının soluna, abisi ise sağına. Ben annenin yanındaydım. Burcu abisinin. Yaprak sarması da vardı yemekte ama ben en çok kek yemek istiyordum. Keşke söyleyebilsem diye düşünüyordum, ‘Şey teyze zahmet olmazsa, ben yemekle beraber bir dilim kek de alabilir miyim?’ Alamazdım tabii, bekleyecektim. Ev sahibi ne zaman verirse o zaman yiyecektim. Vermezse de kendisinin bileceği iş. Öyle koktu diye isteyemezsin. Kural böyle. Görgü kurallarını öğrenebileceğim kimse yoktu ama kimsesizlik en sert öğretmendi.

.

Yemekten sonra masayı topladık. Mutfak masasında kalıbından yeni çıkmış, üstünden bir dilim bile alınmamış kek duruyordu. Üzerine kakaolu muhallebi gibi, puding gibi parlak bir şey dökmüştü annesi; onun üstüne de kar gibi hindistan cevizi. Küçükken babaannem kek yapardı bana. Kolay kekti adı. Çikolatası, sosu yok. (Bakınız Resim 4) Öyle şeyleri sevmezdi babaannem. Çok tatlı yapardı ama her şeyin kolayına kaçardı. Keki tepsiye döktükten sonra kabın dibini yalamak en sevdiğim şeydi. Çiğ kek, pişmişinden bile güzeldi. Burcu’nun annesi keki ise bambaşkaydı. Tepside değil, kalıpta pişirmişti; çizgilerinin üzerinden atmıştı çikolata sosu. Kokusunu duymasam pastane işi sanırdım. O kadar güzeldi. Çikolatalı kekten bir çatal bile almamıştım. On dört yaşındaydım. Çikolatalı kekten hâlâ nefret ederim. Güzel bir akşam geçirseydik, en sevdiğim kek olurdu. Eminim (s. 79-81).

.

…Babaannemin evine dönmeyi çok istedim. Ama babamın o evi asla vermeyeceğini düşündüm. Teklif bile etmedim. Sürünmüştüm. Yıllarca. Şimdi öfkelenmeli miydim babama yoksa nihayet bir evim oldu diye sevinmeli miydim? Dondurma eridi. Kazandibi allak bullak bir karışıma dönüştü önümde. İçim, o erimiş dondurmayla karışmış kazandibi gibiydi. Midem bulandı. Bir daha asla kazandibi yemedim” (s. 90).

.

Resim 4. Kolay Kek

.

  • Keşkül Pastanedeki Gibi: “O çiçek hadisesinden sonra izlemedim bir daha programı. Babaannem her çağırdığında ‘Ödevim var’ dedim. Ertesi hafta yine sütlaç yaptı, cevizli. Yemedim. ‘Sevmiyorum ben sütlaç mütlaç, yapma bir daha…’ dedim. ‘Bu huylar da yeni âdet çıktı’ diye söylendi. Sonra anladı içlendiğimi, saçımı okşadı, ‘Keşkül yaparız madem’ dedi. ‘pastanedeki gibi keşkül. Aldıydım tarifini…’

.

Babaannem sonraki haftalar keşkül yaptı. Ne kolay kabulleniyordu her şeyi. Ben programı bir daha izlemedim ama zihnimden uzun süre sunucunun her defasında tekrarladığı, ‘Sevdiklerimize sahip çıkalım’ sözü silinmedi. Kafa sallardım hep o cümleye. Yürekten katılırdım (s. 115).

.

Resim 5. Keşkül

.

Babaannenin yaptığı keşkül, kahramanın televizyon programıyla yaşadığı olmayan anneyi arayış travmasından sonra şefkatle tamir edilen bir güven bağını simgeler.

.

Keşkül, Osmanlı’dan beri bir “tevazu tatlısı”dır; mütevazı malzemelerle yapılır.

Tatlı, kurmaca içinde çocuğa sevildiğini hissettirme çabasının bir aracıdır. Kopuk iletişimde, yeniden bağ kurma, kırılmış bir ruhun onarımı da bu sayede gerçekleşir. Babaannenin “pastanedeki gibi yaparım” demesi, çocuğun dünyasını ciddiye aldığının, onu değerli hissettirme uğraşıdır. “Sevdiklerimize sahip çıkalım” sözü, romandaki temel iletinin parolasıdır.

.

5) Asker arkadaşlarının evinde şekerlemenin yanında verilen kurabiye: “Dedemin asker arkadaşının karısı bize hep Konya şekeri verirdi. Bir de her seferinde aynı kurabiye yapardı. Babaannem, çıkınca ‘Bunun da başka tarifi yok’ der, bana göz kırpardı. Olsun güzeldi kurabiye; Konya şekeriyle daha da güzeldi. Kibarlık olsun diye almıştı babaannem tarifini (s. 133).

.

Resim 6. Kurabiye

.

Kurgu içinde her seferinde aynı kurabiyenin yapılması aidiyet hissini sürekli kılan bir ritüeldir. Bu kurabiye, karakter için düzen demektir, süreklilik demektir, kısaca değişmeyen bir dünya demektir. Çocuğun kendini güvende hissetmesi için ihtiyaç duyduğu “değişmeyen şey”dir. Kurabiye, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş misafirlik kültürü bağlamında geleneksel evlerde “evin imzası” olan tatlıdır.

.

6) Mozaik Pastası: “Arkadaşlarının beslenme çantalarından kakaolu kekler, incirli kurabiyeler, mozaik pastalar çıkarken senin çantandan da peksimet çıktı mı? Sen de özendin mi uzun, boyalı tırnaklı annelere? Annenin saçlarının açık olmasını istedin mi? Utandın mı ondan? Evde şen şakrak gülen, saçlarını savurarak yürüyen, topuklularını giymeye özeneceğin bir anne istedin mi içten içe?

.

Ben çok istedim… Bir keresinde arkadaşımdan annesinin yapıp okula getirdiği mozaik pastasının tarifini istemiştim. Yazıp getirdi. Çok güzeldi pasta, piramit şeklindeydi. Kâğıdı babaanneme verdim, ‘Bundan yap’ dedim. Aman pasta da pasta olsa, püsür işi, üşenen kadın işi, ne varmış bunu yapmaya’ dedi. Babaanneminki piramit şeklinde olmadı. Yapmaya yapardı tatlıları ama şekilleri hiç güzel olmazdı. ‘Böyle değildi benim istediğim pasta ama’ dedim; inat ettim. Kızdı; ‘Ananın şeyini ye’ dedi. Sonra gelip öptü beni, anladı söylediğinin yanlış olduğunu ama olmuştu bir kere. Yemedim mozaik pastadan; zaten olmamıştı. Annem yapsa güzel olurdu belki. Gidip dedemle bulmaca çözdüm. Pastayı tek başına yedi babaannem. Dedem de yemedi. Ona da anlattım çünkü. ‘Senin karın bana böyle böyle dedi’ dedim. Hiçbir şey demedi, bana da babaanneme de… Ama pastadan da yemedi (s. 156-157).

.

Mozaik pasta, arkadaşının annesinin varlığına duyulan haset ile ilişkilidir. Bu tatlı, kahraman için “Annem yok dolayısıyla normal bir hayatım yok.” imajını belirginleştirir. Arkadaşının annesi tarafından yapılan pasta ideal anne sembolü, kendi babaannesinin “şekilsiz” pastası eksikliğin, utanmanın ve kıyasın…

.

Olayda geçen “Ananın şeyini ye” cümlesi ağır bir kırılma yaratır. Babaannenin yaptığı pasta “olmamış”tır çünkü çocuk o tatlıyı annesinin ellerinden yemek istemektedir. Bu tatlı, romandaki en derin “annelik yarası” metaforudur bizce.

.

Resim 7. Mozaik Pasta

.

7) Tuzlu çubuk (radyodan): “Daha önce gitmiştim psikoloğa, ilk değildi bu. İlki üniversitenin sosyal merkezindeydi. Genç bir doktordu, belki yeni mezundu. Kiloluydu; ama ne kilo… Anlattım başıma gelenleri… Ben anlatırken tuzlu çubuk giyiyordu, üstüne ufalaya ufalaya. ‘Kusura bakmayın, galeta saatim, diyetteyim de… Siz devam edin lütfen’ dedi. Meğer babaannemin yaptığı tuzlu çubuklara (Bakınız Resim 8) galeta deniyormuş, ondan öğrendim. Ben anlatırken ‘Oooo’ deyip duruyordu, üstüne dökülen kırıntıları toplayıp ağzına atıyordu (s. 173).

.

Resim 8. Tuzlu Çubuk

.

Kurmaca içinde gastronomi unsurlarının işlevsel olarak kullanımına en somut örneklerden biri de “Tuzlu Çubuk” bölümünde anlatılanlardır. Psikoloğun karşıdakini dinlerken tuzlu çubuk yemesi, kahramana değersiz hissetme, ciddiye alınmama deneyimi yaşatır. Yiyecek kırıntılarının düşmesi, psikoloğun dikkatsizliği, kahramanın içsel kırılganlığının dışarı düşmüş kırıntılar gibi dağılmasıdır.

