Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular Klinik Psikoloji İletişim
SPİNOZA’NIN DÜŞÜNCESİNDE DİN VE POLİTİKA-I

SPİNOZA’NIN DÜŞÜNCESİNDE DİN VE POLİTİKA-I

Bilim Felsefesi 18 Eylül 2025 17:50 - Okunma sayısı: 37

-İnanç, Akıl Yürütme, Yargılama ve İfade Özgürlüğü-

SPİNOZA’NIN DÜŞÜNCESİNDE DİN VE POLİTİKA-I

-İnanç, Akıl Yürütme, Yargılama ve İfade Özgürlüğü-

Bir önceki yazımızda Spinoza’nın felsefesini ana hatlarıyla ortaya koymaya çalışmış ve onun, “Tanrıtanımaz”, “erdemli bir ateist”, “Tanrı zehirlemesine uğramış adam”, “Tanrı sarhoşu bir filozof”, “dinsiz”, “derin bir biçimde dindar”, “panteist” ya da “pananteist bir filozof” gibi birbirini çelen, taban tabana zıt nitelikler yüklenen bir filozof olduğunu belirtmiş ve Tanrı hakkındaki düşüncelerine de yer vermiştik. Bu yazıda ise, Spinoza’nın politika ve din konusunda bir devrimci olduğu ve putları parçaladığı, insanın mutluluğu önünde engel olan cehalete, hurafeye ve din sömürüsüne başkaldırdığı; laikliği savunan ilk filozof olduğu, ifade özgürlüğünün insan için ne denli önemli olduğu ve toplumsal yaşamda özgürlüğün demokrasi açısından merkezde yer aldığı gösterilmeye çalışılacaktır.

Spinoza’nın 24 yaşında cemaatten kovulmasına neden olan ve tehlikeli görülen düşüncesi teolojiye ilişkindir. Onun görüşü rasyonel teoloji (ve kimi zaman da yanlış olarak politik teoloji) diye adlandırılır. Genel olarak söylenirse, rasyonel teoloji aklın gücünü temele alan, Tanrı ile doğayı bir gören ve aynı zamanda doğa içinde yaşayan insanı da doğanın bir parçası olarak gören anlayıştır. Bu teoloji anlayışı klasik teoloji anlayışından köklü bir biçimde farklıdır ve öne sürülen düşünceler akıl süzgecinden mutlaka geçirilmektedir. Başka bir deyişle, bu anlayış, teoloji adına öne sürülen her ne olursa olsun “rasyonel” bir biçimde ele alınmasını talep etmektedir. Böyle düşünüldüğünde, “rasyonel teoloji, akıl ilkelerinden hareket edilmesi doğrultusunda, düşünce yasalarına uygun bir şekilde ortaya konulan teoloji (Tanrıbilim) anlayışıdır” (Cevizci, 2007:286), diyebiliriz. Bir başka görüşe göre de “rasyonel teoloji, insan, doğa ve Tanrı’yı bir ve aynı gerçekliğe yöneltilmiş üç ayrı bakış açısının nesneleri olarak gören felsefi temelli bir tanrıbilim anlayışını ifade etmektedir” (Çınar, 2008:20).

Rasyonel teolojinin tipik temsilcisi olarak görülen Spinoza, düşüncesinin merkezine Tanrı kavramını yerleştirir ve bundan hareketle doğayı, tek tek şeyleri, insanı ve insanın akıl ve duygularını açıklamaya girişir. Onun ana düşüncesi ve Ethica’sını temele alarak söylersek temel amacı Tanrı’yı bilmek ve bu yolla Tanrı bilincine sahip olmaktır. İnsan Tanrı ya da Doğa’nın yasalarını, olup bitenin ya da istemesinin nedenlerini akıl aracılığıyla bilirse özgür olacak ve ruh dinginliğine, dolayısıyla mutluluğa ulaşacaktır. Bu düşünce teoloji alanında da geçerli bir yoldur.

