Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Bağ Kurmak mı, Kopmak mı?

Bağ Kurmak mı,Kopmak mı?

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 10 Haziran 2025 22:33 - Okunma sayısı: 89

Bağ Kurmak mı, Kopmak mı?

“Bir çocuk ekranla sustuğunda, bir bağ sessizce kopar.”

Hanife Duygulu

21.yüzyıl çocukları,dijital dünyanın yerlisi olarak doğuyor.Daha konuşmayı öğrenmeden ekrana bakan, yemek yerken çizgi film izleyen, ağladığında eline telefon verilen bir nesilden söz ediyoruz. Tabletler, akıllı telefonlar, dijital oyuncaklar… Her şey “akıllı” ama biz, çocuklarımızla kurduğumuz bağı ne kadar akıllıca yönetebiliyoruz?Dijital çağda çocuk büyütmek, sadece teknolojiye ayak uydurmak değil; aynı zamanda bağ kurmanın anlamını yeniden hatırlamak demektir. Çünkü çocuk yalnızca bilgiyle değil; sevgiyle, ilgiyle, göz temasıyla büyür. Sessizlik, her zaman huzur anlamına gelmez. Özellikle de bir çocuk susuyorsa… Eğer bir çocuk, gülüşlerini, merakını ve sorularını bir ekranın karşısında unutuyorsa, burada bir şey eksiliyordur: Bağ.İnsanın insana olan en temel ihtiyacı olan “görülmek” duygusu, dijital ekranlar karşısında yavaşça silinir. Ebeveynin çocuğunun gözlerine bakarak kurduğu bir cümle; kalpten kalbe atılan bir köprü gibidir. Oysa ekranlar yalnızca görüntü sunar — bakışın yerini ışık, sesin yerini gürültü alır. Bu bağın sessizce kopması, gürültüsüz bir yıkımdır. Ve bu yıkım, bazen fark edilmeden gerçekleşir.John Bowlby’nin bağlanma kuramı da gösteriyor ki, çocukların duygusal gelişimi; güvenli, sıcak ve tutarlı ilişkilerle şekillenir. Bu bağlar yalnızca fiziksel değil; duygusal olarak da orada olmayı gerektirir. Dijital dünyada geçirilen uzun saatler, ebeveyn-çocuk arasındaki doğal etkileşimi azaltır. Sonuçta çocuk, ilgiyi bir insanın gözlerinde değil, bir ekranın renklerinde aramaya başlar.Dünya Sağlık Örgütü ve Amerikan Pediatri Akademisi, özellikle 0–5 yaş aralığında ekran süresinin sınırlandırılmasını önermektedir.Bu yaş grubunda önerilen maksimum ekran süresi şöyledir:
- 0–2 yaş: Ekran önerilmez.
- 2–5 yaş: Günde en fazla 1 saat, tercihen ebeveyn eşliğinde. Bu sınırlamalar rastgele konulmuş değil; bilimsel araştırmalar, ekran süresi arttıkça çocukların dil gelişimi, dikkat süresi ve sosyal becerilerinde ciddi gerilemeler yaşandığını göstermektedir. Hızlı geçişler, parlak ışıklar ve yapay kahramanlar, çocuğun dikkat sistemini kısa sürede bozar. Gerçek dünyada karşılaştığı doğal uyarıcılara karşı duyarsızlaşır.En tehlikelisi ise şudur: Ekran, çocuğun gerçek bağ kurma kapasitesini zayıflatır. Çünkü ekran, ilişki sunmaz. Sadece içerik sunar. Çocuk ilişkiyi sadece dijital karakterlerle öğrenirse, gerçek dünyada duygusal ifadeleri tanımakta ve geliştirmekte zorlanır. Ekranla susan çocuk, zamanla yalnızlaşır. Duygularını paylaşamaz, sözcüklere dökemez.Oyun oynaması gereken yaşta;dokunamadığı, hissedemediği sanal görüntülerle büyür.Bu yalnızca teknolojik bir durum değil;aynı zamanda duygusal bir kopuştur.Peki ne yapmalı? Teknoloji hayatın içindeyken, çocukları ondan tamamen koparmak mümkün ve gerçekçi mi?Elbette hayır,ancak doğru sınırlar koymak,dengeyi sağlamak ve en önemlisi“bağı yeniden kurmak” mümkündür.Her şeyden önce, çocukla geçirilen zamanın kalitesi yeniden tanımlanmalıdır. Ebeveynin fiziksel olarak orada olması yetmez; duygusal olarak da hazır olması gerekir. Çocuklarla birlikte geçirilen kısa ama nitelikli zamanlar, uzun ve ilgisiz dijital zamanlardan çok daha değerlidir. Bir çocuğun anlattığı hikâyeye kulak vermek,birlikte herhangi bir oyun oynamak ya da sadece sarılmak… Tüm bunlar çocuğun “görülme” ve “anlaşılma” ihtiyacını karşılar.Teknolojiyi reddetmek yerine onu bilinçli kullanmak da önemlidir.Eğitim içerikli etkileşimli uygulamalar ,sınırlı sürelerle ve birlikte izlenerek kullanıldığında faydalı olabilir. Ancak bu kullanımı bir ebeveyne zaman oluşturma aracına çevirmek, ilişkiyi zayıflatan bir alışkanlığa dönüşür.Önemli olan, teknolojinin çocuğu değil; çocuğun teknolojiyi yönetmesidir. Bu yönetimi öğretecek olan da yine ebeveynin kendisidir.Sadece ebeveynler değil, eğitimciler de bu konuda bilinçlenmelidir.Okullarda teknolojinin doğru kullanılmasına yönelik eğitimlere ağırlık verilmelidir.Çocukların akranlarıyla sosyalleşmesine ve doğayla temas etmesine doğru eğitimlerle rehberlik edilmelidir.Aynı zamanda sosyal politikalar da aileleri desteklemelidir. Özellikle çalışan ebeveynlerin çocuklarıyla geçireceği zamanın kalitesini artıracak imkanlar sağlanmalıdır.Unutulmamalıdır ki çocuk, teknolojinin hızından değil; sevginin sıcaklığından güç alır. Kalpten kurulan bağlar, Wi-Fi bağlantılarından çok daha değerlidir. Ebeveynin ses tonu, bakışı, mimikleri; çocuğun iç dünyasında kalıcı izler bırakır. Çocuklarımızın bizi duyabilmesi için önce bizim onları gerçekten dinlememiz gerekir.Göz göze gelmeden “anne bak-baba bak ”diyen sese kulak vermeden büyüyen çocuk;dışarıdan bakıldığında sakin görünebilir ama iç dünyasında yalnızdır.Ve unutmayalım: Bir çocuk ekranla sustuğunda, bir bağ sessizce kopar. Ama bir çocuk göz göze bir tebessümle büyüdüğünde,bu bağ güçlenir.Gerçek bağlar ise dijital seslerin ötesinde sessiz ama derin bir yerden büyür.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları