Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular Klinik Psikoloji İletişim
Çocuk Edebiyatı Üzerine Söyleşi

Çocuk Edebiyatı Üzerine Söyleşi

Edebiyat 08 Mayıs 2025 21:37 - Okunma sayısı: 181

Mehmet Güler (Eğitimci-Yazar)

ÇOCUK EDEBİYATI ÜZERİNE SÖYLEŞİ

SÖYLEŞİYİ YAPAN: Birgül Karakaya KAT/Türkçe öğretmeni

SÖYLEŞEN: Mehmet Güler/Eğitimci, Yazar

SORULAR:

1-Kendinizi Kısaca tanıtır mısınız?

YANIT: Uzun bir yaşamı kısacık tanıtmak biraz zor. Amma yine de yapmaya çalışacağım: 1943 yılında Sivas’ın Çepni kasabasında doğdum. İlkokulu kasabamızda okudum. Sona öğretmen Pamukpınar İlköğretmen Okulu’nun yatılı sınavlarını kazandım. Altı yıl okuduktan sonra ilkokul öğretmeni oldum. Aynı yıl girdiğim eğitim enstitü sınavını da kazanarak ara vermeden Necati Eğitim Enstitüsü’nün Türkçe/Edebiyat bölümünü bitirerek orta dereceli okullara öğretmen oldum. 29 yıl Türkçe/edebiyat öğretmeni olarak Ayvacık, Kayseri, Yalova ilçe ve illerinde çalıştım. Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği bir yarışmada Çocuk Edebiyatı Ödülü’nü almış kitabım Sıkıyönetim yasaklarına uğradı. Sürgün yedim. Emekli olduktan sonra Gebze’de açılan, bir vakfa ait, çok özel, yetenekli öğrencileri eğiten İnanç Lisesi’nde Türkçe/Edebiyat dersleri öğretmenliği yaptım. Şimdilerde emekliyim. Yalova’da adımın verildiği Yazar Mehmet Güler Sokakta oturuyorum. Yazmaya, üretmeye devam ediyorum. Yazarlık yaşamım boyunca pek çok gazeteye, dergiye yazılar yazdım. Üç kuşak için(çocuk ,genç, büyük) öyküler, romanlar, denmeler yazdım. Yüzden fazla yayımlanmış kitaplarım var. Öykülerimden yabancı dillere çevrilenler oldu. Pek çok edebiyat ödülünün sahibiyim. “Uçurtmam Bulutlardan Yüce adlı öyküm filme alındı, TRT 2 Kanalı’nda oynandı. Yine pek çok öyküm, birkaç şiirim Türkçe ders kitaplarında yer aldı. Üç şiirim bestelenip şarkı oldu. Yazarlığım boyunca Türkiye’nin sayısız ilinden, ilçesinden, okullarından fuarlarından çağrılar aldım. Oralara giderek söyleşiler, imzalar yaptım. Kalemle, kağıtla, üretmekle başlayıp süren yaşamımın son nefesime kadar da böyle olacağını sanıyorum…

2-ÇOOCUKLUĞUNUZDA KİTAPLARLA ARANIZ NASILDI?

YANIT: Her dönemde kitaplarla aram iyi olmuştur. Çocukluğumda da öyleydi. Çok iyi bir arkadaş olarak görürdüm onları. Koyunların kuzuların, öküzlerin arkalarında, yaz döneminde bağımızı beklerken bağıra bağıra kitaplar okuduğumu hatırlıyorum. Ama doğru dürüş okuyacak kitap bulamıyorduk ki.

3-İLK OKUDUĞUNUZ ÇOCUK KİTABINI HATIRLIYOR MUSUNUZ?

