Birbirimize sarılmadan iyileşemeyeceğiz.”
— Eduardo Galeano
Yeniden Sarılmanın Vakti
İnsanlık, var olduğundan beri bir şeyin peşinde: Anlamın. Bazen bir kuşun ötüşünde aradı onu, bazen bir çocuğun gözlerinde. Kimi zaman bir şiirde, kimi zaman savaşın harladığı alevlerde. Ama en çok da bir başka insanın omzunda buldu o anlamı: sarılmada. Çünkü sarılmak, yalnızca bedenlerin teması değil, kalplerin uzlaşmasıdır. Barış, tam da burada başlar. Sevgi, tam da burada serpilmeye başlar.
Zaman zaman unuttuk birbirimize sarılmayı. Kimi zaman ideolojiler ayırdı bizi, kimi zaman kimlikler, diller, inançlar. Oysa doğduğumuzda çıplaktık; tek kimliğimiz canlı olmaktı. Bir bebek, ağladığında onu susturan şey bir annenin şefkatli kucağı değil miydi? Yıllar sonra bir insanın yüreğini dindiren şey, bir dostun sessizce omzuna dokunuşu değil miydi?
Modern çağın bize sunduğu en büyük yanılsamalardan biri, güçlülüğün yalnızlıkta aranmasıdır. Oysa insan, en çok başkasıyla iyileşir. Sevgi bir başkasında çoğalır. Barış, bir başkasının gözlerine bakmakla başlar. Ve kucaklaşmak, insan olmanın en yalın, en sahici halidir.
Savaşlar, yıkımlar, acılar… Ne çok bildik bu kelimeleri. Ama barışı ne kadar tanıyoruz? Barış bir antlaşma metni değil yalnızca; barış, içimizde başlar. Kin gütmeyerek, affederek, farklıyı anlamaya çalışarak başlar. Bazen bir çiçeği birlikte sulamakla, bazen soframıza oturan yabancıya bir dilim ekmek uzatmakla başlar.
Hatırlayalım: Yıkımların ardından en çok neyi özledik? Betonları mı? Hayır. Birbirimizi. Depremler, seller, yangınlar… Hepsi insanın acziyetini yüzüne vurdu. Ama o zor zamanlarda bir el uzandı bize. Bazen bir komşudan, bazen hiç tanımadığımız birinden. Ve o anda ne din, ne dil, ne etnik köken vardı. Sadece insan vardı. Çünkü felaket anlarında insan, tüm kabuklarından sıyrılır. Geride kalan en sade gerçektir: Birbirimize muhtacız.
O yüzden diyorum ki: sarılalım. Kırgınlıkları bir yana bırakıp, ellerimizi uzatalım. Barış dediğimiz şey büyük sözlerle değil, küçük eylemlerle başlar. Sabah komşuna “günaydın” demekle. Sokakta yabancıya gülümsemekle. Eşine, dostuna “seni seviyorum” diyebilmekle.
Sevgi, bir çiçek gibidir. Ona dokunmadan büyümez. Ona emek vermeden yeşermez. Herkesin yüreğinde sevgiye ayıracağı bir yer mutlaka vardır. Kimimiz taş gibi deriz kendimize. Ama unuturuz ki taşın altında bile bir ot yeşerebilir. Yeter ki suyu eksik etmeyelim. Yeter ki ışık olalım birbirimize.
Barış, sadece devletlerin değil, insanların sorumluluğudur. Çünkü her düşmanlık küçük bir küskünlükle başlar. Ve her dostluk, küçük bir gülümsemeyle. Biz bu dünyaya barışla gelmedik belki ama barış içinde yaşamak bizim elimizde.
Kucaklaşmak, sadece fiziki bir eylem değil; bir teslimiyettir aslında. “Sana zarar vermeyeceğim,” demektir. “Sana güveniyorum,” demektir. Ve ne güzeldir bir insana kendini emanet edebilmek. Çünkü barış da güvenle gelir.
Mehmet Karasu
Edebiyat22 Haziran 2025 12:19