KADIN LİDERLER VE CAM TAVAN SENDROMU

Fikir Yazıları - PROF. DR. NECATİ CEMALOĞLU - GÜL TATLI

Liderlik, gösterim belirleyebilmektir. Var olan durumdan ulaşılması istenilen duruma doğru bir değerler dizisi geliştirmektir. Lider, hedefe ulaşma sürecinde bazen başarısız olabilir. Önemli olan bu başarısızlık karşısında takındığı tavırdır. Örgütlerin hedeflerine ulaşmasında en belirleyici unsur liderdir. Toplumumuzda erkek egemen kültürü olduğundan dolayı değerlendirmeler ve roller hep bu unsur içerisinde izlenmiştir. Genellikle liderlik pozisyonunda olan cinsiyet erkektir ve kadınlar çoğunlukla yönetim dışı rollerle sınıflandırılmıştır. Modern yönetim anlayışının en önemli boyutlarından biri de kesinlikle kadının lider olması ve bu pozisyonda örgütlere öncülük etmesidir.

Literatürde kadın liderlerin, iletişim becerileri güçlü, iş birliğine açık ve insan odaklı bir yönetim anlayışına sahip oldukları vurgulanmaktadır. Kadın liderler çalışanları motive etme ve bireysel gelişimi destekleme noktalarında daha fedakârca yaklaşım sergilemektedir. Empati temelli bir yöntem anlayışı sergilemektedir. Süreç böyle olunca çalışan verimliliği artarak örgütsel bağlılık durumu da daha sağlam bir yapıda olmaktadır. Güven temelli bir örgüt kültürü oluşturan kadın liderler etik değerlere ve adalet algısına da daha fazla önem vermektedir. Kadın liderler yeni hedefler ve yeni vizyonlar ortaya koyması anlamında daha hareketli ve gelişim odaklıdır. Söylenilen sözlerle amaçların tutarlı olması da kadın lider için önemli bir belirleyicidir. Bu şekilde olduğunda kurumsal çeşitlilik artar, eşitlik algısı güçlenir ve kapsayıcı karar alma süreçleri meydana gelir.

Kadınlar pozisyonlarda yükselmek için ne yazık ki çeşitli engellerle karşılaşmaktadır. Bu engeller yapısal ve kültürel kökenli olmaktadır. ’’Cam Tavan Sendromu’’ da bu konuyla ilgilidir. Kadınların mesleki doyumunu engellediği, kariyer basamaklarında ilerlemede zorluk çıkardığı yönetsel bir sendromdur. Burada yöneticiliğin genellikle erkek mesleği olarak düşünülmesi de ataerkil değerleri ön plana çıkarmaktadır. Çünkü kadınlar yaratılış gereği duygusal, esnek, mütevazıdır. Otorite kurma, objektif olma ve disiplini sağlama noktalarında yetersiz görülmektedir. Toplumsal cinsiyet rolleri, iş ve hayat dengesi sorunları ve ayrımcı tutumlar bu engellerin başında gelmektedir. Bu engeller de kadınların potansiyelini sınırlandırır ve fırsat eşitsizliğine yol açar.

Cam Tavan Sendromu, özellikle kadınların örgütsel hiyerarşide üst yönetim kademelerine yükselmesini engelleyen durumları ifade etmektedir. Bu engeller, açık biçimde tanımlanmasa da örgütsel kültür, toplumsal cinsiyet rolleri ve ayrımcı tutumlar yoluyla etkisini sürdürmektedir. Araştırma sonucunda cam tavanın yalnızca bireysel değil, yapısal bir sorun olduğu görülmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği; bireylerin cinsiyetlerine bakılmaksızın eşit hak ve fırsatlardan yararlanmasıdır.

Cam tavan sendromu ilk kez 1980’li yıllarda literatüre girmiştir ve örgütlerde üst yönetim pozisyonlarına erişimi engelleyen, yazılı olmayan ancak etkili bariyerleri ifade etmektedir .’’Cam ifadesi, engelin görünmez oluşunu; ’’tavan’’ ise yükselmenin belirli bir noktada durdurulmasını simgelemektedir. Bu engeller çoğu zaman resmi politikalarda yer almaz, ancak örgütsel uygulamalarla fiilen varlığını sürdürür. Cam tavan sendromunun nedenlerine baktığımızda ise toplumsal cinsiyet rolleri, örgütsel kültür ve yapılar, ön yargılar ve kalıp yargılar karşımıza çıkmaktadır. Toplumlarda kadınlarla eşleşen bazı durumlar vardır. Bunlar duygusallık ve aile sorumluluğu olarak düşünülebilir. Liderlik özellikleriyle çelişebilir diye düşünülmektedir. Erkeklerin dayanışma halinin daha çok olması da cam tavanın güçlenmesine sebep olmaktadır. Kadın liderlerin duygusal olması ve otorite kuramayacaklarının düşünülmesi ayrımcılığa yol açmaktadır. Cam tavan sendromu bireysel ve örgütsel düzeyde olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu durum kadın çalışanlarda da motivasyon kaybı görülmektedir. Söz konusu durumda cam tavanın aşılması gerekmektedir. Buna uygun stratejiler lazımdır. Bu bireysel değil yapısal bir sorundur. Kurumsal farkındalık ve ön yargı eğitimi çalışmaları yapılarak bu sendromun zayıflatılması sağlanabilir. Üst yönetimde kadın temsiline yönelik hedefler belirlenmesi de önemlidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının uygulanması, şeffaf ve nesnel terfi kriterlerinin belirlenmesi, liderlik geliştirme programlarının yaygınlaştırılması çözüm önerisi olarak sunulabilir. Cam tavan sendromu, modern yönetim anlayışının karşı karşıya olduğu en önemli eşitsizlik sorunlarından biridir. Kadınların liderlik pozisyonlarına erişimin engellenmesi, yalnızca bireysel hak ihlali değil aynı zamanda örgütsel etkinliği zayıflatan bir unsurdur. Bu nedenle cam tavanın ortadan kaldırılması, sürdürülebilir ve adil bir yönetim yapısının temel koşullarından biridir. Eğitim yönetiminde cam tavan sendromu, yalnızca kadın öğretmenlerin bireysel kariyerlerini değil, eğitim sisteminin genel niteliğini de etkilemektedir. Kadınların yönetim süreçlerinde daha fazla yer alması, demokratik okul kültürünün gelişmesine ve eğitimde kalite artışına katı sağlayacaktır. Bu nedenle cam tavanın ortadan kaldırılması, eğitimde eşitlik ve adalet hedeflerinin temel bir parçası olarak ele alınmalıdır.