Anadolu’nun bir kasabasıydı doğduğum yer. Kasabadan çok köy olarak da dillendirirdik. Halkı okumaya, okutmaya çok meraklıydı. İki kızını Kızılçullu köy Enstitüsü’nde/İzmir okutarak öğretmen yapan babanın, annenin çocuğuyum. Annem okuma yazma bilmezi. Babam askerlikte öğrenmişti. Ama okumaya, okuma kültürüne sevdalıydılar. Köyümüze Aşık Veysel, Talibi Coşkun, çok gelirdi. Başka halk ozanları da gelirdi. Kadın, erkek demeden onları dinlemeye giderdik. Masal anlatıcılarının da geldiğini hatırlıyorum. İlk okuduğum kitaplar halk ozanlarıyla, kahramanlarıyla ilgili olanlardı. Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu Kerem İle Aslı, Battal Gazi ilk okuduğum kitaplardı. Öğretmen okulunu kazanıp da gittiğimde ilk günden başlayarak mezun olana dek iyi bir kitap kurdu olduğum gerçek. Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde Türkçemiz kazandırılan dünya klasikleri başta olmak üzere çok varsıl bir kütüphaneye sahiptik. Öğretmen okulunda ilk okuduğum kitabın Robinson Kruzo, Pinokyo olduğunu hatırlıyorum. Merdiven çıkar gibi sıra daha sonraki klasiklere gelecektir. Doğduğum coğrafyanın ötesini merak etmem, doğanın gizini anlamaya çalışmam, yalnız başıma yaşam mücadelesi vermem gibi yüce duyguların kazanılmasında Robinson’un, insan sevgisiyle dolmanın güzelliklerini kazanmamda Pinokyo’nun büyük payının olduğunu sanıyorum…

4-YAZMAYA NASIL BAŞLADINIZ?

YANIT: Okumak, yazmanın ilk aşamasıdır. Bir kap dolmadan taşmaz, taşamaz. Okumak da öyle bir şey. Okumada da doyuma ulaştığınız zaman doğal olarak taşma gereğini duyarsınız. Gurbetteyseniz, ailenizden ayrıysanız bu da özlemi, sevgiyi, sevdayı körükler. Defterler, kalemler gizli dostunuz olur. Duygularınızı öykülere, şiirlere dökersiniz. Öğretmen okullarında el becerilerimize de çok önem verirlerdi. İş Bilgisi dersinde çok güzel defterler hazırlayıp ciltlediğimizi hatırlıyorum. Çizgisiz kağıtlardan hazırladığımız, cildi bize ait olan bu defterlere günlükler yazardım. Bu uğraşı, kendi kendime bulduğum bir yaşam modeliydi. Yazdığım günlükler giderek öyküye dönüşür, roman birikimleri yaratırdı. Benim de sözümün olduğunu, olacağını bu ilişkiler sonunda farkına vardım. Şimdilerde söyleşi/imza için gittiğin okullarda günlük tutmanın önemini mutlaka anlatırım. Bir gün günlüklerin de taşacağına, sizi alıp öykü gölünün, roman denizinin içine çekeceğine inanırım. Okurlarımın günlükler yazmalarını çok önemserim. Okullarda duvar gazetelerine yazı vermek de sözünüzün olduğunun ve bunları paylaşmanın önemli işaretidir. Öğrenciliğimde bunu da çok yaptım. Öğrenciliğimde oluşturduğum “amatör yazarlık,” öğretmenlik evresinde “yazma sevdası” olarak karşıma çıktı. Bu duygu da bir ömür boyu beni hiç bırakmadı. Hani Nurullah Ataç “Yirmi dört saat edebiyat düşünürüm” diyor ya. Benim için söylenmiş gibi gelir bu söz bana. Uykumdan uyanıp kütüphaneme geçtiğim, gecenin kör saatinde edebiyat yolculuğunu sürdürdüğüm, yazarlığı yirmi dört saate taşıdığım çok olmuştur…

5-KİTAPLARINIZI NASIL BİR ORTAMDA YAZARSINIZ?