Spinoza teolojik-politik görüşlerini Ethica, Teolojik Politik İnceleme, Politik İnceleme ve kimi Mektuplar’ında ortaya koymuştur. Ethica’yı uzun bir döneme yayarak, 1661-1675 yıları arasında (14 yıl) yazmıştır. Yayınlanması ise 1677’dir. Teolojik-Politik İnceleme 1670’de, Politik İnceleme 1675 veya 1676 yılında yayınlanıyor. Spinoza Ethica’yı bitirmeden, Teolojik-Politik İnceleme adlı kitabı yazma gereği duyar. Bu gereklilik hem gündelik yaşam için hem de görüşlerinin önemi bakımından duyulur. Kitabın üç ana yazılma gerekçesini Spinoza 30. Mektupta şöyle dile getirir:

“1-Teologların önyargıları. Şunu biliyorum ki, insanların kendilerini gerçekten felsefeye adamalarına en çok engel olanlar bu önyargılardır. Bu nedenle, bunları açığa çıkarmak ve onları aklı başında insanların zihinlerinden kazımak için çabalıyorum.

2-Sıradan halkın benim hakkımdaki düşünceleri. Beni Tanrı tanımazlıkla suçlamaktan vazgeçmedikleri için, kendimi, bu suçlamayı elimden geldiğince reddetmek zorunda hissediyorum.

3-Felsefe yapma ve düşündüğünü ifade etme özgürlüğü. Onu tüm araçları kullanarak savunmak istiyorum. Çünkü burada bu özgürlük, aşırı otorite ve vaizlerin küstahlığı nedeniyle bütünüyle ortadan kaldırılıyor” (Spinoza, 2014:189).

Kitabın yazılma nedeninden hareketle Spinoza’nın halkı cehalet içerisinde tutan ve özgür düşünceye karşı duran teologların önyargılarını ifşa etmeyi amaçladığını söyleyebiliriz. Bir diğer amacı ise, “en iyi yönetimin bireylerin düşünme özgürlüğüne tamamıyla saygı gösteren yönetim olduğunu akılcı biçimde ispatlamaktır” (Lenoir, 2019:53).

Spinoza’nın metafiziğinde “zorunluluk” fikri önemlidir ve doğada tam bir zorunluluk vardır. “Doğa hiçbir zaman ereksel bir nedene göre hareket etmez. Çünkü bizim Tanrı, yani Doğa dediğimiz o ezeli-ebedi ve sınırsız Varlık, nasıl zorunlu olarak varsa, zorunlu olarak da hareket eder” (Spinoza, 2013:238). Doğada her şey birbirine bağlıdır ve bu bağlılık içerisinde olup biten her şeyin bir nedeni olduğunu bilmek doğadaki işleyişi bilmek anlamına gelir. Bu ise Tanrı’yı bilmekten başka bir şey değildir. Burada söz konusu edilen bilmenin de şeylerin neden öyle olup bittiklerini bilmek olduğunu belirtmekte yarar var.

Ne var ki doğayı, rasyonel bir biçimde incelemek, olup biten her şeyin bir nedeni olduğunu ortaya koymak ve nedenler zincirini göstermek herkes tarafından memnuniyetle de karşılanmaz. Çünkü doğada olup bitenlerin nedenleri ortaya konulduğunda, artık doğada mucizeye yer yoktur demektir. Bu da kimi inanç biçimleri taraftarlarınca eleştiri, hatta tehdit konusu olabilmektedir. Bu yüzden, “doğanın mucizelerinin gerçek nedenlerini araştıran ve doğal olayları bir budala gibi hayretle bakmak yerine onları bir alim gibi anlamaya çabalayan insan avamın doğanın ve tanrıların yorumcuları olarak taptığı kişilerce dile düşürülür ve sırtına sapkın ya da dinsiz yaftası yapıştırılır. Çünkü bu kişiler bilirler ki cehalet ortadan kalkınca, kendi otoritelerini dayatmalarının ve sürdürmelerinin yegâne aracı olan o budalaca hayranlık da ortadan kalkacaktır” (Spinoza, 2013:76).

Bu düşünceler Spinoza’nın sadece teoloji görüşünü değil, politik teoloji hakkındaki görüşünü de ortaya koyması bakımından ilginçtir. Klasik anlamda teoloji, bize itaat etmeyi, kabullenmeyi söylerken, bunu söyleyen/söyletenler kendi otoritelerini de kabul ettirmiş olmakta ve politik bir güç elde edebilmektedirler. Oysa rasyonel teoloji “budalaca hayranlık”ı ortadan kaldırarak, ‘din sömürücüleri’nin adeta maskesini düşürmekte ve bu yolla elde ettikleri politik güçlerini de yok etmektedir.

