Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular Klinik Psikoloji İletişim
İstanbul’a, Gençliğimize, Bize Dair Bir Yolculuk (Deneme – Gezi /1974 Mezunları Buluşması Üzerine)

İstanbul’a, Gençliğimize, Bize Dair Bir Yolculuk (Deneme – Gezi /1974 Mezunları Buluşması Üzerine)

Edebiyat 17 Kasım 2025 22:26 - Okunma sayısı: 45

Mehmet KARASU

İstanbul’a, Gençliğimize, Bize Dair Bir Yolculuk

(Deneme – Gezi /1974 Mezunları Buluşması Üzerine)

Mehmet KARASU

1970 yılı… Anadolu’nun farklı kentlerinden, farklı iklimlerinden, farklı yoksulluklarından yola çıkmış altmış kadar genç… Henüz şehirler arasında eşitlik yoktu; yollar kimi yerde çamurdu, kimi yerde toz. Ama hepimizin yüreği aynı umudun ateşiyle yanıyordu. Bir sabah otobüsler Beyazıt’a yaklaştığında, sisin içinden beliren o büyük şehrin silueti, hayatımızın en uzun ve en parlak serüvenlerinden birine çağırıyordu bizi.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin o ağır kapısından içeri adım attığımız gün, bir hocamızın sesini bugün bile kulaklarımda hissederim:

“Dünyanın en güzel kentinde, üniversitenizin en güzel bölümündesiniz.”

O söz, yıllar sonra anlamını daha derin kavradığımız bir uzak mahzen gibi içimizde saklandı durdu.

İşte orada, o tarihi kubbelerin, o taş duvarların, o kalabalık amfilerin arasında birbirimize rastladık. Bir anda dostluğa dönüştü karşılaşmamız; bir anda kardeşliğe…

Ekmeğimizi böldük, çayımızı paylaştık, üşüdüğümüzde birbirimize sığındık.

Aynı sırada ter döktük.

Aynı sınavın telaşını yaşadık.

Bazen aynı şiiri sevdik, bazen aynı cümlede sustuk.

O dört yıl, yalnızca bir eğitim süreci değildi.

Bir gönül birikimiydi.

Bir dayanışma terbiyesi, bir hayata tutunma dersiydi.

İstanbul’un Öğrettikleri

Gençlik yıllarında insan bir şehrin yalnızca taşını, toprağını değil; ruhunu da öğrenir. Biz İstanbul’u böyle öğrendik. Sultanahmet’in çimenlerinde ders kitabı açtık; Beyazıt Kütüphanesi’nin ağır kapılarından içeri girerken tarihe karıştık; Süleymaniye’nin avlusunda defterlerimize güneş düştü. Çemberlitaş’ın kahvelerinde çayımızın buharına karıştı şiirler, romanlar, hayaller.

Bu şehirde büyüdük biz.

Bu şehirde dost olduk.

Ve sonra… mezuniyet geldi.

Herkes kendi yoluna, kendi yazgısına yürüdü. Bazen bir mektup düşerdi posta kutumuza, bazen bir telefon konuşması. Ama hayat dediğimiz şey, bizi farklı coğrafyalara savurdu. Aramızdan kimileri akademide kaldı, kimileri öğretmen oldu, kimileri kendi sessiz dünyasında gölgesiz bir ömür sürdü.

Yıllar aktı.

Zaman, omuzlarımıza ağırlığını yükledi.

Saçlarımız beyazladı, yüzümüz çizgilerle tanıştı.

Ama 1970’in o sıcacık sınıfı, kalbimizin bir köşesinde hep açık kaldı.

51 Yıl Sonra: Bir Masalın Yeniden Başlayışı

Ve bir gün…

Yarım asır sonra…

Sevgili Meral ve Müslim’in yorulmak bilmeyen çabasıyla herkes yeniden İstanbul’a çağrıldı.

6 Kasım sabahı Validebağ’da, Adile Sultan Öğretmenevi’nin o büyülü koridorlarında toplandık. Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı romanına mekân olmuş o tarihî bina, hepimizin içindeki çocuğu, içindeki genci bir anda uyandırdı. Sanki yıllardır görüşmemiş değil de, dün ders çıkışında ayrılmışız gibi sarıldık birbirimize.