YANIT: Yazarlığımın ilk evresiyle şimdiki evresi arasında yazma düzenim açısından büyük farklar olmuştur. O zamanın ekonomik sıkıntıları doğal olarak şimdilerde yok. Örneğin yazma sevdamın başladığı ilk yıllarda daktilom yoktu. Daktilolar oldukça pahalıydı satın alıp edinemiyordum. Elle yazdığım denemelerimi, öykülerimi daktilo etmem gerekirken arzuhalcilere, tanıdık avukatlara gittiğim çok olmuştur. Bir biçimde ya onlara yazdırmışımdır, ya da daktilolarını geçici bir süre alarak kendim yazmışımdır. İlk daktilom Q harfiyle başlıyordu. Daha sonraları F klavye ile başlayan daktilolara dönüştü. On parmakla daktilo yazmanın önemini kavrayınca kendi kendime on parmak yöntemini kullandım ve de başardım. Bugün bilgisayarımı da on parmak olarak kullanmaktayım. Çok zengin kütüphanemde, adımın verildiği “Yazar Mehmet Güler Sokak” tabelasına, “Kaldırım taş olsun kitaplarım/Ya da sokak feneri” şiirime bakarak kitaplarımı yazıyorum. ’İlk yıllarda kalorifersiz, az odalı evlerde otururduk. Tüm aile bireyleri tek odaya sıkışırdık. Yazdıklarım çok kağıda çıksınlar diye düşünür, daktilonun tuşlarına çok sert vururdum. Aynı odada oturan çocuklarımdan, eşimden, alt, üst kattaki komşularımızdan tatlı/sert uyarılar aldığım çok olmuştur. Şimdilerde iki oda dolusu kitaplığım var. İki odada da antika olmuş iki daktilom, üç bilgisayarım bulunmaktadır. Bu kitaplarımı halka açık kütüphaneye dönüştürmeyi çok istiyorum. Belki de evimi “müze” yaparım, yaptırırım. Bu dileğimi özellikle de “Yazar Mehmet Güler Sokak”ta gerçekleştirmek arzusundayım. Bunu başarabilirsem yazar sorumluluğumu yerine getirmiş olarak göreceğim kendimi…

6-KİTAPLARINIZDAN KISACA SÖZ EDER MİSİNİZ?

YANIT: İlk kitabım bir öykü kitabıdır. Adı Ak Badanalı Ev. Bu kitabı yazdığımda Kayseri’de öğretmenliğimin ilk yıllarını aşıyordum. Köyümüzden etkilendiğim olayları öyküleştirerek işe başlamıştım. Kitabıma adını veren öykünün kahramanı köyünde ak badanalı ev yaptıran bir kadındır. Bu kadın dağdan ak toprak çıkartmakta, bu toprakla yeni yapılan evini sıvamaktadır. Ak umutları olan bu kadın çıkardığı toprak mahzeninin altında kalarak yaşamını kaybeder. Kitaptaki başka bir öyküm de şöyledir: Köyümüzün Karababa Dağlarının tepelerinde yaylaları vardır. Yazın kadınlar yaylalara giderler. Yayla döneminde yağ, peynir yaparak geçimlerine katkıda bulunurlar. Bu sürede çobandan başka erkek, hele de sağlıkçı çevrede bulunmaz. Kadının birisi gebedir. Sancısı tutar. Bu sancı birkaç gün devam eder. Bir türlü doğum yapamaz. Çaresiz kalırlar. Bir kadın şöyle der: Anneyi de, çocuğu da kaybedeceğiz. Çobanı çağıralım. O çok koyun keçi kuzulattı. Onun tecrübesi bu zavallı kadına iyi gelebilir. Çobanı çağırırlar. Gelir, kadına bir doktor gibi ebelik yapar. Çocuğu sağlıklı bir biçimde dünyaya getirir. Onu elleri arasına alıp kaldırdığında güneş Karababa Dağlarının ardından doğmakta, çocuğu ilk ışıklarıyla yıkamaktadır…Bu öykü dosyamı Koza Yayınevine göndermiştim. Yayınevinin sahibi Mehmet Harmancıydı. Editörüm Tarık Dursun K. İdi. Dosyam çok beğenildi ve kısa sürede kitaplaştı. Adımı yayınevinin büyük yazarları (Tarık Dursun K. Edip Cansever, Samim Kocagöz, Şükran Kurdakul, Erhan Bener….)aralarında görmek çok yüreklendirdi beni. Koza’dan sonra Cem Yayınevinin yazarı oldum. On kadar öykü, roman d orada yayımladım. İlk kitabımın heyecanı orada da devam etti. Cem Yayınevinde çıkan Okul Bir Türküdür adlı çocuk romanım 12 Mart’ın sıkı yönetimine takıldı. Benim ve eşimin tayini uzak yerlere çıkartıldı. Toplanan bu kitabım okul kapısında siyasal nedenlerle öldürülen bir öğretmeni öz öğrencileri anlatıyorlardı. Eşimle beni sürgünlere gönderen bu kitabımdan alınan bir bölüm Kenan Evren’in sıkıyönetimi bittikten sonra Türkçe ders kitaplarına yer aldı. Trajikomik bir durum değil mi? Tüm bunlar yıldırmadı beni; tersine direncimi kamçıladı. Şimdilerde yüzden fazla kitaba imza atmış durumdayım. Her kitabımın ayrı bir öyküsünün, umudunun, yaşama sevincinin olduğu bir gerçek. Şimdilerde de yayımlanmalarını beklediğim dosyalarım var. Kendimi “Toplumcu Gerçekçi” yazar olarak görüyorum. Kaba bir toplumculuk ve gerçekçilik bana göre değil ama. Direncimi besleyen belki de bu politik duşumdur? Toplumcu gerçekçi olmama karşın fanteziler, düşler, iletinin gizli ve simgesel biçimde verilmesi çok özen gösterdiğim bir yazma modelimdir. Arı, akıcı, şiirsel Türkçe vazgeçemediğim bir biçem kaygısıdır benim için. Okurlarım da, eleştirmenlerim de yazınsal dilimin çok akıcı, şiirsel olduğunu sık sık vurgulamışlardır. Neyse, bunları ben söylemeyeyim, kitaplarım söylesin; onlar da ortada…