Teolojik-Politik İnceleme adlı eserinde Spinoza peygamberlik, mucizeler, ilahi yasalar, ilahi dinlerin temel dayanaklarından olan vahiy, mucize, kehanet, Kutsal Kitap’ın yorumlanması ve tarihi, inanç ile aklın ayrılması ve bir cumhuriyetin ya da devletin temelleri gibi çeşitli konular ele alınıp tartışılır. Ama bu kitapta en önemli konu, 30. mektupta belirtilen kitabı yazma amacına bakarsak, “ifade özgürlüğü”dür. Spinoza’nın bu konular üzerinde yazmasının, düşünmesinin nedenini başka bir açıdan bir soru olarak şöyle dile getirebiliriz: “halkın, hoşgörülü ve liberal bir cumhuriyette özgürleşmek yerine güçlü, hatta zorba bir iktidarın boyunduruğuna girmeyi tercih etmesinin sebepleri” nelerdir? (Lenoir, 2019:25-26).

İnsanlık tarihinde din ve politika arasındaki ilişkilerin farklı uluslarda farklı biçimlerde geliştiğini ve bu farklılığa göre toplumların örgütlendiğini görüyoruz. Din ve politikanın iç içe görülmesinin temel nedenlerinden biri her ikisinin de insan yaşamını, toplumsal ilişkileri düzenleme ve çoğunlukla da yönlendirme iddiasında olmasıdır. “Politik teoloji ve politik(a) felsefe(si) aynı konu üzerinde çalışan ve bu nedenle rakip kabul edilebilecek iki ayrı disiplindir. Konu politikadır, yani devletin doğası ve işlevi, egemenliğin kaynağı, iyi bir yönetimin koşulları, politik eylemin ayırt edici özellikleri ve anlamı, adalet vesaire. Politik teoloji konuyu açıklarken kutsal metinden, yani vahiy, mucize, inanç ve itaatten (teslim olma) hareket eder. Politik felsefe ise açıklamalarını seküler bir temele, mesela akla, diyaloga, tartışmaya ve ikna sanatına dayandırır” (Yelkenci, 2011:63). Kimi zaman din alanı ile politika alanının ayrılması gerektiği düşünülürken, kimi zaman da ayrım yapılmasının olmazlığı öne sürülür. Ayrım yapma konusunda İslam dünyasının daha az meyilli olduğunu da bu arada söyleyelim. Ama bu ayrımı savunan İbni Rüşd’ü de anmamız gerekir. Yine ortaçağda Maimonides’in dinle felsefe arasında keskin bir ayrım yaptığı biliniyor. Bu durum şöyle yorumlanıyor: Maimonides ve İbni Rüşd gibi bazı filozoflar “dinin kamusal teolojisiyle felsefenin öğretisini keskin bir şekilde ayırmıştır.” Bu ayrımı “aydınlanmış elit kesimle (hakikat) cahil kitle (kanaat) arasındaki bir karşıtlık olarak görmek de mümkündür. Kitlenin maddi olmayan gerçekleri kavraması zordur, bu nedenle insani özelliklerden yoksun soyut bir Tanrı kavramını (hakikati) kitlenin diline tercüme etmek imkansızdır” (Yelkenci, 2011:62-63).

Spinoza da din ile politika alanı arasında keskin bir ayrım yapar. O, bu ayrımı sadece her iki alanın özelliğine, yapmak istedikleri amaca dayanarak yapmaktadır. Her ne kadar Spinoza bu iki alanı birbirinden tümüyle ayırsa da inancın politik yaşama etkisini de yadsımaz. Hatta inancın politikaya etkisinin olumlu olduğunu da düşünür. Onun inanç olarak öne sürdüklerine bakılırsa, inancın dayanaklarının aslında ahlaklılık olduğu da görülebilir. Dolayasıyla Spinoza’nın politika görüşü ahlaklılığa dayanmaktadır, diyebiliriz.