Babaannenin tuzlu çubuğu ile psikoloğun galetası arasında sembolik karşıtlıkta babaannenin çubuğu sevgi, emek; psikoloğun galetası mesafe, ilgisizlik kavramlarıyla özdeştir. Diğer bölümlerin aksine ürünün tatlı değil, tuzlu oluşu bile duygusal “yakıcılığı” simgeler.

.

8) Fikriye Supangile: Bu hayalin bir altında da babaannemle dedemin ölmediği bir hayal vardı. Babaannem dolma dolduruyordu mutfakta, dedem mutfak masasında bulmaca çözüyordu. Ben supangle karıştırıyordum ocakta. Babaannemin de dedemin de elleri titriyordu. İkisi de hayatlarındaki son dolmayı dolduruyor, son bulmacayı çözüyor gibiydi. Durup durup ellerindeki işi bırakıp bana dönüyor, ‘Bizi bırakmazsın değil mi Meltem?’ diyorlardı. Supangle karıştırırken omuzlarımı silkip cık diyordum, cık bırakmam sizi, merak etmeyin… Dedem bir soru soruyordu bana. Soldan sağa altı harfli bir tatlı? Düşünüp sıralıyordum aklımdaki cevapları. Sütlaç, keşkül, künefe, güllaç, revani, katmer, pestil; ne bileyim hangisi… Gülüşüyorduk.

.

Tüm hayaller çocukluğuma dairdi. Yetişkinliğe geçemiyordum hayaller kurarken; bir yeri bitirmeden üstüne yeni bir şey inşa edemiyordum. Ama bütün ihtimallerde ailem hayatta ve hayatımda olsaydı eğer, her şeyin güzel olacağını, sıradan ve bir o kadar da mükemmel bir hayatım olacağını hayal ediyordum. Zannediyordum ki benim hayatım dışındaki bütün hayatlar sıradan ve mükemmeldir” (s. 196).

.

Resim 9. Supangle

.

Supangle, kahramanın zihninde, bir çocuğun psikolojik ihtiyaçlarının çoğunu gideren bir işlevle yer alır: Dedeyle bulmaca çözme, babaannesiyle mutfakta olma, çocukluk güveni, ait hissetme…

.

Bu tatlı, yetişkinliğe geçememe temasının sembolüdür. Supangle hep “çocuk tatlısı”dır. Güvensiz hayatın içinde güvenli bir sığınak, idealize edilmiş aile hayalinin çikolatalı, sıcak, ağır kıvamı. Supangle karıştırırken verilen cevaplar kahramanın çocuk benliğiyle konuşmasıdır.

.

9) Babaanne Sütlacı (Cevizli): Elinde gazeteden kesilmiş bir bulmaca kâğıdı tutuyordu. O kadar uzun süre kalmıştı ki defterin arasında, sararmış. Soldan sağa yedinci sorunun altı çizilmiş: ‘Bir tatlı.’ Cevap kısmını eliyle kapatmıştı Fırat, göremiyordum. Oturduğu koltuğun kenarına iliştim.

.

‘Soldan sağa altı harfli bir tatlı. Hadi bakalım.’

Sütlaç mı?

Değil

Keşkül

Değil

Gülüyorduk. Kâğıdı almaya çalışıyordum ama arkasına sakladı.

Hadi biraz daha düşün.

Şekerpare

Şekerpare altı harfli mi?

Künefe

I ıh, değil.

Güllaç mı?

Yoook.

Ne peki

Meltem

‘Efendim’ dedim, şaşkınlıkla.

‘Meltem işte’ diye tekrar etti. Sonra elini kaldırdı.

Soldan sağa yedinci sütunda, kutuların içinde benim adımın harfleri yazılmıştı. Dedemin el yazısı.

Soldan sağa altı harfli bir tatlı, Meltem.

Fırat gülerek öncesi sol, sonra sağ yanağımdan öptü.

.

Bir anlığına zaman katlandı sanki. Defterin sayfalarından babaannem çıktı, bulmacanın kutularından dedem; ikisi de elini tutmuş, bana hâlâ sevildiğimi söylüyordu. Ömrüm boyunca aradığım o güven duygusu, kayıplarımın arasında saklanmış bir hazine gibi önüme serildi. O an, içimde yıllardır aç kalan bir yanım doydu. Çocukluğumun elleri üzerindeydi, ilk defa kendimi gerçekten ‘tamamlanmış’ hissettim. Bu kadarcık bir sevinme, bu kadarcık bir sevildiğini bilmeydi hayattan istediğim” (s. 241-243).