7-KİTAPLARINIZDA KONU VE ANLATILAN KAREKTERLERİN ÇIKIŞ NOKTASI NEDİR?

YANIT: “Çıkış noktası” dediğiniz şey hayatın gerçekliğidir. Yani yaşanan nesnel dünyadır. Hele de kendinize “toplumcu gerçekçi yazar” diyorsanız dünyanın ve insanların gerçekliğinden, sorunlarından, diyalektik değişimlerinden uzak kalamazsınız. Yazacaklarınızı değişim ve geleceğin mutlu, barışçıl düşleri üzerine kurarken kaba gerçekliklerle sınırlı değilsiniz. Çünkü yaptığınız bir söz sanatıdır. Sanatın özgür, düşsel, özgün yönleri zorunlu olarak sizi kuşatır. Sanat, salt bu günü anlatmaz. Çağlar ötesine de uzanır. Bakın iyi sanatçılar hey böyledirler. İşte bu zorunluktan dolayıdır ki özgün olmak, başkasının düşünmediğini düşünmek, başkalarının söylemediğini söylemek gibi özgünlükler bulmak zorundasınız. . Has sanatçılar salt gününü anlatmazlar. Çok uzun zaman dilimine seslenirler. Ben konularımı, kahramanlarımı var ederken bu özgünlüğün peşinde olmuşumdur hep. Ne kadar başardım bunu, bilemem. Son sözü zaman söyleyecektir. Bu da kolay bir iş değildir. Emekçiler beden teri dökerken, fikir emekçisi olan yazarlar beyin teri dökerler. Yaratılan yapıtlarla birlikte ölümsüz olmanın yolu bu değerleri yapıtlarınıza yedirme, yansıtma gücünüzle orantılıdır…

8-KİTAPLARINIZDA MESAJLARI NASIL VERİRSİNİZ?

YANIT: Bazı kitaplarımın adlarını yazayım. Kaba gerçekliklerin nasıl ifade dildikleri, inceltildikleri, sanat tadına bulaştırıldıkları, mesaj olarak sunuldukları kitap adlarında kendisini belli eder. Kitaplarımın adları: Kedi Günlükleri, Kediler Cumhuriyeti., Yelesi Rüzgar, Yeryüzü Aşk Gökyüzü Sevda, Ferhat Gibi, Yüreklerde Fay Hattı, Düşlerime Kuşlar Konuyor ,İçim Dışım Gökkuşağı, Matruşka Bebekler, Dinozorlar Derneği, Ayın Arka Yüzü, Düşler Bahçesi, Uzaylı Uzi, Düşçelen, Öznesi Aşk, Taş Üşümesi… Böylece uzayıp gidiyor. İletim kitap adlarıyla birlikte, yani ilk sözcükle başlar. Ta ki kitaptaki son tümceye kadar. Bunların kaba bir ileti, günlük propoganda sözleri olmasına şiddete karşıyım. Sanatçı, politikacı değildir. Söylemleri dozları , düşleri çok farklıdır. Sanatçının söyledikleri simgesel ve çağrışımsal olmalı. Kitap tıklım tıklım açıklamalarla, bilgilerle doldurulmamalı. Özellikle de bitişi yarım bırakılmalı, çağrışımın bir kısmı okura havale edilmeli. Kitap bittikten sonra soru işaretleri okurun kalbinde, kafasında günlerce uzayıp gitmeli. Öykünün, romanın yarım kalan kısmını okurun sorularıyla, yargılarıyla onun kafasında çözümle bulmalı. Dünya klasikleri ve iyi yazılmış günümüz kitapları böyledir…