Gözlerimiz sulu, kalplerimiz tedirgin bir sevinçle çarpıyordu.

Günün devamında Çamlıca Kulesi’nin tepesinde İstanbul’u seyrettik.

Kentin bütün kıvrımları, bütün semtleri, bütün ışıkları bize gençliğimizi hatırlattı.

Boğaz, sanki hafızamızın içinden akıyordu.

Sonra İslam Eserleri Müzesi’nde tarihin sesine kulak verdik.

Ardından Abdülmecid Efendi Köşkü’nün kapısından içeri girip özgün FOLİA Sergisi’ni gezdik.

Her eser sanki bizi zamanın içinden çağıran bir fısıltı gibiydi.

Küçüksu Kasrı’nda Unutulmaz Bir Akşam

Günün sonunda Küçüksu Kasrı’nın hemen kıyısındaki kafeteryada Boğaz’a karşı bir sofrada buluştuk. Şehrin ışıkları, denizin dalga sesine karışıyor; yemeğimizin her lokması, anılarımızın sıcaklığıyla daha da anlam kazanıyordu. Sohbetler yoğunlaştıkça yıllar aramızdan bir bir silinip gidiyor, masanın etrafında yeniden üniversite gençleri gibi gülüyorduk.

Yemek bitiminde arkadaşlarımızın büyük bir sürprizi oldu:

Üzerinde tüm sınıf arkadaşlarımızın siyah-beyaz üniversite fotoğraflarının yer aldığı büyük bir pasta getirildi.

Pasta masanın ortasına konulduğunda hepimiz birkaç saniye sessizliğe büründük.

Zaman sanki durdu.

O fotoğrafların içine yerleştirilmiş gencecik yüzlerimiz, sınıfın neşesi, endişesi, hayali, umudu, hepsi bir anda gözlerimizin önüne serildi. Dört yıllık gençliğimiz büyük bir çerçeve gibi pastanın yüzeyinde parlıyordu.

Pastayı birlikte kestik.

Bıçağı her bastırışımızda hem gülümsüyor hem gözlerimiz buğulanıyordu. Sanki 51 yıl önceki sınıf kapısından hep birlikte yeniden içeri giriyor, birbirimizin omzuna hafifçe dokunarak “Buradayım, yanındayım, hiç gitmedim” diyorduk.

Her dilim, geçmişin bir sayfasıydı; her dilim, hatırlamanın ince sızısını taşıyordu.

O gece Boğaz kıyısında yalnızca bir pasta kesilmedi, gençliğimiz bir kez daha paylaşılmış oldu.

Unutulmaz bir gündü.

Unutulmaz bir gece…

İkinci gün, 7 Kasım sabahı, Boğaz’ın serin esintisine karşı büyük şair Tevfik Fikret’in Aşiyan Müzesi’ni gezdik. Aşiyan’ın o dingin atmosferi, Tevfik Fikret’in yaşamından ve eserlerinden yükselen derinlikli ses, insanı bambaşka yerlere, bambaşka zamanlara götürüyor. Boğaz’ın mavisiyle şairin hüznü iç içe geçiyor; adımlarımız, tarihle ve edebiyatla aynı anda buluşuyordu.”

Aşiyan gezisinden sonra Edebiyat Fakültesi’ne doğru yürürken adımlarımız ağırdı.

Her kaldırım taşı, her duvar, her gölge bize bir gençlik kesiti fısıldıyordu.

Dekan hanım rahatsızlığı nedeniyle aramızda olamadı ama dekan yardımcısının gösterdiği incelik, misafirperverlik, yılların ardından üniversite kapısından geçmenin verdiği sıcak duyguyu daha da derinleştirdi.

Ve sonra…

En dokunaklı an…

Sıralara yeniden oturduk.

O ahşabın kokusu, tahtanın sessizliği, pencereden süzülen o eski rüzgâr…

Hepsi yerli yerindeydi.