.

Resim 10. Sütlaç

.

Bu tatlı, romanın en önemli dönüm noktasıdır. En güçlü sembolik katman bu bölümdedir: “Soldan sağa altı harfli bir tatlı: MELTEM.” Yani kahramanın kendi adı.

.

Sütlaç, kaybolmuş kimliğin ve özdeğerin yeniden kazanılmasıdır.

.

Fırat’ın bulmacada “Meltem” cevabını yazmasıyla kahramanın ilk kez “tatlı biri”, “değerli biri” olarak görülmesi, çocuklukta alınamayan sevginin telafisi, kendini sevme duygusunun uyanışıdır. Mutfakta sütlaca cevizin eklenmiş olması, lezzeti güçlendirir. Ona katman ekler, bu “eksik olanın tamamlanması” metaforudur. Bu tatlı, romantik bir sahneden çok bir yeniden doğuşun simgesidir.

.

Sonuç olarak metindeki gastronomi unsurları:

  • Çocukluk acılarının taşıyıcıları,
  • Aile kayıplarının iz düşümleri,
  • Annelik boşluğunun tatlanmış ama eksik karşılıkları,
  • Toplumsal rollerin görünmez baskıları,
  • Yoksunluğun ve kıyasın sembolleri,
  • Ve en sonunda kendini bulma yolculuğu…

.

Her bir öge anı kümesi, bir duygu, bir yara izi ya da bir iyileşme aracıdır. Gastronomi burada yalnızca bir tema değil; psikolojik hafızanın dilidir.

.

[1] Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü nksahbaz@mersin.edu.tr

[2] Yaşar, Şermin. (2025). Altı Harfli Bir Tatlı. İstanbul: Doğan Kitap.

[3] Bu konuda kızlarım Öykü Su (12 yaşında) ve Begüm’ün (9 yaşında) katkılarını teslim etmem gerek. Ayrıca ilk tadım ustalarım benim onlar. Bir şef olarak şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Tarifler çok profesyonel bir elden çıkmış… İstisnasız her ürün çok lezzetliydi, hem aile fertleri hem üniversiteden arkadaşlar tarafından anında iştahla tüketildi.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Sosyal Bilimler
Aklın Düşmanları

Sosyal Bilimler10 Aralık 2025 23:20

Aklın Düşmanları

Dejenerasyon: Kimlik Aşınması ve Değerler Krizi

Sosyal Bilimler09 Aralık 2025 05:49

Dejenerasyon: Kimlik Aşınması ve Değerler Krizi

CİNSİYET AYRIMCILIĞININ TARİHSEL ARKA PLANI  1

Sosyal Bilimler08 Aralık 2025 20:53

CİNSİYET AYRIMCILIĞININ TARİHSEL ARKA PLANI 1

Sonuç: Eğitimle Kalkınmanın Yeniden Düşünülmesi

Sosyal Bilimler01 Aralık 2025 09:55

Sonuç: Eğitimle Kalkınmanın Yeniden Düşünülmesi

Gelenekçi Aydınlar Üzerine -1-

Sosyal Bilimler29 Kasım 2025 11:05

Gelenekçi Aydınlar Üzerine -1-

GİDENİN ARDINDA KALAN BİR BOŞLUK

Sosyal Bilimler28 Kasım 2025 23:44

GİDENİN ARDINDA KALAN BİR BOŞLUK

Kadın Cinayetleri ya da “Ya Benimsin ya Kara Toprağın…”

Sosyal Bilimler24 Kasım 2025 19:38

Kadın Cinayetleri ya da “Ya Benimsin ya Kara Toprağın…”

“SINIF YÖNETİMİ” ÜZERİNE SÖYLEŞİ-4

Sosyal Bilimler22 Kasım 2025 08:10

“SINIF YÖNETİMİ” ÜZERİNE SÖYLEŞİ-4

ÇOCUĞUNUZU BİR KATİLE YA DA SAPIĞA EMANET EDER MİSİNİZ?

Sosyal Bilimler20 Kasım 2025 14:11

ÇOCUĞUNUZU BİR KATİLE YA DA SAPIĞA EMANET EDER MİSİNİZ?

Faşizm

Sosyal Bilimler20 Kasım 2025 12:43

Faşizm