9-BİRÇOK ÖYKÜNÜZ, ŞİİRİNİZ TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDA YER ALDI.TÜRKİYE’NİN SAYISIZ OKULLARINDA SÖYLEŞİLER YAPTINIZ. BU KONUDA NELER SÖYLERSİNİZ?

YANIT: Çok sayıda öyküm ve birkaç şiirim Türkçe ders kitaplarına girdi. Bir bayan öğretmen gittiğim okulda şöyle dedi bana: “Mehmet Güler’in yazdıkları olmasaymış Türkçe kitapları boş kalacakmış. Maşallah her kitapta bir öykünüzü mutlaka görüyorum. Peki bunlardan ne kadar para alıyorsunuz? Hiç para almıyorum, dedim. Şaşırdı. Çünkü yasa “ders ve bilimsel amaçlı kitaplara alınan ürünler için telif ödenmez diyor”, dedim. Şaşırdı. Kitaplarının okunmasından, ilgi görmesinden her yazar mutluluk duyar elbette ki. Ders kitaplarına ürünler vermek de çok önemli. Sayısız okullarda, fuarlarda imza etkinlikleri yaptım. Okurlarımla yüz yüze geldim. Onların eleştirilerini bire bir dinledim. Gözlerindeki ışıltıları, sevgileri gördüm. Bu ilgi ve cesaret(kitap okumak, okutmak Türkiye gibi toplumlarda cesaret işidir) büyük ölçüde toplumsal özgürlüklerle, toplumsal bilinçlenmeyle koşut gider. Bu yıllarda okul, fuar buluşmalarında büyük düşüşler yaşıyorum. Bu düşüş tüm yazarlarda belirgin durumda. Hayat pahalandığı, özgürlükler baskılandığı zaman okurun ilk eksilttiği, terk ettiği şey kitap, gazete, dergi olur. Merkezi hükümetler kitaba, okura baskılar uygulamak yerine destekler vermeli. Okuyan, tartışan, yazan bir toplum yaratılmalı. Ne acı ki bu değerlerimizi hızla yitiriyoruz. Okumayan, düşünce tembeli toplumlar yaratıyoruz. Bir yazar ve eğitimci olarak bu gidişten büyük üzüntüler duyuyorum…

10-SiZCE İYİ BİR ÇOCUK KİTABINDA BULUNMASI GEREKEN NELERDİR?

YANIT. Çocuk edebiyatı, büyükler edebiyatının küçültülmüş, kısaltılmış bir minyatürü değildir. Kendin özgü konuları, dili olan, büyükler edebiyatından ayrı gelişen, olgunlaşan, yazarlar kadar çocukların da duyarlıklarını kattıkları bağımsız bir tür ve biçimdir. Kitabı nicelik ve nitelik açısından değerlendirmek , bunları birlikte düşünmek doğru olur. Kitap hazırlanırken nicelik yanını daha çok yayınevinin tasarımcıları, ressamları belirler. Nitelik yanı ise yazara aittir. “İyi bir çok kitabı” kavramı pek çok değerlerin sentezlendiği yapıtlardır. Çocuk ve çocuk kitabı” derken her ikisi de hiçbir zaman küçümsenmemeli. “Çocuk anlamaz, ne yazarsak okuturuz “ düşünesi çok büyük yanlışlıkları içerir. Donanımlı bir yazarla, donanımlı editörlerin birlikteliğinde çok seçici olmak gerekiyor. Resimlemelerden baskıya, içerikten iletiye, görselliğe uzanan her şeyin özenli, çocuk psikolojisine uygun biçimde hazırlanması gerekir. Yaşamı boyunca kültürü, bilgiyi önde tutanların çocukluk dönemlerinde çok iyi okur olduklarına inanırım. Çocukluk yaşlarında okumayı sevmeyen insanların büyüdükten sona okumayı seveceklerine, verimli olacaklarına fazla inanmam. “Ağaç yaşken eğilir” atasözü bunun en somut ifadesidir. Çocuğu ve de edebiyatını hiçbir zaman küçümsemeyelim. Biçim ve içerik olarak yaşlarıyla uyumlu kitaplarla onları buluşturalım. Her yaşta okumayı bir gereksinim, yaşamın vazgeçilemez parçası olarak görelim. Unutmayalım, güzel bir gelecek kurmanın en sağlıklı yolu kitaplardan geçer. Güzel yazılmış her tür kitap çocuklarımızın en belirleyici, vazgeçilmez arkadaşları olmalıdır…