Teolojik-Politik İnceleme din siyaset ilişkisinin içiçeliğinin yarattığı sorunları göstermesi bakımından önemli bir eserdir. Bu bakımdan hem din hem de siyasetin sınırları sorgulanır ve günümüzde devletin kurucu ilkesi olarak gördüğümüz laiklik yaklaşımı da ortaya konulur. Kısaca belirtirsek, Spinoza bugün bize laiklik tartışmalarında, ifade özgürlüğü ve sınırları konusunda ve dinin siyasete müdahalesine ilişkin sorunlarda hala güçlü düşünsel temel sağlamaktadır. Ama yine de bu kitap herkes için yazılmamıştır. Çünkü o, yığınlara güvenilemeyeceğini, kalabalıklara laf anlatmanın, hazırlıklı olmayanlara yeni bir şey anlatıp kendini dinletmenin ne kadar zor ve tehlikeli olduğunu biliyordu. “Yığınları hurafelerden kurtarmak, korkudan kurtarmak kadar imkansızdır.” … “Yığınları ve onlarla aynı duyguların tutsağı olanları, bu sayfaları okumaya davet etmiyorum” (Spinoza, 2016:51). Bu nedenle Spinoza bu metni deyim yerindeyse özgür tinler için yazmış görünüyor.

Spinoza’nın inanç ve politika arasındaki ilişkide insana ilişkin bazı düşünceleri olduğunu görüyoruz: İnsanlar amaçlı düşünme eğilimdedir ve onların bazı yaygın kanıları vardır. Sözgelişi insanlar “doğadaki her şeyin kendileri gibi belli bir amaca yönelik hareket ettiğini sanıyor … Tanrı’nın her şeyi belli bir amaca yönlendirdiği konusunda kararlılar. … Tanrı her şeyi insan için, insanı da kendisine tapsın diye yaratmış” (Spinoza, 2013:70). Bu anlayışa göre insan “doğada krallık içinde bir krallık olarak” görülmüştür” (Spinoza, 2013:149). Ayrıca, insanların doğaya da amaç yüklediklerini görüyoruz. Amaçlı düşünme yanında insanı önyargıya götüren ve insanların doğasında köklü olarak bulunan bir duygu vardır, o da korkudur.

İnsanın kendine dolayısıyla doğaya ilişkin bir bilgisizliği var. Bu bilgisizlik korkuya neden oluyor.[1] İnsanın geleceğe ilişkin de bir korkusu var, çünkü gelecek hakkında da bir bilgisi yok. İnsanlardaki bilinmeze ilişkin bu korku hurafeye ve mucizeye açık kapı bırakır. Nasıl ki doğa boşluk kabul etmiyorsa, insan yaşamındaki bilgi boşluğu da hemen din adamları tarafından doldurulur. Şimdi sırasıyla Spinoza’nın “gerçek din” dediği şeye zarar veren mucize ve hurafeye yakından bakalım.

İnsanlar bir şeye mucize diyorsa, doğanın işleyişine aykırı bir şey varmış gibi düşünmektedir. Oysa böyle değil, yani doğa yasalarını aşan bir mucize söz konusu değildir. Mucize Tanrı’nın doğasıyla çelişir, çünkü her şey “Tanrı’nın doğası gereği” zorunlu olarak gerçekleşir. Mucize bu zorunluluğun dışına çıkmayı ifade ettiğinden Tanrı sanki keyfi bir varlıkmış gibi görülür. İkinci olarak doğa yasası denildiğinde bundan düzenli ve değişmez olan bir şeyi anlıyoruz. Doğada keyfi olaylar, mucizeler olsaydı, yasalar mümkün olmazdı. Demek ki mucizeler cehalet ve korkunun bir ürünüdür ve bunların açtığı gediği din adamları kendi otoriteleri için kullanır. Kısaca söylenirse, “insanların mucize dediği şey, anlamadıkları bir olaydan başka bir şey değildir” (Jarrett, 2023:249). Spinoza “Tanrısal vahyin kesinliğinin mucizelere, yani cehalete değil, bilakis, sadece öğretisinin bilgeliğine dayandırılabileceği” kanaatindedir. Spinoza din ile hurafe arasında bir ayrım yapmakta ve hurafenin cehalete, dinin de bilgeliğe dayandığını söylemektedir. Bu durum sadece Hıristiyanlık için değil, farklı dinler için de geçerlidir (Spinoza, 2014:335-336). O mucizeler ile cehaleti aynı anlamda kullanır, çünkü her ikisi de “Tanrı’nın varlığını ve dini mucizelere dayanarak ortaya koymaya” uğraşırken, bilinmeyen bir şeyi başka bir bilinmeyenle açıklamakta ya da “hakkında hiçbir şey bilmedikleri bulanık bir şeyi, daha da bulanık bir şeyle göstermeye çalışmaktadırlar (Spinoza, 2014:340). Dolayısıyla mucizeler Tanrısal özü, Tanrı’nın varlığı hakkında bize bilgi veremez. Bunun ana nedeni Spinoza’nın doğanın değişmez bir düzeninin olduğunu ve ancak bu düzen çerçevesinde doğanın ve elbette Tanrı’nın daha iyi kavranacağını düşünmesidir (Spinoza, 2016:119). Doğada olup bitenin bir nedeni olması gibi, mucizenin de nedeni gösterilerek açıklanabilecek bir durum olmadığını bilmeliyiz. Burada yine Spinoza’nın felsefe ile dini, inancı ayırmaya çalıştığını görüyoruz. “Şeyleri tabii nedenleriyle açıklamak Kutsal Kitap’ın işi değildir” (Spinoza, 2016: 122, 127). Bu tarz bir açıklama ancak felsefe tarafından yapılabilir.