Kadın liderlik, liderlik rollerinin kadınlar tarafından üstlenilmesini ifade etmekten öte, belirli bir liderlik anlayışını da temsil etmektedir. Eğitim alanında kadın liderler; iş birliğine dayalı yönetim, etkili iletişim, duygudaşlık ve duyarlılık gibi özellikleriyle göz önüne çıkmaktadır. Bu özellikler eğitim kurumlarında okul ikliminin olumlu yönde ilerlemesini sağlamaktadır.

Kadın liderler dönüşümcü, katılımcı ve etik liderlik özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. Toplumsal refahı önceleyen bir yaklaşımdır. Kadın liderlerin artması toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da önemli bir göstergedir.

Dünyada önemli kadın liderler bulunmaktadır. Almanya’nın ilk kadın ve şansölyesi olarak uzun yıllar görev yapmış Avrupa Birliğinin en etkili liderlerinden biri Angela Merkel’dir. Bilimsel geçmişi, rasyonel karar alma becerisi ve kriz yönetimindeki başarısı Merkel’in küresel liderlik açısından önemli bir figür haline getirmiştir.

Indira Gandhi, Hindistan’ın ilk ve tek kadın başbakanı olarak ülkesinin siyasal tarihinde belirleyici bir rol oynamıştır. Güçlü merkezi yönetim anlayışı ve dış politikadaki etkinliği, onu dünya siyasetinde öne çıkan kadın liderlerden biri yapmıştır.

Margaret Thatcher, Birleşik Krallık’ın ilk kadın başbakanı olarak siyasal tarihte önemli bir yere sahiptir. ‘’Demir Leydi’’ olarak anılan Thatcher, güçlü liderlik tarzı ve kararlı politikalarıyla dikkat çekmiştir. Ekonomik reformları ve dış politika yaklaşımları, liderliğin cinsiyetten bağımsız bir olgu olduğunu göstermiştir.

Eğitim kurumları yalnızca bilgi aktaran yapılar değil, aynı zamanda toplumsal değerlerin üretildiği ve yeniden şekillendirildiği örgütlerdir. Bu nedenle eğitimde liderlik, yalnızca yönetsel bir süreç değil, aynı zamanda pedagojik ve etik bir sorumluluktur. Tarihsel olarak eğitim alanında kadınlar öğretmenlik mesleğinde yoğun şekilde yer almasına rağmen, yönetim ve karar alma pozisyonlarında yeterince temsil edilmemiştir. Son yıllarda kadın liderlerin eğitim yönetiminde daha görünür hale gelmesi, eğitsel dönüşüm açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Kadın liderler, eğitim kurumlarında katılımcı karar alma süreçlerini destekleyerek öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin yönetime dahil olmasını teşvik etmektedir. Bu durum, demokratik okul kültürünün güçlenmesine katkı sağlamaktadır.

Kadın liderler eğitim alanında da karşılaştıkları engeller vardır. Eğitim alanında kadın liderler, cam tavan sendromu, toplumsal cinsiyet rolleri ve ön yargılar gibi çeşitli engellerle karşılaşmaktadır. Aile sorumluluklarının kadınlara yüklenmesi, yöneticilik rollerinin erkeklerle özdeşleştirilmesi ve kurumsal destek mekanizmalarının yetersizliği, kadınların eğitim yönetiminde ilerlemesini sınırlandırmaktadır.

Kadın liderler, eğitim sistemlerinin niteliğini artıran önemli aktörlerdendir. Eğitimde kadın liderliğin güçlendirilmesi, yalnızca kadınların yönetsel temsili açısından değil, eğitimin demokratikleşmesi ve toplumsal eşitliğin sağlanması açısından da kritik öneme sahiptir. Bu nedenle eğitim politikalarında kadın liderliğini desteklemeyen yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kadının lider olması, toplumsal bir işlev üstlenmesinde önemli rol oynar.