11-ÇOCUKLARA HANGİ KİTAPLARI ÖKUMALARINI ÖNERİRSİNİZ?

YANIT: kitapları yerli, yabancı diye ayırmam. Yazarının kültür durumu da beni çok ilgilendirmez. İyi kitap, hiç ummadığınız ülkenin, sıradan gibi gözüken yazarının kaleminden mükemmel biçimde çıkmış olabilir. Basite düşmeyen “yalın” , akıcı, şiirsel bir dille yazılan kitaplar ilklerim arasında yer alır. Konusu tarih, kahramanlık serüven, düş, arkadaşlık, barış olan kitaplar vazgeçemediklerim arasında yer alırlar. Kitap okunup bittiği yazan okuyanın kafasında sürüp gitmeli. Yazar burada ne deme istiyor, sorusunu okur mutlaka kendi kendine sormalı. Bu ve benzer sorular çoğalmalı. Bir anlamda onu rahatsız etmeli. Neden böyle dendi, şöyle bitemez miydi, sonucu daha farklı olamaz mıydı gibi pek çok soruyla kitap irdelenmeli, eleştirilmeli, sorgulanmalı, okurun kafasında, gönlünde kendine yer açmalıdır. Unutmayın; basit gibi gözüken çocuk kitaplarını herkes yazamaz. Bir yazıcılar vardır, bir de yazarlar. Yazıcıları değil iyi yazarları da iyi okurlar bulurlar ve daha güzel çocuk kitaplarının yazılmasına öncülük ederler…

12-TEKNOLOJİ ÇOK ERKEN YAŞLRDA HAYATIMIZDA YER ALMAKTADIR. BU DURUM KİTABA KARŞI BİR İLGİSİZLİĞİN DOĞMASINA NEDEN OLMAKTADIR. CEP TELEFONLARININ, BİLGİSAYARLARIN ÇOCUKLARIMIZI KUŞATTIĞI BU DÖNEMLERDE ONLARA OKUMA ALIŞKANLIKLARI KAZANDIRMAMIZ İÇİN NELER YAMALIYIZ?

YANIT: Teknolojiye hiçbir zaman karşı olmamışımdır. Teknoloji sandığımız basit, bağlayıcı, köleleştirici tutsaklıkları doğru teknoloji kullanma sanır, biçimsel kölelikleri iyice çoğaltırsak bu duruma bizden önce teknolojinin kendisi karşı çıkar. Bizde yapılan yanlış, basit, yüzeysel teknoloji tutsaklığı, köleliğidir daha çok. Bir çocuk okuldan eve geldiği zaman annesini, babasını televizyonun, telefonun değil, okudukları kitapların başında bulmalı. Yapılan araştırmalara göre çocuklarımız her gün ortalama altı saatlerini bilgisayarın, telefonun, televizyonun başında geçiriyorlar. Onların her gün kitap okuma ortalamaları 14 saniyedir. Japonyalı çocukların günlük ortalamaları 19 dakikadır. On dokuz dakikanın on dört saniyenin kaç katı olduğunu sizler hesaplayabilirsiniz. Şu araştırma da ilginçtir: Bir Avrupalı yılda 50 kg. Kağıt tüketirken, bir Türk yılda ortalama 5 kg. kağıt tüketmektedir. Kağıt tüketiminin kitap, gazete, dergi tüketiminin göstergesi olduğu unutulmamalı. Kağıttan, kitaptan uzaklaşmamız “Teknoloji hastalığı” denilen bir hastalık türüne bulaşmamıza neden oldu. Bu da “bilgisayar, cep telefonu hastalığı“ biçiminde formüle edilebilir. Telefon okumalarını kitap okumalarına dönüştürebilirsek, kitap dostu eğitimciler, yazarlar, bilim insanları kadar teknolojinin kendisi de mutlu olacaktır. Unutmayalım, iyi teknoloji yaratıcısı da, iyi teknoloji kullanıcısı da yine iyi kitap okuyucuları arasından çıkacaktır…