Dinde hurafenin daha iyi anlaşılabilmesi için biraz daha köklerine, derinlerine inmemiz gerekiyor. Şöyle de diyebiliriz: Dinin doğal kökeni üzerine bakmamız hurafenin nasıl ortaya çıktığını görmemiz bakımından yararlı olacaktır.

[1] Bir duygu olarak korku “Başımıza gelecek diye evhamlandığımız büyük bir kötülüğü daha hafif bir kötülükle atlatma arzusudur” (Spinoza, 2013:231).

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Bilim Felsefesi
SPİNOZA’NIN KİŞİLİĞİ VE FELSEFESİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

Bilim Felsefesi25 Haziran 2025 11:39

SPİNOZA’NIN KİŞİLİĞİ VE FELSEFESİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

ASLINDA HİÇBİR ŞEYE DOKUNMADIK! Kuantum Fiziğine Yolculuk 6

Bilim Felsefesi03 Haziran 2025 13:22

ASLINDA HİÇBİR ŞEYE DOKUNMADIK! Kuantum Fiziğine Yolculuk 6

KUANTUM FİZİĞİNE YOLCULUK 4 DÜŞÜNCE GÜCÜNÜN ÖNEMİ

Bilim Felsefesi04 Mart 2025 16:38

KUANTUM FİZİĞİNE YOLCULUK 4 DÜŞÜNCE GÜCÜNÜN ÖNEMİ

KUANTUM FİZİĞİNE YOLCULUK 3 BİR HOLOGRAMDA MI YAŞIYORUZ?

Bilim Felsefesi02 Şubat 2025 19:27

KUANTUM FİZİĞİNE YOLCULUK 3 BİR HOLOGRAMDA MI YAŞIYORUZ?

Kuantum Fiziğine Yolculuk 2  EVRENİN ANA MADDESİ NEDİR?

Bilim Felsefesi01 Ocak 2025 14:59

Kuantum Fiziğine Yolculuk 2 EVRENİN ANA MADDESİ NEDİR?

Doç.Dr. Mustafa Günay ile “İngiliz Aydınlanması” Üzerine Röportaj

Bilim Felsefesi21 Ocak 2023 13:57

Doç.Dr. Mustafa Günay ile “İngiliz Aydınlanması” Üzerine Röportaj

Prof. Dr. Ali BALCI ile Türk Üniversitelerinin  Bazı Sorunları Üzerine Röportaj

Bilim Felsefesi20 Eylül 2022 20:28

Prof. Dr. Ali BALCI ile Türk Üniversitelerinin Bazı Sorunları Üzerine Röportaj

“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR: EĞİTİM SİSTEMİMİZİN FELSEFİ KARŞILIĞI VE KARŞILAŞTIRILMASI ” RÖPORTAJ SORULARI

Bilim Felsefesi26 Mart 2022 20:04

“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR: EĞİTİM SİSTEMİMİZİN FELSEFİ KARŞILIĞI VE KARŞILAŞTIRILMASI ” RÖPORTAJ SORULARI