Ama biz yerli yerimizde değildik artık. Yıllar geçmiş, ömür farklı vadilere akmıştı. Fakat o an, zaman bir perde gibi geriye çekildi; gençliğimiz, sanki sınıfın bir köşesinden gülümseyerek bize yaklaştı.

Bir anı, insanın içini böyle titretir işte.

Ayrılık Vakti ve Bırakılan İz

Öğleden sonra vedalaşırken herkesin gözleri yeniden buğulandı.

Sanki bir kitabın son sayfasını kapatıyorduk ama o kitabı hiçbir zaman raflara kaldırmayacağımızı da biliyorduk.

Çünkü biz:

Aynı umutların, aynı hayallerin çocuklarıydık.

Aynı sınıflarda büyümüş, aynı sözlerle serpilmiş, aynı kentin rüzgârıyla şekillenmiş gençlerdik.

Zaman bizi farklı yönlere savurmuş olsa da, içimizdeki o ortak kök hep aynı yerde kaldı. Ve 51 yıl sonra yeniden suya kavuşan bir ağaç gibi yeşerdik.

Son Söz: Gençliğimizin Bize Fısıldadığı

Her insanın hayatında bir şehir vardır, onu büyüten.

Bizim şehrimiz İstanbul’dur.

Her insanın geçmişinde birkaç kişi vardır, ömrünü güzelleştiren.

Bizimkiler altmış kişidir.

Her insanın belleğinde birkaç anı vardır, yitip gitmeyen.

Bizim anılarımız, bir ömür boyu taşıyacağımız kadar çoktur.

Bu buluşma bize şunu öğretti:

Gerçek dostluk zamana karşı dayanır.

Gençlik kalpte saklıdır.

Hatırlamak, yeniden yaşamaktır.

Ve şimdi, o iki günün ardından biliyoruz ki:

Biz bir sınıf değil artık; bir hayatı, bir dönemi, bir dostluğu taşımaya devam eden büyük bir aileyiz.

Bir sonraki buluşma ne zaman olur bilinmez.

Ama kalplerimiz, aynı masada oturmayı sürdürecek.

Gençliğimizin sıcaklığı, her birimizin içini ısıtmaya devam edecek.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat
Kulaktan Dolma Bilgeliğin Dayanılmaz Ağırlığı

Edebiyat13 Kasım 2025 08:19

Kulaktan Dolma Bilgeliğin Dayanılmaz Ağırlığı

Ahlak ve Siyaset Kitabı:Kutadgu Bilig

Edebiyat10 Kasım 2025 19:56

Ahlak ve Siyaset Kitabı:Kutadgu Bilig

UZAKLARDA BİR KİTAP ŞENLİĞİ (2)

Edebiyat26 Ekim 2025 23:05

UZAKLARDA BİR KİTAP ŞENLİĞİ (2)

UZAKLARDE BİR KİTAP ŞENLİĞİ (1)

Edebiyat23 Ekim 2025 22:57

UZAKLARDE BİR KİTAP ŞENLİĞİ (1)

Çocuk Edebiyatı Nedir Ne Değildir?

Edebiyat12 Ekim 2025 19:10

Çocuk Edebiyatı Nedir Ne Değildir?

Geleceğe Yazılmış Bir Mektup: Yolculuğum İnsan

Edebiyat06 Ekim 2025 18:38

Geleceğe Yazılmış Bir Mektup: Yolculuğum İnsan

ANI ANLATMA DOZU

Edebiyat03 Ekim 2025 17:23

ANI ANLATMA DOZU

Ahmed-i Hânî ve Mem u Zîn

Edebiyat22 Eylül 2025 19:25

Ahmed-i Hânî ve Mem u Zîn

Dil Bayramı’nın Anlamı Üzerine Bir Deneme

Edebiyat21 Eylül 2025 23:07

Dil Bayramı’nın Anlamı Üzerine Bir Deneme

Akrebin Kıskacında Yoğrulmuş Bir Şair: İsmet Özel

Edebiyat21 Eylül 2025 22:53

Akrebin Kıskacında Yoğrulmuş Bir Şair: İsmet Özel