13- YAZAR ADAYI ÇOCUKLRIMIZA ÖNERİLERİNİZ NELER OLABİLİR?

YANIT: Bu önerilerimi yukarıdaki sorularıma yedirerek söyledim. Altını çizerek yeniden kısaca yanıtlayım: Güzel bir deftere yatmadan önce mutlaka günlük yazsınlar. Bu günlükler daha büyük yaratıların (öykü, roman, deneme, araştırma…) sıçrama tahtaları olacaktır. Her eve mutlaka bir sanat dergisi girmeli. Derginin kitaptan, gazeteden çok farklı bir duruşu vardır. Çocuklarımızın yaşlarına, kültürlerine uygun olan bu dergiler, merakın, yaratının buluştuğu en önemli yazınsal mekanlardır. Kendi yazdıklarının bir gün bu dergilerde yer alma olasılığı her zaman olacaktır. Bu da yazarlığa sıçramanın en sağlıklı yollarından birisidir. Okul yöneticileri, öğretmenleri, nitelikli çocuk edebiyatının yaratıcısı olan yazarları sık sık okullarına davet etmeliler. Öğretmen okulunda pek çok halk ozanı, çağdaş şair okulumuza davet edilmişlerdi. Onların çok etkisi altında kaldığımı anımsıyorum. Şimdi bile tümünün adlarını, şiirlerini, ne söylediklerini anımsıyorum. Kitapların içinden çıkıp gelen yazarlar, çocuk okurların gözünde bir an içinde devleşirler. Kitaba, yazmaya, üretmeye çocukları ı özendirmede çok etkili bir yoldur bu. Okullara gelen yazarlar, okuma ve yazma alışkanlıkları vermede iyi bir “ rol model” olmuşlardır, olacaklardır…

-------------------------------

Mehmet GÜLER

Adnan Menderes Mahallesi

Şehit Yaşar Kuş Cad. Yazar Mehmet Güler sok.

TOKİ Evleri, No: 67, Daire:4 YALOVA

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat
Kafamızın İçinde Ne Var?

Edebiyat25 Haziran 2025 10:56

Kafamızın İçinde Ne Var?

Kafamızın İçinde Ne Var?

Edebiyat25 Haziran 2025 10:56

Kafamızın İçinde Ne Var?

Bre Sen Çocuksun!

Edebiyat24 Haziran 2025 22:49

Bre Sen Çocuksun!

Jack London'ın Edebiyatında İroni ve Hiciv:

Edebiyat22 Haziran 2025 12:19

Jack London'ın Edebiyatında İroni ve Hiciv: "VII. Edward'ın Taç Giyme Günü"

Cahil Zekâsı veya Ayak Oyunları

Edebiyat17 Haziran 2025 19:38

Cahil Zekâsı veya Ayak Oyunları

John Steinbeck'in

Edebiyat16 Haziran 2025 15:58

John Steinbeck'in "Nobel Konuşması" Üzerine

KELEBEK ÖMRÜ

Edebiyat14 Haziran 2025 18:09

KELEBEK ÖMRÜ

Özgürlüğü Satmak

Edebiyat10 Haziran 2025 12:20

Özgürlüğü Satmak

Düşünce Hayatımızda Cemil Meriç

Edebiyat04 Haziran 2025 21:32

Düşünce Hayatımızda Cemil Meriç

İYİ  KİTAP  VE  DÜNYA  KLASİKLERİ

Edebiyat28 Mayıs 2025 23:47

İYİ KİTAP VE DÜNYA KLASİKLERİ